Bu yazıda, Allah’ın hoşnutluğunu elde etme üzere kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması demek olan “infak” ile eldeki imkânları meşru ölçüler içinde, gönüllü olarak ve karşılık beklemeden başkalarının yararına sunmak diye tarif edebileceğimiz “cömertlik” kavramları üzerinde durmak istiyorum.
İnfak: Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” mânasındaki “infâk”, dinî-ahlâkî bir terim olarak “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir.
İnfakı/harcamayı iyi ve kötü olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu kelime yalın olarak kullanıldığı zaman meşru ve yararlı harcamaları ifade eder, harcanan şeye de nafaka dendiği malumdur. Ancak nafaka hukukta daha çok kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerin, yeme-içme, elbise ve mesken gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere yaptığı harcamaları ifade eder.
Kur’ân-ı Kerîm’de infak kavramı bir âyette “fakir düşme, yetmiş kadar âyette ise “harcama yapma” anlamında geçmektedir. Aslında dini bakışımıza göre, insanın sahip olduğu servetin asıl sahibi Allah’tır. O’nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir. Bakara Sûresi’nin 2. âyetinde Allah’a samimiyetle inanan müminlerin başlıca özellikleri sayılırken iman ve namazın ardından infak etmeleri zikredilmiştir. Birçok müfessire göre bu âyet, farz ve mendup olan bütün infak çeşitlerini kapsamaktadır. Farz olan infak zekâtla, kişinin kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak üzere yaptığı harcamalar ve ülkenin savunmasına katkılarıyla gerçekleşir. Mendup olan infak ise bunun dışında kalan diğer harcamalardır.
Bakara Sûresi’nin 261-274. ayetlerinde infakın önemi, amacı, hangi mallardan, kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaad edilen mükafatlar ayrıntılı biçimde zikredilir. Buna göre infak ve tasadduk, gösterişten uzak, yalnız Allah rızâsı için yapılmalıdır. Kendisine infakta bulunulan kişinin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Yapılan yardım iyi mallardan seçilmelidir. İnfakın yerine ulaşması için ayrıca gerçek ihtiyaç sahipleri tesbit edilmelidir.
Allah’a itaat ve ibadet niyeti taşıyan, İslâm’a ve müslümanlara yardım ve fayda sağlayan her harcama Allah yolunda infak sayılmaktadır. İslâm medeniyet tarihinde de böyle bir niyet taşıması şartıyla ülkenin savunması, hac hizmetleri, yoksulların desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeşme, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi ve benzeri hizmetler için yapılan her türlü harcama Allah yolunda infak kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan cimrilik edip bu tür harcamalardan kaçınmanın Müslüman toplum ve fertler için tehlike oluşturduğu bildirilmiştir.
İnfakta, öncelik sırasına dikkat etmek önemli olmakla birlikte asıl önemli noktanın hayır yapma arzusu ve niyeti olduğu unutulmamalıdır. Hadislerde de aile fertlerine yapılan harcamalar infak kavramıyla ifade edilmiş ve bunun bütün sadakaların en hayırlısı olduğu belirtilmiştir.
Ayetlerde varlıklı müslümanların mallarında yoksulların hakları bulunduğu belirtilmiş, zenginlerin, bir özür sebebiyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını karşılamayanlara yardımda bulunmakla yükümlü oldukları ifade edilmiştir. Bu yardımın tasadduk, zekât, fıtır sadakası, kurban, hediye, vakıf, devlet bütçesinden maaş bağlama gibi birçok çeşidi bulunmakta olup bunların hepsi geniş anlamda “infak” kavramıyla ilgilidir.
Dinimize göre herkes, öncelikle emeğiyle kendisinin ve yükümlülüğü altındakilerin ihtiyacını karşılamaya çalışmalıdır. Zira kişi, elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yiyemez. Ancak herkesin elinden geleni yapması gerekli olmakla birlikte fertlerin, toplumun maddî değerlerinden yalnızca çalışarak hak ettikleri kadar değil, ihtiyaçları kadar faydalandırılması hedef ittihaz edilmelidir. Hz. Peygamber dul ve yetimlerin geçimini bizzat üstlenmiş, Hz. Ömer de bu uygulamayı resmileştirmiştir.
