İçeriğe geç
Anasayfa » İYİ BİR KOMŞU NASIL OLMALIDIR?

İYİ BİR KOMŞU NASIL OLMALIDIR?

İyi bir kom?unun en alt seviyelisi, kom?usuna İyi bir komşunun en alt seviyelisi, komşusuna zararlı olmayan; bir üst seviyelisi, faydalı olan; en üst seviyelisi, kötülük eden komşuya iyilik eden komşudur.

  1. Komşuya iyilik etmek, Allah Teâlâ’nın emridir:

“Allah’a kulluk edin, Ona hiç bir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve ellerinizdeki kölelere de iyilik edin. Çünkü Allah büyüklenen ve öğünen hiçbir kimseyi sevmez.”[1]

Bu âyet-i kerîmede; önce, Allah’a şirk koşmayarak ibadet etmek sonra ana-babaya daha sonra da akrabaya, yetime, yoksula, yakın ve uzak komşuya vs. diye iyilik etmek üzerinde durulmuştur.

Komşulara iyilik etmek ve onlara faydalı olmanın gerekliliği hakkında Ebû Hureyre’den yapılan rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

 “Her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa hayır söylesin ya da sussun, her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa komşusuna ikram etsin, her kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa misafirine ikram etsin.”[2]

  1. Cebrâil’in, Komşuya Değer Verme Tavsiyesi:

Peygamber (s.a.v) Efendimiz, komşuya çok değer vermiş ve bunun üzerinde Cebrâil’in çok durduğunu bize şöyle haber vermiştir:

“Cebrâil (a.s), bana (komşuyu) o derecede tavsiyede bulundu ki onu bana mirasçı yapacak zannettim.”[3]

Komşu, insana akrabasından mekân açısından daha yakındır. Eğer duyarlı ise hem mekân hem de konum açısından daha da yakın olur. Yakın olana yakınlık etmek lazımdır. Yakınlık maddî ve manevî alâka ve ihsânla olmalıdır. İşte bunu Rasûlullah (s.a.v):

“Ya Ebâ Zer! Çorba pişirdiğin vakit suyunu çok koy ve komşularını gözet.”[4] diyerek tavsiyede bulunmuştur.

İslâm’da her amelin imanla; tasdik itibariyle temel şubeleriyle,  tatbik itibariyle de kemâl şubeleriyle alâkası vardır. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz özellikle iman ile komşuluk arasında bir alaka kurmuştur:

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Nefsimi elinde tutan (Allah)’a yemin olsun ki hiçbir kul kendisi için dilediğini komşusu için yahut (din) kardeşi için de dilemedikçe (kâmil) iman etmiş sayılmaz.”[5]

  1. Komşuya Eziyet Etmeyi Yasaklaması:

Rasûlullah (s.a.v) komşusuna eziyet edeni şöyle tehdit etmiştir:

“Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse cennete giremez.”[6]

İmam Nevevî’ye göre “…cennete giremez” ifadesi iki şekilde izah edilmektedir:

  1. Komşuya eziyet edenin cezası doğrudan doğruya cennete girememektir. Yani cennetin kapıları açılarak kurtulmuş olanlar cennete girmeye başladıkları zaman o kişi geriye bırakılır. Artık onun işi Allah’a kalmıştır. Ya cezası kadar cehennemde azap gördükten sonra ya da affedilerek ceza görmeden cennete girecek demektir.
  2. Cennete hiç girememek, komşuya eziyet etmenin haram olduğunu bildiği halde onu helal sayan kâfir içindir. Çünkü ehl-i sünnetin anlayışına göre büyük günaha devam ettiği halde tevhîd inancı üzere ölen kimseyi Allah dilerse affedip cennete girdirir, dilerse azap eder sonra cennete girdirir.[7]

Evla olan, bu hadîsi, iman ehli olup tövbe etmeden ölüp de hakkındaki tehdit infaz edilen ve cehennemden şefaatle çıkan kimseye hamletmektir.

  1. Komşu hediye etmese bile komşuya daima hediye vermeli, komşuya hediye vermeyi diğerlerine tercih etmeli.

Komşu ile ilgilenmek huzurla ilgilenmek demektir.

