Yüce Rabbimiz kullarını küfrün, isyanın ve kötü ahlâkın karanlığından kurtarıp iman ve İslâm’ın, tâat ve güzel ahlâkın aydınlığına kavuşturmak için Kitâb-ı Mübîn’ini ve biricik Habîbi Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’i göndermiştir.
Şüphesiz karanlıkları aydınlatıp, insanları iman ve İslâm’ın nûruna kavuşturacak olan Allah’ın Kitabı, Rasûlullah’ın Sünneti ve O’nun ahlâkını, sünnet hayatını bize yansıtan güzîde ashâbının hayatıdır.
Yüce Rabbimiz Kitâb-ı Mübîn’inde bu hususu şöyle açıklamaktadır:
“Allah size, gerçekten bir uyarıcı (Kitap) indirmiştir. İman edip salih amel yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir de peygamber göndermiştir.”[1]
“(Habîbim) Sen, ancak Kur’ân’a uyan ve çok esirgeyici Allah’a, görmediği halde büyük saygı gösteren kimseyi uyarabilirsin.”[2]
Nitekim Peygamber Efendimiz dünya menfaatine yenik düşmememiz ve dinimizin hatırını bütün dünyalıklardan önde tutmamız için biz ümmetini şu sözleriyle uyarmaktadır:
“Koyu karanlık gece parçaları gibi fitneler zuhûr etmeden önce, salih amellere koşunuz.
O bâdire içinde kişi mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak akşama girer; mü’min olduğu halde akşamlar, kâfir olarak sabaha çıkar. (Niçin?)
Onlardan her biri, dinini dünyanın geçici ve az bir menfaati karşılığında satar da onun için.”[3]
Peygamber Efendimizin bağrı yanık âşık-ı zârı güzîde ashâbı, sözlerin en güzelini sevgililer sevgilisi Hakk’ın biricik Habîbi’nden dinledikleri zaman, Hakk’ın sedasını tanırlar, onu cân u gönülden dinlerler ve “Kabul ettik, emrine itaat ettik Ey Rabbimiz.” derler.[4] İman, saygı, özlem ve sevdalarına, göz ve gönüllerinin niyazı gözyaşlarını şahit tutarak Cenâb-ı Hakk’ın şu sözleriyle huzur bulurlar:
“Peygambere indirilen Kur’ân-ı Kerim’i dinledikleri zaman, hakkı tanıdıklarından dolayı, gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün.”[5]
“Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitap/Kur’ân ve Hikmeti/Sünneti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”[6]
Nasıl gözleri yaşla dolup taşmasın ki; inkârın ve düşmanlığın koyu karanlığı içerisinde yaşarken Cenâb-ı Hakk gönüllerini birbirine ısındırmak suretiyle onları İslâm’ın aydınlığına çıkarıp kardeş yaptı. Seçkin kulları arasına koyarak Kur’ân-ı Kerim’i kendilerine hayat rehberi olarak miras bıraktı. Rabbimiz biz kullarına olan bu lütf u keremini şu sözleriyle beyân buyurdu:
“Sonra Biz, o Kitab’ı/Kur’ân-ı Kerîm’i, kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kendisine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük lütuf budur.”[7]
Mü’min kullarına karşı engin merhamet sahibi Yüce Rabbimiz kullarını, günahları sebebiyle gönüllerindeki karanlıktan, şek ve şüpheleri sebebiyle akıllarındaki karanlıktan, darlık ve hüzünleri sebebiyle de göğüslerindeki karanlıktan, şeytan vesvesesinden, cehalet ve şaşkınlık, zulüm ve haksızlık, felaket ve sıkıntıların karanlığından kurtarıp; tâat ve ibadetlerin, güllerin ve bütün güzelliklerin âşık olduğu Hakk’ın Sevgilisinin güzel ahlâkının aydınlığına çıkarmıştır.
Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:
“O (cc), sizi karanlıklardan nûra/aydınlığa çıkarmak için melekleriyle birlikte üzerinize rahmet ve bereketini bol bol indirendir. O (cc), mü’minlere karşı çok merhametlidir.”[8]
Gerçeklerin gerçeği olan imandan sonra Hakk’ın rahmetini celbedecek, rıza ve sevgisine ulaştıracak tâat ve ibadetlere koşmak; iki cihan güneşi Efendimiz’i hayatın her alanında rehber edinmek, güzel ahlâkıyla zinetlenmek, ümmetinin derdiyle dertlenmek ve hukukunu gözetmek, kardeşini nefsine tercih edip dünya menfaatine yenik düşmemek, daima Cenâb-ı Hakk’ın ve iki cihân serveri Habîb-i Ekrem (sav) Efendimizin hatırını gözetmek, Hakk’ın ve Habîbi’nin sevgisine gölge olacak hatâ ve günahlardan uzaklaşıp arınmak, Müslümanı Müslümana meylettirmek, aralarında selâm ve ikrâmı yaymak, Efendimizin şu dualarıyla Cenâb-ı Hakk’a niyazda bulunmaktır:
“Allah’ım! Aramızı ıslah edip, düzelt ve birliğimizi devamlı kıl, gönüllerimizi birbirine ısındır. Bizi selamet yollarına ilet, karanlıklardan aydınlığa/nûra çıkar, gizli ve açık bütün kötülüklerden bizi uzaklaştır.”[9]
“Allah’ım! Senden rahmetini gerektirecek amelleri, mağfiretini kesinleştirecek halleri, her günahtan uzak kalmayı, her hayır ve iyiliğe ulaşmayı, Cehennemden kurtulup Cennetine kavuşmayı istiyorum (İhsan eyle).”[10]
İlâhî rahmetin tecellisi ve karanlıklardan kurtuluş vesilesi, nûr saçan bir kandil olarak gönderilen Habîb-i Ekrem (sav) Efendimizi tutkuyla sevmek, O’na kavuşma özlemi ile yaşamak, davetine kulak vermek ve sözlerini yerine getirmekle mümkündür.
“Çocuklarınızı üç hasletle terbiye edip yetiştiriniz, şu üç hususu onlara öğretiniz:
– Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’yı sevmeyi,
– Ehl-i Beytini sevmeyi,
– Kur’ân-ı Kerim’i okuyup ezberlemeyi.”[11]
Efendimizin bu mübarek sözlerini duyan annelerimiz, Kur’ân’a ve Hz. Muhammed aleyhissalat ü vesselâm Efendimiz’e sevdalanmış, gönüllerinde Hakk’ın ve Habîbinin sevgisi olan, dilleriyle Kur’ân okuyan, “Siz Benim yanımda bazı meleklerim gibisiniz.” diye Cenâb-ı Hakk’ın övdüğü, “Kardeşlerime kavuşmak istiyorum” özlemiyle Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in haber verdiği salih bir nesil yetiştirdiler.
Hiç şüphesiz iki cihan güneşi Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimizin hayatı, Hakk katından getirdikleri, güzel ahlâkı ve mübarek sözleri karanlıkları aydınlatan birer nûrdur.
İki cihanın serveri, ümmetinin göz bebeği aleyhisselâm Efendimiz’in şu mübarek sözleriyle kendimizi hesaba çekelim ve içinde bulunduğumuz karanlıklardan nûra/aydınlığa çıkabilmek için dertlenen ümmetinden olalım:
- “Allah, kimin için hayır dilerse; onu dinde fakîh-derin anlayış/şuur ve ilim sahibi kılar.”[12]
- “Kıyâmet gününde insanların bana en yakın (ve şefâatime en lâyık) olanı, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.”[13]
- “Allah Teâlâ buyuruyor ki: Şu kimseleri mutlaka severim: Benim rızam için birbirini sevenler, benim rızam için bir araya gelip dost olanlar, benim rızam için birbirini ziyaret edenler, benim rızam için birbirlerine ikramda bulunanlar.”[14]
- “Size iki şey bıraktım. Bu iki şeye sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Biri Allah’ın Kitabı Kur’ân-ı Kerim, diğeri Peygamberinin Sünnetidir.”[15]
- “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Her kötülüğün ardından iyi bir amel işle ki, o kötülüğü silsin. İnsanlara güzel ahlâkla davran.”[16]
- “Güzel ahlâk, suyun buzu erittiği gibi hataları eritir. Kötü ahlâk ise, sirkenin balı bozduğu gibi, iyi ameli bozar.”[17]
- “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona hıyânet etmez, ona yalan söylemez ve ona yardımı kesmez.”[18]
- “Müslüman kardeşini küçük görmek bir kimseye kötülük olarak yeter. Her müslümanın diğer bir müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır.”[19]
- “Bir mü’minin, din kardeşini üç günden fazla terk edip onunla küs durması helâl değildir.”[20]
- “Kim bir müslümanın dünyalık sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir.”[21]
- “Bir kimsenin müslüman kardeşine özlem, muhabbet ve şefkatle bakması; benim bu mescidimde bir sene itikâf etmesinden daha hayırlıdır.”[22]
- “İki göze ebedî olarak Cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz.”[23]
İşte bu hadis-i şerifleri her mü’min kalbinde bir âyine gibi saklaya, işini gücünü buna göre ayarlaya, böylece çalışa, son nefesine kadar böyle gide, sonunda da Cenâb-ı Hakk’ın rızasını, Habîb-i Ekrem Efendimizin şefâatini kazanan sevdiği kullarından ola.
