İçeriğe geç
Anasayfa » FİKRİM NEYSE ZİKRİM O

FİKRİM NEYSE ZİKRİM O

Bir bal küpünden sirke sızmasını beklemek ne kadar yersizse, içi sirke dolu bir küpten bal akmasını beklemek de o denli yersizdir. Bu örnek aynıyla insanoğlu için de geçerlidir. İnsanın fikri neyse zikri de odur. Fakat insanın sirke küpünden farkı fikrini/içini kendi iradesiyle şekillendirebilmesidir. Bu açıdan bakıldığında insan için “Zikri neyse fikri de odur/o olacaktır.” demek de hakikatten çok uzak olmasa gerekir.

Bu, bir sebep sonuç ilişkisi. Fikrimizi, iç dünyamızı güzelleştirmeliyiz ki ifadelerimiz güzel olsun. İfadelerimizi güzel seçmeliyiz ki iç dünyamız güzelleşsin.

Bu usûl bize Rabbimizin ve Peygamberimizin açık bir tavsiyesidir. Kendisini, bir sınır olmaksızın, çokça zikretmemizi emreden Rabbimiz (cc) kalplerin ancak bu şekilde itmi’nâna ulaşabileceğini bizlere haber veriyor.[1] Peygamber Efendimiz (sav) de kendisini her şeyden çok sevmemizin imânî bir esas olduğunu bildiği için bizleri bu mertebeye ulaştıracak en kısa yollardan olan şu telkinde bulunuyor: “Bana en yakın olanlar, bana en çok salâvat getirenler olacaktır.”[2]

Tarih boyunca nefsini tezkiye etmek, düşünce dünyasını kötülüklerden arındırmak isteyenlere kâmil mürşidler tarafından bazı ezkâr ve evrâdın telkini de bu gerçeğin tatbikatından başka bir şey değildir.

Bu satırlardaki gaye de dilimizi, bize daima Rabbimizi hatırlatacak ifadelere alıştırmak yani “zikir ehli” olmak ve nihayetinde nurla dolu bir kalbin ürünü olarak dilinden nurânî ifadeler dökülen dualı bir ağza sahip olmaktır. Bunun için bazı zikirleri/duaları hatırla(t)maktır.

Bu hususta da en büyük rehberimiz, Peygamberimizdir. O, kendi hayatı ile bizlere bir Müslümanın 24 saatlik zaman diliminde nice mükâfatlar kazanma imkânına sahip olduğunu öğretmiştir. Anlattıklarını bizzat kendisi tatbîk ederek, tebliği ile memur olduğu İslâm’ın her ne şart altında olursa olsun yaşanabilirliğini bizlere ispat etmiştir. Bize düşen bu teblîğâtı hayatımızla fiiliyâta taşımaktır.

Yazımızın devamında Peygamber Efendimizin gün içerisinde yapa geldiği dualardan bazılarını nakletmeye çalışacağız. Bunları gördüğümüzde muhtemelen şeytanın kulağımıza fısıldayacağı şeylerden biri, bu kadar çok duanın nasıl akılda tutulacağıdır. Ama ona şöyle cevap verebiliriz: “Hiç kimse bizden bu duaları bir anda ezberlememizi istemiyor.” Elli küsur sene yaşayan bir kimse aklı başına geldiği andan itibaren takriben 15 bin gün yaşamaktadır. Bugün bu dualardan birini öğrenmeye başladığımızı düşünsenize, bugün ezberimize aldığımız bir dua ile belki binlerce gün zahmetsizce sevaba nail olacağız. Yapılması gereken şey duaları hayatımıza taşımak, içimizi, fikrimizi sürekli onlarla meşgul etmek, onlarla doldurmaktır. Emin olun, bunu yapabildiğimiz takdirde olanların nasıl meydana geldiğine biz dahi hayret edeceğiz. Oturacak “Allah!” diyeceğiz, kalkacak “Allah!” diyeceğiz… Sevinecek “Allah!” diyeceğiz, üzülecek “Allah!” diyeceğiz. Bunun için şimdi buyurun samimiyetle “Bismillah” diyelim:

Efendimiz (sav), uyandığımızda şöyle dememizi tavsiye buyurmuşlardır:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَإِلَيْهِ النُّشُورُ

“Bizi öldürdükten sonra dirilten (uyuduktan sonra uyandıran) Allah’a hamdolsun. (Kıyamette) O’nun huzurunda toplanılacaktır.”[3]

Yatağımızdan kalkıp ilk adımımızı atarken ve sonraki her (hayırlı) işimizin başında:

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

demek de Rasûlullah (sav)’ın emirlerinden.

