İçeriğe geç
Anasayfa » FİTNE YAĞMURU

FİTNE YAĞMURU

Sevgili Sahabî oğlu Sevgili Sahabî Üsame b. Zeyd (r.a) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v) bir gün Medine-i Münevvere tepelerinden bir tepeden Medine’ye bakıyordu. Yanındaki ashabına:

– “Benim şu anda gördüğümü siz de görüyor musunuz?” dedi. Ashabı:

– Hayır, dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

– “Ben şu anda evlerinizin üzerine yağmur gibi fitnelerin yağmakta olduğunu görüyorum”.[1]

Fitne Nedir?

Önemli Kur’an terimlerinden biri olan ve F-T-N kökünden türeyen “Fitne” kelimesi, sözlükte “Altın, gümüş gibi değerli madenleri, diğer bileşiklerinden ayırt edip saf hale getirmek için ateşte eritmek.” anlamındadır.[2]

“Fitne” kelimesi Kur’an ve Sünnette sözlük anlamıyla ilişkili olarak mü’minin gönül safiyetinin sınanması ve denenmesi için tabi tutulduğu çetin imtihanlar, işkence ve belâlar, acı olaylar ve aldatıcı olaylar için kullanılmaktadır.

“Fitne” kavramının Kur’an ve Sünnetteki manalarını dört ana başlıkla toplamak mümkündür:

1.Çetin İmtihan:

Fitne, mü’min kul için çetin ve zorlu bir sınavdır. İnsanın iman ve ihlâsını, isyan ve itaatini, sabır ve şükrünü ölçmeye yönelik, insanı sınama ve deneme anlamında gayet zorlu ve çetin her çeşit ilahî imtihan Kur’an ve Sünnette “fitne” olarak adlandırılmıştır.

  1. Mal ve çocuklar müslüman için fitnedir, çetin imtihan konusudur. Yoksulluk nasıl bir imtihan sebebi ise zenginlik de aynı şekilde imtihan sebebidir. Salih kul için helâl mal, şükretmeye ve ahireti kazanmaya vesile olan ilahî bir nimet olduğu gibi; haram mal da ahireti kaybetmeye vesile olan ilahî bir azaptır.

Kur’an, mal ve evladın imtihan vesilesi olduğuna işaret etmektedir: “İyi bilin ki, mallarınız da çocuklarınız da fitnedir”.[3]

Aynı mana hadis-i şeriflerde de vurgulanmaktadır: “Kişinin fitnesi ailesinde, malında, evladında, komşusunda ve nefsinde olur”.[4]

Bazı hadislerde Mal Fitnesi[5]  ifadesi kullanılırken, bazı hadislerde ise Zenginlik Fitnesi [6]  ifadesi kullanılmıştır.

Belâ, musibet ve hastalık gibi Fitne, -ilahî kanun gereği- kulun iman ve ihlâs derecesini ortaya koyan zorlu bir imtihandır. Önemli olan nokta; fitneler karşısında erimemek, değişmemek, taviz vermemek ve kulluk görevini ihmal etmemektir.

Kur’an-ı Kerim, insanların, “İman ettik” demekle bırakılmayacaklarını, mutlaka “Fitne” adı verilen çetin kulluk imtihanına tabi tutulacaklarını anlatmaktadır:

“İnsanlar hiçbir fitneye tabi tutulmadan, sadece “iman ettik” demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?”[7]

  1. Kandırma, aldatma:
  2. Şeytanın fitnesi: Şeytan zaman zaman korku, zaman zaman kuruntu zaman zaman da ümit vererek insanları kandırmaya, aldatmaya ve Hak yoldan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Cenab-ı Hak, Şeytanın fitne ve desiselerine karşı kullarını uyarmaktadır: “Ey Adem oğulları!.. Sakın Şeytan sizi fitneye düşürmesin”.[8]

Şeytanın hile ve tuzaklarının ilacı, ihlâs ve takvadır. Şeytan ihlâslı kullara tesir edememekte, gerçek takva sahiplerini kandıramamaktadır.

