İçeriğe geç
Anasayfa » İSLAM AİLE HUKUKUNDA EBEVEYNİN SORUMLULUKLARI

İSLAM AİLE HUKUKUNDA EBEVEYNİN SORUMLULUKLARI

İslam Dini gerek neslin devamını sağlamak gerekse Müslümanları kötülüklerden korumak için aile kurumuna çok ehemmiyet vermiştir. “Kişinin huzur ve sükûnet bulacağı bir ortam[1] olarak ifade edilen aile kurumunun semerelerinden biri de Rabbimizin ana-babaya lütfettiği evlatlardır. Peygamberimiz Efendimiz de “Ben diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar ederim.[2] buyurarak Müslümanlara sayı olarak evlilik yoluyla çoğalmalarını tavsiye etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de; “Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür.” buyurularak ebeveynin göz nuru ve teselli kaynağı olan çocukları ile imtihan olacağına işaret edilmiştir. Ayetin devamında ise geçici olan bu nimetlere insanın kendini tamamen kaptırmadan Allah katında daha kıymetli olan salih amellere sarılması tavsiye edilmiştir.[3] Eğer ebeveyn, çocuklarını tamamen ihmal ederse ya da dünya hayatını tamamen onlara endeksli yaşarsa imtihanını kazanması zora girecektir. Bu sebeple dünya imtihanını kazanmak isteyen her aileden sorumluluğunun bilincinde davranması beklenmektedir.[4]

İslam Dini, yeryüzünde iyiliği hâkim kılmak için çocuğun, dünyaya geldikten sonra, ilk mektebi ve muallimi olan aileye çok büyük sorumluluklar yüklemiştir. Ailenin temel taşı olan ebeveynin bu bilinçle hareket ederek, İslâm’ın değerlerini gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarma gayretinde olmaları gerekmektedir. Ailecek cennete talip olan kimselerin evlatları, amel bakımından ahirette geride kalacak olursa ebeveynin buna rıza göstermemesi durumunda, Allah Teâlâ onlara bir ikram-ı ilâhî olarak mü’min çocuklarının derecesini yükseltecektir.[5] Bu şekilde dünyadaki mutlu Müslüman aile tablosu hiç bozulmadan cennete taşınmış olacaktır. Ancak bunun için dünya hayatında ebeveynin hem maddî hem de manevî bazı sorumluluklarının şuurunda olarak hareket etmesi gerekmektedir.[6]

Çocuğun Yaşam Hakkı

Kendi zamanlarındaki kısıtlı bilgiler ile çocuk rahme düştükten sonra belli bir süre içinde (120 gün) alınabileceğine dair eski tıp bilginlerinden nakledilen görüşler İslam’ın anlayışına uygun düşmemektedir. Eğer ananın veya ceninin hayatını riske atan zaruri bir durum yoksa kürtaj vb. tasarruflar haramdır. Zaruret hali tespit edilirken de işin uzmanı Müslüman doktorlara danışmak isabetli bir tercih olacaktır.

Günümüzde iktisadî sıkıntılar veya tamamen hayal ürünü olan açlık tehlikelerini önlemek bahanesini öne sürerek kürtaj yoluna başvuranlar çok büyük vebale girmektedirler. Nüfus planlaması, aile planlaması, doğum kontrolü veya kürtaj hakkı vb. ifadeler ile masum gösterilmeye çalışılan bu “modern çocuk öldürme metodu” hakkında Müslümanların şuurlu olmaları gerekmektedir.[7]

Hamilelik Sürecinde Ebeveynin Sorumlulukları

Rabbimiz, “Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O’dur.”[8] buyurarak çocuğun ana rahmine düştüğü andan itibaren hem bedenen hem de ruhen şekillenme sürecinin başladığını bildirmiştir. Çok hassas olan bu süreçte ebeveyne ve özellikle de anneye büyük sorumluluklar düşmektedir. Hamilelik sürecinin herhangi bir zaman dilimi olmadığının şuuruyla hareket etmesi gereken Müslüman anne, sorumsuz davranmaktan kaçınarak çocuğun rahimde sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olmalıdır.

