İçeriğe geç
Anasayfa » KUR’ÂN-I KERÎM

KUR’ÂN-I KERÎM

Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’e Arapça olarak indirdiği mushaflarda yazılı olup bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, en küçük sûresi bile mucize olan, Fatiha sûresi ile başlayıp Nâs sûresi ile sona eren kitaptır.

Kur’ân-ı Kerîm, Arapça olarak lafız ve mananın toplamıdır.

“Şüphesiz Biz onu Arabca bir Kur’ân kıldık.”[1]

Nebevî hadisler, Kur’ân’dan sayılmazlar. Allah tarafından vahyolunmuş olsalar da lafızları Allah tarafından değildir. Arap dili ile de olsa, Kur’ân’ın tefsiri de Kur’ân’dan sayılmaz. Arapçadan başka dile tercümesi de Kur’ân’dan sayılmaz.

Müslümanlar arasında Kur’ân’ın, teşrî’/yasa koymak için birinci kaynak, bütün insanlık için bir şer’î delil ve hüccet oluşunda ihtilaf yoktur. Kur’ân’ın hüccet oluşunun delili, onun Allah katından oluşudur. Kur’ân’ın Allah katından oluşunun delili, Kur’ân’ın i’câzı/âciz bırakıcılığı ve eşsizliğidir. Allah katından olduğu sabit olunca herkesi bağlayıcı olduğu kesinleşmiş olur, uyulması gerekir.

Kur’ân-ı Kerîm, yirmi iki yıl iki ay yirmi iki günde tamamlanan, iman, ibadet, ahlâk ve insanlar arası münasebetleri ve toplum hayatını düzenleyen hükümleri kapsayan bir kitaptır.

Kur’ân-ı Kerîm’in ilk inen âyeti ilimle ilgilidir:

Kur’ân-ı Kerîm’in son inen âyeti takva ile ilgilidir:

“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra herkese kazancının tamamının verileceği ve kimsenin haksızlığa uğramayacağı o günden korkunuz.”[2]

İbn-i Abbas (r.anhümâ) şöyle diyor: Bu âyet nüzûl itibariyle Kur’ân’ın son âyetidir. Cibrîl-i Emîn, Rasûlullah’a bu sûrenin 280. âyetin başına koymasını emretti.[3]

Bu görüşe göre demek ki ilk ve son inen âyetler açısından ele aldığımız zaman şu ortaya çıkıyor: Önce bil sonra da takvâya göre de amel et!…

Diğer görüşe göre son inen âyet-i kerîme şudur:

“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve din olarak da İslâm’a râzı oldum.”[4]

Bu görüşe göre de ilk ve son inen âyetler açısından ele aldığımız zaman şu ortaya çıkıyor: Bu dinin başı ilim, sonu kemâldir.

Kur’ân-ı Kerîm’in Bazı Özellikleri:

  1. Allah’ın eseri oluşu, Allah’ın vahyi olması:

“Bu Kur’ân bana vahyolundu ki, onunla hem sizi hem de ulaştığı herkesi uyarayım.”[5]

“Rabbinden sana indirilen (Kur’ân)’ın hak olduğunu bilen kimse; (inkâr eden veya bilmeyen) kör kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak akıl sahipleri anlar (düşünür, kavrar).”[6]

Hadîs-i şerîfte de Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:“Allah’ın kelamının/ilminin diğer kelamlara olan üstünlüğü Allah’ın yaratıklara olan üstünlüğü gibidir.”[7]

  1. Allah tarafından korunmuş olması:

“Kur’an’ı Biz indirdik Biz. O’nun koruyucuları da şüphesiz ki Biziz.”[8]

  1. Lazım olan her şeyi içine alması:

“….Bu kitabı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet, rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjdeci olarak indirdik.”[9]

“Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitaptadır.”[10]

“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”[11]

  1. İnsanlığın her asırda muhtaç olduğu şu dört hususta en isabetli ve en doyurucu bilgi ve hüküm vermesi:

Tevhîd: Hem insanlarla ilgili hükümde hem kâinâtın yaratılış ve yönetilişinde Allah’a nisbet ederek

