İçeriğe geç
Anasayfa » KARDEŞLİK HUKUKUMUZ VE BİZ

KARDEŞLİK HUKUKUMUZ VE BİZ

Kalplerimizi İslam’a ısındırıp birleştiren, hidayetiyle bizi bu saadete erdiren, nimetleriyle donatan ve bizi din kardeşleri yapan Yüce Rabbimize hamdolsun.

Rabbi katında ümmetinin güzideleri olmamız için naz ve niyaz eyleyen, ümmetinin özlemiyle yaşayan, onlar için her çeşit çile ve meşakkate göğüs geren, Hakkın sevgilisi, kâinatın övünç vesilesi Efendimize salat ve selam olsun.

Yüce Rabbimiz Kuran-ı Mübin’ini miras bıraktığı kullarını bize şöyle tanıtmaktadır:

 “Erkek, kadın bütün mü’minler (tevhidde) birbirlerinin velileri, dost ve yardımcılarıdır.”[1]

Mü’minler; tevhidde birleşmek suretiyle hem dünya, hem de ahiret işlerinde birbirleriyle yardımlaşır ve birbirinin haklarını korurlar.

“O takva sahipleri, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları (haklarına tecavüz olduğu) vakit kendilerini savunurlar, (haklarını almak ve karşılık vermek için) birbirleriyle yardımlaşırlar.[2]

Kalpler ve gayeler tevhidde birleştiğinde, Allah’ın yardımı ile zafer ve selamete ulaşılır, dilekler de kemaliyle gerçekleşir.

Eğer Müslümanlar kendi aralarında Cenab-ı Hakk’ın emrettiği şekilde birleşmiyor ve Allah’ın gösterdiği yolun haricinde bir yol takip ediyorlarsa, Allah muhafaza buyursun, izzet ve haklarını kaybederek zilletin çukuruna yuvarlanmış olurlar.

Cenab-ı Hakk, kullarını;

  • Kendisinin bilinmesi,
  • Kulluğun gerçekleşmesi,
  • Hukukullah’ın yerine getirilmesi için yaratmıştır. (bkz.Ramazanoğlu Mahmud Sami,Musahabe-1)

Dünyada huzurun sağlanması ve ahiret saadetinin kazanılması;

a)Hukukullah’a           b)Hukuk-ı ibâda riayetle mümkündür.

İnsanoğlu öncelikle; Yaratıcısının hukukunu kollayacak ki, oradan kulların haklarının ne kadar önemli olduğunu öğrensin. Hak tanır ve hukuk gözetir olsun. (Prof. Dr. Osman Öztürk, Genç Adam)

Merhum Mahir İZ Hocamız, inanan insanlar için hareket düsturunu şu iki cümlede toplar: “Üzerimde başkasının hakkı var mı? Yapacağım iş Hakk’ın rızasına uyar mı?” (bkz. Yılların İzi, Mahir İZ, s:496)

Bu düstûru hayatında tatbike muvaffak olan; hayatın her alanında Cenab-ı Hakk’ın rızasını gözetmek ve yaratılmışların hukukunu yerine getirmekteki azami gayreti sebebiyle, mağfiret ve rahmetle müjdelenen kulların zümresine dâhil olmuş olur.

Peygamber-i zişan sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:

Müslüman; diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.”[3]

Demek oluyor ki, İslam’dan din olarak razı olan kişi, her şey kabulümdür, diyerek, herkesin hak ve hukukunu gözeten ve haklarına tecavüzden elini çeken kişidir. (Bkz. Ahmet Yaşar Hocaefendi, Akaid Sohbetleri)

Huzurlu bir dünya ve ahiret saadeti için, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine sarılmak, yasaklarından ve sakındırdıklarından uzak durmaktan başka çare olmadığı gibi, halkın hukukunu da gözetmek gerekir. Nitekim (Allah’a ta‘zim ve ibadet, yaratılmışlara şefkat ve merhamet) kaidesi bu hukukun eda edilmesini beyan eder.

