İçeriğe geç
Anasayfa » KABİR/TÜRBE ZİYARETLERİ (Meşrûiyyet ve Âdâbı)

KABİR/TÜRBE ZİYARETLERİ (Meşrûiyyet ve Âdâbı)

İslamiyet, kabir ziyaretini İslam’ın ilk yıllarında tevhidi yerleştirmek amacıyla yasaklamasına rağmen daha sonra serbest bırakmış ancak bazı sınırlamalar getirmiştir. Hadislerde kabirlere selam vermek, kabirde yatanlar için dua ve istiğfarda bulunmak tavsiye edilmiş, kabirlerin üzerinde oturmak, gezinmek, yasaklanmıştır.

İslam coğrafyasının hemen her yerinde gerek devlet büyüklerinin gerekse manevî önderlikleri ile topluma yol göstermiş olan velî zâtların türbeleri bulunmaktadır. Müslüman halk, yaşadığı beldenin İslamlaşmasında emeği geçen, fetihlerde şehit olan ve yaşadığı coğrafyada iz bırakıp vefat etmiş kişilerin özellikle de aile büyüklerinin kabirlerine geçmişte olduğu gibi, günümüzde de gerekli ihtimamı göstermektedir.

Bu mekânları ziyaretgâh haline getiren kişiler hem orada yatanlara manevî olarak minnet borcunu yerine getirmiş hem de ahireti hatırlatan bir mekânı ziyaret etmiş olmaktadır.

Kabir/Türbe Ziyaretleri ve İtidal

İslam öncesinde, Tekâsür Sûresi’nin de nüzul sebebi olan, kabristanda aynı kabileye mensup olanların sayısının çokluğu ile övünme âdeti bizlere o dönemde mevcut durumun vahametini izah etmektedir. Tehlike sadece bununla da sınırlı kalmamış, putlara tapmaya alışmış olan bir toplumun kabirlere farklı manalar yükleyebileceğini hisseden Peygamber Efendimiz ﷺ İslam’ın ilk yıllarında kabir ziyaretini yasaklamıştır. Yasağın sebebini beyan ederken de birçok hususta olduğu gibi geçmiş ümmetlerde yerleşmiş olan yanlış fiil ve inançlara işaret ederek: “Allah Yahudileri kahretsin, peygamberlerinin kabirlerini secde mahalli haline getirdiler (onlara dönerek secde ettiler.) Onlar (Hristiyanlar) içlerinde salih bir insan öldüğü zaman onun kabri üzerine hemen bir mescid yaparlardı (ve oraya ölen kişinin resimlerini çizerlerdi.)”[1] buyurmuştur.

Yahudi ve Hristiyanların kabirleri mescit edindikleri için lanetlenmelerinin asıl sebebi, mabedlerin içinde bulunan kabirlere secde etmeleridir. Onlar secde ederken kabirlere yönelerek adeta oraları put edinmişlerdir. Halbuki böyle bir davranıştan Müslümanlar kesin bir şekilde menedilmişlerdir.  Bu ve benzeri rivayetlerde sakındırılan husus; mabetlerde bulunan kabirlere ta’zim ve ibadet kastıyla secde etmektir. Böyle bir durum söz konusu olmadığı zaman kabir civarında namaz kılan birisini şirk koşmakla itham etmek sahih İslam itikadına uygun düşmemektedir.

Daha sonraki yıllarda İslam’ın gönüllerde tam manası ile yerleştiğini gören Rasûlullah ﷺ kabir ziyaretleri ile alakalı: “Ben size kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Artık ziyaret edebilirsiniz.” buyurmuştur. Kabir ziyaretlerinin faydalı olabileceğine işaret eden Rasûl-i Ekrem ﷺ, ölümü ve ahireti hatırlatması sebebiyle kabir ziyaretlerine teşvik etmiştir. Nitekim kendisi de Uhud şehitlerinin kabirlerini ziyaret ettiği gibi sık sık Baki‘ mezarlığına da gitmiştir.[2]

Kabirler ziyaret edildiği zaman nasıl davranılması gerektiğini de ashabına öğreten Peygamber Efendimiz: “Selam, mü’min ve Müslümanlardan oluşan bu kabir ehline olsun. Bizler de Allah dilediği zaman sizlere kavuşacağız. Allah’tan bizim ve sizin için afiyet isteriz.[3] diye söylemelerini onlara tavsiye etmiştir.[4] Bu rivayet, kabirde medfûn bulunan kimselerin kendisine gelen ziyaretçileri işittiğine delalet etmektedir.[5]

