İçeriğe geç
Anasayfa » GIYABEN KÖTÜ KONUŞMAK HER ZAMAN GIYBET MİDİR?

GIYABEN KÖTÜ KONUŞMAK HER ZAMAN GIYBET MİDİR?

Mülâkat: Fatih Sağlam

Muhterem Hocam, bir kimsenin gıyabında konuşmanın caiz olduğu yerler, durumlar var mıdır?

Rasûlullah (s.a.v), gıybeti, (ذكرك اخاك بما يكره) “Din kardeşini hoşlanmayacağı bir şekilde, üslupta zikretmektir.” şeklinde tarif etmiştir. Hepimizin bildiği gibi gıybet, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerle umumî olarak haram kılınmıştır. Yalnız yine bildiğimiz gibi, istisnasız kaide olmaz, diye bir söz vardır. Mutlaka her kaidenin bir istisnası vardır. Hatta şöyle bile diyebiliriz; her haramın da bir istisnası olabilir. Mesela Mâide Sûresi’nin üçüncü âyet-i kerîmesinde bazı şeyler katî ve açık bir şekilde haram kılınmıştır. Ama hemen aşağısında buyrulmuş ki;  “Ancak mecbur kaldığınız durumlarda bu mubahtır.” Aynı şekilde, yalan haramdır ama yalanın caiz olduğu yerler vardır, diye de beyan edilmiştir. Örnekler çoğaltılabilir bununla alakalı.

Bu tavır, gıybet için de dâhildir. Gıybet, genel manasıyla haramdır, ayetle de sabittir. Ancak bunun da istisna edildiği, arkadan konuşmanın caiz görüldüğü yerler, zamanlar vardır. Bu istisnaî durumu biraz daha detaylandıralım.

1. Kişinin uğradığı zulmü, haksızlığı, önleyecek olan makama, arz etmesi; arz ederken de zulmeden, haksızlık eden insanın vs. kötü taraflarını anlatması caizdir.  

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle bildiriyor: “Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan müstesnâ.”[1] Allah Teâlâ, kötülüğün açığa vurulmasını, intişar etmesini sevmediğini beyan ediyor, ancak istisna olarak, zulme uğrayan, haksızlığa uğrayan kişinin, bunu söyleyebileceğini, yayabileceğini belirtiyor.

Mesela yine birisi icabında hâkimin, verdiği kararda yanlış yaptığını, haksızlık yaptığını düşünebilir; o halde o da mazlum durumunda sayılabilir. Bu durumda o kimsenin bir üst mahkemeye giderek hâkimin yanlış yaptığını, kendisine haksızlık ettiğini anlatması da gıybet olmaz.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, bir hadîs-i şerîfinde (لصاحب الحق مقال) “Hak sahibinin söz söylemeye hakkı vardır.” buyurmuştur. Mesela bir adam size borcunu vermiyor. Siz bu insana, ölçüleri aşmamak şartıyla, sert konuşabilir, davranabilirsiniz. Çünkü hakkınız var.

2. Mesela, gayr-i meşru bir durum olduğunu varsayalım; dinen karşı durulması, nehyedilmesi, ortadan kaldırılması gereken bir yanlışlık var. Sizin de bunu kendi başınıza halledebilmeniz mümkün gözükmüyor. Bunun için yardım istiyorsunuz; gerek resmî makamlardan olsun gerekse etrafınızda size yardım edecek kimselerden olsun onları yardıma çağırırken, yapılan kötü bir şey olmasına rağmen, bunu anlatabilirsiniz. Zira bundan maksat meseleyi ortadan kaldırmaktır. Yoksa onu yapanı kötülemek değildir.

3. Mesela; bir müftüye, hocaya kişiler arasında yaşanan bir olayla alakalı fetva soruyorsunuz. Tabiî, doğru bir cevap alabilmek için, kim ne söylemiş veya yapmışsa, kötü de olsa her şeyi anlatmalısınız. Bunlardan bahsetmek de gıybet değildir. Nitekim Ebû Süfyan’ın hanımı Hint, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve “Ya Rasûlallah, Ebû Süfyan, cimri bir adam; ne benim ne de elimdeki çocuğun nafakasını veriyor.” dedi. Peygamberimiz (s.a.v) “Sana ve çocuğuna yetecek kadar, maruf şekilde, ölçüyü aşmadan malından sormadan alabilirsin.” diye cevap verdi. Hint, gıyabında kocasından bahsederken, cimri bir adam, dedi; bu, onun bir anlamda gıybeti yapılmış demektir. Ama Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ona, sus konuşma gıybet ediyorsun, demedi. Çünkü burada bir hakkın elde edilmesi söz konusu.

