“İstikbal de büyük(insan)lar yetiştirmek isteyen bir millet, eslâfın hatıralarını bir huşû-i dini ile takdis ve ta’ziz etmelidir.”[1] kavline istinaden bu ay ziyaret edeceğimiz büyüğümüz üç padişah devrinde şeyhülislamlık vazifesini hakkıyla yürütmüş kıymetli âlim Zenbilli Ali Efendi olacak inşallah…
Cemaleddin Aksarayi’nin torunu, Ahmed Çelebi’nin oğlu olan Zenbilli Alâeddin Ali Efendi büyük babasına nisbetle Cemâlî diye anılır.
Sultan Fatih’in ilk saltanat yıllarında (1444-46) Aksaray’da dünyaya gelen Zenbilli Ali Efendi, ilk eğitimini I. Murad devrinin tefsir, lügat ve tıp alanında en meşhur âlimlerinden olan aynı zamanda Molla Fenarî’nin de aralarında bulunduğu birçok talebe yetiştiren babası Cemaleddin Aksarayî’den ve Lârendeli Mevlana Hamza’dan alır. Eğitimine ilmin merkezi İstanbul’a gelerek devam eder ve bütünüyle Osmanlı medrese eğitiminin yetiştirdiği, İstanbul’un ikinci kadısı olan Molla Hüsrev’in rahle-i tedrisinde bulunur.
Bir süre Bursa’da müderris olan ve ileride Zenbilli’nin kayınpederi olacak olan Hüsamzâde Mustafa Efendi’den ders alır. Edirne’de çeşitli medreselerde müderrislik yapan Zenbilli Ali Efendi siyasi sebeplerden dolayı görevinden istifa ederek İstanbul’a yerleşir.
Sultan II. Bayezid rüyasında Zenbilli Efendi’yi görür, onunla görüşüp konuşmak ister fakat Cemalî Efendi “Selâtin ile mülâkat ebgâz-ı mubâhâttır” deyip, Sultan’a iltifat etmeyerek davete icabet etmez. Buna rağmen Sultan onu Amasya müftülüğüne ta’yin eder. Sultan’ın bu iltifatına mazhar olan Zenbilli Efendi müftülükten sonra Bursa’da Hüdavendigar Medresesinde tekrar müderrislik hayatına geri döner. Amasya ve Bursa arasında gidip gelen müderrislik hayatının ardından altı ay kadar görevden ayrı kalır. Daha sonra Sultan Bayezid Han’ın teşvikiyle İstanbul’da Bayezid Medresesi’ne müderris olarak atanır ve ardından da ilmî dirayeti sebebiyle Sahn-ı Semân Medresesi’ne geçer. Bu görevi sırasında Hac farîzasını yerine getirmek üzere yola çıkar. Fakat o sıralar Mekke’de çıkan karışıklıklar sebebiyle bir sene kadar Mısır’da ikamet etmek zorunda kalır. Bu seyahati vesilesiyle de Mısır ve Hicaz ulemasıyla görüşüp tanışır.
Sultan Bayezid Han 908/1503 yılında Şeyhûlislam Efdalzade Hamidüddin Efendi’nin vefatı üzerine, hac yolculuğunda olan Zenbilli Ali Cemalî Efendi’yi Şeyhulislamlık görevine ta’yin eder. Zenbilli Efendi h.910/1504 yılında İstanbul’a dönünce Sahn-ı Seman müderrislerinin vekâleten yürüttükleri görevi üstlenir.
Ömrünün sonlarına doğru rahatsızlığı artmış, bu sebeple vazifesini ihmal etmemek için Şeyh Bahaeddinzâde Muhyiddin Mehmed Efendi’yi nâibi olarak tayin ettirmiştir. Kısa bir süre sonra da “Vefat-ı âlim-i rabbânî”, “Temme fetvâhu” gibi terkiplerin işaret ettiği 932/1526 yılında Sultan II.Bayezid devrinde başladığı görevini yaklaşık 24 yıl sonra Sultan I. Süleyman devrinde ikmal ederek Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Şeyhülislamların Bayezid Medresesinde haftada bir ders verme geleneği ile Bayezid Külliyesi’nin idaresini üstlenme görevi de Sultan Bayezid’in Zenbilli Efendi ile başlattığı bir usûl olmuştur.
Kendisine sorulan fetvaları penceresinden sarkıttığı zenbil ile alıp cevaplandırması sebebiyle halk arasında “Zenbilli” sıfatı ile meşhur olan Ali Efendi, hocalarından aldığı ilmi talebelerine aktarmış ve Beşiktaşlı Yahya Efendi gibi birçok talebe yetiştirmiştir. Zahirî ilimleri tahsil etmiş her âlim gibi o da işin batınî boyutunu ihmal etmeyerek Halvetiyye şeyhi Mes’ud-i Edirnevî’nin hizmetinde bulunmuş, Bursa’da meşhur Konyalı Şeyh İbnü’l-Vefâ Muslihuddin Mustafa Efendi’nin tekkesine devam etmiş, Erbâb-ı Hal, Sahib-i Keramet olarak gösterilmiştir.
Zühd ve takva ehli, tevazu ve vakur sahibi olan Ali Cemâli Efendi fıkıh, usul, hadis, tefsir ve lügat sahasında otorite sahibi bir ilim adamıdır. Sultan Selim gibi sert mizaçlı bir padişaha karşı dahi hakkı açıkça söylemekten çekinmemiştir. Bu durum İlmiye salnamesinde şu ifadeler ile geçer: “Hilm ve sükûneti, hakka riayeti ile padişahın şiddetli ef’alini teskine muvaffak olmuştur.”
Zenbilli Efendi devrinde olgun şeklini alan şeyhülislamlık makamı, vezir-i azamlık makamına denk kabul edilmiş hatta padişahı görevden alma yetkisinden dahi bahsedilmiştir. Zira Zenbilli Efendi’nin sert mizaçlı olan Yavuz Selim’e karşı ahkâm-ı şer’iyyeye mugayir bir uygulama da hal’ine fetva vermek ile tehdit etmesi bunu desteklemektedir.
Zenbilli Ali Efendi, Zeyrek’te bir mektep, Galata’da yaptırıp 1957’de yıktırılan mescidi haricinde Küçük Mustafa Paşa semtinde bir cami ve bu caminin yakınında yer alan fakat 1960’da ortadan kaldırılan bir de Hamam yaptırmıştır. Şeyhulislam Efendi’nin amel defteri bu sadaka-i cariyeler ile devam ederken bir yandan da yetiştirdiği sâlih evlatlarıyla da dolup taşmaktadır. Molla Çelebi ve Rûhi Çelebi diye tanınan iki oğlu Osmanlı tarihi yazımı ile bilinirken Fudayl Çelebi ise kadılık ve valilik görevlerinde bulunmuş, kızı Sitti Şah Hatun ise İstanbul’un çeşitli yerlerinde mescid ve medrese yaptırmıştır. Te’lif ettiği eserlere gelince en meşhur iki eseri Fetava-yı Ali Efendi ile Muhtasarü’l- Hidaye adlı fıkıh alanında yazdığı eserleridir.
Şeyhülislam Efendi’nin kabr-i şerifi, Zeyrek yokuşu üzerinde, Sinan Ağa Mahallesi, İbad Sokağı’nın köşe başında kendi yaptırdığı mektebin haziresindedir.
[1] Köprülüzade M. Fuat Bey