Kabir ve türbeleri ziyaret edenlerin, o mekânlarda selamdan sonra neler yapabileceğine de işaret eden Efendimiz’in tavsiyelerini sahabeden Ma’kıl b. Yesâr 4 şöyle nakletmiştir: “Rasûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ölülerinize Yâsîn Sûresi’ni okuyunuz.[6]Bu rivayet, Yâsîn Sûresi’nin ölmek üzere olan kişilere okunmasını tavsiye ettiği gibi ölmüş olan kimselere okunabileceği anlamına da gelmektedir.[7] Bu ve benzeri rivayetlerden anlaşıldığı kadarı ile kabirlerin başında Kur’an okumak bid’at değil müstehabdır. Çünkü konuyla alakalı rivayetler incelendiği zaman, kabir yanında Kur’an kıraati hususunun ashab arasında yaygın olduğuna şahit olmaktayız.[8] Ayrıca salih bir kimsenin manevî tesiriyle teberrük etmekte, duasına icabet edilmesi amacıyla kabir civarındaki bir mescitte namaz kılıp dua etmekte bir beis yoktur.

Kadınların kabir ziyareti esnasında bazı aşırılıklarına şahit olan Efendimiz, onların bu gibi davranışlara dikkat etmeleri gerektiğine işaretle: “(Uygunsuz olarak) kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet olsun!” buyurmuştur.[9] Aşırı ağlama, yaka-paça, saç-baş yolma, bağırıp çağırmak gibi çoğunlukla kadınlardan sadır olan bazı davranışlar cemaatin huzurunu bozacağından ve türbe-kabirlerde bulunan melekleri ve ölüyü rahatsız edeceğinden bu tarz aşırılıklar yasaklanmıştır. Bu yasağa uymayanları muhatap alan bu tarz rivayetler, ölünün yakınlarından vakur davranmalarını talep etmektedir.[10]

Hanefî fıkıh âlimlerinden İbn Âbidîn Reddü’l-muhtâr isimli eserinde kabir ziyareti hususunu özel bir bölüm açarak tafsilatlı bir şekilde incelemiş, Ali el-Kârî ve başka âlimlerin görüşlerini de değerlendirerek ziyaret esnasında dikkat edilmesi gereken hususları özetle şöyle izah etmiştir;

Ziyaret yapacak olan kişi medfun olan zâtın ayak tarafından gelir. Baş ucundan geldiği takdirde kabirde yatan kişi ziyaretçiyi görmekte zorlanır. Bu husus imkân olduğu durumlarda geçerlidir. İmkân yoksa ziyaretçi en kolay nasıl yapabilirse ziyaretini öyle yapar.

Ziyarete başladığı zaman kişinin kabir ehline selâm vermesi de adaptandır. Daha sonra ayakta uzunca dua edip kabir civarında oturacaksa ziyaret ettiği kişiye yakınlık derecesine göre kabrin civarında oturabilir.

“Sahabî, Tabiî veya evliyaullahın kabirlerini ziyaret ederken oralarda çokça Kur’an okumak hem kabirde medfun bulunanlar hem de diğer Müslümanlar için dua ve istiğfar etmek gerekir.

Peygamber Efendimiz kabir ziyareti yaptığı zaman Bakara Sûresi’nin baş tarafını kabrin başucu tarafında son kısmını da (Âmenarrasülü) ayak ucunda okuduğuna dair rivayetler mevcuttur.

Ziyaret esnasında kişi Kur’an’dan kolayına gelen yerleri okuyabilir. Fatiha, Bakara Sûresinin baş tarafı, Âyete’l-kürsî, Bakara’nın sonu (amenarrasülü) Yâsîn, Tebâreke (Mülk), Tekâsür sûrelerini okuyabilir. On bir veya on iki defa ihlas okuyabilir. Kıraatini bitirdikten sonra “Allahım! Okuduklarımdan hasıl olan sevabı falan kişiye (kişilere) ulaştır.” diye dua eder.”[11]

Ziyaretlerde Sakınılması Gereken Hususlar

Müslümanın dinde aslı olmayan hurafelerden hayatın her sahasında kaçınması gerektiği malumdur. Bu hurafelere en çok şahit olduğumuz mekanlar ise kabristanlar ve türbelerdir. Ziyaret esnasında kaçınılması gereken bazı hususlar şunlardır:

– Kabirleri çiğnemek.

– Kabristanda veya türbelerde uygun olmayan yerlerde abdest bozmak.

– Türbelerde uyumak. Anadolu’nun hemen her bölgesinde “yatır” diye bilinen ve türbe gibi ziyaret edilerek şifa umulan mekânlarda uyumak dinimize uygun düşmemektedir.

– Doğrudan kabre karşı namaz kılmak. Rivayetleri zikrederken işaret edildiği üzere bu husus, kabirde yatan kişiye kulluk yapmak niyetiyle yapılırsa asla caiz değildir.

Türbe etrafında kurban kesmek veya türbeye adak adamak.

Türbelerin etrafını panayır yeri haline getirmek.

Türbeler için ziyaret günleri tayin ederek bu takvimi esas almak.

