Hamd, herşeyi en iyi bilen, her şeye gücü yeten, kula lâzım olan herşeyi Kur’an-ı Kerîm’inde bize bildiren, Kur’an’ın kavlî ve fiilî açıklamasını Hz. Peygamber (s.a.s.)’e öğreten, Kendisine nasıl ibadet edeceğimizi ve nasıl dua edeceğimizi öğreten, bize bizden daha yakın olan Allah Teâlâ’ya, salât ü selâm, ilmi, ameli, ahlâkı ve getirdiği sistemi en emin olan, ezelin ve ebedin ilmine mazhar kılınmış olan, en üstün lider, şefaatçi, inkılapçı, mürşid, tebliğci, şefkatli baba Hz. Peygamber (s.a.s.)’e, ashapların en hayırlısı olan Sahâbesine ve âllerin en hayırlısı olan Âline olsun!
A. Tarifi:
- Lûgatte: Dua, ibadet etmek, yardım istemek, yakarmak, Allah’a rağbet etmek manalarına gelmektedir.
- Istılahta: Allah’a dua etmektir ki o da üç kısımdır:
- a) Allah’ı tevhîd (tek kılmak) ve senâ (övmek) etmek. “Ey Sen’den başka ilah olmayan Allah!”, “Ey Rabbimiz! Bütün hamdler/övgüler Sanadır” gibi,
- b) Allah’tan af, rahmet ve Allah’a manen yak(ın)laşma ve yakınlık istemektir. “Allah’ım bizi bağışla” gibi,
- c) Dünyadan bir nasip istemektir. “Allah’ım bana mal ve çocuk ihsân et!” gibi.[1]
B. Duanın Mahiyeti:
1. Dua, bir itiraftır
Dua, kulun âciz olduğunu, Allah’ın ise kâdir olduğunu itiraf etmektir. Kulun kul olduğunu kavrayıp Allah’ın yegâne yalvarılacak, yardımı istenecek kimse olduğunu ortaya koymaktır.
2. Dua, kulluk bilincinin ifadesidir
Dua, dua edene göre de anlam kazanır. Avam, âciz olduğunu anlayınca veya âciz kalınca dua eder. Havas, kendisini daima âciz görür, daima Allah’tan yardım ister, her işine; başlarken, besmele, hamdele ve salvele okur. Bu manada Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Bismillâhirrahmânirrahîm (Rahîm, Rahmân Allah’ın yardımıyla) ile başlanılmayan her iş (rahmetten, kemalden, bereketten) noksandır”[2] Diğer bir Hadîs-i Şerîf’te:
“Elhamdülillah (bütün övgüler Allah’ındır) diyerek başlanılmayan her iş (rahmet-ten, kemalden, bereketten) noksandır”[3] buyurmuştur.
Başka bir Hadîs-i Şerîf’te ise şöyle buyurmuştur:
“Elhamdülillah ile ve bana salât (ü selâm) ile başlanılmayan her iş bereketten (rahmetten, kemalden) kesiktir, noksandır, her bereketten mahrumdur.”[4]
3. Dua şükür ifadesidir
Havas, her işinde, her zaman Allah’la beraber olmaya dikkat eder. Hep Allah’tan ister yardımı, başarıyı. Başarınca da Allah’tan bilir, “Allah yardım etti” der. Havassın bu anlayış ve itirafı şükür olur. Şükür Allah’a yakınlığa sebep olur, nimetin artmasına vesile olur. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Hatırlayın ki Rabbiniz (size) şunu bildirmişti: Andolsun, şükrederseniz elbette sizi(n nimetinizi) arttırırım. Andolsun, nankörlük ederseniz hiç şüphesiz benim azâbım cidden çetindir”[5]
4. Dua kulluk ifadesidir
İşte bu konuda da kelam ve söz ustası, ilim ve hikmet pınarı Hz. Peygamber (s.a.s.):
“Dua ibadettir”[6] buyurmuştur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte:
“Dua, ibadetin/kulluğun iliğidir”[7]buyurmuştur.
5. Dua, bir yakarış, yardım isteme ve değer ifadesidir
Dua bir yakarıştır, yalvarmadır ve yardım istemektir. Dua, kulun değerini ifade eder. Kul, kulluğunu bilir de kulluğun gereği Allah’a kulluk eder, dua eder, yardım ister, her başarıyı da Allah’tan bilirse değerini ortaya koymuş olur. Allah Teala bu dua hakkında şöyle buyurmuştur:
“De ki: Eğer duanız olmasaydı, Rabbimin yanında sizin ne değeriniz olurdu?..”[8]
C. Duanın Maksadı:
- Kulu Allah’a yaklaştırmaktır,
Kulu Allah’a en iyi yaklaştıran şeylerin başında dua gelmektedir. Zira Allah Teâlâ yanında duanın çok üstün bir değeri vardır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.):
“Allah katında, duadan daha üstün bir şey yoktur.”[9] buyurmuştur.