4. Mesela; manevî anlamda etrafına zarar verecek fâsık biri veya akidesi bozuk bir kimse… Onu tanıyanların, zararını önlemek amacıyla tanımayanlara yanlışlarını, fıskını anlatmakta da yine bir zarar yoktur. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, “Fâcirin kötülüklerini anlatın ki insanlar ondan kaçınsınlar.” buyurmuş. Bu şekilde insanları bir tehlikeden korumuş oluyorsunuz.

5. Özellikle köylerde, küçük yerlerde hemen hemen herkesin bir lakabı vardır. Kimisine “Kara Mehmet” derler, kimisine “İnce Mehmet” derler, kimisine “Topal Ahmet” derler… Bu kimseleri anlatmak (tarif etmek, tanıtmak) için lakaplarıyla zikretmek gerekiyorsa, o kimse bundan hoşlanmasa da bunu söyleyebilirsin, caizdir, gıybet olmaz.

6. Haram işlemekten çekinmeyen, günahını gizlemeyen, açıkça yapan ve gösteren kimsenin bu davranışlarını konuşmak da gıybet olmaz. Mesela, adam milletin gelip geçtiği yerde içki içiyor, bundan sakınmıyor. Yahut tesettüre riayet etmeksizin dolaşan birçok kimse var, etraftan sakınmadan bu haramı işliyor, çekinmiyor. Alenen yapılan bu günahları konuşmak gıybet değildir. Çünkü siz onların haram işlemesinden rahatsız olduğunuz için, üzüldüğünüz için konuşuyorsunuz. Yoksa onları karalamak için değil. Ama yine de bu konularda, kişiyi hedef almak, isim vermektense ortaya konuşmak daha iyidir.

Bu konuşmadan iki maksat hâsıl olabilir. Birincisi, günahı işleyene karşı konuşulan kişi uyarılmış olur. İkincisi belki bunu konuştuğumuz arkadaş gider, hata yapanı uyarır, o da vazgeçer. Böyle bir sonuç da bekliyorsak o zaman konuşmak da caiz olur.

7. Bir kimsenin gıyabında konuşmanın caiz olduğu çok önemli bir husus daha var. Mesela birisi size geldi, “Ben filancayla bir aile yuvası kurmak istiyorum.” veya “Filanca adamla bir iş kurmak istiyorum.” yahut “Filanca adam benden borç para istiyor, nasıldır bu insan?” vs. dediğinde siz o insan hakkında bildiklerinizi, kötü tarafı da olsa, söylemelisiniz. Bunda da bir sakınca yoktur.

Ödeme imkânı olduğu halde borcunu erteleyen bir insan aleyhinde konuşma hakkı doğar size, bu caizdir. Ama nasıl caiz olur? Biri gelir sorar size, “Şu adam nasıldır, borç istiyor, vereyim mi?” Siz de o zaman o adamın, imkânı olduğu halde borçlarını vaktinde ödemediğini söyleyebilirsiniz.

Evlenmek istenilen bir kişinin kötü huylarını biliyorsunuz mesela; onun hakkında size sorulduğunda bunları söylemeniz günah olmaz. Bilakis söylememek günah olur. İşte bu gibi hususlarda gıybetin caiz olduğunu söylemişler.

Peki, hocam bu konuşmalarda bir ölçüden bahsedebilir miyiz, ölçü nasıl olmalıdır?

Tabi, bu noktada dikkat edilmesi gereken hususlar var. Bir kere bunları anlatırken ilave yapmayacaksınız. Yapmamamız gerekiyor. “Filanca, borcunda ihmalkârdır.” demek yetiyorken şöyle kötü böyle kötü diye kendinizden ilave eder, yorum yapar, hakaret filan ederseniz bu yanlış olur işte, caiz değildir. Abartmadan söyleyeceksiniz, olduğu gibi anlatacaksınız her şeyi. Efendim, bazı insanların huyudur bu; pireyi deve yapar, habbeyi kubbe yapar öyle anlatır.