Peygamberimiz ashab-ı kiramın tabiriyle İslam’ı bir babanın çocuğunu terbiye etmesi gibi onlara öğretiyordu. En büyük gayelere nasıl ulaşılacağını haber verirken bize göre basit/bayağı şeyleri dahi ihmal etmiyordu.

Peygamber Efendimiz def-i hacet için Helâya/tuvalete girerken ve oradan çıkarken dahi neler dememiz gerektiğini bizlere öğretti. Girerken:

اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ

“Allahım, her türlü pislikten ve pis olan şeylerden (erkek ve dişi şeytanların şerrinden) sana sığınırım.”[4] Çıkarken:

غُفْرَانَكَ ، الْحَمْدُ لِلهِ الًّذِي أَذْهَبَ عَنِّي الْأذَى وَعَافَانِي

“(Allahım!) Senin mağfiretini dilerim. Benden ezâ veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah (cc)’a hamdolsun.”[5] şeklinde dua etmeliyiz.

Sonra abdest alıyoruz. Çünkü abdest mü’minin silahı. Daima abdestli olmak bizim en büyük güvencemiz. Abdest aldıktan sonra ise şu duayı okuyoruz.

أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ

اَللَّهُمَّ اجْعَلْنِي مِنَ التَّوَّابينَ وَاجْعَلْنِي مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ

“Allah’tan başka ilâh olmadığına, O’nun tek olup şerikinin olmadığına ve Muhammed (sav)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet ederim.”[6] “Allahım! Beni çokça tevbe eden ve temizlenenlerden eyle.”

Aynaya baktığımızda:

اللَّهُمَّ كَمَا أَحْسَنْتَ خَلْقِي فَأَحْسِنْ خُلُقِي

“Allah’a hamdolsun. Allah! Benim yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.”[7] duasını yaparız.

Elbisemizi giyerken ise,

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي كَسَانِى هَذَا الثَّوْبَ وَرَزَقَنِيهِ مِنْ غَيْرِ حَوْلٍ مِنِّي وَلاَ قُوَّةٍ

“O Allah’a hamd olsun ki, benden bir kuvvet olmaksızın bu elbiseyi bana giydirdi ve (bunu) bana rızık olarak verdi.”[8] duasını ihmal etmiyoruz:

Peygamber Efendimiz (sav) evden çıkmak için kapıyı açtığında:

بِسْمِ اللّهِ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ أَنْ أَزِلَّ أَوْ أُزَلَّ أَوْ أَضِلَّ أَوْ أُضَلَّ أَوْ أَظْلِمَ أَوْ أُظْلَمَ

أَوْ أَجْهَلَ أَوْ يُجْهَلَ عَلَىَّ

“Bismillah, Yâ Rabbi! Ayağımın kaymasından ve kaydırılmasından, sapıtmaktan ve saptırmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahilce davranmaktan ve bana cahillikte bulunulmasından Sana sığınırım.”[9] buyurur ve dışarıda şu duayı yaparlardı:

بِسْمِ اللَّهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى اللَّهِ لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللَّهِ

“Allah’ın adını anarak (evimden çıkıyorum), ben Allah’a dayanıp tevekkül ettim. (Her türlü) kuvvet ve kudret ancak yüce Allah’ın yardımıyladır.”[10]

Yolda bir kimse ile karşılaştığında veya her hangi bir meclise girdiğinde onları:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ (وَرَحْمَةُ اللَّهِ)

“Allah’ın selâmı/selâmeti (ve rahmeti) üzerinize olsun.”[11] ifadeleriyle selâmlardı. Bu selâmı, onlardan ayrılırken de tekrarlamayı tavsiye buyururlardı.

Peygamberimiz mescide/camiye girerken:

اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي ذُنُوبِي وَافْتَحْ لِي أَبْوَابَ رَحْمَتِكَ

“Allah’ın adıyla, Allah Rasûlüne (salât ve) selâm olsun. Allahım, günahlarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını aç.”[12]

Camiden çıkarken ise,

اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي ذُنُوبِي وَافْتَحْ لِي أَبْوَابَ فَضْلِكَ

“Allah’ın adıyla, Allah Rasûlüne (salât ve) selâm olsun. Allahım, günahlarımı bağışla ve bana fazîlet kapılarını aç.”[13] dualarını ederdi.

Rasûlullah Efendimiz, yemeğe başlarken “besmele” çekmemizi ve yemekten sonra ise en azından:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَجَعَلَنَا مُسْلِمِينَ

“Bizi (nimetleriyle) yediren ve içiren ve İslam üzere bulunduran Allah’a hamd olsun.”[14] duasını tavsiye ederlerdi.

