İçeriğe geç

İSLÂM-KUR’ÂN YAZISIYLA EDEBÎ TÜRKÇE

Yazı ve lisân meselesi… Çok açık ve seçik olması için numaralı maddeler halinde yazıyorum:

  1. Türkiye Müslümanlarının temel, hayâtî, çok önemli meselelerinden biri yazı:alfabe ve edebî Türkçe meselesidir. Bunu halledemezlerse kurtulmaları, yücelmeleri, azîz ve hür olmaları mümkün değildir… Alfabedeki ve lisândaki kopukluk zelîl, esir ve rezîl eder…
  2. 1928’de, bin yıldan fazla kullanılmış olan İslâm-Kur’ân yazısının yasaklanıp yerine Latin yazısının getirilmesi; Türkiye’deki İslâm ilminin, irfânının, kültürünün, medeniyetinin belini kırmıştır. Bu felç edici kopukluğun mutlaka giderilmesi ve tarihî devamlılığa dönülmesi gerekir.
  3. Sadece alfabe değişikliği ile yetinilmemiş, edebî yazılı kültür Türkçe’sinde de büyük tahrîbât yapılmıştır. Böylece yeni nesiller, yirminci asrın ilk çeyreğinde yazılmış olan Türkçe metinleri okuyup anlayamayacak kadar cahilleştirilmiştir. Türkiye Müslümanları mutlaka 1920’lerin zengin Türkçe’sine dönmelidir.
  4. Lisân ikiye ayrılır. Birincisi: Birkaç yüz kelimelik basit günlük konuşma ve iletişim dilidir. Bunu öğrenmek için okula gitmek şart değildir. İkincisi: En az on bin kelime kavram ve terim bilmeyi gerektiren yazılı ve edebî lisân. Bu lisânın liselerde öğretilmesi gerekir, maalesef öğretilmiyor. Birkaç yüz kelimelik konuşma ve iletişim Türkçe’siyle edebiyat olmaz, derin kültür olmaz, medeniyet olmaz. Türkiye Müslümanları zengin yazılı ve edebî Türkçe’ye dönmek için çareler ve çözümler aramalı, bulmalı, bunları hayata geçirmelidir.
  5. On dokuzuncu asrın ikinci yarısında, yirminci asrın ilk çeyreğinde yazılmış hikâye kitapları, romanlar bile günümüzde, zengin Türkçe’den, sığ ve uyduruk Türkçe’ye tercüme edilmektedir ki bu bir faciadır, rezalettir, kültür skandalıdır. Bu tarihî ârıza ve kazanın mutlaka tamir edilmesi gerekir.
  6. İslâm, her ülkede o ülkenin lisânıyla anlatılır, tedrîs edilir, öğretilir. Agop Martayan’ın (A. Dilaçar) uydurduğu sade, arı, duru, öz, yozlaşmış, kuşa çevrilmiş, derinliğini ve güzelliğini yitirmiş, adeta bir gerizekâlılar dili haline getirilmiş uyduruk Türkçe ile İslâmî hakikatlerin anlatılması ve öğretilmesi çok zordur. Zamanımızda Ömer Nasûhî Bilmen’in Büyük İslâm İlmihâli bile hakikî zengin Türkçe’den uyduruk çağdaş Türkçe’ye çevriliyor. Böyle bir kepazelik hiçbir medenî ülkede görülmemiştir. Halk tabakasına bir şey demem; ama lise ve üniversite tahsîli yapmış bütün Müslümanlar Kur’ân yazısıyla yazılan zengin edebî Türkçe’yi mutlaka iyi ve sağlam şekilde öğrenmelidir.
  7. Türkiye Müslümanlarının gündeminin ilk maddeleri arasında “yazı ve yazılı edebî lisân” maddesinin bulunmaması esef, üzüntü, kaygı verici bir eksikliktir.
  8. “Ben doktor olacağım.”, “Ben mühendis olacağım.”, “Ben teknokrat olacağım.” diyerek Osmanlıca’yı ve zengin edebî Türkçeyi ihmâl etmek kesinlikle caiz olamaz. Mehmed Akif veterinerdi; ama aynı zamanda büyük bir şair ve edîbimizdi. Bütün Müslüman mühendisler, doktorlar, uzmanlığı teknik sahada olanlar Mehmed Akif’in yolundan giderek zengin Türkçe’ye vâkıf olmalıdır.
  9. Çocuklarına İngilizce öğretmek için bir sürü masraf yapan; fakat onların Osmanlıca yazıyı ve edebiyatı öğrenmesi için çalışmayan anne babaların gafletlerine şaşılır.
  10. Bütün İslâmî cemaatler, tarîkatlar, gruplar, dernekler, vakıflar kendilerine bağlı olan öğrencilere ve gençlere Osmanlıca yazıyı ve edebiyatı öğretmelidir.
  11. Millî Eğitim Bakanlığımız iki yıldan beri Hayrat Vakfı ile işbirliği yaparak takriben yüz elli bin vatandaşa Osmanlıca öğretmiştir. Tebrikler, teşekkürler, minnetler.
  12. Ölçü şudur: Ana dilin Türkçe olduğuna göre, ne kadar Türkçe biliyorsan kültür ve medeniyet derecen, rütben o kadardır.
  13. Lise ve üniversite bitirdiği halde, Türkçe konuşurken, Türkçe bir metin yazarken imlâ, gramer, üslûb hataları yapanlar maalesef cahil ve kültürsüz insanlardır.
  14. Arapça konuşan bir kimse “fîsebîlillâh” diyeceği yerde “fîsebîlüllâh” dese onu herkes ayıplar. Peki, Türkçe konuşurken, camide hutbe okurken, Türkçe hatası yapanlara ne demeli?
  15. Edebî lisân insanları heyecanlandırır, duygulandırır; sade, öz ve uyduruk Türkçe ile heyecan da olmaz duygu da olmaz. Türkiye’mizde en az bir milyon okumuş Müslümanın, Fuzûlî Dîvânı’nı manasını anlayarak okuyabilmesi gerekir. İran’da her evde mushaf-ı şeriften sonra bir Hâfız Dîvânı bulunuyor da, Türkiye’de her Müslümanın hanesinde niçin bir Fuzûlî Dîvânı yok?

Lütfen İslâm-Kur’ân yazısını, zengin edebî Türkçe’yi gündemlerimize koyalım. Bunları öğrenmek ve öğretmek için çareler ve çözümler bulalım ve hayata geçirelim.