İçeriğe geç
Anasayfa » GIYBET Mİ DEĞİL Mİ?

GIYBET Mİ DEĞİL Mİ?

Bir şahsı gıyabında hoşuna gitmeyecek sözlerle anan kimsenin haram olan bu eyleminin günahını örtmek için “Ben bunları yüzüne karşı da söylerim.” diyerek psikolojik bir rahatlama yoluna gitmesi sıkça rastladığımız bir durumdur. Aslında bu tutum, yapılan işin hiç de doğru bir şey olmadığının bir bakıma itirafı gibidir. Peki, böylesi bir yaklaşım yapılan bu eylemi gıybet olmaktan çıkarır mı? Yine bir kimsede gerçekten var olan maddî-manevî bir kusurun gıyabında dile getirilmesi gıybet kapsamına girer mi? İlaveten bir kimsenin vereceği zarara engel olmak, yapacağı kötülüğün önüne geçmek için ilgili mercilerin veya mağdur duruma düşecek kimselerin haberdar edilmesi gıybet olarak değerlendirilebilir mi? Ayrıca kötü insanları kınamak maksadıyla aleyhlerinde konuşmayı gıybet şeklinde nitelendirmek mümkün müdür? Görüldüğü gibi zihnimize takılan bütün bu sualler, tek bir soruda birleşmektedir: Konuştuklarımız ne zaman gıybet olur, ne zaman olmaz?

Bu soruya verilecek cevabın doğru olması, gıybetin mahiyetini bilmeye bağlıdır. Hz. Peygamber (s.av) Efendimiz’in, ashâbına, gıybetin ne olduğuna dair sormuş olduğu soruya mukabil vermiş olduğu cevap, bu durumu çok güzel açıklar mahiyettedir:

Ebû Hureyre (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v), “Gıybet nedir biliyor musunuz?” diye sordu. Sahâbe, “Allah ve Rasûlü daha iyi bilir!” karşılığını verince Rasûlullah (s.a.v), “Kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır.” buyurdu. “Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa ne dersin?””diye sorulunca Rasûlullah (s.a.v), “Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun.” cevabını verdi.”[1]

Gıybette problem teşkil eden husus, gıybeti yapılan kişinin bundan hoşnut olmayıp incinmesidir ki burada arkasından konuşulan kimsenin şeref ve haysiyetinin rencide edilmesi söz konusudur. Bu bağlamda bir kimsenin gıyabında gerek onun şahsıyla ilgili maddî, bedenî, dünyevî veya mânevî, ruhî, ahlâkî ve dinî kusurlarından söz edilmesi gerekse çocukları, ebeveyni ve diğer yakınlarının kusurlarının anlatılması gıybet sayılmıştır. Hatta bu durum, sadece gıyabında konuşmakla da sınırlı değildir. Bir kimsenin arkasından yapılan ve onun hoşnut olmayacağı yazı, ima, işaret ve taklit gibi fiiller de buna dâhildir. Dolayısıyla bu hususta nirengi noktayı hoşnut olmama, incinme teşkil eder. Yoksa bir kimsenin gıyabında faziletini anlatmak ve onu övmek elbette gıybet değildir. Zira bunda, hakkında konuşulan kişinin hoşuna gitmeyecek bir durum bulunmamaktadır.

Şu hadisler, kinaye yoluyla da olsa bir kimsenin yaratılışında, boyunda, posunda bulunan bir kusuru işaret etmenin gıybet kapsamında değerlendirildiğini, yine bir kimsenin herhangi bir hareketini taklit etmenin de gıybet sayılacağını göstermektedir:

Hz. Âişe şöyle anlatıyor: “Rasûlullah’a (s.a.v) bir kişiden bahsederken onun taklidini yapmıştım da: «Benim şu kadar veya bu kadar menfaatim olsa bile birinin taklidini yapmak hoşuma gidip beni sevindirmez.» buyurmuşlardı.Âişe (r.anhâ) diyor ki: Bir seferinde «Ey Allah’ın Rasûlü! Safiyye küçücük bir kadındır.» dedim ve elimle kısa oluşunu gösterdim. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v): «Sen öyle bir söz söyledin ki, o söz denize karışsaydı denizin suyunu bozardı.» buyurdular.[2] Yine Hz. Aişe şöyle demiştir: “Ben (yine bir gün) Hz. Peygamber’e (s.a.v) bir adamın taklidini yaptım da (O): «Benim için şu kadar (dünya malı verilmiş) olsa da ben bir insanın taklidini yapmayı sevmem.» buyurdu.”[3] Ancak bir kimsenin mevcut bir engelden dolayı kendisine verilmiş -meselâ; Kör Hasan, Topal Osman gibi- bir lakapla anılması gıybet sayılmamıştır. Çünkü o şahıs bu lakapla meşhur olup bununla da incinmesi söz konusu değildir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yüzündeki eski bir yara izinden (eşecc) dolayı Abdülkaysoğulları kabilesinin başkanı Münzir b. Âiz’e; “Yâ Eşecc!” diye hitap etmiştir.[4]

