İslamiyetin en büyük gayelerinden biri bütün mü’minlerin gönüllerini birleştirmek, onları uzlaştırmak, hepsini tek bir vücut haline getirmektir. Keza, bütün mü’minler arasında hak ve adaleti gerçekleştirmek ve hak mefhumunu (kavramını) daima ayakta tutmaktır. İnsanlar arasında daima hak ve hakikatin, adaletin egemen olmasını sağlamak, onları güçlü kılmaktır. Allah Teâlâ’ya düşmanlık edenlere karşı mü’minlerin galip olmalarını ve kendilerine düşmanlık edenlerin zararlarından da korunmalarını temin ve muhafaza etmektir. Bu hedefler ise ancak mü’minlerin iyiliklerle birbirleri ile yardımlaşmaları ve dayanışma halinde olmaları ile gerçekleşir. Bütün mü’minlerin; söz ve amel olarak yardımlaşma ve dayanışma halinde olmaları, sorumluluklarını idrak edip görevlerini en güzel biçimde yerine getirmeleri bir zarurettir. Bu görevleri; bilerek, inanarak, içtenlikle ve hikmete uygun olarak yapmak temel bir kuraldır. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın bütün mü’minlere emri böyledir. Nitekim ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmuştur:
”Ey iman edenler! İyilikte ve takvada birbirinizle yardımlaşın. Günah işte ve düşmanlıkta asla yardımlaşmayın.”
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) bu gerçeği bütün mü’minlere hatırlatmış ve hadis-i şeriflerinde mealen şöyle buyurmuştur:
“Mü’minlerin birbirlerini sevmeleri birbirlerine karşı şefkatli ve merhametli olmaları tek bir vücuda benzer. O vücudun organlarından biri rahatsız olunca vücudun diğer organları hasta olanın acısına ortak olur; birbirlerini yardıma çağırır ve uykusuz kalırlar.”
Mü’minlerin işte böyle olmaları gerekir. Akl-ı selim (sağlıklı düşünen) her insanı hayran edecek bu güzel benzetme; birlik, dayanışma ve sosyal yardımlaşmanın en güzel kurallarından biridir.
Bilinmelidir ki; insanlar arasında düşmanlığa sebep olacak şeylerin hepsi İslamiyet’te yasaklanmıştır. Kumar, içki, gıybet, insanlar arasında laf taşımak, bozgunculuk vb. kötülüklerin haram kılınmalarından bir hikmeti de bu gibi şeylerin insanlar arasında düşmanlıklara, nefrete yol açmaları, insanları Allah Teâlâ’yı anmaktan alıkoymalarıdır.
İslamiyet’te aslolan sevgi ve ülfet (dostluklar)tir. Bunların değeri çok yüksektir. Bunlar Kuran-ı Kerim’de ilahi nimetler olarak nitelendirilmiştir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de meal olarak şöyle buyrulmuştur:
“…Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”
Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) de düşmanlık ve nefrete sebep olacak şeylerden Müslümanları men etmiştir. Müslüman ancak Cenab-ı Hakk’a düşmanlık edeni ve Allah Teâlâ’nın sevmediği şeyleri sevmez. Hevâî isteklerinin etkisinde kalmaz. Bilir ki; Allah Teâlâ mü’minleri birbirlerine kardeş yapmıştır. Böylece mü’minler birbirlerini Allah için, onun yolunca seven kardeşlerdir.
Hadis-i şerifte mealen:
“Allah’a yemin ederim ki; siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Ve birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” buyrulmuştur.
Nefret ve düşmanlık ya her iki insan veya toplum yahut da tek taraftan olur. Bunlar yangın gibidir. Görüldüğü yerde iyiliklerle söndürülmelidir. Yerine dostluk, sevgi ikame edilmelidir. Bilinmelidir ki; Allah’tan başkası için duyulan buğz (düşmanlık ve nefret) haramdır ve men edilmiştir. Kuran-ı Kerim’de meal olarak şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Benim de düşmanım sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyiniz.”
Hadis-i şerifte ise:
“Kim sevdiğini Allah için sever, sevmediğini de Allah içi sevmez; verdiğini Allah için verir, vermediğini de Allah için vermezse o kimse imanını kemale erdirmiştir.” buyrulmuştur.
Birbirinize darılıp arka çevirmeyiniz:
Müslümanların (insanların) birbirlerine darılıp ilişkilerini kesmeleri birbirlerini terk edip arka çevirmelerini İslamiyet men etmiştir. Hadis-i şerifte:
“Bir Müslüman için, mü’min kardeşini terk edip üç günden fazla dargın durması helal olmaz. Birbirleriyle karşılaştıklarında bu bir tarafa, diğeri başka tarafa yönelir. Hâlbuki her ikisinin en hayırlısı selamı ilk defa verenidir.” buyrulmuştur.
