İçeriğe geç

İNTİHARLA İLGİLİ BİR İZAH

Bir muhterem okuyucumuz, intiharla ilgili makalemizi okuduktan sonra önce makalenin biraz açılmasını istemiş ve bir soru sorup kendince bazı tespitlerde bulunmuşlar.

Okuyucumuzun ifadelerinin bir kısmını hiçbir tasarrufta bulunmadan aşağıda zikrediyoruz:

“Soru: Filistin’de veya başka bir yerde Müslüman intihar eylemcisi olabilir mi?

Bir de askerlik zaten intihar mesleğidir. Ölme mesleği değil mi? İşin aslı o değil mi? Ölme mesleğidir askerlik, ölme öldürme.. Ama Allah diyor ki insanı öldürme yasak. Dünyayı yakma gibi.. Fakat ırz namus düşmanlığı yapanları, Müslümanların kanına, canına, dinine saldıranları öldürmek için de öleceksin diyor. Cihad budur.”

Öncelikle şunu ifade edelim ki; askerlik veya cihad intihar veya ölme mesleği değildir. Şahadet, cihadın riskidir. Bu risk de cennetle mükâfatlandırılmıştır. Cihattan maksat ölmek değil, İslam’ın karşısındaki direnci bertaraf ederek hâkimiyeti sağlamaktır. Ama bu arada şahadet gelirse baş ve göz üstüne denir.

Okuyucumuz ifadelerine şöyle devam ediyor:

“Orada ölmek meşru. Şehitlik oluyor biliyorsun. Niyet çok önemli. Bir harpte başka bir çare kalmamışsa düşmanı yıpratmak için bir adam bomba yükleyip de gidip patlatabilir. Taktik gereğidir. Bu uğurda ölürse de bal gibi şehittir.”

Orada ölmenin meşru olabilmesi için, niyetten önce İslam’ın bu işe sarahaten cevaz vermesi şarttır. Evet, niyet de önemlidir ancak niyetin İslam’a uygun olmasından sonra durum böyledir. Rasûlullah (s.a.v) “Amel olmayınca sözün, niyet olmayınca, söz ve amelin, Rasûlullah’ın sünnetine uymayınca, sözün de, amelin de, niyetin de faydası yoktur.”[1] buyuruyor.

Yani bunun amelî hiçbir değeri yoktur. Sûreten sevap zannedilerek büyük bir günah irtikap edilmiştir. Sahih-i Buharı sahibi; “Hâkim verdiği hükümde Rasûlullah’a ters düşerse o hüküm merduttur.” başlığı altında verdiği babda, şu hadis-i şerifi nakletmektedir:

“Bir adam emrimiz olmayan hususta (kendiliğinden) bir amel ihdas ederse o amel merduttur.’[2]

İntihar makalesindeki yazımızdan maksat, Müslüman’ın intihar eylemcisi olarak kendi canına kıyma meselesidir. Yoksa kâfirlerin masum olanının veya olmayanının öldürülüp, öldürülemeyeceği meselesi değildir.

Bugün yapılan intihar eylemlerine bakıldığında, iki önemli husus görülmektedir.

1- Kâfirlere verilen zayiat. O tamamen ayrı bir fıkhî meseledir.

2- İntihar ile telef olan Müslüman ki; problem de zaten buradadır. Sonra biz düşmanla savaşı dahi, kendi heva ve arzumuza göre değil, İslam’ın kaide ve kurallarına göre yapmak zorundayız. Bu tarzda intihar bombacısı olarak düşmana zarar verme şeklini, Rasûlullah’ın sünnetinde de, sahabe-yi kiramın ve selef-i salihinin uygulamalarında da bulamıyoruz. Bu en hafif şekliyle bidattir. Bu gibi intiharlarla netice alınmasının imkânsızlığı da ortaya çıkmıştır.

İslamî ahkâmda günah ile sevap bir meselede içtima etse (bir araya gelirse) günahı işlememek için sevap olan terk edilir.[3] Çünkü Allah Teâlâ (c.c) kayıtsız ve şartsız, “La tektulû enfüseküm / Kendinizi öldürmeyiniz”[4] buyuruyor.

Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki; “Helal açık ve bellidir, haram da açık ve bellidir. Bunların arasında müştebihat (bir taraftan bakınca helale, diğer taraftan bakınca harama benzeyen)ler vardır. İnsanların çoğu bunları bilmez. Bunlardan sakınan, dinini (şeriatın yermesinden), onurunu (insanların töhmetinden) kurtarmış olur. Şüpheli (iki tarafa, yani helale ve harama benzeyiş arz eden) şeylere düşen, harama düşmüş olur…[5]

Bu hadis-i şerife göre meseleye bakacak olursak durum şöyledir. Cihad açık ve bellidir ve Allah Teâlâ’nın emridir. İntihar açık ve bellidir, bu da haramdır. Cihad için intihar eylemcisi olarak bu işi icra etmenin ise iki tarafı vardır:

Kâfirlerle savaş noktasından bakınca helale benzemektedir ve Allah’ın emridir. İnsanın kendi canına kıyması noktasından bakınca harama benzemektedir ve haramdır. İşte iki tarafa da müşabih (benzer) görülen, intihar ve cihadı bünyesinde barındıran bu mesele kesinlikle haramdır.

Düşmanı öldürmek için kendisini bomba ile feda eden kişi, böyle yapacağına, ölünceye kadar pes etmeden savaşacaktır. Savaşın zorluklarına katlanarak savaşa ve yaşamaya devam etmek, ölümden daha zor ve İslam ümmeti için daha faydalıdır. Cihat ve askerlik sadece ölüm mesleği olarak anlaşılır ve tatbikat ta böyle olursa, düşmanın yapacağını Müslümanlar kendi elleriyle kendilerine yapmış olurlar. Müslümanların sonuç alabilecekleri çareler üretmeleri ve kendilerine yapılan zulümleri de – İslam nüfusunu kendi elleriyle azaltan bir metotla değil- üretecekleri meşru çareler sayesinde kaldırmaları lazımdır.

Netice olarak, kâfirlerin bugün işgal ettikleri İslam ülkelerinde yaptıklarının tamamı zulümdür. Ama o zulmü ortadan kaldırmak için intihar eylemcisi olarak yapılan böyle hareketler bilinen bu şartlar muvacehesinde caiz görülmemektedir.

“Gelen bir zarar veya dokunan bir zulüm veya yaşantısını altüst eden bir yaralanmadan dolayı kişinin canına kıyması intihardır.”[6]

Bu meselenin cevazına fetva çıkaranların önce bunu kendi şahısları ve evlatları üzerinde değil de başkalarını bu işe teşvik ederek uygulamaları lazımdır.

Ebu Ümame’nin naklettiği bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v), “Değiştirmeye güç yetiremediğiniz bir işe karşılaştığınız zaman, onu değiştiren Allah Teâlâ oluncaya kadar sabrediniz.”[7]

Burada durum şu oluyor: Aczinizden dolayı elinizle dilinizle değiştirmeye güç yetiremeyeceğiniz bir kötülüğün yapıldığını gördüğünüzde, o işin değiştirilmesini can u gönülden Allah’tan ister olduğunuz halde sabrediniz. Çünkü gücünüzün yetmediği hususlardan mesul değilsiniz.[8] Allah Teâlâ, insanı ancak gücünün yettiği ile mükellef tutar.[9] Buradaki sabır da yaşayarak sabretmektir. Ölerek sabretmek değil.

Okuyucumuza gösterdiği hassasiyetten dolayı teşekkür ederim. Dua ve selamlar.

[1]   İbanetü’l-Kübra, 3/115.

[2]   Buhari, 24/162.

[3]   el-Eşbah ve’n-Nezair, 1/194; ed-Dürrü’l-muhtar, 1/191.

[4]   Nisa, 4/29.

[5]   Müslim, 5/50.

[6]  Bahru’l Muhit; Nisa, 4/49.

[7]  Mucemü’l-Kebir; Taberani, 8/164.

[8]  Levamiu’l-Ukûl, 1/310.

[9]  Bakara, 2/286