Nübüvvet: Peygamber ve vârislerinin önderlik ve  rehberliğinden bahsederek

Haşir: Kıyâmetin kopması, insanların öldükten sonra dirilme, âhiret, hesap, cennet, cehennemden bahsederek

Adl (idare) ve hürriyet: İdare ve insana verilen iradeden bahsederek

  1. İlâhî kanun olması, tatbik edilmeyince sıkıntı olması:

“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kafirlerin tâ kendileridir.”[12]

Bu konuda aynı sûrede üç âyet vardır ki birisi bu âyet-i kerîmedir. Hükmetmeyen kimselerin bir kısmı kâfirdir ki bu âyette belirtilen kısımdır. Diğer iki âyetin birisi, hükmetmeyenleri zâlim diğeri fâsık diye belirtilmiştir. Kim inkâr ederek ve beğenmeyerek, alaya alarak ve geçersiz sayarak hükmetmezse kâfir olur. Diğer iki âyetin hükmü de inkâr etmeyerek, alaya almayarak ve geçersiz saymayarak hükmetmezse kâfir olmaz; fâsık ve zâlim olur. Yani birincisi kâfir olanla ilgili diğeri kafir olmayan, yani zalim ve fasık olanla ilgilidir.

“Kim benim zikrim (olan Kur’ân-ı Kerîm)’den yüz çevirirse mutlaka o kimse için sıkıntılı bir hayat vardır. Biz o kimseyi kıyamet günü kör (nimetlerden mahrum) olarak haşredeceğiz.”[13]

  1. Hayat veren esaslar olması:

“Ey iman endeler! Size hayat verecek şeye çağırdığı zaman Allah’a ve Rasûl’e icabet edin.”[14]

  1. Kur’an’ın mucize oluşu, daimi mucize oluşu:

İlmî gerçekler açısından

Belâğat açısından

Bir mislinin-benzerinin getirilememesi açısından

Eğer Kur’ân-ı Kerîm, seviyeli bir şekilde anlaşılır ve anlatılırsa karşıdakini acze düşürür ve kabule mecbur bırakır.

  1. Önceki kitaplar tarafından bildirilmiş olması
  2. Değişikliğe ihtiyaç olmaması

“Rabbinin sözü doğruluk ve adelet bakımından tamam oldu. O’nun kelimelerini değiştirici (hiçbir şey ve hiçbir kuvvet) yoktur. O (lehde ve aleyhde) her şeyi işiten, (Kur’an hakkında herkesin iyi ve kötü niyetini) kemaliyle bilendir.”[15]

  1. Hak ile Batılı ayıran bir hâkim oluşu:

“Kuşkusuz (hak ile batılı) ayıran (kesin hüküm bildiren) bir sözdür. O asla bir şaka değildir.[16]

“Biz bu Kitab’ı (Kur’an’ı) sana hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman ve iman eden bir topluma da hidayet (rehber) ve rahmet olması için indirdik.”[17]

  1. Nur ve şifa oluşu:

“Ey insanlar! Size Rabbinizden hakiki bir burhan (Peygamber) gelmiştir. Size apaçık bir nur (ayet ve hadisler) göndermişizdir.”[18]

“Biz Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki O, mü’minler için (akıllara ve ruhlara) şifa ve rahmettir.[19]

Kur’ân’ın Hükümlerinin Açıklanması

Kur’ân-ı Kerîm insanlık için lâzım olan her konuyu açıklamıştır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bu kitabı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet, rahmet kaynağı ve Müslü-manlar için bir müjdeci olarak indirdik.”[20]

“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.”[21]

Kur’ân-ı Kerîm bu her şeyi açıklama işini iki şekilde yapar:

Birinci Şekil: Teşrîin genel kaide ve esaslarını zikredip icmâlî bir surette  hükümlerin açıklanması. Konuları hüküm ve teşrîe esas olan genel kâideler arasından şunları örnek olarak sayabiliriz:

a) Şûrâ:

”Onlar, Rablerine icâbet ederler, namazı kemâliyle kılmaya devam ederler, işleri aralarında şûrâ iledir ve rızıklandırdığımız şeyden infak ederler.”[22]

“İş konusunda onlarla müşâvere et!”[23]

b) Adâlet

“Muhakkak ki Allah; adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, fenalığı ve taşkınlığı ise yasaklar. Tezekkür edesiniz diye size öğüt verir.”[24]

“Şüphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah; bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah; Semi’, Basir olandır.”[25]

c) İnsan başkasının günahından sorumlu değil ancak kendi kusur ve suçundan sorumlu tutulur. En’âm 6/164; İsrâ 17/ 15; Fâtır 35/18; Zümer 39/7; Necm 53/38.