- Kulu dünyada ve âhirette mutlu kılmaktır.
Bütün hayırlar; en yüce mutluluk olan Allah’a yaklaşma olsun dünya ve âhirette ki mutluluk olsun hiç şüphesiz Allah’ın elindedir. Zira herşeyin yaratıcısı Allah’tır. Hayra ulaşmanın yolu da duadır. Bu konuda Allah Teala:
“Bütün hayırlar senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye kâdirsin”[10] buyurmuştur.
- Kulun duadan maksadı muradına ulaşması, Allah’ın duadan maksadı ise kula ihsan etmektir. İşte bundan dolayı Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim’.”[11]
D. Duanın Kısımları:
a) Fiilî dua:
Bir şeyin olması için gereken şartları yerine getirmektir. Buna sabır diyoruz. Sabır, hedefe ulaşmada çekilen sıkıntılara tahammül etmek, katlanmaktır. Nefsi, hoşlanmadığı şeye hapsetmektir. “Ey iman edenler! Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.”[12] Hasan-ı Basrî Hz.leri, “Bize dua edin” diyenlere: “Siz Allah’ın emirlerini yerine getirin, yasaklarından sakının, dua etmeseniz bile Allah sizin isteğinizi yerine getirir” demiştir. Çünkü fiilî dua yerine gelmiştir.
Her konuda örnek olduğu gibi bu konuda da örnek olan Hz. Peygamber (s.a.s.), hem fiilî duaya hem de kavlî/sözlü duaya önem vermiştir. Eğer sadece kavlî dua ile yetinseydi duası makbul olan Peygamber, Ashabını Kâbe’nin önüne toplar, “Allah’ım! Kalpler fetholunsun, şehirler fetholunsun, kaleler fetholunsun! Âmin, amin, amin!” derdi ve derdiler. Ama en büyük sıkıntıyı Peygamber ve Ashabı çekmişler, hem fiilî dua hem kavlî dua yapmışlar ve neticede de başarmışlar. Kalpler de, şehirler de, kaleler de fetholunmuştur.
b) Kavlî dua:
Âyet ve hadîslerde geçen dualardır. Kavlî dua, fiilî duanın ve sebeplerin müsebbib /yaratıcı olmadığını ifade eder. Duaları yaparken dikkat edilecek husus Hz. Peygamber (s.a.s.)’in yaptığı duaları Hz. Peygamber’in yaptığı şekilde yapmaktır. Kavlî dua, fiilî duaya, fiilî dua da kavlî duaya engel değildir. Her ikisini yapmakla memuruz, mecburuz.
E. Dua yaptığımız halde duamız niçin kabul edilmiyor?
“Haplar isabetli olduğu halde niçin hastalıktan kurtulamıyoruz?” sorusuna benziyor. Doktor, hap verirken: “Perhiz yapacaksın; şunları yiyeceksin, şunları yemeyeceksin! Perhize uyman gerekir, perhize uymazsan haplar sana fayda vermez” diyerek faydalıları ve zararlıları belirtmişti. “Perhize uyar da haplara günü gününe dikkat edersen hastalık gider âfiyet gelir” demişti. O doktor Hz. Rasûl-i Ekrem Efendimizdir. Perhizler helallar ve haramlar, haplar âyet ve hadîslerden seçilen dualar ve zikirlerdir. Helâlları yani emredilenler yerine getirilir, yasaklardan sakınılır, dua ve zikirlere dikkat edilirse kalbin hastalığı gider, âfiyet gelir, dualar kabul olur.
Allah Teâlâ sevmediği kimselerin duasını kabul etmez, sevdiği kimselerin dualarını kabul eder. Allah Teala, Kur’an-ı Kerîm’inde sevmediği ve sevdiği kimseleri haber vermiştir. Sevmediği kimseler şunlardır: Fesadçılar, kâfirler, nankörler, daimî günah işleyenler, zâlimler, hâinler, kibirlenenler, kendini beğenenler, haddi aşanlar, israfçılar, şımarıklar, dünya hayatını âhiret hayatına tercih edenler…
Allah’ın sevdiği kimseler ise şunlardır: İyilik edenler, ihsan derecesinde Allah’a kulluk edenler, tevbe edenler, muttakîler, sabredenler, tevekkül edenler, âdiller, maddi ve manevi temizliğe dikkat edenler, Allah yolunda cihad edenler, müslümanlara karşı mütevazı olup birbirlerine şefkatle muamele edenler ve her konuda, her zaman Peygamber’i izleyenler…
F. Kimlerin duası reddolmayıp kabul edilir?
1. Mazlumun duası
Mazlum olan, kafir bile olsa duası dünyada kabul edilir, Âhirette ise duası, isteği, yalvarış ve yakarışı kabul edilmez.
