Evlenecek gençler önce en az 15 günlük eğitimden geçmeliler. O eğitimde, aile uzmanları, doktorlar, İslam âlimleri, sosyologlar, psikologlar bulunmalı, derslere girmeliler.
Dersler, karı-koca karşılıklı haklar nelerdir, aile problemleri ve çözüm yolları nelerdir, örnek aileler kimlerdir, aile mutluluğu ne ile elde edilebilir gibi sorulara cevap olacak şekilde verilmeli, belli başlı konularda küçük kitapçıklar okutulmalıdır Sonunda karı-koca olabileceklerine ve bu dersleri gördüklerine dair bir sertifika verilmelidir.
Evlenecek erkek ve kız birbirleriyle münasip ortamda görüşüp konuşmalılar ve isteklerini de net olarak birbirlerine söylemelidirler. Birbirleriyle görüşürken şu istekler net bir şekilde ortaya konulmalıdır:
Nihâî gayemiz: Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır.
Görevimiz: İslâm’ın belirlediği iyi bir aile yuvası kurmak ve İslâm’ın istediği evladı yetiştirmektir.
Hayat Boyu Prensiplerimiz:
- Bütün işlerimizi İslâm’ın helaller ve haramlar dairesi içinde yürütmeliyiz.
- Aramızdaki çekişmelerde hakem, İslâmî hükümleri iyi bilen âlimlerimizdir. Çünkü ölçümüz, İslâm’dır.
- Evimizi, anlayış ve davranış olarak Hz. Peygamber’in (s.a.s.) evine benzetmeliyiz.
- Önce kendi evimizi örnek bir yuva haline getirmeli, sonra da akrabalarımıza ve komşularımıza İslâm’ın müsaade ettiği ölçüde faydalı olmalıyız.
- Her şeyden önce Allah Teâlâ’ya kul olduğumuzu bilip Allah’a kulluğu yapmaya çalışmalı ve sonra da aile olarak karı-koca arasındaki haklara ve görevlere dikkat etmeliyiz.
- Günlük, haftalık, aylık, senelik görevlerimizi ve işlerimizi aşağıdaki şekilde plânlamalıyız.
- Günlük: İbadetlere dikkat, ev düzeni ve temizliği, yemek pişirilmesi, çocuk bakımı ve kocaya karşı sıcak ilgi.
- Haftalık: Akraba ziyareti, faydalı İslâmî ders ve sohbetlerde bulunmak, komşularla İslâmî ve insânî ölçüler içerisinde ilgilenmek ve umumî ev temizliği.
- Aylık: Bir aylık hayatın muhasebesi, bir aylık programın gözden geçirilmesi ve tedavi gerekiyorsa tedaviye yönelme.
- Senelik: Uygun bir yerde zaman, imkân ve plâna göre tatil yapmak, uzak akraba ile imkân nispetinde alaka kurabilmektir.
- Evde aile reisi evin erkeğidir. Bunu Allah Teâlâ, Nisâ Sûresi’nin 34. ayetinde belirlemiştir.[1]
- Müşterek işlerde, gerekiyorsa özel işlerde aile reisinin, hanımıyla müşavere etmesi evin reisliğine zarar getirmez, belki fayda getirebilir.
- Evde, mümkün olursa her gün yarım veya bir saat de olsa plânlı bir şekilde karı-koca ders yapmalıdırlar. Çünkü ailenin eğitimi toplumun eğitimi demektir.
- Kız, erkeğe hitâben, “Hanım olarak senden istediğim İslâm’ı yaşamama İslâmî bir şekilde yardımcı olman ve helal bir rızık yedirmendir.” der; erkek de kıza hitâben, “Erkek olarak senden istediğim, örnek şefkatli bir anne, evin mürebbisi, çocukları istikbale hazırlayan, erkeğinin dünya ve âhiret dostu ve mutlu bir arkadaşı olmandır.” der.
Mutlu bir aile için İslâm’ın öğrenilebileceği küçük de olsa bir kütüphane, mutfak ihtiyaçlarını karşılayacak bir kiler, koca ile alaka kurabilecek bir telefon bulunmalıdır.
Kadın, yabancılarla görüşme hususunda, bu yabancı, kadın bile olsa, görüşme, telefonla da olsa evin reisi erkekle anlaşma içinde hareket etmeli ve rızasını gözetmelidir.
Karı-kocanın birbirlerinden öncelikle isteyeceği şeyler olduğu gibi zamanla kazanacağı ve gelişeceği şeyler olduğundan zamanla istemelidirler; önce belli bir ölçüde insan olmak sonra kâmil bir insan olmaya yönelmek…
HUZURLU AİLE
Aileyi teşkil eden fertler, huzurlu ise aile huzurludur; fertlerde huzur yoksa o evde huzur yoktur denir.
Fertlerin kalpleri huzurlu ise o fertler huzurludur. Kalbin huzuru; imanla, Kur’ân-ı Kerîm’le, zikirle ve salih amellerle sağlanır. Bunu şu âyet-i kerîmede kalpleri yaratan Rabbimiz şöyle belirtmiştir:
“Yine o küfredenler diyorlar ki: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilseydi ya!” De ki: Hakikat (şu ki) Allah, istediğini (de isteyeni de) saptırır (sapanın sapmasını yaratır), kim de gönlü ile (hakka) yönelirse (Allah) ona hidayet eder.