Bilimsel veriler de annenin her halinin rahimdeki yavruya tesirinin olduğunu ifade etmektedir. Bu sebeple anne bu hassas dönemde hem yiyip-içtiğine hem de psikolojik durumuna azami derecede dikkat etmelidir. Baba adayı, elinden geldiği kadar çocuğunun annesine destek olmalı ve bu süreçte onu bunalıma sevk edecek tavır ve hareketlerden kaçınmalıdır. Eve getirdiği gıdalara haram bulaşmamasına özen göstermelidir. Annenin yediği gıdaların helal olmasının, ruh sağlığına dikkat etmesinin, İslam’a uygun olmayan hal ve hareketlerden kendini muhafaza etmesinin, söz ve davranışlarının karnındaki yavruya sirayet ettiğinin şuurunda olarak hareket etmesi gerekmektedir. Böyle davranması insani bir sorumluluk olduğu gibi çocuğun, annesi üzerinde bir hakkı olarak da değerlendirilebilir.[9]

Doğumu Müteakip Gelen Mesuliyetler

a. Dua ve Tahnik Yapmak

Ashâb-ı kiram efendilerimiz yeni doğan çocuklarını hemen Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yanına götürerek hem onun hayır ve bereket duasını isterler hem de bebeklerine “tahnik” yapmasını rica ederlerdi. Peygamber Efendimiz de ağzında iyice yumuşattığı hurmayı getirilen bebeğin damaklarına sürmek suretiyle tahnik yaparak onların gönüllerini almış olurdu.[10] Günümüzde unutulan bu sünneti ihya etmek için cemiyetimizde salih bir kimse olduğuna dair hüsn-i zannımız olan zâtlara yeni doğan bebeğimizi götürerek tahnik yapmasını rica edebiliriz.

b. Güzel İsim Vermek

Müslüman bir ailenin yeni mensuplarının Müslüman cemiyete yakışan isimler alması gerekmektedir. Asr-ı saadette Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yeni doğan çocuklara ve sonradan Müslüman olan bazı kimselerin isimlerini değiştirerek onlara isim vermesi bu hususun önemine dikkat çekmek açısından mühim örneklerdir.

Peygamber Efendimiz, Müslüman bir ailede çocuklara güzel isim verme hususuna da dikkat çekerek şöyle buyurmuştur: “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.[11] Başka bir rivayette ise yeni doğan çocuklara hangi isimlerin verilebileceğine dair “Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah’ın en ziyade hoşuna giden isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır. En çirkin isimler ise “Harb (Savaş)” ve ”Mürre (Acı) isimleridir.”[12] buyurmuştur. Bu doğrultuda Peygamber Efendimiz, İslam inancıyla bağdaşmayan, insan şerefine yakışmayan, şiddet ve nefret içeren bazı isimleri değiştirmiştir. Ebeveyn, çocuklarının ismini kararlaştırırken isimlerin çocuğun ahlâkına ve huyuna da tesir ettiğini göz önünde bulundurmalıdır.

Bir Müslümanın diğer kavimlere ve medeniyetlere örf/kültür bakımından benzemekten sakındırılması aynı şekilde çocuğa isim verme konusunda da geçerlidir. Bu hususun, çocuğun babası üzerindeki bir hakkı olduğuna işaret Rasûllullah Efendimiz “Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri de ona güzel bir isim vermesi ve terbiyesini güzel yapmasıdır.” buyurmuştur.[13] Bu rivayet aynı zamanda çocuğa isim koyma hakkının babada olduğuna da işaret etmektedir.

Ayrıca yeni doğmuş olan çocuğa isim verilirken sağ kulağa ezan, sol kulağa kamet okunur. Çocuk her ne kadar bunların manasını anlamıyor olsa da çocuğun ruhu bundan etkilenecektir. Bebeğin dünyada duyduğu ilk kelimelerin Allah’ın birliği ile kelime-i şahadet lafızları olması ona adeta İslam inancının özünü telkin etmek anlamına gelmektedir.

c. Akika Kurbanı Kesmek

Çocuğun ismi verildikten sonra aileye yeni bir evlat nasip ettiği için babanın Allah’a bir şükür nişanesi olarak akika kurbanı kesmesi tavsiye edilmiştir. Peygamber Efendimiz’in torunları için akika kestiğini göz önünde bulundurduğumuzda bu kurbanı dedenin de kesebileceğini anlamaktayız. Hadîs-i şerîflerde çocuğa eziyet verebilecek şeylerin bu şekilde kendisinden uzaklaştırılabileceği haber verilmiştir.[14] Maddî imkânı olanlar için bu tavsiyeyi geciktirmeden yerine getirmeleri uygun olacaktır. Aynı şekilde imkânı yerinde olanlar erkek çocuklar için ikişer kurban da kesebilir. Bu kurbanların etlerinden akrabalar yiyebileceği gibi aile efradı da yiyebilir.