“Mazlumun bedduasından kork, çünkü bu dua ile Allah’ın arasında hiçbir perde yoktur.”[13]
2. Anne-babanın evladına duası ve misafirin ev sahibine duası: “Makbul olduğunda şüphe olmayan üç dua vardır: (Ana ve) babanın (evladına olan) duası, misafirin (ev sahibine olan) duası, mazlumun duası.”[14]
3. Oruçlunun iftardaki duası ve adil idarecinin duası: “Üç kimse vardır ki duaları reddolunmaz: Oruç açma zamanında oruçlu, âdil idareci ve mazlumun duası. Allah bunu (mazlumun duasını) bulutların üstüne kaldırır, göğün kapılarını ona açar ve Rabb Teala: ‘İzzetim hakkı için, bir zaman sonra da olsa (öcünü almakta) mutlaka sana yardım edeceğim’ buyurur.”[15]
4. Ezan ile kamet arasında dua edenin duası
“Ezan ile kamet arasında yapılan dua reddolunmaz”[16]
5.Müslüman kardeşin diğer bir müslüman kardeşe olan duası
“Bir müslümanın yanında olmayan din kardeşine yaptığı dua makbuldür. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe yanında bulunan görevli bir melek ona: ‘duan kabul olsun; aynı şeyler sana da verilsin’ diye dua eder.”[17]
6.Hastanın duası
“Bir hastanın yanına girdiğin zaman sana dua etmesini kendisinden iste. Çünkü onun duası, meleklerin duası gibi (makbul)dur.”[18]
G. Dua ne zaman yapılır?
Dua rahmete müsait her zaman ve her yerde yapılır. Ama bazı zamanlarda ve bazı yerlerde ise duaya daha çok önem verilmeli, o zamanın kıymetini bilip dua edilmelidir. Zaman itibariyle; seher vaktinde, farz namazlardan sonra, cuma günü icabet saatinde, teheccüd vaktinde, oruç tutanın iftar vaktinde vs. gibi. Mekan itibariyle; Arafat’ta, Kâbe’ de, Müzdelife’de, Mescid-i Nebî’de, Mescid-I Aksa’da, Zemzem kuyusunda ve zemzem içildiğinde, Safâ ve Merve tepeleri üzerinde ve sa’y yaparken, Makam-ı İbrahim gerisinde, Mina’da, Cemrelere taş atarken, Kur’an-ı Kerîm’i hatmin peşinde, Kâbe’yi ilk görünce yapılan duaların kabul edileceğine dair hadîsler mevcuttur.
H. Dua şekli
Duada eller omuz hizasında durur, ellerin içi yüze bakar. Zira bedenlerin kıblesi Kâbe, ellerin kıblesi arşdır, denmiştir. Sıkıntılı zamanlarda ise koltuk altı görülecek şekilde kollar açılır ve öylece dua edilir. Zira Hz. Peygamber Efendimiz bu iki şekilde de dua etmiştir.
Gelecek sayıda devam edecek…
[1]– İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIV, 257.
[2]– Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 13.
[3]– İbn Mâce, Nikâh, 19.
[4]– Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, Hadîs No: 6285.
[5]– İbrahim Sûresi (14), 7.
[6]– Tirmizî, Tefsiru’l-Kur’ân, 3, 41, Deâvât, 1; Ebû Dâvûd, Vitir, 23; İbn Mâce, Duâ, 1.
[7]– Tirmizî, Deavât, 2.
[8]– Furkân Sûresi (25), 77.
[9]– Tirmizî, Deavât, 1.
[10]– Âl-i Imrân sûresi (3), 26.
[11]– Mü’min sûresi (40), 60.
[12]– Bakara sûresi (2), 153.
[13]- Müslim, İmân, 29; Buhârî, Cihad, 180, Zekât, 63; Mezâlim, 9; Ebû Dâvûd, Zekât, 5; Tirmizî, Zekât, 6.
[14]– Ebû Dâvûd, Vitir, 29, H. No: 1536; Tirmizî, Birr, 7,H. No: 1906, Deavât, 47; İbn Mâce, Dua, 11, H. No: 3862.
[15]– Tirmizî, Deavât, 139.
[16]– Tirmizî, Salât, 44, Deavât, 128; Ebû Dâvûd, Salât, 35, 37, Cihâd, 39; Ahmed, 3/119, 155, 225, 254.
[17]– Müslim, Zikir, 87-88; İbn Mâce, Menâsik, 5; Ahmed, V, 195.
[18]– İbn Mâce, Cenâiz, 1.