İçeriğe geç
Anasayfa » Kitabe-i Atika – Fatih Câmi Kitabeleri-

Kitabe-i Atika – Fatih Câmi Kitabeleri-

İstanbul’da fetihten sonra başlatılan imar hareketinin en önemli halkalarından birisi Fatih Câmisi ve Külliyesi olmuştur. Cami ve külliyenin inşa edildiği noktada İstanbul’un fethinden sonra Ortodoks Patrikliğine tahsis edilen On İki Havâri Kilise’si yer almaktaydı. Fetihten kısa bir süre sonra başka yere nakil olunmak isteyen patrikliğe Sultan Mehmed Han yeni bir kilise göstermiş, terk edilip harabeye dönen bu bölgeyi de yeni yaptıracağı külliyeye tahsis etmiştir. Böylece bu bölgenin hem yeni külliyenin merkezî olması sağlanmış hem de şehrin silüeti değiştirilmiştir.

Külliye merkezdeki bir Câmi, Akdeniz ve Karadeniz olarak isimlendirilen her iki tarafındaki medreseler, tâbhâne, dârüşşifâ, kervansaray, çarşı ve hamam gibi yapılardan oluşmaktaydı. Sultan Fâtih’in ve eşi Gülbahar Hatun’un türbelerinin yer aldığı hazire kısmı da kıble cihetinde bulunmaktaydı.

Mimar Atik Sinan öncülüğünde 867 Cemâziyelâhiri’nde başlanıp 875 Recep ayında hitama erdirilen külliye inşaatı, tarih boyunca en çok depremlerden etkilenmiştir. Küçük Kıyamet olarak anılan 1509 depremi başta olmak üzere 1557 ve 1754 depremlerinde hasar alan ve tekrar tekrar onarılan külliye 1766 tarihindeki depreme dayanamamış, büyük bir kısmı yıkılmıştır.

Tamamen farklı bir plana göre inşâ edilen Fâtih Câmisi’nin önceki yapısı kıble tarafındaki yarım kubbeyle beraber bir ana kubbe ve yan cihetlerdeki üç küçük kubbeden oluşmaktaydı.[1] Bu ilk yapının büyük bir kısmı yıkılmasına rağmen günümüze bazı parçaları ulaşabilmiştir. Bunların başında eski dış avlu kapısı ve cümle kapısı duvarı gelir. Ayrıca Ali Kuşçu tarafından çizildiği söylenen minare kürsüsüne işlenmiş bir güneş saati ve iç avluda yer alan Yahya Sûfî tarafından yazılmış bir çift çini pano da eski yapıdan hatıradır. Bu çini panoların birinde Besmele diğerinde ise Ayete’l-Kürsî’den bir kısım yer almaktadır.

Bu zikrettiklerimizden günümüze kadar varlığını sürdüren cümle kapısının üzerinde, sağında ve solunda kitâbeler yer almaktadır ki yukarıda ismini zikrettiğimiz Yahya Sûfî’nin hat sanatında kendisi kadar mâhir olan hattat oğlu Ali es-Sûfî’ye aittir. Ali es-Sûfî’nin bahsettiğimiz kitâbelerle birlikte Bâb-ı Hümâyûn’ da yer alan kitâbe yazılarından başka bir eseri günümüze ulaşmamıştır. Bundan dolayıdır ki celi-sülüs yazılarda önemli bir basamak olan hattât-ı şehîrin her bir kitâbesi pek değerlidir.

Üç parça olan kitabelerden sağ ve orta cenahta yer alan kısımda, Câminin takva üzerine inşa edildiği ifade edilmiş daha önce hiçbir sultana nasip olmamış İstanbul’un fethini gerçekleştiren Sultan Fatih’in, inşâ için emri verdiği ifade edilmiştir. Orta kitabenin ikinci satırında Sultan’ın nesebi aktarılırken soldaki kitâbede Sultan Fâtih ve evlad u ıyâli için dua cümleleri yer almıştır. Bu kitâbe Câminin başlangıç ve bitiş tarihleri olan 867 Cemâziyealâhir ve 875 Recep ile Hattat Ali Sûfî’nin isminin yer aldığı satırlarla hitam bulur. Kitâbenin tam metni ise şöyledir;

Sağ Kitâbe

İttefeka’l-ferâğu bi-hamdillahi’l-Kadiri’l-Habîri alâ a‘mâli ibâdihi ve’l-Basîr min binâi hâze’l-mescidi’l-câmi‘ li’l-fezâili ale’l-vechi’l-etemmillezi üssise alet-takva min evveli yevmin bi-emri men melee’l-arza bi-ma‘deletin uhyiye bihâ rumemi ilmin ve irfânin li-ecli en yuzhira’l-hayrâtu fî mülkihi ihtârahullahu min âli Osmân ve hüve es-sultânü’l-a‘zam ve’l-hâkanü’l-efham el-fâtihu fî-seyfihi hâzihi’l beldetelletî lem yuhlak mislühâ fi’l-bilâd ve lem yusna‘ nazîruhâ bi-eydi’l-‘îbâdî

Orta Kitâbe

Ve lem yeteyesser fethuhâ li-ba‘di’l-hulefâi fadlen ani’s-selâtînî ve’l-ümerâi maa bezlihimü’l-mechûdi fî neyli hâze’l-maksûd es-Sultân Muhammed Hân ibnü’s-Sultan Murâd ibnü’s-Sultân Muhammed ibnü’s-Sultân Bâyezid ibnü’s-Sultân Murad ibn Orhan ibn Osman

Sol Kitâbe

“Lâ zâlet sürâdikatü hilâlihi mashûbeten bi-eltâfi’r-Rahmân ve la halâ süddetühu’s-seniyyeti fi külli hînin ve evânin mine’l-evlâdi ve’l-ensâri ve’l-avân ve efadallahü Teâlâ alâ eslâfihi sicale’l-gufrân ve eskenehüm alâ gurafi’l-cinân hâzâ duâü li’l-beriyyeti nafi‘un fe-yerhamullahu abden kâle âminen fi’s-şehri’l-mübâreki Receb li-seneti hamsin ve seb‘îne ve semâni mie ve kad kâne’l-bidâyetü fi Cumade’l-uhrâ li-seneti seb‘în ve sittîne ve semâni mie Ketebehu Ali bin Sûfî”


[1] Semavi Eyice konuyla ilgili Diyanet İslam Ansiklopedisi’ne yazdığı maddede bu ilk yapının çok bir süre geçmeden inşâ edilen Çemberlitaş yanındaki Atik Ali Paşa Camii’nin büyük çapta bir benzeri olduğunu zikretmiştir.