İçeriğe geç

KONUŞMAK MECBURİYETİNDE MİYİZ?

Rasûlullah (sav) Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyuruyor: “Kim Allah’a ve âhiret gününe iman ediyorsa (ya) hayır söylesin yahut sussun.”[1] Susmaktan insana zarar gelmez. Fazla sözde ise: “Sözü çok olanın hatası da çok olur.” dendiği gibi hata ve zarar olabilir. “Susmak muhaliflere karşı sağlam bir kaledir.” dedikleri doğrudur ve nice kimselerin susmakla hasımlarını yendikleri de vardır.

Yüce Peygamberimiz (sav): “Her kim susarsa (kötü söz söylemezse, tekdir ve cezaya uğramaktan) kurtulur.”[2] buyurmuştur. Hazreti Ali (ra): “Susması konuşmasından çok olanın heybeti fazla olur.”, İmâm Şâfiî (rh) de: “Dil yırtıcı bir hayvana benzer, onu daima bağlı tutmalıdır. Bağlanmadığı takdirde sahibine tecâvüz eder.” demişlerdir. Kısacası: Dilini tutmasını bilmek sahibinin selâmetine, emniyet ve rahatına sebeptir. Bildiği şeyde -söz söylemeye lüzum görülmedikçe- susmayı tercih eden kimse, bilmediği şeyden sorulmak korkusunu çekmez.

İran’ın eski meliklerinden “Behram Gûr”, bir gün özel bahçesinde otururken kulağına bir kuş sesi gelir, zaten kendisinde av merakı olduğundan hemen ağaç dallarına dikkatle bakar, kuşu görür ve derhal ok ile aşağı düşürür. Eline alıp rengârenk tüylerini seyrederken: “Dilini korumak ne güzel şeydir. Eğer bu kuş sesini çıkarmamış olsaydı bu hâle gelmezdi.” der.

Bir gün Şam’ın ileri gelenleri, halîfenin huzurunda bir şey müzakere ederlerken, Araplar arasında aklı, ağırlığı, uyanıklığı, güzel ve açık konuşması ve pürüzsüz, düzgün söz söylemesiyle tanınmış “Ahnef” de orada olduğu halde hiç konuşmuyormuş, mecliste bulunanlardan biri kendisine:

– Yâ Ahnef! Sen niçin bir şey söylemiyorsun? demiş, O da:

– Eğer yalan söyleyecek olsam Allah’tan, doğru söylesem sizden korkarım, demiştir.

Lokmân (as), oğluna şöyle vasiyet etmiş: “Oğlum! Halk, sözleriyle iftihar ettikleri zaman, sen de susmanla iftihar et. Zira insanın dili, her akşam ve sabah, arkadaşları olan diğer organlara: “Ne haldesiniz?”  diye sormakta ve: “Sen bizi kendi halimize bıraktıkça selâmetteyiz.” cevabını almaktadır.”

Şurası da bilinmek lazımdır ki: Dilin iktidarsızlığından ve ifadenin yetersizliğinden dolayı olan sükût, sükût değildir. Sükût: Soru ve cevaba, red ve tasdîke gücü yetenlere göre itibar taşır.

Cır cır eden gevezelere “deli” diyenleri pek de haksız göremeyiz. Eğer deliler susmasını bilseydiler hemen hemen akıllıların yerine geçerlerdi.

Bazı kimselerin, susmanın faydaları hakkında söylenen bunca sözlerin ve getirilen delillerin aksini isbat için: “Dil de diğer organalar gibi bir organdır, organların kendi vazifelerini yapmayıp işlemez ve kullanılmaz bir halde kalması caiz olamaz ve hatta zararlı olur.” demeleri doğru değildir. Bu, yanlış bir anlayış ve yersiz bir kıyastır. Kimse bize: “Ağzınızı dikin!” demiyor; faydasız sözlerden sakınmamız, mümkün olduğu ve lüzûmu kadar sükût âleminde bulunmamız tavsiye buyruluyor. Ve şayet konuşmamız gerekirse, hayırlı söz söylememiz isteniyor, dilimizi hayra kullanma yolu gösteriliyor. Dünyada, faydalı ve hayırlı söz kıtlığı yoktur, istedikten sonra her zaman hayırlı söz kullanmak mümkündür.

Bundan dolayı, hiçbir zaman dilimizin terbiyesini bozmayalım, çirkin laflar ederek, kötü kötü sözler söyleyerek dilimizi berbat ve perişan etmeyelim, imkân nispetinde ahlâksız ve dili bozuk insanlarla konuşmayalım. Çünkü öyleleriyle karışıp görüşmek ahlâkı ve dili bozmanın birinci sebebidir. Hele görüştüğün kimseler, meşrebine aykırı olursa çektiğin azabın hesabı olmaz.

Her sınıf halkın kendine göre bir yeri ve sohbeti vardır. Bazı kahvehanelerde, bir takım şahısların biriktiği yerlerde boş ve faydasız söz veya işlerle niçin değerli vaktini zayi edeceksin? Bir faydalı mecliste otur, geçecek zaman içinde din ve dünyaya yarayan sözler dinle. Veya sen söyle, iyi işler yap, kitap oku ki geçip giden vakitlerin karlı olsun. Kalbin de bu sayede rahat ve huzur içinde bulunsun.

Şayet, iyi söz söyleme veya dinlemesini beceremiyorsan, faydalı bir şey yapmasını bilmiyorsan, bari bir takım tembellerin toplandıkları yerlere çıkıp da laklak etme, boşu boşuna zamanını harcama. Hiç değilse çoluk çocuğunla beraber otur, onlarla beraber soğan soy, bulaşık yıka, evi süpür, çamaşıra yardım et. Zira onlarla oturup bu gibi işlerine yardımcı olmanın ve o türlü tembel insanlardan uzak durmanın faydası, onlara karışmaktan gelecek zarardan bin kat hayırlıdır. Bunun içindir ki, Peygamberimiz (sav): “Hikmet on kısımdır. Ondan dokuzu uzlette, biri (insanlar arasında bulunulduğu takdir) de susmaktadır.” buyurmuştur.

Mevzumuzla alakalı olarak Allah (cc), Kur’ân-ı Hakîm’inde şöyle buyurmuştur:

“İyi (güzel ve tatlı) bir söz ve bir ayıp örtme; ardından eziyet gelen bir sadakadan hayırlıdır. Allah (kullarının sadakalarından) müstağnîdir, halîmdir (cezada acele edici değildir).”[3]

Diğer bir ayette ise: “(İnsan), bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü (melek) vardır (onu zapt eder).”[4]

Bu ayet, insan tarafından söylenen her sözün bir sonucu, bir semeresi olduğunu, hiçbir sözün boşa gitmediğini bildiriyor. İşte bunu böyle bilerek sözlerine daima dikkat etmeli, çok ve gereksiz söz söylememeli, bir şey hakkında konuşmakla konuşmamak müsâvî ise konuşmamayı tercih etmelidir.

 

[1] Buhârî, Edeb, 31; Rikâk, 23; Müslim, Îmân, 74; Tirmizî, Sıfetü’l-Kıyâme, 50, Birr ve Sıla, 43; Ebû Dâvûd, Edeb, 132.

[2] Tirmizî, Sıfetü’l-Kıyâme, 50.

[3] Bakara; 2/263.

[4] Kâf; 50/18.