İçeriğe geç
Anasayfa » İSLÂM KARDEŞLİĞİNİN DEVAMI ve KEMÂLİ

İSLÂM KARDEŞLİĞİNİN DEVAMI ve KEMÂLİ

İnsanlar arasında çeşitli kardeşlikler vardır. Din kardeşliği, ana-baba kardeşliği, iş kardeşliği, memleket kardeşliği, yol kardeşliği ve insan kardeşliği bunlardan bazılarıdır.

Esas kardeşlik ise din kardeşliğidir. Din, İslâm dinidir. Allah Teâlâ’yı, Hz. Peygamber (s.a.v)’i ve Hz. Peygamber’in getirdiğini kalbiyle kesin olarak kabul edip tasdik eden ve tasdikini diliyle de ikrar eden mü’mindir. Kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ve bedeniyle amel eden kimse kâmil mü’mindir.

Allah Teâlâ,  bütün mü’minleri; kâmil mü’minleri de diğer mü’minleri de kardeş ilan etmiştir. Kardeşlere karşı ise kardeşlik hukuku geçerlidir. Hiçbir haklılık Allah Teâlâ’yı, Hz. Peygamber (s.a.v)’i ve Hz. Peygamber’in getirdiğinden herhangi birini inkâr etmedikçe kardeşliği bozmaya yetmez. Bu kardeşliği bozmak ancak şeytanın ve adamlarının işine yarar.

İslâm Kardeşliğinin Devamı ve Kemâli, Kardeşler Arası Şu Şartlara Dikkat Etmekle Elde Edilir:

  1. Müslümanların birbirleri üzerindeki haklara uyması gerekir:

Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selam almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek, hapşırıp elhamdülillâh diyene, yerhamükellâh demek.”[1]

  1. Müslümanların birbirlerini Allah için sevmeleri gerekir:

Müslümanları birbirine bağlayan manevî bağın temeli imandır. İmanın tadını almanın şartlarından birisi de birbirlerini Allah için sevmeleridir. İşte bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“Üç özellik vardır ki, bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kerih görmektir”[2] buyurmuştur.

Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:

 “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[3]

Kıyâmet günü mü’mine, dünyadaki Allah için olan İslâm kardeşliği fayda verecektir. Bu durumu şu âyet-i kerîme ortaya koymaktadır:

“Muttakiler dışında dünyadaki bütün dostlar, o gün birbirine düşmandır.”[4]

Yine kıyâmet gününde arşın gölgesinden istifade edecek olanların bir tanesi de birbirlerini Allah Teâlâ için sevenlerdir:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı, Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde büyüyen genç, kalbi mescitlere bağlı Müslüman, birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma (zina) isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, tenhada Allah’ı anıp gözyaşı döken kişi.”[5]

Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle demiştir:

“Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem, fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da bir nefret duygusu olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.”

  1. Kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmek, sevmediğini kardeşi için de sevmemek.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur

“Sizden biriniz kendisi için sevdiği şeyi kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olmaz.”[6]

  1. Müslüman kardeşinin başına gelene üzülmek:

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerini acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hastalanınca diğer organlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[7]

Hz. Ali (k.v) ise bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Senin gerçek kardeşin, daima yanında bulunan ve sana faydalı olmak için zarara katlanan, zamanın felaket ve musibetleriyle karşılaştığın zaman ne pahasına olursa yardımına koşandır.”

  1. Müslüman kardeşin ayıbını aramamak:

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Kendi ayıbı ile meşgul olması insanların ayıplarıyla meşgul olmasına engel olanlara ne mutlu!”[8]

Akıllı adam kendi ayıbını görür, eğer göremez de bir başkası ayıbını kendisine gösterirse ayıbını kabullenir ve o ayıbı terk etmeye çalışır.

