İçeriğe geç
Anasayfa » İLMİYLE ÂMİL BİR ÂLİM İMÂM BİRGİVÎ

İLMİYLE ÂMİL BİR ÂLİM İMÂM BİRGİVÎ

“İlimleriyle ruhlarımızı besleyen, bıraktıkları eserler ile yolumuzu aydınlatan, hak-bâtıl mücadelesinde her dâim hakkı savunan ve bu meziyetleriyle bugün dahi aramızda yaşayan âlimlerimizi tanımak ve tanıtmak üzerimize bir vazifedir.”

Bu ay ziyaret edeceğimiz kıymetli âlim, İslâm âleminin meseleleri ile yakından ilgilenen, yaşadığı dönemde ortaya çıkan bâtıl görüşlerle mücadelede elinden gelen gayreti sarf eden İmâm Birgivî Hazretleri olacak inşallah.

Lakabı Takiyyüddin olan İmâm Birgivî’nin asıl adı Mehmed’dir. Hicrî 929 (m. 1523) senesinde Balıkesir’de doğdu. Balıkesir’de müderris olan babası Pîr Ali Efendi’den Arapça ve Mantık okuyan İmam Birgivî bu arada hıfzını tamamladı. Oğlunun ilme olan iştiyakını gören Pîr Ali Efendi, onu İstanbul’a Semâniye Medreselerine[1] gönderdi. Burada yüksek tahsîlini tamamlayıp icazet alan İmâm Birgivî, aynı zamanda Mahmud Paşa Medresesi’nde müderris olan Küçük Şemseddin Efendi’ye, Kızıl Molla diye tanınmış Rumeli Kazaskeri Abdurrahman Efendi’ye ve devrin meşhur müderrislerinden Ahîzâde Karamânî Mehmed Efendi’ye talebelik yaptı.

Tahsîlini tamamlayıp müderris pâyesini elde ettikten sonra hocası Abdurrahman Efendi’ye mülâzim[2] olup ihtisâsını tamamladı. Yine Abdurrahman Efendi’nin delâleti ile Haleb ve Edirne’de dört sene hocasının kassâm-ı askerîliğini[3] yaptı. Bu sırada ders okutmayı da ihmal etmeyen Birgivî bir yandan da halka vaaz ve irşadda bulundu. Vaazlarında halkı Kur’ân ve Sünnet’e uymaya davet ediyor, halk arasında şüyû’ bulmuş bid’at fırkalara karşı mücadele veriyordu. Fakat insanların bâtıl fırkalara bu derece bağlılığı onu içten içe ümitsizliğe düşürüyordu. Daha sonra kassâm-ı askerîlik vazifesini bırakıp nefsî terbiyesini tamamlamak üzere Bayrâmiye tarîkati şeyhlerinden Karamanlı Abdullah Efendi’ye intisâb ederek inzivâya çekildi.

Karamanlı Abdullah Efendi’den de icâzet alan Birgivî, şeyhinin kendisine müderrisliğe devam hususundaki tavsiyesi üzerine, Sultân Selîm-i Sânî’nin hocası Atâullah Efendi’nin bugün İzmir’in Ödemiş ilçesinin Birgi kasabasında yaptırdığı medresede müderrisliğe başladı.

İmâm Birgivî, ömrünün geri kalanını isminden çok nisbesiyle meşhûr olduğu Birgi’de tedrîs, irşad ve te’lîf faaliyetleri ile geçirdi. Hicrî tarihle elli iki yaşında, İstanbul seyahati sırasında vebâ hastalığına yakalanarak 981/1573 senesinde irtihâl-i dâr-ı bekâ eyledi ve Birgi’de defnedildi.