Su içtikten sonra ise:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي سَقَانَا عَذْبًا فُرَاتًا بِرَحْمَتِهِ، وَلَمْ يَجْعَلْهُ مِلْحًا أُجَاجًا بِذُنُوبِنَا

“Bize tatlı soğuk su içiren ve günahlarımız sebebiyle onu içilmez tuzlu su yapmayan Allah’a hamd olsun.”[15] duasını yaparlardı.

Peygamberimiz “Mü’minin haline hayret edilir. Zira onun her hali hayırdır. O bir nimete ererse şükreder, hayra nâil olur. Bir külfetle karşılaşırsa, sabreder, yine hayra erer.” buyurmaktadır. Bizlere de gün içinde karşılaştığımız külfet ve sıkıntıları sevaba vesile kılmak istiyorsak

إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ

“Biz Allah’a âidiz ve (vakti geldiğinde) elbette O’na döneceğiz.”[16] ayet-i kerimesini okumamızı tavsiye buyurmuşlardır.

Rasûlullah herhangi bir meclisten ayrılırken şu şekilde dua ederlerdi:

سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

“Allahım! Seni her türlü noksanlıklardan tenzîh eder, hamdimi sana takdîm ederim. Senden başka hiçbir ilâh bulunmadığına şehâdet ederim. Senden mağfiret diliyor ve sana tevbe ediyorum.”[17]

Yatağa girdiğimizde son sözlerimiz ise:

بِاسْمِكَ اللَّهُمَّ أَمُوتُ وَأَحْيَا

“Senin adını anarak ölür ve dirilirim (uyur ve uyanırım) Allahım!”[18] şeklinde olmalı.

Gece yarısı uyandığımızda kalkıp teheccüd kılamayacaksak, en azından şöyle dua etmemiz de Efendimiz (sav)’in tavsiyelerinden:

لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ سُبْحَانَ اللَّهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ وَلاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَاللَّهُ أَكْبَرُ وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللَّهِ

“Allah’tan başka ilâh yoktur; birdir, ortağı yoktur. Mülk de O’ nundur, hamd de O’nundur. O, her şeye kâdirdir. Allah (cc) bütün noksan sıfatlardan münezzehtir, bütün hamdler ona mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet, sadece Allah’ın yardımıyla elde edilir.”[19]

 

[1]

[2]

[3] Buhârî, Deavât, 7, 8, 15, Tevhîd, 13; Müslim, Zikir, 59; Ebû Dâvûd, Edeb, 177; İbn Mâce, Duâ, 16.

[4] Buhârî, Vudû, 9, Deavât, 14; Müslim, Hayz, 122; Nesâî, Tahâret, 18; Ebû Dâvûd, Tahâret, 3; Tirmizî, Tahâret, 4; İbn Mâce, Tahâret, 9.

[5] Ebû Dâvûd, Tahâret, 17; Tirmizî, Tahâret, 5; İbn Mâce, Tahâret, 10.

[6] Ebû Dâvûd, Tahâret, 65; Tirmizî, Tahâret, 41; İbn Mâce, Tahâret, 60.

[7] Tayâlîsî, el-Müsned, 372.

[8] Ebû Dâvûd, Libâs, 1; Tirmizî, Deavât, 75; İbn Mâce, Et’ıme, 16.

[9] Nesâî, İstiâze, 30, 65; Ebû Dâvûd, Edeb, 112; İbn Mâce, Duâ, 18.

[10] Ebû Dâvûd, Edeb, 112; Tirmizî, Deavât, 34; İbn Mâce, Duâ, 18.

[11] Ebû Dâvûd, Edeb, 138, 139, 147; Tirmizî, İstizân, 28; İbn Mâce, Edeb, 18.

[12] Tirmizî, Salâh, 234; İbn Mâce, Mesâcid, 13.

[13] Tirmizî, Salâh, 234; İbn Mâce, Mesâcid, 13.

[14] Ebû Dâvûd, Et’ıme, 53; Tirmizî, Deavât, 75; İbn Mâce, Et’ıme, 16.

[15] es-Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, 6728.

[16] Muvatta, Cenâiz, 560, Müslim, Cenâiz, 3, 4; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 22, Libâs, 43; Tirmizî, Deavât,83.

[17] Ebû Dâvûd, Edeb, 32.

[18] Buhârî, Deavât, 7, 8, 15; Tirmizî, Deavât, 28.

[19] Ebû Dâvûd, Edeb, 108.