Mü’minler birbirlerini sadece ve sadece “İslam kardeşliği” uğruna sevecek, bu sevgiden hareketle ona şefkatle yaklaşacak ve zor zamanda onun yanında yer alacaktır.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz hadis-i şeriflerinde ne güzel buyurmuşlar:

“Birbirlerine acımakta, birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte mü’minlerin tek vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğu takdirde diğer azaları da ondan etkilenir ve onun ızdırabını duyarlar.”[4]

Şu halde, İslam’a uygun şekilde birbirlerine acıması, birbirlerini sevmesi, birbirleriyle yardımlaşması, İslamiyet’in haklarını koruması ve kardeşlik hukukunu gözetmesi, İslam dinini şan ve şerefine ulaştırması, bütün Müslümanların üzerine vaciptir. Bu bakımdan bütün mü’minler tek kişi, tek vücut gibidirler.

İslam mesajının hedefi; medeni bir toplum inşasıdır. İslam medeniyeti; hukuku ve ahlâkı esas alan bir medeniyettir. Bu medeniyet cennetinde haklar; güç zoruyla değil, hak sahiplerine oturdukları yerde teslim edilir. Evvelce edilmiştir de… (bkz. Biricik Önderim Peygamberim Efendim, Prof. Dr. Osman Öztürk)

Medeniyetimizin asli unsurlarını ise şöyle sıralayabiliriz:

* Allah korkusu

* Mahlûkâta şefkat, sevgi ve hizmet

* Hukuk

* İlim

* Ümran / Gelişmişlik

* Nezâfet / Temizlik

Hiç şüphesiz ahlâkımız düzelince dünyamız da düzelecektir.

Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Mübin’inde, imanımızın şahidi güzel hâl ve ahlâkımız konusunda bizleri şöyle uyarmaktadır:

“Şüphesiz ki bir toplum, kendi özlerindeki güzel hâl ve ahlâkı değiştirip bozmadıkça Allah da o topluma verdiği nimetleri değiştirmez.”[5]

Değişmez doğrular kitabımız Kur’an-ı Kerim’de; mü’minlerin kardeş olduğu, kardeşlik hak ve hukukunun gözetilmesi gerektiği şöyle ferman buyrulmuştur:

 “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse (herhangi bir anlaşmazlıkta) kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkun ki rahmete şâyan olasınız.”[6]

Mü’minlerin haklarını korumak ve menfaatlerini gözetmekteki din kardeşliğinizi Allah’tan korkarak yapın! Çünkü kardeşlik olan yerde muhabbet, samimiyet, şefkat, merhamet ve yardımlaşma vardır.

“Ahlâkî güzellikleri tamamlamak üzere gönderildim.” diye buyuran güllerin ve gönüllerin sultanı Sultan-ı Enbiya sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, hadis-i şeriflerinde ahlâkî güzelliklerimizi, kardeşlik hak ve hukukumuzu şöyle açıklamaktadır:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona ihanet etmez, ona yalan söylemez, onu utandırmaz, onu sahipsiz bırakmaz, ona yardımı terk etmez …”[7].

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez.”[8]

“Birbirinize haset etmeyiniz.

Birbirinizi alışverişte aldatmayınız.

Birbirinize karşı kin ve nefret beslemeyiniz (nefrete sebep olacak işler yapmayınız).

Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz.

Biriniz, diğerinin alışverişini bozmasın.

Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz.

Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulüm / haksızlık etmez,  onu yardımsız (yalnız) bırakmaz, ona yalan söylemez, onu küçümsemez.” Peygamber Efendimiz (s.a.v) sözün burasında mübarek göğüslerine işaret ederek üç defa: “Takva işte buradadır.” (diyerek sözlerine şu şekilde devam ettiler:) “Müslüman kardeşini küçümsemesi,  onu hor ve hakir görmesi, bir kimseye günah olarak yeter. Müslümanın malı, canı, namus ve şerefi diğer Müslümana haram kılınmıştır.” (Bunlar muhterem ve mukaddestir).[9]

Kim bir mü’minin, dünyalık sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah Teâlâ da, onun kıyamet gününde karşılaşacağı sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.

Her kim, borcunu ödemekte zorluk içinde bulunan bir kimseye kolaylık gösterirse, Allah Teâlâ da, onun dünya ve ahiretteki işlerini kolaylaştırır.

Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da onun dünya ve ahirette ayıp ve kusurunu örter.