d. Fıtır Sadakası Vermek

Ramazan ayında verilen ve yaratılış (fıtır) sadakası anlamına gelen fitre, aileyi teşrif eden yeni birey adına da zamanı geldiğinde verilmelidir. Bu sadaka bedenin zekâtı manasına geldiği için ihmal edilmemelidir. Fitre, eğer çocuğun kendi malı varsa o maldan, yoksa da nafakasından sorumlu olan kimse tarafından verilmelidir.[15]

e. Sünnet Ettirmek

Hz. İbrahim’den beri devam eden ve Peygamber Efendimiz’in de “insan fıtratından” buyurduğu sünnet işlemi de (çocuk bülûğa ermeden), yine ebeveynin sorumlulukları arasındadır. Bu işlemin, çocuk henüz küçükken yapılması tavsiye edilmiştir. Ancak çocuğun rahatsızlık vs. özel durumları olabileceğinden anne-babanın uygun zamanda bu sorumluluklarını yerine getirmeleri isabetli olacaktır.[16] Bu hususta dikkat edilmesi gereken şey, günümüzde yapılan sünnet ve düğün merasimlerinde çokça rastladığımız bid‘atlerden ve israftan sakınmaktır.

f. Çocuklar Arasında Eşit Muamele

Adalet, bir Müslümanın hayatının her sahasında hâkim olması gereken bir ilkedir. Bu husus “Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder…”[17] ayetinde açıkça ifade edilmiştir. Bu emir öncelikle aile içinden başlayarak uygulanmalıdır. Ebeveynin, çocukları arasında adaletli davranması da mezkûr emr-i ilâhînin bir gereği olduğu gibi çocukların da en tabii hakkıdır.

Bir evladına diğer çocuklarından daha fazla mal hibe eden babanın durumu kendisine arz edildiğinde, bu hususa işaret etmek üzere Rasûl-i Ekrem Efendimiz o kimseye; “Diğer çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?” diye sordu. Sahâbî “Hayır” diye cevap verince Fahr-i Kâinat Efendimiz; “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaleti gözetin.” buyurdu. Sahâbî meclisten ayrıldıktan sonra bu tavsiyeye uyarak o hibeden vazgeçti.[18]

Çocuklar arasında ayrım yapmama meselesi, sadece mâlî hususlarla alakalı olmayıp çocukların duygusal ihtiyaçları için de geçerlidir. Şuurlu bir ebeveynden kendi çocukları arasında kız-erkek veya büyük-küçük diye ayırım yapmaması beklenmektedir. Bu beklenti, eve misafir geldiğinde veya bir yere misafirliğe gidildiğinde diğer evin çocukları ile kendi çocukları arasında sevgi ve şefkat izhâr etme hususunda da geçerlidir. Böylesi çok çocuklu bir mecliste anne-baba kendi çocukları arasında ayrım yapmayacağı gibi “misafirdir” diye diğer çocukları, kendi çocuklarının üzerine çıkarmamaya da dikkat etmelidir. Ebeveynin böylesi durumlarda davranışı, çocuklarda sağlıklı bir adalet şuuru geliştirecek şekilde olmalıdır. Adalet duygusu henüz gelişmemiş olan bir çocuk, yapılan adaletsizlikleri doğru bir yöntem olarak öğrenip, büyüdüğü zaman bu yanlış adalet bilinciyle çevresindeki insanlara farkında olmadan zarar verebilir.[19]

g. Çocukların Evlendirilmesi

Günümüzde evlilik işlemleri daha çok maddî imkânlarla irtibatlı olduğu için çocukların evlendirilmesi hususu da evin reisi olan babanın sorumluluk alanına girmektedir. Ancak babanın vefat etmesi veya annenin kendi mal varlığının iyi olması gibi özel durumlarda çocukların evlendirilmesi sorumluluğu anneyi de muhatap almaktadır. Peygamber Efendimiz; “Çocuğun evlenme vakti geldiğinde babası onu evlendirsin. Eğer çocuk evlenemediğinden dolayı günaha düşerse, bu günah babaya ait olur.”[20] buyurarak, ebeveynin bu vazifelerini zamanında yerine getiremedikleri takdirde ortaya çıkabilecek muhtemel olumsuzluklardan sorumlu olacağını haber vermiştir.

