İçeriğe geç
Anasayfa » KISKANÇLIK DUYGUSU

KISKANÇLIK DUYGUSU

Duygu, psikoloji sözlüklerinde; “Öznel olarak yaşanan duygusal bir durumun dışa vurumu olan, gözlenebilir bir davranış yapısı; geçici, duruma bağlı değişmeler” olarak yer almaktadır.

Duygular karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle duyguları sınıflandırmak oldukça güç bir iştir. Bu konuda birçok psikolog farklı sınıflandırma yapmıştır. Başlıca temel duyguları; öfke, kaygı, sevgi, üzüntü, korku, kıskançlık olarak sayabiliriz.

Duyguları ifade eden dil, beden dilidir. Kişinin yüz ifadeleri ve bedenî duruşu duygularını da gösterir.

Duyguların kişiler arası ilişkilerden, ruhsal sağlığımıza, dini tutum ve davranışlarımızdan, iş hayatımıza kadar ilişkide olduğumuz her alanda olduğu gibi sağlık üzerinde de doğrudan etkileri vardır.

Rahatsız edici duygular sağlığı olumsuz etkiler. Kronik kaygı, uzun süreli üzüntü ve kötümserlik, sürekli gerginlik ya da düşmanlık, acımasız bir alaycılık ya da kuşkuculuk gibi duyguları yaşayan kişilerde astım, mafsal ağrıları, baş ağrıları, peptik ülser ve kalp rahatsızlığı gibi (her biri başlıca geniş hastalık kategorilerini temsil eden) hastalıklara yakalanma olasılığı ikiye katlanır. Yine öfke kalbe en çok zarar veren duygudur.

Hased, kıskançlık, kendisinde olmayan bir şeye aşırı istek duyma ve beraberinde ona sahip olanın da elinden gitmesini istememe, katlanamama duygusudur. Ayrıca sevilen bir insan ya da eşyadan mahrum kalma ve ayrı düşme korkusu da bir tür kıskançlık olarak değerlendirilir.

Fıtri bir duygu olan hased, başkalarının bizden daha üstün olduğu kuruntusuna kapıldığımızda veya başkalarından üstün ve güçlü olma isteğiyle ortaya çıkar. Kur’an-ı Kerim’de bu konuyla ilgili şöyle buyrulmaktadır; “…Nefisler ise ‘kıskançlığa ve bencil tutkulara’ hazır (elverişli) kılınmıştır…”[1]

Bir insanın idealleri yani hayatta en fazla değer verdiği şeylerle şimdiki konumu arasındaki fark kişinin üzerinde öyle bir baskı kurar ki o kimse artık kendini yetersiz görmeye başlar. Bu da o kimsede büyük bir hırs, öfke ve kin uyandırır. Tabi bunlarla beraber kendisinde olmayan bu şeyin karşısındakinden de gitmesi isteğini duyar. Bu da kıskandığı kimseden intikam alma isteği doğurur. Hepsinden de kötüsü kıskanç kimse kendini yiyip bitirir. Şiddetli bir inatçılık hastalığına tutulur. Yalnız başkalarına zarar vermekle kalmaz kendisi de huzursuz olur. Zehirli duyguların en tehlikelilerinden biri olan hased, işte kalbi böyle zehirler.

“Yusuflar çirkinlerin hasetlerinden, kıskançlıklarından gizlenirler. Güzeller de düşman şerrinden adeta ateş içinde yaşarlar. Yusuflar kardeşlerinin hilesi yüzünden kuyu içindedirler. Çünkü o kardeşler haset yüzünden Yusuf’u kurtlara verirler. Haset yüzünden Yusuf’un başına neler geldi? Haset insanların kalbinde pusuya yatmış bir kurt gibidir. Çok yumuşak huylu olan Yakup (a.s.) bu haset kurdundan ötürü Yusuf’un üstüne titrerdi. Zahiri, gözle görülen kurt Yusuf’un etrafında dönüp dolaşmadı, fakat kardeşlerinin hasedi yaptıkları kötülükler ve vicdansızlıklarla kurtları da geçti. Bu haset kurdu Yusuf’u parçaladı da; ”Biz onu elbiselerimizin yanına bırakmış gitmiştik, Onu kurt kapmış.” diye kardeşleri tatlı sözlerle özür dilediler. Yüz binlerce kurtta bu hile, bu düzen yoktur. Bu hased kurdu, sonunda rüsva olacaktır. Sen sabret. Herkes kötülüğünün cezasını göreceği kıyamet gününde, hasetçiler şüphe yok ki kurt şeklinde haşredileceklerdir.” Mevlânâ Celâleddin Rûmî

Kıskançlık sebepleri arasında, adeletsizlik ve haksızlıklar da etkili olmaktadır. Kibir, üstün olma isteği, düşmanlık, menfaat kaygısı veya menfaat çatışması, dünyaya aşırı ilgi haset duygusuna zemin hazırlayan diğer unsurlardır.