  1. Deccal fitnesi:[9] Peygamberimiz (s.a.v), hadis-i şeriflerinde kıyamete yakın çıkacak olan Deccal fitnesinden Allah’a sığınmış, Deccal’in göstereceği olağanüstü olaylara aldanmamaları ve Deccal’a tabi olmamaları için ümmetini uyarmıştır.
  2. Kadın fitnesi:[10] Kadın, erkekler için fitnedir yani çetin imtihan vesilesidir. Erkekleri fuhuş, zina, hırsızlık ve adam öldürme gibi haramlara düşürmesi açısından nâmahrem kadın fitne olduğu gibi, evli erkeği aşırı dünya sevgisine bağlaması açısından erkeğin nikâhlı hanımı da fitnedir, zorlu imtihan aracıdır.

Hanım, beyini hayra da yöneltebilir, şerre de yöneltebilir. Hayra yöneltirse bu imtihandan aile boyu başarı elde edilmiş olur. Hanım, beyinin Cenneti kazanmasına vesile olabildiği gibi, Cehenneme girmesine de vesile olabilir. Nikâhlı mü’min kadın Cennet nimeti olarak telakki edilebileceği gibi, kadın nâ-mahrem olduğu takdirde erkeği harama davet eden, dünya ve ahiretini karartan bir Cehennem zebanîsi olabilir. Kur’an’da şeytanın hilesi zayıf olarak nitelendirilirken, kadınların hilesinin büyük olduğu ifade edilmiştir.

  1. Münafık ve kâfirlerin fitnesi: Allah’ın hükümlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmını reddeden münafıklar ile Allah’ın hükümlerini tamamen reddeden kâfirler, Peygamberimiz (s.a.v) zamanında Kur’an’ın bazı hükümlerinin kaldırılması, değiştirilmesi veya ertelenmesi gibi anlamsız teklifler ileri sürmüşlerdir.

Günümüzde de İslâmî şuurdan mahrum kişiler tarafından da benzeri teklifler yapılmakta, Tesettür emri ve Faiz yasağı gibi ilahî hükümlerde, İslâm Ceza Hukuku ve İslâm Aile Hukuku esaslarında değişiklik ve reform talepleri zaman zaman gündeme gelmektedir. Bu çeşit davranışları “fitne” olarak niteleyen Kur’an-ı Kerim, Sevgili Peygamberimiz’in şahsında bize şu ilahî mesajı vermektedir:

“Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmında onların seni fitneye düşürmelerinden sakın”.[11]

  1. İşkence, azab:

Mü’minlere maddî ve manevî anlamda eziyet ve işkence etmek, tarih boyunca  zalimlerin uyguladığı bir fitne olup bu durum mü’minlerin sabır ve tahammülünü deneme, ecir ve mükâfatlarını artırma  noktasında  çetin bir imtihandır.

“Mü’min erkekleri ve kadınları fitneye (işkenceye) tabi tutup sonra da tevbe etmeyenlere Cehennem azabı ve yangın azabı vardır”.[12]

  1. Yıkıcı Faaliyet:

İslâm Ümmetinin birlik ve bütünlüğünü bozan her çeşit yıkıcı faaliyet, sosyal kargaşa, toplumsal anarşi ve iç savaş “fitne” terimiyle ifade edilmektedir. Konumuzu asıl ilgilendiren husus, bu manadaki fitnedir.

Dünyada barış ve huzuru hâkim kılmakla görevli olan Müslüman, her türlü yıkıcı faaliyeti engellemek, ümmetin huzurunu, barışını, birlik ve beraberliğini dinamitleyecek her çeşit bölücü çalışmalara mani olmak zorundadır.