Netice itibariyle bütün bunlarda maksat, bağcı dövmek değil üzüm yemekse bu meşru. Ama maksat, bağcı dövmekse yani adamı kötülemekse, maksat hakka ulaşmak, bir gerçeği ortaya koymak değilse o zaman bu gıybet olur, günah olur.

Muhterem hocam, çokça merak edilen, sorulan bir soruyla devam edelim; topluma mâl olmuş kimseler, ünlüler… hakkında konuşmak gıybet olur mu?

Efendim, bu neredeyse hiçbirimizin kurtulamadığı, çoğumuzun içine düştüğü bir hadise. Toplumun önünden giden insanların yanlış sözleri, davranışları olabilir, bunlar topluma mâl olmuş sözlerdir. Adam nasıl topluma mâl olmuşsa söyledikleri, yaptıkları şeyler de yine topluma mâl edilir. Dolaylı da olsa bizi de ilgilendirir. Bunlar gayet makul bir çerçevede, yarın icabında aynı şekilde onun huzurunda da konuşulabilecek bir üslup içinde söylenebilir. Şahsiyetlerine dil uzatmadan konuşulabilir. Fakat maalesef görüyoruz, adam anlatıyor ama içinde tatmin etmek istediği bir şey var. Siyasî olarak adamı beğenmiyor, bir açığını yakalamış, adamı yerden yere vuruyor. Böyle olmayacak.

Bu şartlar altında onlar için, yaptıkları veya söyledikleri şeyler üzerinden bir yorum yapmak, eleştiride bulunmak veya bir karakter, kişilik analizi yapmak doğru olur mu peki?

Bu, gıybete girebilir. Dikkatli olunması gereken bir nokta; çünkü böyle durumlarda genelde kişinin söylemediği şeyler hakkında yorumlar yapılır, varsayımlar üzerinden gidilir, niyet okumaları yapılır. Bunlar bizatihi gıybettir. Düşündüklerini, niyetini bilmeden çıkarımda bulunmak yanlışa düşmemize neden olabilir. Biz zahire göre hükmederiz, ilerisini yani kalpte olanları yalnız Allah bilir.

Hocam, şahit oluyoruz, oturumlar yapılıyor, onların konuştukları ve yaptıklarıyla alakalı konuşuluyor, yorumlar, çıkarımlar yapılıyor. Biz bunu dinlediğimiz zaman da gıybete ortak olur muyuz?

Oluruz. Mesela, onların konuştuğu adamı hiç görmemişsin, bilmiyorsun diyelim ama onların yaptıkları yorumlar vs. dolayısıyla senin içinde adama karşı kötü hisler, kanaatler belirir. Onu zihninde konuşulandan ibaret görmeye başlarsın. Hatta çok iyi bildiğin bir insan hakkında bile böyle konuşsalar içinde yavaş yavaş o insana karşı olan sevgi, bağ zayıflar ve onu daha kötü görmeye başlayabilirsin. İşte bu da gıybettendir. Ama daha önce bahsettiğimiz ölçüler dâhilinde konuşulabilir, yorum yapılabilir, bunu söylemiştik zaten. Söylediklerinde, yaptıklarında -hani usul-ı fıkıhta delaletler vardır ya doğrudan delaletler, dolaylı delaletler, işâretü’n-nass, delâletü’n-nass, ibâretü’n-nass gibi- bir şeye işaret varsa, bir delalet varsa, eyvallah, bunlardan bahsedilebilir. Fakat kişiliğine dokunur, karakter tahlili yapılırsa o zaman işte gıybet olur.

Hocam, sorularımız bu kadar. Sizin ilave etmek istediğiniz bir şeyler varsa buyrun.  

Evet, son olarak diyebiliriz ki gıybet haramdır ama insanların çok da hoşuna gidiyor, tatlı geliyor onlara. Derler ki gıybete başlayınca şeytan gelirmiş, onun ağzına, dudaklarına bir parmak bal sürermiş, tatlı tatlı konuşurmuş adam. Bu, hadis-i şerîflerde belki yoktur ama halk arasında böyle bir şey var. İşte anlattığımız şartlar içinde, abartmadan, kişiyi kötülemeden, maksadını aşmadan haksızlık yapan veya yanlışlık yapan kişiler hakkında konuşmanız caizdir. Cenâb-ı Hak, hepimizi bu gıybet konusunda yaptığımız hatalardan dolayı affeylesin diyelim ve burada bitirelim.

Muhterem hocam, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.


[1] Nisâ, 4/148.