Bir kimse, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece Allah da onun yardımındadır…”[10]

“Müslüman’ın Müslüman üzerinde altı hakkı vardır:

  • Karşılaşınca selam verir,
  • Davet ettiğinde davetine gider,
  • Aksırınca , “yerhamukellah (Allah sana rahmetini ihsan buyursun)” der,
  • Hastalandığında onu ziyarete koşar,
  • Ölünce de cenazesine katıllır,
  • Kendisi için sevdiği şeyi Müslüman kardeşi için de sever.” (Tâc, 5/16.)

Fakir, yetim-öksüz, kimsesiz ve gariplere kol-kanat germek,onların hak ve hukukunu gözetmek Peygamberimizin en büyük zevkiydi.

Peygamber aşığı şairlerimizden merhum Arif Nihat Asya, Na‘t-ı Şerif’inde cân ve cihan Sultânı Efendimiz Âleyhisselâm’ı bu konuda ne güzel vasfetmişlerdir:

Kalplerimizi İslam’a ısındırıp birleştiren, hidayetiyle bizi bu saadete erdiren, nimetleriyle donatan ve bizi din kardeşleri yapan Yüce Rabbimize hamdolsun.

Rabbi katında ümmetinin güzideleri olmamız için naz ve niyaz eyleyen, ümmetinin özlemiyle yaşayan, onlar için her çeşit çile ve meşakkate göğüs geren, Hakkın sevgilisi, kâinatın övünç vesilesi Efendimize salat ve selam olsun.

Yüce Rabbimiz Kuran-ı Mübin’ini miras bıraktığı kullarını bize şöyle tanıtmaktadır:

 “Erkek, kadın bütün mü’minler (tevhidde) birbirlerinin velileri, dost ve yardımcılarıdır.”[1]

Mü’minler; tevhidde birleşmek suretiyle hem dünya, hem de ahiret işlerinde birbirleriyle yardımlaşır ve birbirinin haklarını korurlar.

“O takva sahipleri, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları (haklarına tecavüz olduğu) vakit kendilerini savunurlar, (haklarını almak ve karşılık vermek için) birbirleriyle yardımlaşırlar.[2]

Kalpler ve gayeler tevhidde birleştiğinde, Allah’ın yardımı ile zafer ve selamete ulaşılır, dilekler de kemaliyle gerçekleşir.

Eğer Müslümanlar kendi aralarında Cenab-ı Hakk’ın emrettiği şekilde birleşmiyor ve Allah’ın gösterdiği yolun haricinde bir yol takip ediyorlarsa, Allah muhafaza buyursun, izzet ve haklarını kaybederek zilletin çukuruna yuvarlanmış olurlar.

Cenab-ı Hakk, kullarını;

  • Kendisinin bilinmesi,
  • Kulluğun gerçekleşmesi,
  • Hukukullah’ın yerine getirilmesi için yaratmıştır. (bkz.Ramazanoğlu Mahmud Sami,Musahabe-1)

Dünyada huzurun sağlanması ve ahiret saadetinin kazanılması;

a)Hukukullah’a           b)Hukuk-ı ibâda riayetle mümkündür.

İnsanoğlu öncelikle; Yaratıcısının hukukunu kollayacak ki, oradan kulların haklarının ne kadar önemli olduğunu öğrensin. Hak tanır ve hukuk gözetir olsun. (Prof. Dr. Osman Öztürk, Genç Adam)

Merhum Mahir İZ Hocamız, inanan insanlar için hareket düsturunu şu iki cümlede toplar: “Üzerimde başkasının hakkı var mı? Yapacağım iş Hakk’ın rızasına uyar mı?” (bkz. Yılların İzi, Mahir İZ, s:496)

Bu düstûru hayatında tatbike muvaffak olan; hayatın her alanında Cenab-ı Hakk’ın rızasını gözetmek ve yaratılmışların hukukunu yerine getirmekteki azami gayreti sebebiyle, mağfiret ve rahmetle müjdelenen kulların zümresine dâhil olmuş olur.

Peygamber-i zişan sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:

Müslüman; diğer Müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu, zarar görmediği kimsedir.”[3]

Demek oluyor ki, İslam’dan din olarak razı olan kişi, her şey kabulümdür, diyerek, herkesin hak ve hukukunu gözeten ve haklarına tecavüzden elini çeken kişidir. (Bkz. Ahmet Yaşar Hocaefendi, Akaid Sohbetleri)

Huzurlu bir dünya ve ahiret saadeti için, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine sarılmak, yasaklarından ve sakındırdıklarından uzak durmaktan başka çare olmadığı gibi, halkın hukukunu da gözetmek gerekir. Nitekim (Allah’a ta‘zim ve ibadet, yaratılmışlara şefkat ve merhamet) kaidesi bu hukukun eda edilmesini beyan eder.