Onlar ki iman etmişlerdir ve kalpleri Allah’ın zikri (olan Kur’ân) ile mutmain olur (mucize ile değil)! Dikkat edin kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur (huzur bulur).”[2]
Kur’ân-ı Kerîm, en büyük mucizedir ki ruh, kalple inanır, dil ile âyetleri zikrederek ve zikrettiğini de düşünerek mutmain olur; akıl bu ilâhî gerçekleri kavrayarak ikna olur. İmam Gazalî ne güzel söylemiştir:
“Dil, zikreder; akıl, dilin zikrettiğini düşünür; kalp de sükûne erer mutmain olur ve huzur duyar.”
Kalp, yaratılış maksadını, sorumluluğunu, Allah’ın nimetlerini, Kur’ân’daki ve kâinattaki âyetlerini tefekkür ederek zikreder; dili ile âyet ve hadislerdeki zikir ve dualarla zikreder; bedenle de ibadet ve itaat ederek zikreder. İşte böyle olan evlilere elbette Allah cennete gitmeden cennet tadını tattırır; böylece dünya ve âhiret huzurlu olurlar.
Evleneceklerin ve evlenenlerin kalplerindeki niyeti, mal, güzellik ve soy sop değil de dindar olanı tercih olursa maddî ve manevî bereket olacağını Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle müjde vermiştir:
“Kadınlar ile dört özellik için evlenilir: Malı, hasebi (şerefi), güzelliği, dindarlığı için. Sen dindar olanını seç, bereket görürsün.”[3]
Sırf maddî zenginlik evin huzuruna yetmez. Dünya ve âhiret mutluluğunu isteyen, tercihini dindarlıktan yana kullanmalıdır.
Evlendikten sonra da bu mutluluğu, eşler gözlerini haramdan sakındırarak korumaya çalışmalıdırlar.
Huzurlu aile olmak istiyorsak şunlara dikkat edelim:
- Birbirimize karşı, karşılıklı haklarımızı yerine getirmeye devam edelim.
Şu iki hadîs-i şerîfi okuyalım ve gereğini yerine getirelim:
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[4]
“Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah’a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.”[5]
- Mutlu etmeyi mutlu olmaya tercih edelim.
Evlilik mutlu olma sanatı değil, mutlu etme sanatıdır. Mutlu eden mutlu olur. Mutlu olmayı bekleyen, bekler. Ama mutlu edeni önce Allah mutlu eder, eşimiz de bizi mutlu etmeye çalışır. Böylece iki taraf da mutlu olur, evimiz de huzurlu ev olur.
- Nefsimizi aklımıza, aklımızı imanımıza yani Kur’ân-ı Kerîm’deki ve hadîs-i şerîflerdeki gerçeklere tâbî kılalım.
Hep şöyle dua edelim: Allahım! Önce beni salih et ki eşime iyi davranayım.” Çünkü kendisini kazananın, başkasını kazanması kolay olur. Zaten böyle kimsenin her hali nasihat olur. İmam Malik (r.a) şöyle der: “Edebini un yap, ilmini tuz yap.”
Tuzu fazla olan ekmek yenir mi? Nasihatte de söz az olmalı, örneklik çok olmalıdır.
- Problemleri Allah’a ve Rasûl’e müracaatla çözelim, bu esası kabul eden âlimlerin hakemliğine müracaat ederek çözelim.
Allah’ın ve Rasûlü’nün hakemliğini kabul eden, hakeme müracaat eder, müracaat eden de hükmüne uyar, hükmüne uyana Allah merhamet eder. Her şeyin çözümü İslâm’da var, ancak Müslüman, kalbiyle, dili ve uygulamalarıyla İslâm’a teslim olursa. İşte âyet-i kerîme:
“Eğer (karı-koca) arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu hakemler gerçekten barıştırmak (taraflar da barışmak) isterlerse, Allah, karı-koca arasındaki dargınlık yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.”[6]
- Helal az kazancı, haram çok kazanca tercih edelim.
Haramın veya şüpheli kazancın girdiği evde bereket de olmaz, huzur da olmaz.
- Varlığımızla şımarmayalım, ailemize ve çevremize faydalı olarak şükredelim, yoklukla yerinmeyelim, halimize razı olarak, “Allah’ımız var, ne gamımız var.” diyelim.
“Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim,
Seninle avunurum bana Seni gerek Seni”
Yunus Emre
- Huzurlu ev konusunda en üst örnek olan Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in evini örnek alalım.
Onlar, âhireti dünyaya tercih etmişlerdi, kanaatkârdılar, itaatkârdılar, saygılıydılar, hürmetkârdılar, hayâlıydılar, ibadet konusunda taviz vermezlerdi, iffetliydiler, rıfk/yumuşak huyluydular, sade idiler, nasihat dinler, nasihati de tutardılar. Zira Hz. Ömer (r.a.) şöyle der:
“Nasihatçisi olmayan ve nasihati sevmeyen kavimde hayır yoktur.”