İlaveten; bir müellifin herhangi bir meselede başkasının yanlış görüşüne sırf onu küçük düşürmek amacıyla yer vermesi gıybet sayılmıştır. Ancak aynı görüşü bir yanlışı düzeltmek maksadıyla veya iyi niyete dayalı başka bir sebeple aktarması gıybet olarak kabul edilmemiştir. Hatta bu bazen bir görev olur ve eser sahibine sevap bile kazandırabilir

Peki, bir kimsenin arkasından aleyhinde konuşmak her zaman gıybet midir? Haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek, kötülüğe engel olma çabasında destek aramak, fetva sormak, insanları kötülüklerden ve zararlardan korumak, yukarıda işaret ettiğimiz gibi lakabıyla meşhur olan birini bu lakapla tanıtmak, zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş kimseleri kınamak maksadıyla bunların aleyhinde konuşmanın meşrû olduğu belirtilmiştir. Zira bu tür hususların çoğunda o kimseden gelebilecek bir zararın bertaraf edilmesi için gerekli tedbirlerin alınması söz konusudur.

Ayrıca gıybetin yapılması kadar; “Rasûlullah (s.a.v.), gıybet yapılmasını da onun dinlenmesini de yasakladı.”[5] hadisi gereğince dinlenilmesinin de haram olduğu bilinmelidir. Hatta müdahale edildiğinde zarar görme ihtimali yok ise; Kimin yanında bir mü’minin gıybeti yapılır da (o gıybete engel olmak suretiyle) gıybet edilene yardım ederse; Allah da o kimseye dünyada ve ahirette hayır mükâfatı verir. Kimin de yanında bir mü’minin gıybeti edilir de (engel olmayarak) ona yardım etmezse, bu hareketinden dolayı Allah o kimseye dünya ve ahirette kötülük cezası verir. Hiç kimse, bir mü’mini gıybet etmekten daha kötü bir lokma yutmuş olamaz.”[6] hadisi gereğince gıybet edene de engel olunmalıdır. Aksi halde; “Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur…”[7]  âyeti ve “Bir topluluk içinde bulunuyor iken, bir kimsenin gıybeti edildiğinde (gıybete engel olmak suretiyle) o kimseye yardımcı ol ve o cemaati de ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git!”[8] hadisi mucibince gıybet edilen meclis protesto edilerek terkedilmeli, bu da gayr-ı kâbil ise gıybete karşı buğzedilerek başka şeylerle uğraşılmalıdır. Zira gıybete rıza ona ortak olma anlamına gelir.

Netice itibariyle âlimlerimizin haram olduğuna dair üzerinde ittifak ettikleri, hatta pek çok âlimin büyük günahlardan saydığı gıybet, İslâm’ın ziyadesiyle önem verdiği mü’minler arasındaki sevgi, saygı ve huzura zararı dokunduğu için öncelikle terkedilmesi gereken ahlâkî bakımdan da kötü fiiller arasında görülmesi gerekmektedir. Bunun için de hangi eylemin gıybet kapsamına girdiğine dair bilgi sahibi olunmalı ve bu çirkin fiilden şiddetle uzak durulmalıdır. Bugün Müslümanlar olarak bu çirkin fiille hem kendimiz yapmayarak hem de başkalarının yapmasına izin vermeyerek topyekûn mücadele etmeliyiz. Bunun da yolu; iki Müslüman bir araya geldiğinde, Allah’ın rızasını kazandıracak faydalı işlerle uğraşmayı ve malayaniyi terk etmeyi kendilerine alışkanlık haline getirmelerinden geçer.


[1] Müslim, Birr, 70.

[2] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 51.

[3] Ebû Dâvûd, Edeb, 27.

[4] Müslim, İman, 6; İbn Mâce, Zühd, 18.

[5] Taberânî, Kebîr, XIII, 331.

[6] Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 255.

[7] En‘âm, 6/68.

[8] İbn Ebi’d-Dünyâ, el-Ğıybe, s. 101.