İçeriğe geç
Anasayfa » HARİS OLAN MAHRUM KALIR

HARİS OLAN MAHRUM KALIR

Hırs sözlük anlamı itibariyle yarmak, yırtmak gibi anlamları ihtiva eder. Hırs kelimesi tamahkârlık, isteklerde aşırıya gitme gibi anlamları da barındırır. Örneğin; Arapça tabirle “Otlak hars olunmuş.” sözünden “Otlatılacak hiçbir şey kalmadı.” anlamı kastedilmiştir.[1] Hırs kelimesi günlük kullanımda ise; istek ve arzularda aşırıya gitme, bir şeylere aşırı tutunma, yetin(e)meme gibi durumları ifade ederken daha çok mala karşı duyulan arzu ve iştah şeklinde karşımıza çıkar. Türkçede tamahkârlık, açgözlülük, harislik, ihtiras gibi ifadeler de hırsın yerine kullanılmaktadır. Kanaatkârlık ve tok gözlülük kelimeleri ise hırsın zıt anlamlarıdır.

Hırs, insanoğlunda mal-mülk, şöhret, mevki (makam, riyaset) ve ilim (bilgi) gibi itibar ve değer kazandıran hususlarda ortaya çıkar. Mal ve mülke duyulan aşırı arzular ise hırsın baskın yönü olagelmiştir.

Hırs Gücünün Membaı ve Kötü Bir Ahlak Olarak Tezahürü

Hırs insandaki birçok duygu gibi özü itibariyle insana doğumuyla verilmiş olan bir güçtür. İnsanın fıtratı Allah’ın buyruğu üzerine yaratılması sebebiyle hırs gücü de özü itibariyle makbul bir huy kabul edilmelidir. Öyleyse fıtrat üzerine yaratılan insanın özündeki bir duygunun kınanması nasıl mümkün olabilir? Bu gücün kontrol altında tutulması ve ölçülü bir şekilde kullanılması emredilmiştir. Tarih boyunca insanoğlunun hırsını kontrol edemeyişi, mal ve makama duyduğu aşırı iştah ve arzular ise hırsın daima kötü bir ahlâk olarak zuhuruna sebep olmuştur. Bu sebeple insanın olduğu her yerde hırs duygusu kınanan bir ahlâk olarak tezahür etmiştir. Özellikle tüketim toplumlarında hırs, sosyal bir hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanoğlu Allah Teâlâ’ya karşı sorumluluklarını yerine getirmede hırs gücünün imkânlarından istifade eder.  Örneğin; kulun Allah’a ibadet sorumluluğu, hırsla şevk ve arzu makamına erişir. İnsanın bu güçten yoksun oluşu ise ya az bir ibadetle yetinme[2] ya da ibadetleri terk etme durumlarını ortaya çıkarırdı.[3] İnsanda var olan mücadele ve gayret kabiliyetinin de özü itibariyle yine bu güçten kaynaklandığı söylenebilir. Örneğin; Allah’ın rızasını gözeten bir ilim tâlibinden beklenen ilim yolunda sınır tanımamasıdır. Bu da ancak hırsın baskın gelmesiyle mümkün olabilir.[4] Bu minvalde Peygamber Efendimiz’e x nispet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “İki (grup) harîs vardır ki bunlar doymak bilmez. Biri ilim tâlibi diğeri de dünya tâlibidir.[5]Bu rivayetten de hırsın ilim tâlibini daimî bir gayrete teşvik ettiği anlaşılır.

Rızık Kapısında Kanaat ve Hırs Dengesi

İnsan kendi rızkını kesp etmek/kazanmakla sorumludur. Çalışmaksızın ve gayret etmeden rızık beklemek tembellik olarak nitelendirilir ki bu da insanlara el açmayla neticelenir.[6] Olması gereken ise kişinin takati miktarı çalışıp elde ettiğiyle kanaat etmesidir. Şayet “Daha fazla olsun.”, “En çok bende olsun.” gibi temennilerle veya hali vakti yerinde olmakla birlikte yoksun olduğunu düşünerek ihtiyacından fazlasını istemek hırs duygusunun itidalini bozar ve hırs artık kötü bir ahlak vasfına bürünür. Kişinin hırsı da yer yer kendine, ailesine ve başkalarına zulmetmekle neticelenir.