Mü’minler birbirlerini sadece ve sadece “İslam kardeşliği” uğruna sevecek, bu sevgiden hareketle ona şefkatle yaklaşacak ve zor zamanda onun yanında yer alacaktır.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz hadis-i şeriflerinde ne güzel buyurmuşlar:

“Birbirlerine acımakta, birbirlerini sevmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte mü’minlerin tek vücut gibi olduklarını görürsün. Bu vücudun herhangi bir azası rahatsız olduğu takdirde diğer azaları da ondan etkilenir ve onun ızdırabını duyarlar.”[4]

Şu halde, İslam’a uygun şekilde birbirlerine acıması, birbirlerini sevmesi, birbirleriyle yardımlaşması, İslamiyet’in haklarını koruması ve kardeşlik hukukunu gözetmesi, İslam dinini şan ve şerefine ulaştırması, bütün Müslümanların üzerine vaciptir. Bu bakımdan bütün mü’minler tek kişi, tek vücut gibidirler.

İslam mesajının hedefi; medeni bir toplum inşasıdır. İslam medeniyeti; hukuku ve ahlâkı esas alan bir medeniyettir. Bu medeniyet cennetinde haklar; güç zoruyla değil, hak sahiplerine oturdukları yerde teslim edilir. Evvelce edilmiştir de… (bkz. Biricik Önderim Peygamberim Efendim, Prof. Dr. Osman Öztürk)

Medeniyetimizin asli unsurlarını ise şöyle sıralayabiliriz:

* Allah korkusu

* Mahlûkâta şefkat, sevgi ve hizmet

* Hukuk

* İlim

* Ümran / Gelişmişlik

* Nezâfet / Temizlik

Hiç şüphesiz ahlâkımız düzelince dünyamız da düzelecektir.

Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Mübin’inde, imanımızın şahidi güzel hâl ve ahlâkımız konusunda bizleri şöyle uyarmaktadır:

“Şüphesiz ki bir toplum, kendi özlerindeki güzel hâl ve ahlâkı değiştirip bozmadıkça Allah da o topluma verdiği nimetleri değiştirmez.”[5]

Değişmez doğrular kitabımız Kur’an-ı Kerim’de; mü’minlerin kardeş olduğu, kardeşlik hak ve hukukunun gözetilmesi gerektiği şöyle ferman buyrulmuştur:

 “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse (herhangi bir anlaşmazlıkta) kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’tan korkun ki rahmete şâyan olasınız.”[6]

Mü’minlerin haklarını korumak ve menfaatlerini gözetmekteki din kardeşliğinizi Allah’tan korkarak yapın! Çünkü kardeşlik olan yerde muhabbet, samimiyet, şefkat, merhamet ve yardımlaşma vardır.

“Ahlâkî güzellikleri tamamlamak üzere gönderildim.” diye buyuran güllerin ve gönüllerin sultanı Sultan-ı Enbiya sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, hadis-i şeriflerinde ahlâkî güzelliklerimizi, kardeşlik hak ve hukukumuzu şöyle açıklamaktadır:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona ihanet etmez, ona yalan söylemez, onu utandırmaz, onu sahipsiz bırakmaz, ona yardımı terk etmez …”[7].

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu düşmana teslim etmez.”[8]

“Birbirinize haset etmeyiniz.

Birbirinizi alışverişte aldatmayınız.

Birbirinize karşı kin ve nefret beslemeyiniz (nefrete sebep olacak işler yapmayınız).

Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz.

Biriniz, diğerinin alışverişini bozmasın.

Ey Allah’ın kulları! Kardeşler olunuz.

Müslüman, Müslümanın kardeşidir; ona zulüm / haksızlık etmez,  onu yardımsız (yalnız) bırakmaz, ona yalan söylemez, onu küçümsemez.” Peygamber Efendimiz (s.a.v) sözün burasında mübarek göğüslerine işaret ederek üç defa: “Takva işte buradadır.” (diyerek sözlerine şu şekilde devam ettiler:) “Müslüman kardeşini küçümsemesi,  onu hor ve hakir görmesi, bir kimseye günah olarak yeter. Müslümanın malı, canı, namus ve şerefi diğer Müslümana haram kılınmıştır.” (Bunlar muhterem ve mukaddestir).[9]

Kim bir mü’minin, dünyalık sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse, Allah Teâlâ da, onun kıyamet gününde karşılaşacağı sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.