 

“De ki: «Allah her şeyin Rabbi iken O’ndan başka bir rab mı arayayım? Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz; sonunda dönüşünüz Rabbinizedir, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir.”[26]

d) Cezâ, cürüm miktarı kadardır:

“Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah’a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.”[27]

e) Başkasının malının haramlığı

“Aranızda mallarınızı haksız sebeplerle yemeyin; bildiğiniz halde günahı mucip suretlerle insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onu hakimlere aktarmayın.”[28]

Haksız sebepler: İslâm’ın câiz görmediği kumar, hırsızlık, cebir, çapulculuk, emanete hıyanet v.s. gibi şeylerle[29]

Günahı mucip suretler: Yalancı şâhitlik, yalan yemin, rüşvet gibi[30]

f) İyilik, hayır ve milletin faydasına olan hususlarda işbirliğinde bulunmak:

“İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın.”[31]

g) Mükellefiyetleri, iltizamları yerine getirmek:

“Ey iman edenler! Bağlandığınız ahidleri yeri getiriniz!”[32]

h) Zorluğun mükelleflere yüklenmemiş olması:

“Allah uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’ân’da, peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size müslüman adını veren O’dur. Artık, namaz kılın, zekat verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!”[33]

i) Zarûretlerin, yasaklanmış şeyleri helal, mübah kılışı:

 “Şüphesiz size ölü hayvan etini, kanı, domuz etini, Allah’tan başkası için kesilen hayvanı haram kılmıştır; fakat, darda kalana, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere günah sayılmaz. Çünkü Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”[34]

İkinci şekil: Kur’ân’da mücmel olarak bulunup Kur’ân’ın teferruatıyla açıklamadığı hükümlerdir ki bunların  bazıları şunlardır:

a) Namazın emredilmesi:

 “Namazı kıl(maya devam ed)iniz ve zekâtı veriniz!”[35]

b) Zekâtın emredilmesi:

 “Onların mallarından temizleyip arındıracak sadaka al!”[36]

c) Oruçla emredilmesi:

 “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı ki müttakî olasınız.”[37]

“Onların mallarından, mallarını temizleyecek, (kalplerini temizleyecek, mallarını ve sevaplarını) artıracak sadakayı (zekâtı) al!”[38]

Kısasla ilgili:

“Ey sâlim akıl sahipleri, kısasta sizin için (genel) bir hayat vardır.”[39]

“(Maktuller) hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz edildi).”[40] buyurmuş  fakat Kur’ân kısasın şartlarını açıklamamış, bunları Sünnet beyan etmiştir.

e) Alış veriş ve fâiz için:

 “Allah alış verişi helal, fâizi haram kılmıştır.”[41]

Sünnet ise, namazın nasıl kılınacağını, zekatın hangi mallardan ve nasıl verileceğini, orucun nasıl tutulacağını, kısasın şartlarını, yasak alış verişi, şartlarını ve yasak fâiz ile çeşitlerini açıklamıştır. Hükümlerin bu çeşit açıklanışı, icmâlî açıklayıştır, beyandır ve Kur’ân’da ekseriyetle budur. Kur’ân hükümlerinin kâideler genel esaslar halinde bize Allah tarafından gelişindeki hikmet, yeni ortaya çıkacak hadiseler hakkında bu esasların kifâyet etmesi ve hiçbir şey hususunda kifâyetsiz kalmaması içindir.

İkinci Şekil: Tafsîlî (cüz’î) hükümlerdir ve sayıları Kur’ân’da azdır. Mirastaki hisse miktarları, hadd cezalarındaki miktarlar, boşanmanın keyfiyeti ve sayısı, karı-koca arasında lânetleşme, evlenilmesi yasak olan kadınların ve benzeri meselelerin açıklanması bunlardandır.