İnsanın fıtratı gereği cinsel ihtiyaç, yeme-içme, uyuma gibi karşılanması gereken tabii bir ihtiyaçtır. Eğer bu ihtiyaç dinin sınırlarını belirlediği helal dairede karşılanmazsa, insan gayr-i meşru yollara tevessül edebilir. Hem toplumun selameti için hem de insanları haramdan korumak için gün geçtikçe daha da zorlaşan evlilik işlemlerini, kolaylık dini olan İslam’ın aslına uygun olarak işi yokuşa sürmeden kolaylaştırarak yerine getirmek daha sağlıklı olacaktır.

Pek çok gencin düğün akabinde yıllarca borç ödemek zorunda kaldığı gerçeğini göz önünde bulundurarak, düğün hazırlıklarında israfa kaçmadan, insaflı bir liste ile düğün evi hazırlığı yapmak tavsiye edilmektedir. Aksi takdirde borç stresi anne-baba adaylarını bunalıma sevk etmekte ve evliliğin daha ilk yıllarında boşanmaya götürecek sebeplerden biri olabilmektedir.

İslam ilkelerine göre ebeveynin, evlatlarına karşı olan sorumluluğu, çocukların 18-20 yaşına ulaşması veya evlenmelerine kadar değil, anne-baba hayatta olduğu sürece devam etmektedir. Her ne kadar evlendikten sonra çocukları ayrı evlerde yaşıyor olsa da ebeveyn, ihtiyaç duydukları zaman tecrübeleri ile evlatlarına yol göstermelidir.

Netice

İfade etmeye çalıştığımız hususlar dikkate alınmadan yetiştirilen evlatların, “Hayırsız evlat ömür törpüsüdür.” atasözüyle de anne-babayı nasıl üzdüğü veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Bu atasözünü tersten okuduğumuz zaman İslam ahlâkı ile yetiştirilen çocukların ebeveyn için hem dünya hem de ahirette göz aydınlığı olacağı anlaşılmaktadır.

Her ailenin hedefi, mahşer günü Rabbimiz tarafından özel olarak ağırlanacağı müjdesi verilen yedi bahtiyar zümreden biri olan “Allah’a kullukla büyüyen genç[21] Müslümanı yetiştirme olmalıdır. Bu, anne-baba için en değerli sermaye ve iki cihan saadeti vesilesidir.

Bütün sorumluluklarını yerine getirdiği halde, evlatlarının Rabbimizin ve Peygamberimizin istediği istikamette yol almadığından mustarip olan anne-babalar, Nûh (a.s) gibi oğluyla imtihan olan peygamberleri ve diğer Allah dostu büyük zâtları düşünerek evladı ile imtihan olduğunun şuurunda hareket etmelidir. Böylesi bir imtihana muhatap olan kimse evlatlarına çokça dua etmelidir. Zira Peygamber Efendimiz, ebeveynin çocukları için yaptıkları duayı bir rivayette peygamber duasına teşbih etmiştir. Başka bir rivayette ise ret olunmayacak dualar içinde zikretmiştir.[22] 


[1] Rûm 30/21.

[2] İbn Mâce, Nikâh, 1.

[3] Kehf, 18/46.

[4] Enfâl, 8/28; Teğâbün, 64/15.

[5] Tûr, 52/21.

[6] Kahveci, İslam’a Göre Aile Bireylerinin Sorumlulukları, s. 95.

[7] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 2 s. 500-503.

[8] Âl-i İmrân, 3/6.

[9] Kahveci, s. 105.

[10] Müslim, Tahâret, 101, Âdâb, 27; Ebû Dâvûd, Edeb, 116; Müsned, VI, 212.

[11] Müslim, Âdâb, 2; Ebu Dâvud, Edeb, 69; Tirmizî, Edeb, 64.

[12] Ebu Dâvud, Edeb, 69.

[13] Beyhaki, Şuabu’l-İman, c. 11, s. 132.

[14] Buhâri, Akîka, 2; Ebu Davud, Dahaya, 21; Nesai, Akika, 1.

[15] Serahsî, Mebsût, c. 3, s. 104.

[16] Abdullah Çolak, İslam Aile Hukuku, s. 192.

[17] Nahl, 16/90.

[18] Buhâri, Hîbe, 13; Müslim, Hibât, 13; Ebu Davud, Büyû’, 83.

[19] Kahveci, s. 126.

[20] Beyhakî, Şuabu’l-İman, c. 6, s. 401.

[21] Buhârî, Ezân, 36, Zekât, 16, Rikâk, 24; Müslim, Zekât, 30; Tirmizî, Zühd, 53.

[22]Ebû Dâvûd, Vitr 29; Tirmizî, Birr 7, Deavât 47; İbn-i Mâce, Duâ, 11.