Her kim, borcunu ödemekte zorluk içinde bulunan bir kimseye kolaylık gösterirse, Allah Teâlâ da, onun dünya ve ahiretteki işlerini kolaylaştırır.

Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da onun dünya ve ahirette ayıp ve kusurunu örter.

Bir kimse, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece Allah da onun yardımındadır…”[10]

“Müslüman’ın Müslüman üzerinde altı hakkı vardır:

  • Karşılaşınca selam verir,
  • Davet ettiğinde davetine gider,
  • Aksırınca , “yerhamukellah (Allah sana rahmetini ihsan buyursun)” der,
  • Hastalandığında onu ziyarete koşar,
  • Ölünce de cenazesine katıllır,
  • Kendisi için sevdiği şeyi Müslüman kardeşi için de sever.” (Tâc, 5/16.)

Fakir, yetim-öksüz, kimsesiz ve gariplere kol-kanat germek,onların hak ve hukukunu gözetmek Peygamberimizin en büyük zevkiydi.

Peygamber aşığı şairlerimizden merhum Arif Nihat Asya, Na‘t-ı Şerif’inde cân ve cihan Sultânı Efendimiz Âleyhisselâm’ı bu konuda ne güzel vasfetmişlerdir:

Ey yetimler yetimi! 

Ey garipler garibi! 

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sâhibi.

Nerde kaldın ey Rasûl,

Nerde kaldın ey Nebî?

Nitekim hak ve hukuka riayette eşsiz örneğimiz Peygamber Efendimiz buyururlar ki:

“Ben şu iki zaîfin hakkını size haram ettim: Biri desteksiz kadın, diğeri kimsesiz yetim.”[11]

“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, kadınlara hayırla davranmanızı emreder. Farz edin ki onlar; anneleriniz, kızlarınız ve teyzelerinizdir.”[12]

“Din kardeşini güler yüzle karşılamak şeklinde bile olsa, sakın hiçbir iyiliği küçük görme!”[13]

“Bir kimsenin Müslüman kardeşine özlem, muhabbet ve şefkatle bakması; benim bu mescidimde bir sene itikâf etmesinden daha hayırlıdır.”[14]

İslam toplumunda her fert, diğer fertlerin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaati; onların zararlarını da kendi zararı gibi bilerek Hakk’ın salih kulları arasına katılmaya namzet olur. Gerisi Hakk’ın bileceği şeydir. Çünkü bu zamanın salihleri, menfaatine yenik düşmeyen ve kardeşini düşünen kimselerdir.

O salihler ki, kardeşini nefsine tercih ederek Hakk’ın rızasına, Habîb-i Ekrem Efendimizin şefaatine şu ilâhî emre imtisâlen ererler:

“Kendileri sıkıntı ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile kardeşlerini öz canlarından daha üstün ve önde tutarlar (kendi nefislerine tercih ederler).”[15]

İslam şairimiz merhum Mehmet Akif’in şu dizelerine kulak verelim:

“Hişam’ı gör ki: O halinde kaşlarıyla bana,

“Ben istemem, hadi, git ver”, diyordu haykırana”

“Halik’ın nâ-mütenahi adı var, en başı Hakk

Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak.”     ( Safahat )

Tek tesellimiz; İslam kardeşliği hukukunu layıkıyla yerine getiremediğimizi itiraf ile Cenab-ı Hakk’ın şu İlahi müjdesine sığınmaktır:    

“Habibim! Kullarıma haber ver ki, şüphesiz Ben çok bağışlayıcıyım, çok merhametliyim.”[16]

Yazımızı Sözlerin En Güzelinden öğrendiğimiz dualarımızla taçlandıralım:

“Ey Rabbimiz! Kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma!”[17]

Ey Rabbimiz! Bizi affeyle,  bizi bağışla ve bize merhamet eyle /acı.  Çünkü Sen bizim Mevlâmız / yâr ve yardımcımızsın. Kâfir milletlere karşı bize yardım eyle.”[18]

                                                       Âmîn!