Hz. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:

– Yâ Rasûlallah! İki komşum var. Hangisine hediye vereyim? diye sordum.

– Kapısı sana daha yakın olana ver. buyurdu.[8]

Abdullah İbn Ömer’den (r.anhümâ) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ’ya göre arkadaşların hayırlısı, arkadaşına faydalı olandır. Yine Allah Teâlâ’nın yanında komşuların hayırlısı, komşusuna faydalı olandır.”[9]

  1. Komşuya iyilik etmeyi iman alameti sayıp imansızlık alameti olan, komşuya eziyetten sakınmak

Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm:

– Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz. Vallâhi imân etmiş olmaz, buyurdu. Sahâbîler:

– Kim imân etmiş olmaz, yâ Rasûlallah, diye sordular.

– Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse! buyurdu.[10]

Müslim’in bir rivayetine göre ise Rasûlullah şöyle buyurmuştur:

“Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez.”[11]

Komşu komşuya ikrâm etmeli ve hediye vermelidir:

Yine Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Ey Müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey, bir koyun paçası bile olsa!..”[12]

  1. Aç olan komşuya karşı konumumuz

Komşusu eğer aç ise, tok olan komşuya gerçek mü’min denir mi?

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.”[13]

Ebû Hureyre (r.a) şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

– Benden şu kelimeleri kim alıp amel eder veya amel edecek kimseye öğretir?

– Ben yâ Rasûlallah, dedim.

Elimden tuttu şu beş şeyi saydı ve şöyle buyurdu:

– Haramlardan sakın ki insanların en âbidi olasın! Allah’ın senin için taksîmâtına râzı ol ki insanların en zengini olasın! Komşuna iyilik et ki (kâmil) mü’min olasın! Kendi nefsin için sevdiğin şeyi insanlar için de sev ki (kâmil) Müslüman olasın! Çok gülme! Çünkü çok gülmek kalbi öldürür.”[14]

Komşuyu davet etmeli, davette de yediğinden yedirmelidir ki daima yedirebilsin.

Komşuya iyilik etmeli, örneklik sergilemeli, hali ve örnekliği nasihat ve tavsiyesinden daha fazla olmalıdır.

Komşularla alakada İslâmî haram-helal ölçüsüne dikkat edilmeli, itham edilme konumuna düşmekten sakınmalıdır.

“İyi komşuluk, sadece komşuya eziyet etmemek değil, komşunun eziyetlerine de katlanmak demektir.” Hasan-ı Basrî (r.a)

[1] Nisâ, 4/36.

[2]  Buhârî, Edeb, 31, 85, Rikâk, 23; Müslim, Îmân, 74, Lükata, 14; Tirmizî, Kıyâmet, 50; Ebû Dâvûd, Edeb, 132; Muvatta, Sıfatü’n-Nebî, 22; Ahmed, II, 174, 267, 433, IV, 31, V, 247, VI, 69, 384, 385.

[3]   Müslim, Birr, 140; Buhârî, Edeb, 28; Ebû Dâvûd, Edeb, 131; Ahmed, II, 85, 160.

[4]  Müslim, Birr, 142, 143; Dârimî, Et’ıme, 37.

[5] Müslim, Îmân, 71, 72; Buhârî, Îmân, 7; Tirmizî, Kıyâmet, 59;     Nesâî, Îmân, 19, 33.

[6]  Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îmân, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60;        Ahmed, I, 387, II, 288, 336, 373, III, 154, IV, 31, VI, 385.

[7] Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, II, 377.

[8]   Buhârî, Şüf‘a, 3, Hibe, 16, Edeb, 32.

[9]   Tirmizî, Birr, 28.

[10] Buhârî, Edeb, 29; Müslim, Îmân, 73; Tirmizî, Kıyâmet, 60.

[11]  Müslim, Îmân, 73.

[12]  Buhârî, Hibe, 1, Edeb, 30; Müslim, Zekât, 90; Tirmizî, Velâ’, 6.

[13]  Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VIII, 167.

[14]  Tirmizî, Zühd, 2; İbn Mâce, Zühd, 19, 24; Ahmed, II, 210.