Devlet gelirlerinin bir kısmı, çalışma gücü bulunmayanlarla önemli sosyal faaliyet gösterenlere harcanmalıdır. Fakat bunlara yapılacak infak, hizmetlerinin önemiyle sınırlı olmalıdır. Nitekim Hz. Ömer, ilk zamanlarda hafızlık çalışması yapanlara, durum ve şartların gerekli kılmasına istinaden maaş bağlatmışken daha sonra bu faaliyetin mezkur niteliğini kaybettiğini görünce bundan vazgeçmiştir.
Kur’an’da, yaptıkları iyiliklerden dolayı insanlardan bir karşılık beklemeyenler övülmektedir. Meşru alanlarda yatırım yaparak istihdam yoluyla insanların nafakalarını sağlamaya vesile olmak da infak kapsamında değerlendirilebilir. Öte yandan serveti cimrice yığıp Allah yolunda harcamayanları ağır bir dille yeren âyetler de vardır. Malı veya parayı haksız bir şekilde piyasadan çekmek yerilirken, bunları iyi niyetle piyasaya sürmek teşvik edilmektedir.
Âyetlerde iyiliklerin sevabı genellikle bire on olarak gösterildiği halde Allah yolunda infakın sevabının bire yedi yüz oluşu, bunun diğer ibadetlerden daha güç ve daha önemli olduğunu göstermektedir.
Cömertlik: Cömertlik, eldeki imkânları meşru ölçüler içinde, gönüllü olarak ve karşılık beklemeden başkalarının yararına sunmak demektir.
Farsça cevân-merd kelimesinden Türkçeleştirilmiş olan cömertlik, İslâm ahlâkı literatüründe genellikle “sehâ, sehâvet ve cûd” terimleriyle ifade edilir. Sehâ ve sehâvet sözlükte “ocağın, içinde kolaylıkla ateş yakılacak şekilde geniş tutulması ve yanmakta olan ateşin alev ve dumanının kolayca yükselmesine imkân hazırlanması” anlamına gelir. Bu mânadan hareketle gönül zenginliği ve genişliğine de sehâvet denilmiştir
Kur’ân-ı Kerîm’de sehâ, sehâvet ve cûd kelimeleri geçmemekle birlikte pek çok âyette infak, îsâr, i’tâ, ihsan, ikram gibi fiillerle cömertlik erdeminin önemi üzerinde durulmuştur. Hadislerde ise hem bu kelimeler hem de sehâ. sehâvet ve cûd kelimeleri geçmektedir.
İslâm dini cömertliği bir fazilet olarak kabul edip yüceltmenin ötesinde onu bencil duyguların tatmin vasıtası olmaktan çıkararak Allah rızası ve insan sevgisinden oluşan ahlâkî bir muhtevaya kavuşturmuştur. Kur’ân-ı Kerîm, malını Allah rızâsı için değil sadece insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimselerin bu davranışlarının ahlâkî değer taşımadığını, yardımlaşmanın ancak insanlara iyilik etme/birr ve takva niyetine dayalı olması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır..
Allah’ın sıfatları arasında “el-Cevad” isminin bulunması dikkat çekicidir. O’nun bir adı da “Kerîm”dir.. Bundan başka Kur’an’da, “esma-i hüsna”dan olarak yer alan rahman, rahîm, vehhâb, latîf, tevvâb, gaffar, afüv, raûf, hâdî gibi ilâhî isimler de Allah’ın cömertliğini değişik yönleriyle ifade ederler. Bir hadiste, “Allah cömerttir ve cömertliği sever” buyurulurken, O’nun “cömert” oluşu Allah’ın isimlerinden biri olan “cevâd” ismiyle ifade edilmiştir.
Hadis kitaplarında Hz. Peygamber’in cömertliğine dair pek çok rivayet yer almaktadır. Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Enes b. Mâlik gibi ünlü sahâbîlerden nakledilen hadislerde Hz. Peygamber insanların en cömerdi olarak tanıtılmıştır.. Yine Enes b. Mâlik, Câbir b. Abdullah, Hz. Âişe gibi sahâbîler, Resûlullah’ın kendisine ihtiyacını bildiren hiçbir kimseyi geri çevirmediğini belirtmişlerdir.