Dünyevî maksatlar ile olan dargınlığın üç günden fazlası helal olmaz. Birbirine dargın bulunan Müslümanların aralarını bulup barıştırmak diğer müslümanlar üzerine bir görevdir. Ve bu durum İslamiyet’te sadakadan da sevaplı ibadetlerden sayılmıştır. Ancak insanları hak yoldan saptırmaya çalışan kimselerden ilgiyi kesmenin üç günden fazla olmasında sakınca yoktur. Yeter ki; o gibi kimseleri uyarmak, yanlıştan kurtarmak niyetiyle olsun.
Bir de evladını ve işini tedip (terbiye) onları iyi duruma kavuşturmak maksadıyla olursa kişinin üç günden fazla dargın kalmasına izn-i şerî vardır. Benzer durumlarda aynı hükümlere tabidir.
Birbirinizin yapılmış alışverişini bozmayınız:
Yapılmış alış-verişi bozmak haramdır. İki taraf birbirleri ile anlaşmış, alım ve satımlarını kararlaştırmışlar ise arada gabin (bir aldatma) da yok ise bu bir akittir. Her iki tarafı da bağlar. Üçüncü bir şahsın böyle bir alışverişi bozmaya çalışması haramdır. Bu hususta Müslüman veya gayr-i müslim -kim olursa olsun- yapılan alışverişin, sözleşmenin yerine getirilmesi gereklidir.
“Ey Allah’ın kulları kardeşler olunuz.”
Mü’minler aralarında kardeşlik duygularını güçlendirmek ve bu duyguyu bütün müminleri kapsayacak şekilde yaygınlaştırmaya çalışmak dini bir vecibedir. Bu da ancak kıskançlığı, düşmanlığı, aldatmayı, insanların birbirleri ile ilgilerini kesmelerini ve bunların benzeri kötülüklerini terk etmekle mümkün olur. Keza bunlardan uzak durmakla ve bir de sevgi şefkatle ve iyiliklerle yardımlaşmakla lütufkâr ve yumuşak davranmakla, insanlara karşı tertemiz kalbe sahip olmakla elde edilir.
Bütün Müslümanların İslam kardeşliği hukukunu daima gözetmeleri ve bu hakları yerine getirmeleri dini, insani bir görevdir. Birbirleriye karşılaştıklarında selamlaşmak, hasta olunca ziyaret etmek, kederi olunca yanında ve yardımında bulunmak, davetine icabet etmek yardım istediğinde yardım ve güzel telkinlerde bulunmak aksırıp Elhamdülillah dediğinde hayır duada bulunmak, yerine göre bir araya geldiklerinde selam ile birlikte musafaha etmek (el sıkışmak) vb. güzel davranışlar, İslam kardeşliğinin icabıdır. Bütün mü’minler için bir görevdir. Bunlar sosyal yönden de önemlidir. Medeni olmanın insanlığın gereğidir.
İnsanlar ile yakından ilgilenmek onlarla kardeşane dostluk kurmak, varsa sıkıntılarını gidermek zorlukları birlikte aşmak, sevgi ve kardeşlik bağlarını daha da güçlendirmek insanlığın bir gereğidir.
“İnsan, kendine iyilik yapan kimsenin emrindedir.” sözü daima dikkate alınmaya değer bir cümledir.
Diğer taraftan anlaşmazlığa, münaferete sebep olacak şeylerden: söz, iş ve davranışlardan şiddetle kaçınmak gerekir.
Hadis-i şerifte sayılan şu dört fena durum vardır ki; bunlardan sakınmak dini bir vecibe, insani bir görevdir. Zira bu kötü davranışlar İslam kardeşliğini temelinden sarsar.
Bunlar: Zulüm (haksızlık yapmak), ihtiyaç anında kardeşini yardımsız bırakmak, ona yalan söylemek veya yalanlamak ve bir de Müslüman kardeşini hakir görmektir.
Bir Müslüman, kardeşlerine karşı bu kötülüklerden sakınması gerektiği gibi kendisi için sevip arzu ettiği iyilikleri, kardeşi içinde sevip arzu etmesi de gerekir ki; kâmil Müslümanlardan olsun. Herhangi bir insana gelecek zarar veya ezayı önlemeye çalışmak insanî bir görevdir. İslam ahlakının bir icabıdır. Hadis-i şerifte bu gerçekler telkin buyrulmuştur.
“Bir insanın mü’min kardeşini hakir görmesi günah olarak (o kişiye) yeter.” cümlesi ne büyük ve ne kadar üstün ahlaki bir düsturdur.
İnsanları küçümsemek (hakir görmek) insanlığa sığmaz. Allah Teâlâ insanı yaratmış, rızkını vermiş güzel bir kıvamda halk buyurmuştur. Her insana olduğu gibi herhangi bir insana da göklerde ve yerde olan nimetlerini ikram etmiştir. Herhangi bir Müslümanı hakir görmek Allah Teâlâ’nın değer verip yarattığı bir şeyi küçümsemek olur ki; bu büyük bir günahtır. Kaldı ki Müslüman, yaratılanı hoş görür yaratandan ötürü.