Müslüman kardeşin ayıbını araştırmak değil örtmek gerekir. Ayıbı örten hakkında Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da o kimsenin dünya ve âhiretteki ayıplarını örter.”[9]

  1. Kardeşlerin arasını ıslâh etmek:

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki; O’nun merhametine nail olasınız.”[10]

Hz. Peygamber (s.a.v) ise hadîs-i şerîfterinde şöyle buyurmuştur:

“Her pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah’a şirk koşmayan her kula günahları bağışlanır. (Melek-lere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyurulur.”[11]

“Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küserse, bu onun kanını dökmek gibidir.”[12]

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir gün sahabeye: “- Oruç, namaz ve sadakadan daha üstün olan bir şeyi haber vereyim mi?” buyurdu. Sahabe, evet haber ver, dediler. Hz. Peygamber:

“İki kişinin arasını bulmaktır. İki kişinin arasının bozuk olması (dini kökünden) kazır.” buyurdu.[13]

  1. Kardeşleri ziyaret:

Muaz b. Cebel (r.a), Rasûlallah (s.a.v) Efendimizi şöyle buyururken işittim diyor:

“Allah Teâlâ buyuruyor ki, ‘Sırf benim rızam için birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için birbirlerine varlıklarını adayanlar, benim sevgimi hak ederler.’”[14]

Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Bir adam bir şehirdeki din kardeşini ziyarete gitmiş. Allah Teâlâ da o kimsenin geçtiği yola bir melek çıkarmış ve melek o kimseye: Nereye gidiyorsun? diye sorar. O kimse de: Şu şehirde bir din kardeşim var (onu ziyaret etmek için gidiyorum) diyor.  Melek ona tekrar sorar: Onun sende ödeyeceğin bir iyiliği mi var? O adam: Hayır! Sırf onu Allah rızası için seviyorum (da onun için ziyarete gidiyorum.) diyor. Melek ona şöyle diyor: Ben sana Allah’ın gönderdiği elçisi olan meleğim, şüphesiz senin o kardeşi sevdiğin gibi Allah da seni seviyor.”[15]

Başka bir hadiste de ziyaret âdâbını şöyle buyurarak öğretiyor:

“Arasıra ziyaret et ki sevgi artsın!..”[16]

Başka bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:

“Allah için ziyaret et! Zira kim Allah için (bir kardeşini) ziyaret ederse yetmiş bin melek ona (yerine dönünceye kadar ikram ve değer vermek için) eşlik ederler.”[17]

Ziyaretle ilgili belli âdâba uymak gereklidir: İzin, gidiş, eve giriş, evde oturuş, giyilen elbise, konuşma vs.

  1. Hataları bağışlamak:

İnsanın hata edebileceği gerçeği herkes için geçerlidir. Sadece bizim için değil karşıdaki insanlar için de geçerlidir. Suç işleyen insan affedilmeye layık olmasa bile kişi kendisini affetmeye layık görmeli ve affetmelidir. Af hem insanın kendisini hem de karşıdakini kazandırır. Af, suçu ve suçluyu artırmadıkça tercih edilen bir değerdir.

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Rabbiniz tarafından bir mağfirete, genişliği göklerle yer kadar olan ve muttakiler için hazırlanmış olan bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun! O muttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.”[18]

[1]   Buhârî, Cenâiz, 2; Müslim, Selâm, 4; İbn Mâce, Cenâiz, 1.

[2]  Buhârî, Îmân, 9, 14, İkrâh, 1, Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67; Tirmizî, Îmân, 10.

[3]  Ebû Dâvûd, Sünnet, 3; Ahmed, V, 146.

[4]  Zuhruf, 43/67.

[5]  Buhârî, Zekât, 17, Ezan, 36, Rikâk, 24, Hudûd, 19; Müslim, Zekât, 91; Tirmizî, Zühd, 53; Nesâî, Kudât, 2.

[6]  Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71-72; Tirmizî, Kıyâmet, 59; Nesâî, Îmân, 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime, 9.

[7]  Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.

[8]  Kenzu’l-Ummâl, H. no: 43444; Keşfu!l-Hafâ, II, 44; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, IV, 281.

[9]  Müslim, Zikir, 38; İbn Mâce, Mukaddime, 17.

[10]  Hucurât, 49/10.

[11]  Müslim, Birr, 36; Ebû dâvûd, Edeb,55.

[12]  Ebû Dâvûd, Edeb, 55.

[13]  Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Kıyâmet, 57, H. No: 2511.

[14]  Muvatta, Şa’r, 16.

[15]  Münâvî, a.g.e.,  IV, 61.

[16]  Münâvî, a.g.e., IV, 62; Münzirî, et-Terğîbu ve’t-Terhîb, V, 48.

[17]  Münâvî,  a.g.e. , IV, 63.

[18]  Âl-i İmrân, 3/133-134.