1. Konunun Çerçevesi:
Meşhur hadîs-i şerifte beyan buyrulduğu gibi İslam’da bazı meselelerin hükümleri, konuya ait delillerde açık ve anlaşılır bir üslûpla belirtilmiştir. Murdar hayvan etinin, domuz etinin, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın, şarabın, faizin, kumarın, zulmün, adam öldürmenin, gıybetin ve yalanın haram olduğunu; namazın, orucun, zekâtın, adaletin, akraba ile iyi ilişkileri devam ettirmenin farz olduğunu ilgili delilleri okuyan veya dinleyen hemen her Müslüman anlar. Bir de bazı meseleler olur ki o konulara ait deliller birbirine zıt hükümlere işaret eder. Böyle durumlarda âlimler, “Haramdır, mekruhtur…” gibi yasaklayıcı delilleri alıp o işi yapmamak gerektiği kanaatine varmışlardır. Bu kanaatlerini de “Haram-helal ictimâ ettiğinde haram galip kılınır.” mealindeki bir kaideye dayandırırlar.
2. Kaidenin Dayandığı Esaslar:
İbn Nüceym’in el-Eşbâh ve’n-Nazâir’de belirttiğine göre bu kaide aynı mealdeki bir hadîsten alınmıştır. Bu hadîsin sıhhati hakkında Irakî: “Aslı yok.” derken, Beyhakî “Zayıf.” Demiş; Abdu’r-Rezzak es-San‘ânî, İbn Mes’ud’un sözü olarak (mevkufen) rivayet etmiştir. Zeyle’î Tebyînü’l-Hakâyık adlı eserinin “Av” bahsinde bu hadîsi “merfu” olarak zikretmiştir. Buna göre bir mesele hakkında iki delilden biri haram diğeri mubah hükmüne delalet ediyorsa o mesele haram kabul edilir ve terk edilir. Ashâb-ı kirâmdan itibaren fukahânın uygulamaları böyle olagelmiştir. Nitekim Hz. Osman’a (r.a), “Birbiri ile kardeş olan iki cariye, bir adamın milk-i yemininde bulunsa o kişi her ikisi ile de münasebette bulunabilir mi?” diyerek sordular. O da: “Bir ayete göre haram diğer birine göre helal, ben haramlığını tercih ederim.” buyurdu. Haram kılan âyet “muharramât âyeti” olarak bilinen Nisâ Sûresi 23. âyettir. Buna göre iki kardeşin aynı zamanda aynı kişinin nikâhı altında bulunması haramdır. Yine Nisâ Sûresi 3. ve 25. ve başka sûrelerde mutlak ve kayıtsız-şartsız bir üslûp ile cariyelerin, sahibine helal olduğu ifade edilmektedir. Hz. Osman, haram kılan âyet ile amel etmeyi tercih etmiştir. Yine buna misal olarak şu da zikredilir: Bir hadîs-i şerifte, “Hayız halinde kadının peştemalinin üstü (yukarısı) sana helaldir.” derken bir başka hadiste, “Münasebet hariç her şeyi yapabilirsiniz.” buyurulur. Birincisine göre kocanın elbise dışından bile olsa göbek-diz arasından istifade etmesi haram kılınırken, ikinci hadîse göre buna izin verilmektedir. İşte bu meselede Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Mâlik ve Şâfi‘î ihtiyaten haram olmasını tercih etmişlerdir. İmam Muhammed ile Ahmed bin Hanbel ise “Münasebet hariç her şeyi yapabilirsiniz.” hadîsi ile amel etmişlerdir.
3. Kaideye Dayanan Fer‘î Meselelerden Bazıları
Kaidenin daha iyi anlaşılması için İbn Nüceym’in zikrettiği birkaç meseleyi daha burada zikretmek yerinde olur:
– Ana veya babasından biri eti yenmeyen hayvanlardan olan hayvanın – esah olan görüşe göre- eti yenmez. Mesela köpek koyuna, ehli eşek vahşi eşeğe aşsa, bunlardan doğanın eti yenmez.
– Av için eğitilmiş köpekle eğitilmemiş köpek beraberce bir av yakalasalar eti yenmez.
– Murdar olmuş hayvan etleri ile usulünce kesilmiş hayvan etleri ayırt edilemeyecek şekilde karışsa bu etler yenmez.
– Bir ava silah atsa, yaralanıp suya düşse, suda boğularak ölmüş olma ihtimalinden dolayı eti yenmez.
– Abdestsiz tefsir kitaplarının tutulması caiz görülmüş, ayetlerin mi yoksa müfessirîn sözlerinin mi çok olduğuna bakılmamıştır. Ancak İbn Nüceym bunu kaydettikten sonra, “Hangisi çok ise o dikkate alınsaydı daha güzel olurdu.” der.
– İki kadının sütü karışsa bir çocuğa içirilse çocukla her ikisi arasında süt haramlığı oluşur, sahih olan görüşe göre hangisinin sütünün çok olduğu dikkate alınmaz.
Her kaidenin olduğu gibi bu kaidenin de Hanefî fıkhı füru‘âtında istisnaları bulunmaktadır. İbn Nüceym onları da geniş şekilde zikretmiştir.[1]
4. Değerlendirme:
Bu kaidenin asıl muhatabı ilim ehlidir. Çünkü hangi
meselelerde helalin-haramın karışmış olduğunu, hangisinin galip olup
alınabileceğini ancak onlar bilir. Bu ilmî birikime sahip olmayan Müslümanlar
için ise âlimlerin haram dediğini haram bilip kaçınmaktan başka çareleri
yoktur. Tıpkı derdine derman arayan bir hasta gibi: İlacını kendisi biliyorsa
alır kullanır, bilmiyorsa bir doktora gidip onun dediklerine göre hareket
etmekten başka çaresi yoktur. Hangi âlimin fetvası ile amel edeceğinde tereddüt
ederse veya fetvalar kafasını karıştırırsa, bağlı olduğu mezhebin fetvalarına
göre hareket etmesi gerekir. Mezhebinde de o konuda farklı görüşler varsa,
dilediğini alması caiz olmakla beraber, “Haramdır, mekruhtur.” gibi yasaklayıcı
görüş ile amel etmesi ahireti için daha hayırlı olur. “Şüphesiz ahiret senin
için dünyadan hayırlıdır.”[2]
[1] Bkz. İbn Nüceym, el-Eşbâh ve’n-Nezâir, s. 109-118.
[2] Duhâ, 93/4.