İçeriğe geç

KUR’ÂN MÜCAHİDLERİ

Doğrudur.

Kur’an’ın okuyanları var; farklı dillerden, farklı kıtalardan sabah akşam onu okurlar.

Hafızları var; onu ezberler, yıllarca tekrar ederler.

Müfessirleri var; Kur’an’daki hükümleri, hele hele kıssaları anlatır dururlar.

Vaizleri var; ondan âyetler dillendirirler.

Bülbülleri var; okudukça dinleyenlerinin gözleri yaş dolar.

Matbaalar var; Kur’an yazısını basarlar.

Kimi Kur’an’dan geçinir; kimi de Kur’an yer Kur’an içer.

Okuyanı, dinleyeni, yazanı, araştıranı var Kur’an’ın…

Onun bir de mücahidleri vardır. Onlar Kur’an için can oldular, kâğıt oldular, kalem oldular. Kur’an’a ayna oldular. Onun dili oldular. Yol oldular; Kur’an, onların üzerinden yürüdü. Ahlâkları Kur’an ahlâkı, amelleri Kur’an ameli oldu. Mallarını, canlarını, ailelerini ona verdiler. Bütününe verdiler, bir tek kelimesine verdiler. Harf harf Kur’an’ı içlerine sindirdiler. Kur’an öğrendiler. Kur’an öğrettiler. Gece gündüz onunla yaşadılar. Güneşleri onunla doğdu, onunla battı.

Onlar hayatlarını, Kur’an’a hizmete adadılar. Onun için ve onunla yaşadılar. Kimi bir günde kimi bir yılda becerdi becerdiğini. İhlasları sayesinde de ebedileştiler. Her geçen asır, onları biraz daha yükseklere kaldırdı. Onlar tam anlamıyla Kur’an mücahidleri oldular.

Kâğıtsız, kalemsiz, tahtasız, tebeşirsiz ama azimli, sebatlı, yorulmaz bir cihad içinde oldular. Kelime kelime Kur’an ördüler beyinlere. Allah’ın kitabı, Allah’ın kullarına ulaşsın diye yollara düştüler. Köyden köye geçer gibi kıtadan kıtaya geçtiler. Yalın ayak, çıplak omuz yürüdüler. Kimi yerde düşmanlar çevirdi onları. Kimi yerde de açlık ve yokluk kesti önlerini. Yılmadılar, yorulmadılar. Bir kelime için, bir âyet için dağlarda konakladılar, vadilerde gecelediler.

Allah’ın sözü en üstün olsun, son söz Allah’ın olsun, Tevrat’ın akıbeti gibi bir akıbet Kur’an’a gelmesin diye çırpındılar. Dert edindiler onu.

Onlar, Kur’an mücahidleridirler.

Kur’an’ı ilk defa, müşriklerin yüzüne karşı okuma cesaretinin sahibi Abdullah bin Mesud, bu mücahidlerin meydana ilk çıkanıdır. Zayıf bünyesine aldırmadan çıktı Kur’an okudu. Onu müşriklerin yüzüne yüzüne haykırdı. Karşılığında darbe yedi, kanlar içinde kaldı. Ama ilk mücahid o oldu.

Sonra, ipek işlemeli elbiseleri terk ederek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda diz çöken, ilk eğitimi ondan alan, kısa bir zaman sonra da Kur’an adına ilk öğretmen olarak Yesrib’e tayin edilen, kanlı Yesrib’ten nurlu bir şehir çıkarıp bir yıldan az bir zamanda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme davet mektubu yazarak onu kuracağı devletin merkezine davet eden, ilk Kur’an muallimi, gönüllerin doktoru, kendisini öldürmeye gelenlerin bile onda dirildikleri, tatlı dilli, yumuşak huylu, sabırlı adam, Uhud şehidi, ipek elbiselerle başladığı hayatı kefensiz biten Mus’ab bin Umeyr… Kur’an devletinin banisi, örnek Kur’an muallimi… Medine’nin asırlardır dinlediği ezanlar adedince, okunan Kur’an harflerinin adedince Allah senden razı olsun. Ey ulu Kur’an mücahidi. Kıyamete kadar gelecek bütün Kur’an muallimlerinin piri, yürüyen Kur’an, güzel yüzlü, tatlı dilli insan, Peygamber elçisi…

Ve, Kur’an ebedi mucize olarak kalsın diye uykusuz geceler, ayakta günler geçiren ilk halife, Kur’an’ı bir araya toplayıp zayi olmasını önleyen Ebu Bekir; onun genç sekreteri, Kur’an’ı kitap haline getiren Zeyd bin Sabit… Allah sizden razı olsun. Yeryüzü Kur’an’la nurlandıkça Allah sizden razı olsun. Siz mücahid değilsiniz de kim mücahiddir?

