İçeriğe geç
Anasayfa » GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) VE İNSAN SAĞLIĞI

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR (GDO) VE İNSAN SAĞLIĞI

Gen aktarımı, bir canlının hücrelerine, başka bir canlıdan DNA’nın belli bölümlerinin yerleştirilmesidir. (Rekombinant DNA teknolojisi, Genetik mühendisliği) Her canlı grubu için farklı bir aracı canlı (taşıyıcı) kullanılarak gerçekleştirilir. Daha çok bakteriler aktarımda kullanılmaktaysa da, virüsler, küf, maya, bitki ve hayvan hücreleri de bu işlem için kullanılmaktadır.

Aktarım işlemi için en çok Escherichia coli bakterisi kullanılmaktadır.

Bitki ve hayvana gen aktarımı yoluyla yeni özellikler kazandırılmaktadır. Gen aktarımı ile Tıp’ta gelecek nesillerin daha sağlıklı olması sağlanabilir? Tarımsal ve hayvansal üretimde çok çeşitli ve fonksiyonel ürünler üretilebilir.

Genetik yapısı değiştirilmiş tarımsal ürünleri ayırmak için genel bir isim olarak  ‘‘Transgenik Ürün’’ tabiri de kullanılmaktadır. Transgenik ürünler, virüsler, bakteriler, hayvanlar ve bitkilerin bazı gen bölgelerini içerirler. Bu şekilde bitki, olumsuz çevre koşullarına karşı daha dayanıklı olurken, en az maliyetle en verimli ürünü vermeyi de hedefler.

Agrobacterium tumefaciens bakterisi 1983 yılından beri bitkilere gen aktarımında en yaygın kullanılan araçtır.

Çeşitli biyoteknolojik uygulamalarla bugüne kadar mısır, pirinç, buğday, hardal, kolza, tütün, patates, şeker pancarı, pamuk, şeker kamışı, yonca, biber, lahana, domates, kabak ve kavunda transgenik çeşitler geliştirilmiş ve alan denemelerine başlanmıştır.

Mısır (sap ve koçan kurduna, yabancı ot ilacına -herbisit dayanıklı), soya (yabancı ot ilacına dayanıklı), patates (virüs ve patates böceğine dayanıklı), pamuk (yeşil kurda ve yabancı ot ilacına dayanıklı), domates (daha uzun raf ömrü, arıtılmış aroma) böylelikle daha verimli türler elde edilmektedir.

Bu ürünlerin yetiştirilme alanları günümüzde 90 milyon hektar civarındadır.Bu üretimin önemli bir kısmı ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, Çin, Paraguay ve Hindistan’da gerçekleşmektedir.

Transgenetik ürünlere en güzel örnek ise depo ömrü uzatılmış domates meyvesidir. Soğuk denizlerde yaşayan bir balık türünden izole edilen soğuğa dayanıklılık geni, raf ömrünü uzatmak amacıyla domates bitkisine aktarılmıştır. Bu sayede domateste ürün kayıpları sebebiyle ortaya çıkan zararlar ve ürünlerin nakliyesinde gerekli olan ekstra harcamalar azaltılmıştır. Bu sayede özellikle kısa zamanda tüketilmesi gereken domatesten başka; çilek, kiraz ve kavun gibi ürünlerin tüketim süresinin uzatılmasına yönelik olarak çalışmalardan önemli neticeler alınmıştır.

Golden Rice (altın pirinç) ürününün genetiği değiştirilerek provitamin A (B karatane) ilave edilmiştir. Böylece Uzakdoğu’da  sık kullanılan bu ürün çeşitli sağlık sorunlarını önlemiştir.

Herbisitin toksik etkisini ortadan kaldıran bir genin bitkilere aktarılması sık kullanılan bir durumdur.

Hayvanlarda gen aktarımı nedir?

Genetiği değiştirilmiş hayvanlar ise, olumsuz çevre koşullarına karşı daha dayanıklı olurken, en az maliyetle en verimli ürünü vermeyi de hedefler. Örneğin; daha fazla süt vermesi hedeflenen inekler, daha etli balıklar gibi. Bu şekildeki çalışmalarla daha verimli, kaliteli ya da gösterişli hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Mikroorganizmalarda gen aktarımı nedir?

Aspergillus niger ile peynir mayası üretimi.

Escherichia coli bakterisi ile insan insülininin üretilmesi.

İnsanlarda gen aktarımı yolu ile hastalıkların tedavisi: Gen terapisi; doku ve hücrelere gen aktarımı yolu ile hastalıklı (örneğin kanserli bir hücrede) mutant alellerin fonksiyonel genlerle yer değiştirmesi sonucu hastalığın tedavi edilmesidir.