Kadınların ziyaret için bir araya gelerek erkeklere karışmaları.

Türbelerde bulunan sandukalara şifa umarak dokunmak veya öpmek.

Türbe etrafında tavaf ederek dönmek.

Türbeye çaput veya örtü bırakmak.

Türbe etrafında veya içinde mum veya kandil yakmak.

Türbe veya yatırların etrafındaki sulara, taşlara veya ağaçlara kutsiyet atfetmek.

Bazı türbelerde yatan zâtlara yapılan ziyaretlerin bazı hastalıklara şifa olacağına inanmak.

Türbelere dilek veya şikâyet dilekçesi bırakmak.

SONUÇ

Peygamber Efendimiz ﷺ vefat etmiş olan kimselerin nasıl ziyaret edileceğini ve ziyaret esnasında nasıl hareket edilmesi gerektiğini ümmetine söz, fiil ve takrirleri ile öğretmiştir. Âlimlerimiz de bu husustaki rivayetleri tasnif ederek hangi rivayetin nerede delil olarak kullanılabileceğine dair çalışmalar yapmışlardır.

Ziyaretçilerin ölüm ve sonrası için nefis muhasebesi yapmalarına fırsat veren kabir/türbe ziyaretleri, aynı zamanda geçmiş dönemlerde yaşamış ve bulunduğu topraklarda iz bırakmış kanaat önderlerine minnet ve vefa borcunu ödeme duygusunu yaşatmaktadır. Bu gerçeği göz ardı etmeyen Rasûl-i Ekrem Efendimiz meşru dairenin dışına çıkmadan ibret almak için kabristanları ziyaret etmeyi tavsiye etmiştir.

Kabir veya türbe ziyaretlerini o mekânlarda yapılan yanlışları baz alarak başka kültürlerden devşirilmiş bir fenomene indirgemek isabetli bir değerlendirme değildir. Bu tarz yaklaşımlar, davranışlarıyla İslâm dininin engin müsamahasına karşı olumsuz bir temsil bırakan marjinal gruplara da cesaret vermektedir. Türbelerde yapılan ritüellerin İslam’ın aslında olmadığı ortak paydasında birleşen bu gruplar maalesef kabirler/türbeler ve oralara yapılan ziyaretleri sorgulanır hale getirmektedirler.


* Arş. Gör., Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.

[1] Rivayetin son kısmında “onlar mahlûkatın en şerlileridir” ilavesi vardır. Buhârî, Mesâcid, 16, 22; Müslim, Mesâcid 16, 20.

[2] Tirmizî’de ilave olarak şu ifade bulunmaktadır: “Çünkü kabir ziyareti ölümü hatırlatır.” İbn Mâce ise “Kabir ziyareti dünyada zahid olmanızı sağlar.” ziyadesi ile nakletmiştir. Müslim, Cenâiz 106, Edâhî 37, Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 81; Tirmizî, Cenâiz 60; Nesâî, Cenâiz 100, İbn Mace, Cenaiz 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 145.

[3] «السَّلَامُ عَلَى أَهْلِ الدِّيَارِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ، وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لَلَاحِقُونَ، أَسْأَلُ اللَّهَ لَنَا وَلَكُمُ الْعَافِيَةَ»

[4] Müslim, Cenâiz 102; Tirmizî, Cenâiz 57.

[5] Harputî, Abdullatif, Tekmile-i Tenkîhu’l-Kelâm, (İstanbul, 1332), s. 247.

[6] Ebu Davud, Cenâiz 20; İbn Mâce, Cenâiz 4

[7] Ebü’l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Sultân Muhammed el-Kârî el-Herevî, Mirkâtü’l-Mefâtîh, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 2002), c. 3, s. 228.

[8] Abdülvehhab Gözün, Sünnet Bid’at Tartışmalarının Mahiyeti ve Değerlendirilmesi, (İstanbul: Rağbet Yayınları, 2019), s.425.

[9] İbn Hacer, “Bulûğu’l-Merâm”, 591; Tirmizî, Salât, 238.

[10] Peygamber Efendimiz ﷺ bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!” diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Rasûlü’nü tanıyamayan kadın, “Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir müddet sonra kendisine nasihat edenin Rasûl-i Ekrem ﷺ olduğunu anlayınca Peygamberimiz’in huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi ﷺ, şu özlü tavsiyede bulundu: إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأُولَى “Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır.” Buhârî, Cenâiz,31.

[11] Muhammed Emin b. Ömer İbn. Âbidîn, Hâşiyetü İbn Âbidîn Reddü’l-Muhtâr ʿalâ’d-Dürri’l-Muhtâr, Thk. Husamuddin bin Muhammed Salih Farfur ve diğerleri, Dımaşk: Dâru’s-Sekâfe ve’t-Türâs, 2000/1421, c.5, s. 365.