***
İman şiârı ve kulluk nişânı ibadetlerimizdeki asıl gaye; Cenâb-ı Hakk’ın sevgi ve rızasını kazanmak, nimetlerine şükretmek ve Hakk’ın kendilerinden hoşnut olduğu salih kulları arasına katılmaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz hoşnut olduğu kullarını tanıtarak O’na nasıl niyazda bulunacağımızı bize şöyle öğretmektedir:
“Allah onlardan hoşnut, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte bu saadet, Rabbinden korkanlara/derin saygı duyanlara mahsustur.”[24]
“Ey Rabbim! Beni, gerek bana ve gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın işler yapmaya muvaffak kıl! Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!”[25]
Kulun Rabbi katındaki değer ve kıymeti dua ve ibadetiyledir.[26]
İbadetlerimizi, Rabbimizin bize olan nimeti olarak görmeli, vaktinde ve emredildiği şekilde ihlâs ve huşû ile eda etmeli, şu ilâhî emre göre de ibadet hayatımızı şekillendirmeliyiz:
“Allah Teâlâ, ancak müttakî/takvâ sahibi olanların duâ ve ibadetini kabul eder.”[27]
Takvâ ise, her hususta Hakk’ın rızâsını aramaktır.
Şihâbuddin Sühreverdi (rh), Avârifü’l-Meârif’inde şöyle der:
“Hakkın rızasının ne vakit ve hangi amel ve ibadette bulunduğu bilinmez. Kul dünya evinde durduğu müddetçe amel ve ibadetlerin herhangi birisinden yüz çevirirse isyan etmiş olur.
Ameller haller ile temizlenir, haller de ameller ile bereketlenir ve devamı temin edilmiş olur. Ameller bırakılırsa haller de kalmaz.”
Müslüman’ın yegâne arzusu, güzel hal ve güzel ibadetle Hakk’ın huzuruna hoşnut olduğu salih bir kulu olarak çıkabilmektir.
Allah’ım! Bizi ilimle zenginleştir, ibadetle zînetlendir, hilimle süsle, takvâ ile şereflendir ve âfiyetle güzelleştir.
Âmin!
[1] Talâk; 65/10-11.
[2] Yâsîn; 36/11.
[3] Ahmed b. Hanbel, Müslim, Tirmizî.
[4] Bkz. Bakara; 2/285.
[5] Mâide; 5/83.
[6] Âl-i İmrân; 3/164; Bkz. Bakara; 2/151.
[7] Fâtır; 35/32.
[8] Ahzab; 33/43.
[9] Ebû DâvÛd, 969.
[10] Tirmizî, Vitir, 17.
[11] el-Câmiu’s- Sağîr.
[12] Buhârî, İ’tisâm 10; Müslim, Zekât, 100.
[13] Tirmizî, Vitir, 21/484.
[14] İmâm Mâlik, Muvatta, Şiir, 16.
[15] İmam Mâlik, Muvatta: Kader, 3.
[16] Tirmizî, Birr, 55.
[17] Taberânî.
[18] Tirmizî.
[19] Müslim.
[20] Ebû Dâvûd, Edeb, 47.
[21] Buhârî, Müslim.
[22] Râmûzu’l-Ehâdîs.
[23] Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd, 12.
[24] Beyyine; 98/8.
[25] Neml; 27/19.
[26] Bkz. Furkân; 25/77.
[27] Mâide; 5/27.