Türkiye’de başta mısır, soya ve pamuk olmak üzere dışarıdan transgenik ürünler girmekte; bunlar bebek maması dahil marketlerde satılan birçok işlenmiş ürünün ham maddesini oluşturmaktadır. Nitekim piyasadan toplanan mısır unu, mısır cipsi, mısır nişastası ve mısır gevrekleri üzerinde yapılan araştırmalarda bunların yarısının genetik modifiye katkılı oldukları tespit edilmiştir.

GDO’lar güvenlik açısından henüz bilinmeyen etkiler sergileyebilirler, insan, hayvan, çevre ve diğer canlılar üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Genler tek başlarına çalışan birimler değildir. Bir organizmaya transfer edilen genin beklenmeyen etkileri de gelişebilir. Bu nedenle, gelecek nesiller üzerine etkileri tam olarak ispatlanmayan ekonomik boyutları tartışılan genetiği değiştirilmiş ürünlerin büyük riskler taşıdıkları ve genetik sorunlara açık oldukları kabul edilmektedir.

Endişe duyulan konular aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Antibiyotiklere Dirençlilik:

Uygulanmakta olan mevcut modern biyoteknolojik yöntemlerle bitkisel ürünlere aktarılan genler bitki, bakteri ve virüs kaynaklı olup; gen aktarımı ya da değişikliğe uğratılması sırasında, işaretleyici olarak gen aktarımı yapılan hücre ve dokuların seçilmesi için çoğunluğu bakteriyel orijinli antibiyotik dayanıklılık genleri kullanılmaktadır. Bu nedenle o ürünleri tüketen insanların da antibiyotik dirençlerinin güçlenebileceği iddia edilmektedir. Bu da  ileride antibiyotik tedavilerinden sonuç alınmaması ihtimalini ortaya çıkarabilir. Bir firmanın ürettiği bir Bt mısırı ampisiline direnç geni taşımaktadır. Ampisilin insanlarda ve hayvanlardaki enfeksiyonların bir çoğunda kullanılan değerli bir antibiyotiktir. İngiltere de dahil olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, ampisiline direnç geninin mısırdan besin zincirindeki bakterilere geçiş yapabileceği ve ampisilinin bakteriyel enfeksiyonlara karşı kullanımını tehlikeye sokabileceği endişesiyle üreten firma Bt mısırının yetiştirilmesini yasaklamıştır.

Gıda Alerjileri:

GDO’ların meydana getirebileceği risklerin başında alerji gelmektedir. Nitekim 1996 yılında, Brezilya kestanesinden soya fasulyesine aktarılan geni içeren ürünler, alerji yapması nedeniyle, Transgenik soya marketlerden toplatılmıştır.

1980’lerin sonunda  triptofan aminoasitini bir bakteriye ürettirerek, besin takviyesi olarak ABD’de satışa sunmuşlar ürünü kullanan kişilerde sinir sistemini etkileyen kas ağrıları ve kandaki eozinofillerin sayısında artış ile seyreden eozinofili-myalji sendromu (EMS) ortaya çıkmış, 37 kişi hayatını yitirmiş.

Alerjik reaksiyonlar, bir deri kızarıklığı, ağız kaşıntısı kadar küçük reaksiyonlardan ani şoka varana kadar değişen semptomlar gösterebilir. Alerjik reaksiyon verme ihtimali olan yeni proteinlerin plasenta yoluyla fetüse geçtiği de gösterilmiştir. Ticari besinlerdeki protein katkılarının giderek artan oranlarda kullanılmasına paralel olarak besine bağlı anafilaktik reaksiyonlarda artış beklenebileceği öngörülmektedir.

Toksik Etkiler:

Bitkisel üretimde böceklerle en etkin mücadele yöntemi böcek öldürücü kimyasalların (insektisit) kullanımıdır. Bacıllus thuringiensis’den izole edilen Bt cry genlerinin bitkilere aktarılması ile üretmiş oldukları endotoksinler, bu bitkileri yiyen böcekler üzerine ölümcül etki yapmaktadır. Bt geninin aktarılmasıyla bitkilere kazandırılan zararlılara dayanıklılık özelliğinin zararlıları kontrol altına almak için kullanılan kimyasal madde (pestisit) gereksinimini azaltması beklenmektedir.

