İçeriğe geç
Anasayfa » EŞLER ARASINDA TARTIŞMA ÂDÂBI

EŞLER ARASINDA TARTIŞMA ÂDÂBI

Eşler arasında tartışma ve münakaşaya yer verilmemeli, belki konular müzakere edilmelidir.

Eşler ayrı ayrı ruhlarda yaratılmışlardır. Önce eşleri birleştiren üst kimlik olmalıdır. Müslümanın üst kimliği Allah’ın rızasını hedef edinmektir. Allah’ın rızası, razı olduğu yolu takip etmek, razı olduğu zatı ve tarzı izlemekle gerçekleşir.

Allah’ın razı olduğu yol, itikadda, ahlakta ve ahkâmda ifratın tefritin olmadığı her gün kırk kere namazda Fatiha’da okuduğumuz sırat-ı müstakîmdir. Allah’ın razı olduğu zat, bütün peygamberlerin özellikleriyle donatılmış, masum/korunmuş olan Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz’dir; razı olduğu tarz da Rasûlullah’ın (s.a.v) her konudaki prensiplerini ifade eden sünnetidir.

İtikadda istikamet, ehl-i sünnet itikadını kabullenmek; ahlakta istikamet, Rasûlullah’ın (s.a.v) ahlâkıyla ahlâklanmak; ahkâmda istikamet, kaynağı Kitab ve sünnet olan ehl-i sünnet mezheplerinden birisini takip etmektir.

Eşler arasında itikadî mevzûlarda konuşulacağı vakit, ehl-i sünnet itikadını anlatan âlime ve o âlimin denetiminde ehl-i sünnet kitaplarına müracaat edilmelidir. Konuşulacak konu ahlâk üzerine olursa eşler kendi kendilerine şöyle sormalıdır: “Benim yerimde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz olsaydı ne yapardı ve nasıl davranırdı?” O zaman, o konuda Peygamber (s.a.v) Efendimiz nasıl davranmış diye Onun (s.a.v) ahlakını anlatan kitaplara başvurulur ve öyle davranmaya dikkat edilir. Amelî konular üzerinde münakaşa edilecek olursa hemen ya bir âlime ya da kendi mezheblerinin kolay anlaşılır bir fıkıh kitabına müracaat edilmelidir. Çünkü İslam’da çözümü olmayan hiçbir konu yoktur.

Demek ki eşler her meselenin çözümünü İslam’da aramalıdır. Ne erkeğin ne de kadının dediği değil, öncelikle, bu konuda İslam ne diyor diye düşünülmelidir.

Eğer eşlerin aralarında çözülemeyen bir mesele varsa, seviyeli ve tecrübeli uzmanın hakemliğine başvurulmalıdır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barışmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”[1]

Sürecin nihayetinde eğer eşler boşanmaya mecbur kalırlarsa, erkek bir kelimede üç talak vermemeli; talakın birini hayızdan temizliğe geçince vermeli, diğer talakları da sadece temizlik zamanında vermelidir. Böylece belki boşanmadan önce mesele halledilir, diğer talak zamanı gelmeden eşler, boşanmaktan vazgeçerler. Bu usûlle boşama sünnete daha uygundur. Dolayısıyla her hususta sünnete başvurmak huzur sebebidir.

Evet, ailede fertler kendi aralarında münakaşayı değil birbirlerini dinlemeyi tercih etmelidir. Münakaşayı bırakmaları, şaka da olsa yalanı terk etmeleri ve güzel ahlakın gereğine göre hareket etmeleri gerekmektedir. İşte bu üç konuda Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Haklı bile olsa münakaşayı terk edene cennetin kenarında (şefaatçi olarak) köşk verileceğine ben kefilim, yalanı şaka da olsa terk edene cennetin ortasında  (şefaatçi olarak) köşk verileceğine ben kefilim, ahlakı güzel olana da cennetin en yükseğinde (şefaatçi olarak) köşk verileceğine ben kefilim.”[2]

Eşler birbirlerini mutlu etmek için gayret göstermelidirler. Çünkü evlilik mutlu olma sanatı değil, mutlu etme sanatıdır. Mutluluğu mutlu etmede aramak lazımdır. Mutlu eden mutlu olur. Aksi takdirde sadece mutlu olmayı bekleyen boşa bekler.

Eşler, konuları münakaşa değil müzakere etmeli ve birbirlerine merhametle davranmalıdır. Eşler birbirlerine merhamet ederlerse Allah da onlara merhamet eder, aralarını düzeltir.

Erkek, hanımına şefkat göstermeli, kadın da kocasına saygılı davranmalıdır. Erkeğin şefkati, kadının saygısını; kadının saygısı da erkeğin şefkatini sağlar. Kendilerine yakışan budur ve bu, kemâle ulaşmanın bir gereğidir.

Ayrıca önemli başka bir husus da şudur; eşler, evde ibadete dikkat eder, Kur’ân okur, zikir ile meşgul olur ve böylece Allah ile araları düzgün olursa, şeytanın iğvasından korunurlar ve onlar arasında da huzur hâkim olur.

Eşler, aralarındaki münakaşayı devam ettirmemeye çalışmalı, haklı olan susmalı, haksız olan özür dilemelidir. Böyle olunca şeytan devre dışı kalır. Aksi takdirde, şeytan haklı olanın sadece haklılığını, diğerinin de sadece haksız olduğunu gösterir ki suç işletebilsin. Çare, kendi hata edince af dilemek, kendisine hata edeni affetmektir.

