İçeriğe geç
Anasayfa » EZELÎ HÜKME İTİRAZ HASED

EZELÎ HÜKME İTİRAZ HASED

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar: “Hased, sabır (denilen acı bir madden)in balı bozduğu gibi, imânı bozar (fesada uğratır).

Hased, başkasında olan nimetten rahatsız olmak, acı duyup kederlenmek, ne sûretle ve ne pahasına olursa olsun o nimetin o kimseden gitmesini istemek demektir. Sebebi de, kibir, cimrilik, düşmanlık veya bunların hiç birisi olmayarak sırf nefsin kötülüğüdür.

Hased, cehalet ile tamahın birleşmesinden doğar. Her nedense; akraba, akran ve emsâl arasında fazlaca olur.

Hased, kötü ahlâkın en zararlısıdır. Hele hak yolunda bundan daha güç bir hastalık, tehlikeli bir geçit, sarp ve çıkılması zor bir yokuş düşünülemez. Şeytanın ebedi sâadetten mahrum olması bile Hazreti Âdem (a.s)’e hased ve ona kibretmesinden ötürü idi.

Hased, herkeste bulunur, fakat derecesi ayrı ayrıdır. Kiminin hasedi hayalinden gelir geçer, kimininki içinde biraz kaldıktan sonra akıl ve insafın üstün gelmesiyle kaybolur gider, bazılarınınki de nefsinde yerleşir ve gittikçe artar. İşte asıl hased budur.

İmam Gazâli (r.h), hasedin sebeplerini; “düşmanlık, yalnız kendine saygı ve ikram edilmesini istemek, yani; kendini satmak sevdasında olmak, kibirlenmek, herkese karşı büyüklük iddiâ etmek, menfaati kaçırmak korkusu bulunmak, bir baş ve reis olma arzusu, nefsin fenâlığı…” gibi kısımlar altında ele alarak altıya çıkarmış ve “Bunların hepsi hasedin sebeplerinden ise de, en kötüsü ve çirkini nefsin fenâlığıdır.” demiştir. Kötü nefis sâhibi olanlar, yalnız ilgili bulundukları kimselere değil, hiçbir ilişkileri ve alış verişleri olmayan kimselere dahi haset eder ve o insanların ellerindeki nimetlerinin gitmesini olanca hırsla isterler. Bazı rezil ve sefillerin, yüksek huylu ve faziletli kimselere olan hasetleri bu türdendir.

Hasedin, kötü huyların en çirkini olmasının sır ve hikmeti, Cenâb-ı Hakk’ın ezeli hükmüne, işine itiraz oluşudur. Gerçekten hasetçinin hasedi “Yâ Rabbi! Sen bu nimetleri verecek adamı bilmiyorsun!, bana vermeliydin, ben ondan ehilim! Yahut o bu nimetlere lâyık değildir.” demeğe varır. Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakk’ın gayretine dokunup, kendisine haset edilen kimse bol bol nimetlere gark olur ve hasetçi ise bilakis “Hasetçi iyi gün görmez.”  sözü uyarınca, yoksulluk deryasına hakâretle batar gider.

Hukemâdan biri: “Sakın hasetçinin üzerine belâ temenni etme! Zira o bahtı kara zaten belâsını bulmuştur. “Hasetçiye ceza olarak; hased ettiği kimsenin sevinç zamanında, gam çekmesi, kederli olması yeter.” denmiştir.

Büyük bir zâta: “Hasetçi niçin gamlıdır?” diye sormuşlar, o da “Biçârenin yükü ağırdır, bütün murâdına erip sevinmişlerin ve şen insanların gamını sırtında taşır.” cevabını vermiştir.

Arap şairlerinden biri de, nazmettiği bir kıt’asında: “Ey hased olunan kimse! Sen hemen hasetçinin hasedine sabret. Çünkü sabır onun kâtilidir. Hasetçi helâk ve katledecek bir şey bulamadığı takdirde, ateş gibi kendi kendisini mahv ve telef eder.” demiştir.

Değmesinden kaçınılan ‘nazar’da, hasetçinin olanca hırs ve kasıtla haset ettiği kimseye bakmasından başka bir şey değildir. Bu gibi kötü insanlardan dâima Allah’a sığınmak, sırası geldikçe: “Eûzü billâhi mineşşeytânirracim”, veya “Neûzü billâh”, veya: “el’iyâze billâh” diyerek Hak Teâlânın imdâdına ilticâ etmek hepimize vacip derecesindedir.

Hazreti Ömer (r.a) Efendimiz bile, bunca yüksek mertebesi olduğu halde, dâima: “Neûzü billâhi an külli kaderin yüvâfiku irâdete’l hâsidi” yani, “Hasetçinin dileğine uygun gelecek her kaderden Allah’a sığınırız.” diye duâ buyururlardı.