Tarımda uzun zamandır böcek öldürücü olarak kullanılan Bt spreyi toprakta parçalanıyor. Ayrıca tüketilen ürün yıkanarak  Bt spreyinden arındırılabiliyor. Ancak Bt geni aktarılmış ürünlerde Bt toksininin  parçalanması ya da ürününü yıkanarak temizlenmesi söz konusu değil. Bu durumda Bt toksini bütün etkisini ürün tüketilene kadar, hatta belki de tüketildikten sonra da sürdürüyor. Bt geni aktarılmış ürünlerin tüketiminde bireyin maruz kaldığı Bt toksini miktarı Bt spreyindekinin 10-100 katı. Bt genlerinin kullanılması pentisit kullanımını ortadan kaldırmıştır. Ancak, bu toksik madde kalıntılarının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Bt dayanıklılığına sahip bitkilerde toksik madde sürekli olarak üretildiğinden (interiyor toksins), bunlara ‘pestisit’ üreten bitkiler (pesticidal plants) adı verilmektedir. Filipinlerdeki bir Bt mısır ekim alanının yakınında yaşayan köy halkında sindirim sistemi intoleransı, cilt reaksiyonları ve ateşle seyreden hastalığın mısırın polen saçtığı dönemde ortaya çıktığı fark edildi. Bu bireylerin kan örneklerinde Bt toksinine karşı antikorlar saptandı.

Potansiyel Kanserojenik:

Transgenik bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırıcı tarafından belirtilmektedir.

Çevresel Sorunlar:

Transgenik bitkilerin salıverdikleri çevrede bitki sosyolojisi, doğal türdeki genetik çeşitlilik, ekosistemdeki tür dağılımı ve denge üzerine uzun vadede ne gibi etkileri olacağı konusunda tereddütler vardır. Modern tarımda azalan çeşitler GDO tehdidi altındadır. Çünkü GDO’ların aktarılmış genleri çevresinde geleneksel yöntemle üretilmiş ürünlere geçebilmektedir. Arılar, kuşlar, böcekler ve rüzgar gibi tozlaşmayı sağlayan etkenler GDO’lu polenleri komşu tarlaya taşıyor ve oradaki üründe de genetik değişikliğe yol  açıyor. ‘‘GEN KAÇIŞI’’ adı verilen bu buluşma sonucu yaşamın sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşıyan bitkiler tek tipleşmekte ve doğal çeşitlilik azalmaktadır.

GDO’lu ürünlerin ekilmeye başlanmasıyla tohumluk hakkı kalmayacaktır.Çünkü üretilmekte olan GD bitkilerin büyük bir kısmı, melez türler. Yani her yıl bu tohumların yenilenmesi gerekir. GD tohumların fiyatları, klasik tohumlardan, değiştirilen özelliğe göre daha pahalıdır.Bitki çeşitlerinin teknoloji ürünü haline gelmesi geleneksel çiftçilikle ve yerel türlerin kullanımında olumsuz etkilere neden olacağı gibi, tarımda dışa bağımlılık sonucunu da doğuracaktır.

Allah Teâlâ bütün kainatı ve içindekileri milimetrik ölçülere dayalı olarak eşsiz bir denge ve benzersiz bir ahenk içinde yaratmıştır. Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

‘‘Biz, her şeyi bir ölçüyle yarattık.’’ (Kamer, 54/49)

‘‘O’nun katında her şey ölçü iledir.’’ (R’ad, 13/8)

‘‘Sakın dengeyi bozmayın.’’ (Rahman, 55/8)

‘‘(Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi eliyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.’’ (Rum, 30/41)

Böylece, günümüzde korkunç bir şekilde-üstelik henüz kısmen-ortaya çıkan doğal çevremizdeki yoğun çürüme ve tahribat, burada ‘’insanın kendi yapıp-ettiklerinin bir sonucu’’, yani insanın, kendi kendini tahrip eden -çünkü katı materyalist temele dayanan -teknolojik gelişmelerin ve insanlığı daha önce hayal bile edemediği ekolojik felaketlerle karşı karşıya getiren çılgınca faaliyetlerin bir sonucu olarak öngörülmüştür: Toprağın, havanın ve suyun, sanayi atıkları ve şehir çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi; bitki örtüsü ve denizlerin artan bir şekilde zehirlenip yok olması; yaygın uyuşturucu ve görünürde ‘’faydalı’’ transgenik ürünlerin yetiştirilmesi sebebiyle insanın kendi bedeninde ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı birçok hayvan türünün giderek yok olması. Bütün bunlara,insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapıklıkları, suçları ve şiddeti ve son aşamada nükleer dehşeti ilave edebiliriz. Bunların tümü, son tahlilde, insanın Allah’a ve mutlak manevi/ahlaki değerlere karşı umursamazlığının ve bunun yerine, ‘‘maddi ilerlemeyi’’ tek önemli hedef saymasının bir sonucudur.