[1] Tevbe, 9/71.

[2] Şûrâ:42/39.

[3] Buhârî, İman 4.

[4] Buhârî, Edeb 27.

[5] Enfal, 8/53; Ra‘d 13/11.

[6] Hucûrât, 49/10.

[7] Tirmizi, Birr 18.

[8] Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58.

[9] Müslim, Birr 32.

[10] Müslim, Zikir ve Dua, hadis no:2699.

[11] Hâkim, Beyhakî.

[12] Tirmizi.

[13] Müslim, Birr 144.

[14] Ramûzu’l-Ehâdîs, el-Câmiü’s-Sağîr.

[15] Haşr, 59/9.

[16] Hicr, 15/49.

[17] Haşr, 59/10.

[18] Bakara, 2/286.

Nitekim hak ve hukuka riayette eşsiz örneğimiz Peygamber Efendimiz buyururlar ki:

“Ben şu iki zaîfin hakkını size haram ettim: Biri desteksiz kadın, diğeri kimsesiz yetim.”[11]

“Şüphesiz ki Allah Teâlâ, kadınlara hayırla davranmanızı emreder. Farz edin ki onlar; anneleriniz, kızlarınız ve teyzelerinizdir.”[12]

“Din kardeşini güler yüzle karşılamak şeklinde bile olsa, sakın hiçbir iyiliği küçük görme!”[13]

“Bir kimsenin Müslüman kardeşine özlem, muhabbet ve şefkatle bakması; benim bu mescidimde bir sene itikâf etmesinden daha hayırlıdır.”[14]

İslam toplumunda her fert, diğer fertlerin hak ve menfaatlerini kendi hak ve menfaati; onların zararlarını da kendi zararı gibi bilerek Hakk’ın salih kulları arasına katılmaya namzet olur. Gerisi Hakk’ın bileceği şeydir. Çünkü bu zamanın salihleri, menfaatine yenik düşmeyen ve kardeşini düşünen kimselerdir.

O salihler ki, kardeşini nefsine tercih ederek Hakk’ın rızasına, Habîb-i Ekrem Efendimizin şefaatine şu ilâhî emre imtisâlen ererler:

“Kendileri sıkıntı ve ihtiyaç içinde bulunsalar bile kardeşlerini öz canlarından daha üstün ve önde tutarlar (kendi nefislerine tercih ederler).”[15]

İslam şairimiz merhum Mehmet Akif’in şu dizelerine kulak verelim:

“Hişam’ı gör ki: O halinde kaşlarıyla bana,

“Ben istemem, hadi, git ver”, diyordu haykırana”

“Halik’ın nâ-mütenahi adı var, en başı Hakk

Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak.”     ( Safahat )

Tek tesellimiz; İslam kardeşliği hukukunu layıkıyla yerine getiremediğimizi itiraf ile Cenab-ı Hakk’ın şu İlahi müjdesine sığınmaktır:    

“Habibim! Kullarıma haber ver ki, şüphesiz Ben çok bağışlayıcıyım, çok merhametliyim.”[16]

Yazımızı Sözlerin En Güzelinden öğrendiğimiz dualarımızla taçlandıralım:

“Ey Rabbimiz! Kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma!”[17]

Ey Rabbimiz! Bizi affeyle,  bizi bağışla ve bize merhamet eyle /acı.  Çünkü Sen bizim Mevlâmız / yâr ve yardımcımızsın. Kâfir milletlere karşı bize yardım eyle.”[18]

                                                       Âmîn!

[1] Tevbe, 9/71.

[2] Şûrâ:42/39.

[3] Buhârî, İman 4.

[4] Buhârî, Edeb 27.

[5] Enfal, 8/53; Ra‘d 13/11.

[6] Hucûrât, 49/10.

[7] Tirmizi, Birr 18.

[8] Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58.

[9] Müslim, Birr 32.

[10] Müslim, Zikir ve Dua, hadis no:2699.

[11] Hâkim, Beyhakî.

[12] Tirmizi.

[13] Müslim, Birr 144.

[14] Ramûzu’l-Ehâdîs, el-Câmiü’s-Sağîr.

[15] Haşr, 59/9.

[16] Hicr, 15/49.

[17] Haşr, 59/10.

[18] Bakara, 2/286.