Onların ardından, çöllere, bilmedikleri diyarlara dağılıp, örfüne, diline yabancı oldukları kitlelere Kur’an öğreten, çıplak ayağına, aç karnına aldırmadan bir kişiye bir Fatiha öğretebilmek için bir aylık yolu bir adım gibi koşan binlerce, on binlerce sahabi, onların mübarek talebeleri tabiiler… Ne Musa’nın ne İsa’nın ardından bulamadığı muallimlerin on binlercesi Kur’an mücahidleri… Allah sizden razı olsun. Kur’an okundukça, onunla amel edildikçe sizi melekler de mü’minler de yâd edecektir. Cihadınızla ektikleriniz bereketlenerek sürecektir.

Yasağa, kelepçeye, dipçiğe, ilgisizliğe, itilmişliğe rağmen Kur’an’ı dava ve dert edinerek merdiven altlarında, ormanlarda, cami çatılarında, minare şerefelerinde; kendilerini gizleyebilecekleri her fırsat ve mekânda bir harf, bir kelime, belki bir sure öğretebilmek için çırpınan zor zamanın mücahidleri… Kur’an’ın harflerinin bile suç sayıldığı dönemin yiğitleri. Suçu, cezayı su gibi içerek Kur’an’a hizmet etmeyi, yeni nesli Kur’an nurundan mahrum etme fırtınasına karşı direnmeyi cihad görenler… Koca hilafet diyarından geri kalan birkaç kişi… Siz, siz de o çöllere düşen, yalın ayak Kur’an talimi yapan Peygamber yâranlarının devamı, Allah’ın onlarla beraber haşredeceği fedakâr kullarısınız. Söndürülmek istenen Kur’an nurunu siz yaktınız. Yüreklerden silinmek istenen Kur’an heyecanını siz canlandırdınız. Siz, unutulmaz işler yaptınız; tam zamanında, en yüksek seviyede hizmetlerde bulundunuz. Sizi, gelecek nesiller unutsa bile melekler unutur mu?

Evlerini Kur’an medresesi yaparak fedakârlık gösterenler. Çocuklarına zoraki yeten çorbasını medresedeki talebelerle paylaşarak ensarlaşan çaresiz ama sabırlı, sebat eden sade Müslümanlar. Kendisi Kur’an okumaktan, onun fıkhını bilmekten bihaber olduğu halde hocasız dönemde hocaların yerini dolduran, aşçı gerektiğinde aşçılık, ustalık gerektiğinde ustalık, temizlikçi gerektiğinde temizlik yapan, talebenin hamalı, ağabeysisi, arkadaşı, hemşiresi olan, yaşını unutup gençleşen ve neticede kullar nezdinde adı şanı unutulan ama Kur’an hizmeti tarihinde meleklerin unutmadığı o meçhul binlerce mü’min insan… Kur’an adına cihad edenler listesinde yer aldılar.

Talebeleri ile vagon kiralayıp, yol güzergâhını jandarma baskısından uzak bir ders saati olarak değerlendiren hocalar; engelleri yok sayan bir anlayışla Kur’an için cihad ettiler.

Eşi çamaşır yıkayan, yemek pişiren, soba yakan; Kur’an okutan eşinden eşlikteki eksik görevlerini istemeyen iki kişilik öğretmen kadrolu medreselerin muallimleri; o muallimlerin Kur’an hizmetkârı eşleri, laiklik fitnesine karşı Kur’an sancağını dik tutmaya çalışan mücahidler…

Teknolojik çılgınlığın ve maddi refah düzeyinin getirdiği şımarıklığın, dünyevileşmenin kurbanı olmayıp Kur’an’a ömür adayanlar… Evini, malını, bahçesini bir Fatiha öğretmeye feda edenler… Teknoloji çağında, kablolu kablosuz fitnelere karşı en büyük cihada talip olup onu sürdürenler; onlar da zamanlarının Mus’abları olarak cihad ettiler.

Ve,

Üzerine Kur’an inen, Kur’an’ı ahlâkı haline getiren sevgili peygamberimiz Kur’an mücahidlerinin sultanıdır. Onu örnek alıp siretini izleyenler, Kur’an’ı nesilden nesile taşıyanlar, o silsileye takılanlar… Onlar Kur’an’ın mücahidleridir. Onlar cihad ehlidirler.