Aile fertleri aile mutluluğunu hedef edinmelidir. Bu hedef olunca ailede münakaşaya değil mutlu etme vesilelerine başvurulur.

Ailenin mutlu olma vesilelerinden bazıları

1. Öncelikle aile fertlerinin hedefleri, İslam’a göre yaşamak ve Müslüman olarak ölmek olmalıdır:

“Ey iman edenler! Allah’a gereği gibi takvalı/saygılı olun, ölürken ancak Müslüman olduğunuz halde ölünüz.”[3]

Esas hedef, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak olmalıdır ki rıza hedefine aykırı davranılmasın. Allah’ın rızasını kazanmak; cennetlik ameller işlemekle, dünyayı ahirete vasıta kılmakla, niyette ihlasın, amelde de sünnetin görülmesiyle mümkün olur.

2. Her meseleyi Müslümanca çözebilmek için İslam âlimine başvurmalıdırlar.

Bu, farz-ı ayndır. Çünkü Rabbimiz, mü’minleri avam ve havas diye ikiye ayırmıştır. Avam, müctehid olmayan herkestir. Havas, müctehid olan kimsedir. Avama, “Bilmiyorsanız zikir/ictihad ehline sorunuz.”[4] buyrulmuş; havassa da “Eğer Allah’a ve âhirete inanıyorsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasûl’e götürün.”[5] diye buyrulmuştur. Allah’a müracaat Kur’ân’a, Rasûl’e müracaat da sünnete müracaat etmektir.

Daima ilerlemek için bize lazım olan, ilimde ilerlemektir.

3. Evimizi örnek bir ev haline getirmeye çalışmak gerekir.

Bunda başarılı olabilmek için Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in evini örnek almak gerekir.  Onun (s.a.v) ev ahalisi kanaatkârlardı; dünyaya değil ahirete yönelmiş olup dünya(lık)larını ahiret saadetini kazanmak için kullanıyorlardı; ibadet, taat, gece namazı için yarışıyorlardı; helal lokmaya çok dikkat ediyorlardı; komşuya ve fakire yardım etmek için yarışıyorlardı, hanımlar kocalarına itaatkârlardı, Peygamber (s.a.v) Efendimiz de hanımlarına karşı lütufkâr idi.

4. Evde haftada bir gün ilim ve zikir meclisi oluşturulmalıdır.

Bu konuda Rasûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Ey Ebu Zer, sabahleyin evinden çıkıp Kur’an’dan bir ayet öğrenmen senin için yüz rekât nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır. Yine sabahleyin evinden çıkıp mükellefin ameliyle ilgili olan veya olmayan ilimden bir bâbı öğrenmen (senin için) bin rekât nafile namazdan daha hayırlıdır.”[6]                               

5. Beraberce İslam’ı yaşamak, beraberce dertlerimizi paylaşabilmek için evvela akraba ve komşularla, İslâmî ve insanî ilişkilerle ilgili haftada bir de olsa ilgilenmek gerekir.

6. Kadının, kocasının kıymetini bilmesi lazımdır. Namaz kılarak vs. Allah’a itaati önceleyip hakka uygun olarak kocasına itaat etmesi, namusunu koruması, çocuklarının eğitimine ve bakımına dikkat etmesi gerekir.

Allah Teâlâ ne güzel buyurmuştur:

“Onlar (kadınlar), sizin örtüleriniz, siz de onların örtülerisiniz.”[7]

Öneminden dolayı olsa gerek ki âyet-i kerîmede, kadınların örtü olması öne alınmış, erkeklerin kadınlara örtü olması yani koruması sonraya koyulmuştur.

7. Erkek de hanımının kıymetini bilmeli; örfün gerektirdiği şekilde, imkânın elverdiği oranda evine bakmalı, tatlı-sert olmalıdır.

8. Karı-koca, gıybet etmemelidirler. Fazla söz hem kalpleri kırar, hem akrabaları birbirine düşman eder. Dilini tutan huzurunu korur. Dilinin kıymetini bilmeyen kendi kıymetini kaybeder.

9. Ev işinde, dışarı işlerinde… vs. bütün işlerinde başarılı olmaları için realiteye uygun plan ve program yapmalıdırlar.

10. Evde mümkünse yarım saat de olsa ehl-i sünnet akaidi ve ilmihal veya tefsiriyle birlikte ayet ve şerhiyle birlikte hadis dersi yapılmalı, bir sayfa da olsa Kur’ân-ı Kerîm okunmalıdır.

11. Komşuya, akrabaya, işyerindekilere; sorumluluğumuzun gereği, tenkit ederek değil kardeş, baba ve anne şefkatiyle azar azar, yavaş yavaş nasihatte, uyarıda bulunulmalıdır.

12. Aile fertleri, kendi mahiyetlerini öğrenip hangi sıfat ve kabiliyeti belirgin ise o sıfatın, kabiliyetin rehberlerini tanımalı, onlar gibi olmayı ideal haline getirmelidir.

Büyükleri örnek almayan toplumlar büyük insan yetiştiremezler. İdeali olmayan toplumlar, ideali olanların dolgu malzemesi olurlar. Büyük insanların eşleriyle ilgili birbirlerine olan davranışlarından dersler alınmalıdır.


[1] Nisâ, 4/35.

[2] Ebû Dâvûd, Edeb, 8, Hadis no: 4800; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.

[3] Âl-i Imrân sûresi 3/102.

[4] Nahl, 16/43; Enbiyâ, 21/7.

[5] Nisâ, 4/59.

[6] İbn Mâce, Mukaddime, 16, hadis no: 219.  

[7] Bakara, 2/187.