Kur’ân’da veya Sünnette olsun, hükmü ebediyen değişmeyecek olan hususlar, mahiyetleri ebediyyen değişmeyecek unsurlara sahiptir. Bunlara toplumsal, sınâî, fennî, siyâsî ve teknik tekâmül tesir etmez. Çünkü bu gibi meselelerin mahiyetleri değişmemektedir. Ne zaman ve nerede vuku bulursa bulsun zina, kasden insan öldürmek, hatâen insan öldürmek, fâiz, evlenmek, boşanmak, miras, hırsızlık, ve bunlara benzer hususlar mahiyetleri itibariyle hiç değişiklik arzetmeyen vasıf ve unsurlara sahiptir. Onun için İslâm’da hanımların açık saçık kıyafetle ev dışında gezmelerinin haram oluşu, İslâm’da kıyâmete kadar devam edecek bir hükümdür. Çünkü kadının açıklığı ne sebepten dolayı yasak ise, o sebep kıyâmete kadar hiçbir değişikliğe uğramadan bâkîdir. Zira kadınların kadınlıkları dün ne ise bugün de odur. Erkeklerin erkeklikleri bugün ne ise yarın da odur. Binaenaleyh değişmez biyolojik ve sosyolojik vâkıaya dayanan İslâm’daki değişmez emir ve yasaklar, İslâm’ı anlayamamış İslâm Hukuk mantığını kavrayamamışların tefsiriyle değerlendirilemez. Bu mevzûât, İslâm’ın kendisi ve İslâm ilim adamlarınca izah olunurlar. Hiçbir sistem başka sistemler tarafından şerh ve izah edilemediği gibi, bu izah salahiyetini İslâm, câhil veya gayr-i Müslim garazkâr hiçbir şahıs ve müesseseye tanımamıştır. İslâm’ı bilmeyenlerin ve İslâm’a cephe almışların böyle mevzularda İslâm’ı tenkit mahiyetindeki ifadeleri, cehalet veya kinlerinin ilanıdır; hiçbir ilmî ve tefsiri değeri yoktur.[42]

[1] – Zuhruf sûresi (43), 3.

[2] – Bakara sûresi (2), 281.

[3] – es-Sâvî, Ahmed b. Muhammed, Hâşiyetü’s-Sâvî alâ Tefsîri’l-Celâleyn, I, 175.

[4] – Mâide sûresi (5), 3.

[5] – En’âm sûresi (6), 19.

[6] – Ra’d sûresi (13) 19.

[7] – Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 6.

[8] – Hicr sûresi (9) 10.

[9] – Nahl sûresi (16) 89.

[10] – En’am sûresi (6) 59.

[11] – En’am sûresi (6) 38.

[12] – Mâide sûresi (5) 44.

[13] – Tâhâ sûresi (20), 124.

[14] – Enfal sûresi (8), 24.

[15] –  En’am sûresi (6), 15

[16] – Târık sûresi (86), 14

[17] – Nahl sûresi (16) 64.

[18] – Nisâ sûresi (4) 174.

[19] – İsra sûresi (17) 82.

[20] – Nahl sûresi (16) 89.

[21] – En’âm sûresi (6) 38.

[22] – Şûrâ sûresi (42), 38.

[23] – Âli Imrân sûresi (3), 159.

[24] – Nahl sûresi (16), 90.

[25] – Nisâ sûresi (4), 58.

[26] – En’âm sûresi (6), 164.

[27] – Şûrâ sûresi (42), 40.

[28] – Bakara sûresi (2), 188.

[29] – Çantay, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, I, 51.

[30] – Çantay, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, I, 51.

[31] – Mâide sûresi (5), 2.

[32] – Mâide sûresi (5), 1.

[33] – Hacc sûresi (22), 78.

[34] – Bakara sûresi (2), 173.

[35] –  Bakara sûresi (2), 110.

[36] – Tevbe sûresi (9), 103.

[37] – Bakara sûresi (2), 183.

[38] – Tevbe sûresi (9), 103.

[39] – Bakara sûresi (2), 179.

[40] – Bakara sûresi (2), 178.

[41] – Bakara sûresi (2), 275.

[42] – Zeydan, Abdulkerim, Fıkıh Usûlü, terc. Özcan, Ruhi, dipnot 5, s.151.