“Hiçbir fitne kalmayıncaya ve yalnız Allah’ın Dini hâkim oluncaya kadar çarpışın”.[13]

Ancak fitne ile mücadelede hikmet, sükûnet ve itidalle hareket edilmeli, bu mücadele daha büyük fitneye sebep olmamalıdır. Aileleri birbirine düşürme, toplumu parçalama, toplumda kargaşa çıkarma, toplum içinde kin ve intikam tohumları ekme çabaları, adam öldürmekten daha üzücü ve daha korkunçtur. Kur’an deyimiyle; “Fitne, adam öldürmekten çok daha şiddetlidir”.[14]

İlk Fitne:

Sevgi ve saygının, rahmet ve şefkatin, adalet ve hakkaniyetin hâkim olduğu Saadet Çağı, Peygamberimiz (s.a.v)’den sonra  Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (r.a) devrinde aynı güzellikte devam etmiş, Medine merkezli ilk İslâm Devletinde insanlığa örnek olacak bir yönetim ve ideal bir toplum modeli sergilenmiştir. Bu durum Hz. Osman’ın şehid edilmesine kadar kesintisiz olarak devam etmiştir.

Hz.Osman’ın şehid edilmesi olayı, Müslümanların dinî ve siyasî kamplara bölünmesine yol açan, gelecek kuşakları derinden etkileyecek olan fitnelerin başlangıcı olmuştur. Bu nedenle pek çok İslâm âlimine göre; hicrî 35/miladî 656 yılında Hz. Osman’ın öldürülmesiyle başlayan kanlı siyasî buhran, İslâm Tarihinde yaşanan “İlk Fitne” olarak kabul edilmiştir.[15]

Ancak İslâm Tarihinde yaşanan olaylar tahlil edilirken Allah Rasûlünün seçkin dostları “Sahabe-i Kiram” gözümüz gibi korunmalı, onları incitecek ve rencide edecek ifadeler kullanılmamalı, Ehl-i Sünnetin “Biz, Ashabı sadece hayırla anarız”,[16]  ilkesi sadakatle yaşatılmalıdır.

Fitnelerin yaygınlaşması kıyamet alâmetlerindendir.

Kıyamete yakın fitnelerin yaygınlaşması ve çoğalması gerçeği bir hadis-i şerifte “Deniz dalgaları gibi dalgalanan fitneler”[17] ifadesiyle anlatılırken; bir başka hadis-i şerifte Fitne Yağmuru olarak ifade edilmektedir:

Değerli sahabî Üsame b. Zeyd (r.a) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v) bir gün Medine tepelerinden bir tepeden Medine’ye bakıyordu. Yanındaki ashabına:

-”Benim şu anda gördüğümü siz de görüyor musunuz?” dedi. Ashabı:

-Hayır, dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

-”Ben şu anda  evlerinizin üzerine yağmur gibi fitnelerin yağmakta olduğunu görüyorum”.[18]

Burada söz konusu olan fitne, anarşi, terör, kargaşa ve iç savaş anlamındaki fitne olaylarıdır. Ümmet-i Muhammed, sosyal ve ekonomik istikrarın bozulması, dini ve vicdanî kaygıların azalması, İslâm Kardeşliği duygusunun zayıflaması  nedeniyle çıkacak bu fitnelere karşı uyarılmıştır.

Bu konuda Allah Rasûlü şöyle buyurmaktadır: “Karanlık gece parçaları gibi fitneler gelmeden önce amellere koşun. O zaman kişi mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşamlar. Mü’min olarak akşamlar, kâfir olarak sabahlar. Kişi basit dünya çıkarı karşılığında dinini satar”.[19]

Hadis-i şerifin son cümlesini bir defa daha tekrar edelim: “Kişi basit dünya çıkarı karşılığında dinini satar”. Bu nebevî uyarı, her müslümanın kulağına küpe olmalıdır. Bu mecazî ifade din gibi en kutsal değeri dünyalıklara değişmenin her çeşidini yasaklamakta, -dinî açıdan geçerli bir izin bulunmadan- maddî çıkarlar uğruna din adına verilecek tavizlerin veya fetva müessesesinin özüne ve ruhuna aykırı olan sözde(!) fetvaların dini satma anlamına geleceğine işaret etmektedir. Bu durum, manevî musibetlerin belki de en acı, en üzücü ve en korkunç olanıdır.

Dinî, ahlakî ve manevî değerlerin zayıflaması sonucu fitnelerin yaygınlaşması kıyamet alâmetlerinden biri olarak zikredilmektedir.