İslam’a göre kıskançlık bir kalp hastalığıdır. Zira en ufak bir şey karşısında çabuk sıkıntıya düşmeye meyyal bir yapıya sahip olan insan için, bu hastalığa duçar olmak büyük bir tehlikedir. Yüce Allah, “Kıskandığı vakit, kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım (de!)”[2] buyurarak, kıskançlığın ahlaki bir kusur olduğunu etkili bir dille vurgular.

Haset, Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından da kötülenmiştir. Hz. Peygamberimiz (s.a.v) imanla hasedin, kulun kalbinde bir arada bulunamayacağını haber vermiştir. Başka bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz, ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir.”

Haset, kalbî bir hastalıktan ulvi kapılara, başarılara merdiven olabilecek, kişiyi cennete taşıyabilecek olan “Gıpta” duygusuna da dönüşebilir. Gıbta, kişinin, bir başkasının sahip olduğu iyilik ve güzelliklere, nimet ve faziletlere kendisinin de sahip olmasını istemesidir. Fakat bunda başkasının helak olmasını veya o şeyin sahibinde bulunmamasını istemek söz konusu değildir.

Hepimiz bir takım şeylere sahip olabilirken birçok şeylerden de mahrum olabiliriz. Fakat bu bizi asla yıldırmamalı, rahatsız etmemelidir. Başarıyı ve huzuru yakalamış insanların vasfı bu olmalıdır. Bilakis sahip olamadığımız şeyler bize yön vermeli ve başarma duygumuzu kamçılamalıdır. Nefsin sahip olduğu bu haset atını hedeflerimiz yolunda koşturabilirsek, kamçılayabilirsek, bizi başarılara taşıyacaklardır.

İnsan hayatının en önemli gereklerinden biri iletişimdir. İletişimin de en önemli unsurlarından biri şüphesiz karşılıklı uyum ve anlaşılırlıktır. Bu ise, beraberinde yapılan eylemin kalitesini de arttırıcı bir etki yapmaktadır. Nitekim karşılıklı uyum ve işbirliği anlayışına sahip olan şirket veya organizasyonların başarılı olması bunun sonuçlarındandır. Bilhassa yakın ilişkiler içinde bulunanlar da, menfaat çatışmaları veya alt üst ilişkileri gibi faktörlerle görülen hasetin (kıskançlığın) ehlileştirilmesi bu yönüyle önemlidir. Bu da uygun kullanılabilirse, motivasyonu arttırıcı bir faktör olarak çalışma sahalarında veya özel hayatta mükemmel işler görebilir.

Günlük hayatın en sık rastlanılan duygularından olan kıskançlık yüksek boyutlara ulaştığında felaketlerle sonuçlanan bir duygu halini alır. Evliliklerin yıkılmasına, işlerin aksamasına, kişisel motivasyonun ve grup motivasyonunun düşmesine sebep olması bu zararlardan sadece bir kaçıdır.

Kıskançlığın temelinde özgüven eksikliği ve yetersizlik duygusu yatar. Kendini dışlanmış hissetme duygusu ise tetikler. Kıskançlık bazı insanlar tarafından aptalca bir duygu olarak değerlendirilebilir. Yanlış! Bu bir hastalık değildir, davranış bozukluğudur. Fakat hastalığa neden olabilir. İleri boyutlardaki kıskançlık depresyonu ortaya çıkarır. Depresyon da mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Çünkü kıskanç olan kişi çok stresli bir yaşam sürmektedir.

Bunlarla beraber kıskançlık kişilerin güvensizlikleri nedeniyle olaylarla baş edemedikleri zaman kullandıkları veya aşağılık kompleksine karşı geliştirdikleri bir savunma mekanizmasıdır. Herkes hayatının bir döneminde bu tür duygular yaşayabilir. Önemli olan bu duygunun yaşandığı esnada kendimizi iyi gözlemleyerek fiziksel ve psikolojik olarak kıskançlığa ne tepki verdiğimizi anlamak ve kendimizi bu veriler ışığında eğitmeye çalışmaktır. Kıskançlığın yegâne tedavisi bu yöntemle başlar ve gelişir. Basit kıskançlıkların tedavi edilebildiğini ancak şiddetli kıskançlıkların tamamen ortadan kaldırılamadığını görmekteyiz.

Bir kimse Hasan-ı Basri’ye “Mü’min haset eder mi?” diye sordu. Hasan-ı Basri, bu kimseye, “Yakup Peygamber’in oğullarının Yusuf’a neler yaptıklarını unuttun mu? Fakat mü’minin kalbinde meydana gelen haset hastalığını, güzel muamele ile çıkarıp atarsan zarar etmez.” şeklinde cevap verdi.

Ebu Derda (r.a) diyor ki:”Ölümü hatırlamaktan geri kalmayan kimsede ne neşe olur, ne de haset!”

 

[1] Nisa, 4/128.

[2] Felak, 113/5