Cömertliğin ilâhî bir sıfat ve üstün bir fazilet olarak kabul edilmesi, İslâm ahlâkçılarının bu konuya özel bir önem vermelerine yol açmıştır. Ahlâk kitaplarında cömertlik, israf ve cimrilik diye adlandırılan iki aşırılığın ortası sayılmıştır. İsraf, şahsî ve ailevî harcamalarda aşırılığa kaçmak, nefsin kötü arzularını tatmin etme uğruna insanî ve dinî hiçbir gaye gütmeksizin eldeki imkânları saçıp savurmak; cimrilik ise dinin ve selim aklın gerekli gördüğü yerlere harcama yapmaktan kaçınmaktır. Kur’ân-ı Kerîm’de müslümanlara her iki aşırılıktan da sakınarak harcamalarında ölçülü olmaları emredilmiştir.
Cömert olabilmek için yapılan yardımın isteyerek ve seve seve yapılması gerekir. Çünkü diğer bütün ahlâkî faziletler gibi cömertlik de ancak insanda bir huy ve meleke haline gelmekle kazanılmış olur. Bu sebeple ara sıra veya isteksiz olarak ya da zorla iyilik yapan bir kimse gerçek anlamda cömert sayılmaz. Buna karşılık iyilik yapma niyet ve iradesi taşıdığı halde bunu gerçekleştirme imkânına sahip olmayan insan aslında cömerttir.
Cömertliğin meleke halini alması güçlü bir irade eğitimine bağlıdır. Bu sebeple Hz. Peygamberimize hangi sadakanın daha değerli olduğu sorulduğunda, “Yaşama sevincin yerinde iken ve mala düşkün olduğun, zenginliği arzuladığın ve fakirlikten korkmakta bulunduğun zamanda verdiğin sadakadır” diye buyurmuşlardır. Cömertliğin diğer bir şartı da, yardıma mukabil hizmet, mükâfat, övgü ve teşekkür gibi herhangi bir maddî veya manevî karşılık beklememek, gösterişten ve yardım edilen kimseyi rencide edecek tutumlardan dikkatle kaçınmaktır.. Ayrıca yardım olarak verilen malın gözden çıkarılan değersiz bir mal olmayıp aksine sahibi nezdinde değerli bir olması da cömertliğin şartlarındandır.
Çeşitli tasniflere tâbi tutulan cömertliğin en alt derecesi, dinin farz kıldığı zekât ve ailenin geçimini sağlamak gibi farizaların yerine getirilmesidir. Bunun ötesinde iyilik yapmak ise kişinin ahlâk ve faziletteki kemal derecesine bağlıdır. Bazı ahlâkçılar bu açıdan cömertliği sehâvet, cüd ve îsâr olmak üzere başlıca üç dereceye ayırmışlardır.
Kişinin, imkânlarının çoğunu kendisine ayırarak azını hayır yolunda kullanmasına “sehâvet”, azını kendisine ayırarak çoğunu başkalarına ikram etmesine “cûd”, gerektiğinde kendisini tamamen mahrum bırakarak imkânını başkaları için kullanmasına da “îsâr” denir.
Ayetlerde, Ensarın, muhacirleri evlerine alıp mallarına ortak ederek yüksek bir cömertlik ve feragat örneği göstermiş oldukları övgüyle anlatılmaktadır. İbn Kayyim el-Cevziyye, cömertliği, bedenî imkânlar, makam ve mevki, rahat ve huzur, ilim ve servet gibi maddî ve manevî imkân ve kabiliyetlerin hayır yolunda kullanılması şeklinde derecelere ayırmıştır. İnsanlar arasında cömertlik sıfatına en çok muhtaç olanlar yöneticilerdir; onlardan sonra diğer sosyal tabakalar gelir.
Varlığın Allah’tan taşması (feyz) ve genel olarak âlemde hayrın aslî, şerrin ise arızî olması Allah’ın cömertlik sıfatıyla ilgilidir. Şu halde her Müslüman, maddi ve manevi tüm imkanlarıyla, infak ve harcamalarında elinden geldiğince cömert olmalı ve cimrilikten uzak durmaya gayret etmelidir.