“(Kıyamete yakın) Amel eksilecek, gönüllere açgözlülük tohumu atılacak, fitneler yaygınlaşacak, adam öldürme olayları çoğalacak”.[20]

Fitne zamanında mü’min kulun tutum ve davranışı ne olmalıdır?

Peki!.. Fitnelerin yaygınlaştığı bir ortamda mü’min kul nasıl davranmalıdır? Kısaca buna da temas edelim:

  1. Kur’an ölçüleri rehber olarak kabul edilmelidir:

Her konuda olduğu gibi fitne zamanında da Kur’an ölçüleri hayatımıza hâkim olmalı, Kur’anın öngördüğü eşsiz usul ve metot izlenmelidir. İyilikleri emretme, kötülüklere engel olma, adaletli, merhametli ve affedici olma, Allah korkusu, İslam kardeşliği, salih amel işleme duygusu, kâfirleri, yahudi ve hristiyanları dost edinmeme, Allah düşmanlarına sevgi beslememe gibi eşsiz Kur’an ilkeleri baş tacı edilmelidir.

Peygamberimiz (s.a.v) “Pek çok fitneler meydana gelecek.” buyurduğunda bir sahabî:

-Ya Rasûlallah, bunlardan çıkış yolu nedir? diye sordu. Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:

-”Allahın Kitabı (Kur’an) dır”.[21]

  1. Duaya devam edilmelidir.

Fitneler karşısında, fitne öncesi ve sonrasında Rabbimize iltica etmek ilk kulluk görevimizdir. Bu konuda Allah Rasûlünün şu dua ve niyazı bize rehber olmalıdır: “Allah’ım!.. Fitnelerden sana sığınırım.”[22]

Bu konuda bir başka nebevî dua, fitneye yakalanmanın tehlikesini dile getirmektedir. “Allah’ım!.. Bir topluluğun fitneye düşmesini murad edersen, fitneye yakalanmadan benim canımı al”.[23]

  1. Fitne zamanında sükûnet tercih edilmelidir.

Fitne zamanında mü’min kul, sözlerine ve tavırlarına her zamankinden daha çok dikkat etmelidir. Peygamberimiz (s.a.v), fitne zamanında faal ve  aktif olanların fitneye kolaylıkla yakalanacakları gerçeğinden hareketle sükûnetin tercih edilmesini tavsiye etmektedir: “Fitnelerden sakının. Fitne zamanında dil yarası kılıç yarası gibidir”.[24]

Fitneye karşı sert tutum takınma, fitnenin boyutunun genişlemesine ümmetin birlik ve beraberliğinin tamamen tehlikeye düşmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle İslâm tarihinde ilk fitneleri yaşayan Sahabe-i Kiramın acı tecrübelerini dikkate alan Ehl-i Sünnet âlimleri, fitneyi körüklemekten kaçınmanın gereğine işaret etmişler; sosyal, siyasî ve dini ihtilafları ve toplum içindeki anlaşmazlıkları barışçı ve ılımlı söz ve tavırlarla yatıştırmayı tavsiye etmişlerdir.

Bu davranış biçimi, fitne zamanındaki tutumla ilgili nebevî ölçülere  uygun bir davranış biçimidir. “Öyle fitneler olacak ki; o fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyen kişiden, yürüyen kişi de koşandan daha hayırlı olacaktır”.[25]

Günümüzde:

Bugün faizli muameleyi normal ve meşru kabul etme, İslâm’ın siyasî ve hayatî hükümlerini yok sayma, Kur’an’ın hükümlerinden bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetme gibi fitneler yanında; İslâmî cemaatleri birbirine düşürme, müslüman kardeşlerin arasını açma, nebevî ölçüleri hafife alma, mevki ve makamı koruma nedeniyle İslâmî ilkelerden taviz verme, birilerine şirin görünmek için Kur’an hükümlerini açıkça anlatmama şeklinde korkunç fitneler yaşanmaktadır.

En acı ve en korkunç fitne: Müslümanın müslüman kardeşiyle çarpışması, müslümanın müslüman kardeşine cephe alması, müslümanın müslüman kardeşini münafıklık veya kâfirlikle itham etmesidir.