Hırsın En Zararlısı

İnsan hırsı ekseriyetle mal ve mülke düşkünlük olarak tezahür ederken sadece bununla sınırlı kalmayıp birçok dünyalık metada ortaya çıkabilir. Fakat bunların en tehlikelisi/şerlisi ise baş olma (riyâset) arzusu olduğu söylenebilir. İnsanın bu yönlü temayülü hem kendisini hem de diğer insanları kitlesel olarak kötülüğe sürükler. Özellikle son yüzyılımızda gerçekleşen olaylar hesaba katıldığında yönetimlerini dikte ettirmek arzusuyla yanıp tutuşanların sebep oldukları savaşlar, iç karışıklıklar ve sefaletin boyutları insan muhayyilesinin fevkindedir. Böylesi kitlesel zorbalıklar birilerinin baş olma, başta kalma veya diğerlerini sömürme arzusunun neticesinde ortaya çıkmıştır.

Ayet-i Kerimelerde ve Hadis-i Şeriflerde Hırs

Yukarıda ifade edildiği üzere hırs insana bazı alanlarda hareket imkânı sunar. Fakat insanoğlu bu duyguyu kontrol edemeyerek nefsini felakete sürükler. İnsandaki bu duygu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle en güzel ifade edilmiştir:

Şüphesiz insan, çok hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır![7]

Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.[8]

Hadislerde ise şöyle buyrulur:

Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncü bir vadiyi de onlara katmak ister. Âdemoğlunun gözünü ancak toprak doyurur. Allah Teâlâ tevbe edenlerin tevbesini kabul eder.[9]

Âdemoğlu (zaman geçtikçe) yaşlanır fakat mal ve ömre olan hırsı hep genç kalır.”[10]

İnsanda bulunan huyların en kötüsü; hırsla dolu cimrilik ve aşırı korkaklıktır.[11]

Hırs, Şeytan ve Nefsin Bir Tuzağıdır

Allah Teâlâ ve Peygamber Efendimiz x insanları hırs duygusundan sakındırmış ve onlara kanaati tavsiye etmiştir. Eğer hırs insanın tabiatı olursa sapıttıran, huyu olursa helake sürükleyen kötü bir ahlak haline dönüşüverir.[12]

Dünyayı arzulayan insan eğer kendisi için hayr olanı talep ediyorsa bunu Allah Teâlâ’dan talep etmelidir. Allah’tan hakkıyla sakınır ve hırsına binaen ziyan açmazsa Allah Teâlâ’nın ikramına nail olur. “…kim Allah’tan (hakkıyla) sakınırsa, (Allah) ona (her darlıktan) bir çıkış yolu kılar.[13] Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur: “Ey insanlar! Arzuladıklarınızı elde etmek için doğru yoldan ayrılmayınız. İnsana (insanın nasibinde) ancak kendisi için yazılan şeyler vardır. Yazılmış olan şeyler de insan ölmezden evvel ona boynu büktürülmüş bir şekilde erişecektir.[14] Hırsla dolmuş bir insanın erişebileceği şey yine kendisi için yazılı olandır. Bu sebeple insanın aşırıya kaçan gayretleri onu başka darlıklara sokup nice hikmetlerden mahrum kalmasına sebep olacaktır. Bu durumu bir kelam-ı kibar şöyle özetler; “Harîs olan/hırslı mahrumdur.”[15] Diğer bir hikmetli ifade ise şöyledir; “Hırs insanın kadir ve kıymetini eksiltirken rızkını da artırmaz.”[16]