Birgivî Mehmed Efendi, yaşadığı dönemin güncel meselelerini ele almış, dinî, ahlâkî, sosyal ve siyâsî meselelere husûsî bir ehemmiyet vermiştir. Kendisi: “ …Öyle bir zamanda bulunuyoruz ki bilgisizlik meşhur, ilim ise sözü edilmeye değmez bir şey olmuştur. Sonra zamanımızın insanları, bid’atleri ve dinin yasakladığı şeyleri Allah’a yaklaşmanın en üstün yollarından saydılar ve onlara sarılıp kafileyi doldurdular. İlmi zayıf bazı kimseler de türedi. Bunlar, ibadet kılığına büründürülmüş yaygın bid’atlere insanları teşvik ediyorlar. Bir kısmı da gece karanlığında odun toplayanlar gibi, iyiyi kötüden ayırmadan, değersiz, zayıf hatta uydurma sözlerden bulduklarını toplayarak kitap yazdılar…”[4] diyerek anlattığı bir dönemde insanları Kur’ân ve Sünnet’e çağırmış ve bid’at fırkalarla hayatının sonuna kadar bir yandan vaazları diğer yandan eserleri ile mücadele etmiştir. Hatta bu hususta dönemin idarecileri ile görüştüğü ve onlara keskin kılıçlardan daha keskin sözler söylediği de bilinmektedir.

Arap dilinin öğrenilmesine büyük bir önem veren, buna binâen de Arapça gramer kitapları yazan İmam Birgivî; fıkıh, hadîs, tefsîr, ahlâk-tasavvuf ve akâid sahasında, çoğu Arapça olmak üzere altmışa yakın eser te’lîf etmiştir.

Bazı müellifler tarafından meşâyih-i kirâm arasında zikredilen İmâm Birgivî; dine, devlete ve millete zararlı gördüğü her türlü davranışla mücadele etmiş, eserlerinde de bu meselelere ışık tutmaya çalışmıştır. Bazı sünnî esaslardan sapmış olan tasavvuf erbâbını da sert bir dille eleştirmiş, bu sebepten bazılarınca tasavvuf düşmanı olmakla dahi itham edilmiştir.

Hayatı ve eserlerinde; ilim, amel ve ihlâsın ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteren İmâm Birgivî, Arapça’ya ve İslâmî ilimlere yeni başlayanlar için kaleme aldığı “Avâmil” kitabını dahi ahlâk ve imanla ilgili nasîhatlerle ziynetlemiş, talebenin niyetinin hâlis olmasına dikkat çekmiştir. Yine te’lîf ettiği et-Tarîkatü’l-Muhammediyye adlı meşhûr eseri, Osmanlı medreselerinde talebelere hem güzel ahlâk hem de niyetlerin hâlis tutulması için okutulan kitaplardandır.

Hak uğrunda mücadelelerle dolu bir hayat geçiren İmâm Birgivî’nin kabr-i şerîfleri, İzmir’in Ödemiş ilçesinde, Birgi nâhiyesinin kuzey doğusunda, Kameryaylası yolu üzerinde Namazgâh yakınında, bugün Çay Mahallesi diye bilinen bir tepeciktedir. Allah Teâlâ kendilerini ğarîk-i rahmet eylesin…

[1] Fatih Sultan Mehmed Hân’ın yaptırmış olduğu Fatih Camii’nin etrafını çevreleyen, devrinin en büyük ilmî merkezi sayılan Sahn-ı Semân (Sekiz Avlu) Medreselerinin diğer adıdır.

[2] Eski tedrîsâtta stajyer yerine kullanılan bir tabirdir. Medreseden icazet alan talebeler 2-3 sene kadar bu vazifede kalarak ihtisaslarını tamamlamış olurlardı.

[3] Kassâm-ı Askerî: Kazasker adına, askerî sınıf mensubu kişilerin miraslarını vârisler arasında paylaştırmakla memur kimse.

[4] Ahmet Turan Arslan, İmâm Birgivî Hayatı Eserleri ve Arapça Tedrisindeki Yeri, Seha Yay., İstanbul 1992, s. 51.