Tarih tekerrür etmemeli, dün Yahudi asıllı İslâm düşmanı Abdullah bin Sebe’nin oyununa gelip Sıffîn’de birbirlerine kılıç çeken müslümanlar gibi; biz de Siyonistlerin ve Yahudi uşaklarının oyununa gelip İslâm Kardeşliği prensibini unutarak birbirine zıt cephe olan Müslümanlar haline gelmemeliyiz.

Ne hazin bir tecellidir ki; bazen fitneye karşı çıkanlar, İslâm gerçeklerini açıklama, yazma, duyurma ve anlatma görevini yapanlar, asıl fitneciler tarafından “Fitneci” olarak nitelendirilmektedir. Oysa Kur’an’ı uygulama, Kur’an etrafında birlik ve beraberliğe çağrıda bulunma, Allah Rasûlünün Sünnetini yaşamaya davet etme hiçbir zaman “fitne” olarak adlandırılamaz. Kur’an ve Sünnet âşıkı Ehli Sünnet Müslümanları asla fitneci olamaz ve fitneci olarak nitelendirilemez.

Fitneciler bizi kullanamamalı, sırtımıza binememelidirler. Hz. Ali (r.a)’nin; “Fitne zamanında, üç yaşındaki  sütü sağılamayan, sırtına binilemeyen deve gibi ol”,[26]  tavsiyesini unutmamalıyız. Basiretli ve şuurlu müslümanlar olarak hiçbir zaman fitneye alet olmamalı, fitneye kapılmamalı, fitneyi körüklememeliyiz.*

*  Bu yazının ilk sürümü için bkz. Yeni Dünya Dergisi, sayı 99, Ocak 2002

[1]   Buharî: Fiten 4, Mezalim 25, Medine 8; Müslim: Fiten 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/200,208

[2]   Ragıb el-Isfehanî, Müfredat: F-T-N md. s.371; Firuzâbadî, Kamus: F-T-N md.; İbn Hacer, Fethu’l-Barî: 13/3; DİA, “Fitne” ve “Fiten” md: 13/148.

[3]   Enfal: 28

[4]   Buharî: Mevakît 4; Müslim: İman 231; Tirmizî: Fiten 71

[5]   Buharî: Rikak 10.

[6]   Buharî: Deavât 39; Müslim: Zikir 76

[7]   Ankebut: 2

[8]   A’raf: 27

[9]   Buharî: Fiten 26; Müslim: Mesacid 33.

[10] Buharî: Nikâh 17; Müslim: Zikir 97.

[11]  Maide: 49

[12]  Bürûc: 10

[13]  Bakara: 193; Enfal: 39

[14]  Bakara: 191

[15] Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/422; İmam Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ebsat: s. 41.

[16] İmam Ebu Hanife, el-Fıkhu’l-Ekber: s. 61

[17] Buharî: Fiten 17; Müslim: İman 231; Tirmizî: Fiten 71; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/386.

[18]  Buharî: Fiten 4, Mezalim 25, Medine 8; Müslim: Fiten 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/200,208

[19]  Müslim: İman 186; Tirmizî: Fiten 30; İbn Mace: İkame 78; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 2/304.

[20]  Buharî: Fiten 5; Müslim: İlim 11; Ebu Davud: Fiten 1;.

[21]  Tirmizî: Sevabu’l-Kur’an 14; Darimî: Fedâülu’l-Kur’an 1

[22]  Buharî: Salât 63, Fiten 15, Deavât 35; Müslim: Cennet 67; Fedâil 137; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/91.

[23]  Tirmizî: Tefsir (Sad Suresi) 2,4; Malik, Muvatta: Kur’an 90; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/368; 4/66

[24]  İbn Mace: Fiten 12

[25]  Buharî: Fiten 9, Menakıb 25; Müslim: Fiten 10; Tirmizî: Fiten 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 1/169, 2/282

[26]  M. Zahid el-Kevserî, et-Tahrîru’l-Vecîz, thk. Abdülfettah Ebu Gudde: s. 80