Hırs insan için ayrıca huzursuzluk sebebidir. Daha çok kazanma, daha fazla varlıklı olma ve en büyük olma gibi temennilerle birlikte fakirlik endişesi nefis ve şeytanın fısıldadığı tuzaklardır. İnsan bu tuzağa düştüğünde kendi elindekinin kıymetini bilmezken başkalarının elinde olana da tamah eder. Hatta onu almak için türlü hilelere başvurur ve hem dünyada hem de ahirette aradığı huzura erişemez. Peygamber Efendimiz x nasihat isteyen bir adama bu konuda “Namaz kıldığında (dünyaya) veda eder gibi kıl, yarın özür dileyeceğin sözü söyleme, insanların elinde olan şeylere de gözünü dikme/tenezzül etme.[17] tavsiyelerinde bulunmuşlardır. Hırsa karşı mü’min isteyen, arzulayan değil veren el olmalıdır. Yine bu hususta Efendimiz x “Vera sahibi ol ki insanların en âbidi olasın, kanaat sahibi ol ki insanların en şükredeni olasın, kendin için istediğini başkaları için de isteyen ol ki tam bir mü’min olasın.[18] buyurmuşlardır.

Son olarak hırsın itikâdî bir boyutunun olduğu da unutulmamalıdır. Harîs kimse Allah’ın murâdını ve takdirini unutarak elde edeceği nimetleri kendi gayretine bağlar. Oysa her şeyi takdir eden ve murâd eden Allah Teâlâ’nın bizzat kendisidir. Kulun da buna iman ederek fiillerini gözetmesi ve güzelleştirmesi gerekir.


[1] Bkz. Ebu’l-Hüseyin el-Kazvini, Makâyisü’l-lüga, II, 40.

[2] Bir hadis-i şerifte; “Allah’a en sevimli amel az da olsa devamlı olandır.” buyrulur (bkz. Buhari, Rikâk, 18). Eğer ibadet ve hırs bağlamında bu hadis-i şerif bir itiraz olarak akla gelecek olursa (hadis-i şerif birçok manaya muhtemel olmakla birlikte) ibadetleri azaltmak gibi bir mananın buradan çıkarılamayacağı belirtilmelidir. Hadiste, az da olsa ibadetlerde devam etmek talep edilmiştir.

[3] Hırs gücünün yokluğunda oluşacak durum ifade edilirken burada insanoğlunun tamamı hakkında bir yargıya gidildi. Bu cümleden ibadetlerini terk eden veya noksan yapanların hırsı yoktur gibi bir mana çıkarılması uygun değildir.

[4] Şayet kul, ilmi Allah’ın rızası için değil de çok bilgin bir kişi olduğunu kanıtlamak veya göstermek için talep ediyorsa söz konusu olan hırs o kişiyi azgınlaştırır. Bu sebeple hırs yetisi sadece sahih olan niyetlerde övgüye layıktır.

[5] Dârimî, el-Müsned (es-Sünen), I, 158.

[6] Hz. Ömer 4 çalışmayan ve tembellik eden bir gruba denk gelir ve onlara kim olduklarını sorar. Onlar da “Biz tevekkül ehliyiz.” diye cevap verirler. Bunun üzerine Hz. Ömer; “Hayır, siz mütevekkil değil müttekilsiniz (başkasının eline bakanlarsınız).” cevabını verir. Bkz. Ebu Bekir ed-Dîneverî, el-Mücâlese, VII, 132.

[7] Meâric, 70/30

[8] Âl-i İmrân, 3/14

[9] Tirmizi, Zühd, 27.

[10] Buhârî, Rikâk 5; Müslim, Zekât 115.

[11] Ebû Dâvûd, Cihad 22.

[12] İmam Gazzâlî, İhyâ, VI, 137. Hırs; düşmanlık (adavet), cimrilik, şuh (başkasının elinde olana tamah), infak ve sadakadan mahrum bırakma, şefkat ve merhametten uzaklaştırma gibi durumlara sevk eden kötü bir hastalıktır.

[13] Talâk, 65/2

[14] Hâkim, el-Müstedrek.

[15] Ebu Bekir el-Harzemî, el-Emsâlü’l-müvellede, s. 316.

[16] Abdulmelik es-Seâlebî, et-Temsîl ve’l-muhâdara, s. 445.

[17] İbn Mâce, Zühd, 15.

[18] İbn Mâce, Zühd, 24.