- Zaman zaman evliliğimizi bakıma alalım.
Arabamızı bakıma alıyoruz da evliliğimizi niçin bakıma almıyoruz ki? Yoksa araba kadar evliliğin değeri yok mu?
- Karşıyı değil önce kendimizi değiştirelim.
Önce kendine va‘z et; nefsin, va‘zın gereğini yerine getirirse insanlara va‘z et.
Ancak kendilerini değiştirenler başkalarını değiştirebiliyorlar. Bu kimseler nefsini yenen kimselerdir. Nefsini yenen başkalarının da nefsini yenebilir. Çünkü yanan yakabilir.
- Haklı olunca susalım, haksız olunca özür dileyelim; hata edince af dileyelim, kendimize hata edilince affedelim.
“İlk hatanın ayırdığı iki kimse, Allah için birbirlerini sevmemişlerdir.” (Hadîs-i şerîf)
“Kendini kardeşinle iyi geçinmeye hazırla. O kestiği zaman sen bağla; o yüzünü çevirince, sen lütûf ve yakınlık et.” (Hz. Ali (r.a))
- Evin gerçek huzurunun önce Hakk’ın hakkını sonra halkın hakkını özellikle de ev halkının hakkını gözetmekten geçtiğini idrak edelim de birbirimizin haklarını gözetelim.
Hakkı razı edeni de Hak razı eder. Hz. Ali (r.a.) şöyle der:
“Bizden öncekiler birbirleriyle şu üç şeyle mektuplaşır ve tavsiyeleşirlerdi:
a) Kim âhiret için çalışırsa Allah onun din ve dünya işine yeter.
Hedef, âhiret yani Allah’ın rıza evi cennet olursa; cennete ulaşmak için din ve dünya lazımdır. İşte böyle olan kimseyi Allah Teâlâ, dini tatbike muvaffak kılar, dünyayı da arkasından koşturur.
b) Kim Allah ile arasını düzeltirse, Allah da onunla diğer insanların arasını düzeltir.
Kim Allah’ı razı ederse, Allah onu sever; sevince âleme de sevdirir. Âyette:
“Muhakkak iman edip salih amel işleyenler için çok merhametli Rahman (olan Allah gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.”[7]
c) Kim içini düzeltirse, Allah da onun dışını düzeltir.”
Kalp düzeldi mi kalıp da yani dil ve bedenin amelleri de düzelir. Mevlana ne güzel demiş: “Eğri ok doğru yol almaz.” Kalpteki niyeti, bilgiyi, hedefi, ameli ve prensipleri düzeltmek lazımdır.
- Gerçek sevgi ile sevebilmek için kalpleri elinde tutan Allah’a, “Ya Rabbi! Bizi birbirimize sevdir.” diye dua edip şeytanı sevindirmemeye dikkat edelim.
“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir.” (Yahya b. Muaz (r.a))
Mutlu Evliliğin Formülü:
Sevgi+fekakârlık+hoşgörü+tevazu+sabır= Mutlu Evlilik
“Her şeyin bir tartısı vardır; sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık etmeyenin sevgisine inanılmaz.” (Abdulaziz Bekkine Hazretleri)
Evliliğin devamı: Dürüstlük, fedakârlık, sadakât, empati, samimiyet, tebrik ve takdir etme, değer vermek.
İman ve nikâh cennette de devam eden iki özelliktir. Ebedî birliktelik için evlendik demektir. İşte bu bakımdan evliliği korumak, mutluluğu korumak, ebedî huzuru korumaktır.
- Münakaşadan son derece sakınalım, çünkü münakaşa, kalpleri birbirinden uzaklaştırır ve soğutur.
“Haklı bile olsa münakaşayı terk edene cennetin kenarında (şefaatçi olarak) köşk verileceğine ben kefilim.”[8]
Cahiller münakaşa ederler, âlimler müzakere ederler. Âlimlerin yolunu izleyelim.
- Kendimize ayırdığımız vakitten eşimize de vakit ayıralım. Çünkü eşe vakit ayırmak huzura vakit ayırmak demektir.
Birbirimize karşı yaptığımız küçük hataları nimete dönüştürebiliriz, ders alarak. Hatalar öğretmen bilinirse, küçük hata büyük hatalara engel olur. İşte bundan dolayı, “Dünden öğren, bu günü doğru yaşa, yarına ümit et!” denmiştir.
[1] Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. O sebeple ki Allah, onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır…
[2] Ra‘d, 13/27-28.
[3] Ebû Dâvûd, Nikâh, 2; İbn Mâce, Nikâh, 6.
[4] Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.
[5] Müslim, İmâre, 46; Nesâî, Bey’at, 25; İbn Mâce, Fiten, 9.
[6] Nisâ, 4/35.
[7] Meryem, 19/96.
[8] Ebû Dâvûd, Edeb, 8; Tirmizî, Birr, 58; İbn Mâce, Mukaddime, 7.