İçeriğe geç
Anasayfa » KUR’ÂN’I DÜSTÛR, SÜNNETİ HAKKA GİDEN YOL BİLMEK

KUR’ÂN’I DÜSTÛR, SÜNNETİ HAKKA GİDEN YOL BİLMEK

Allah Rasûlü, Hidayet Rehberi, Mürşidler Mürşidi, İki Cihan Serveri, Rabbimizin; “Size kendi cinsinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız veya zorluklarla karşılaşmanız gerçekten onun gönlüne ağırlık verir. Mü’minlere son derece düşkündür; şefkatlidir. Bütün insanlığa sevgi ve rahmet duyguları ile doludur.[1] buyurarak övdüğü, âlemlere rahmet kıldığı[2] ve Makam-ı Mahmûd vaadettiği habîbi, yaratılmışların en hayırlısı, kâinâtın efendisidir.

Zikr-i Hakîm’de; “Ey Peygamber! Biz seni hakikaten hem kendi ümmetine hem de bütün ümmetlere şâhid, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.  Allah’ın izniyle hakka davetçi, nur saçarak hakka giden yolu aydınlatan bir ışık kaynağı olarak gönderdik.[3] buyurulan şâhid, ebedî nimetleri müjdeleyici, elîm azaba karşı uyarıcı, en yüce davetci, nûr kaynağıdır.

Beşeriyet çerçevesinde ne kadar övülse, o övgüye layıktır ve bunun için kullanılan kelimeleri yetersiz bırakacak derecede güzel sıfatlarla doludur.

O, güvenilir, emin, kendi hevâsından konuşmayandır; son derece doğru sözlüdür.

O, Muhammed Mustafâ’dır…

{

Karnı Tok, Cebi Doldurulanlardan Gelen Sözler

Allah Rasûlü’nün asırlar ötesinden bizi uyaran bir hadis-i şerîfini dikkatle okuyunuz. Hadisi Ebû Rafi‘ (r.a.) rivâyet ediyor:

“Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Gün gelip içinizden çıkacak şöyle birisiyle karşılaşmayayım. Rahat koltuğuna yan gelip oturmuş duruyor. Yapılması gereken bir konu için verdiğim emir veya yapılmaması gereken bir konudaki nehyim kendisine ulaşıyor. O kişi de; “Ben öyle bir şey bilmiyor, tanımıyorum. Biz Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak onu yapar, yalnız onu takip ederiz.” diyor.[4]

Bu hadis, sahih bir hadistir. Tirmizî (r.a), âdeti üzere hadisin sıhhatiyle ilgili kanaatini belirtirken; “Bu hadis, hasendir, sahihtir” der.

Aynı konuyu, değişik bir lafızla dile getiren ikinci bir hadisi, sahâbîlerden Mikdam ibn Ma‘dîkerb (r.a.) rivâyet eder ve şöyle der:

“Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuştur ki: “Bana Kur’ân-ı Kerîm vahyedildi. Onunla birlikte bir o kadar da ek bilgi verildi. Çok zaman kalmadı. Koltuğuna kurulmuş, karnı dolu adamlar türeyecek; “Bütün dikkatinizi bu Kur’ân’a verin. Biz, yalnız onda bulduğumuz helali helal, haramı haram sayarız…” derler.”[5]

Ancak, onun naklinde okuyucularımıza aktarmak istediğim iki önemli farklılık vardır:

Birincisi: Bu tür zihniyeti aşılamak isteyen kişilerin lüx koltuklarına dengilmiş olduğu ifadesi.

Arapça aslını tercüme için bu kelimeyi, bilerek seçiyorum. Çünkü “dengilme” sıradan bir yaslanma değildir. Anadolu’nun birçok yerinde; biraz yana kaykılarak, tok karnı gevşeterek ve rahata alarak keyifli yaslanış için kullanılır. Hadîs-i Şerîfteki tasvire uyan da tam budur.

İkincisi; hadisin sonundaki ek olarak yer alan şu cümledir:

“Allah Rasûlü’nün haram kıldığı bir şey, tıpkı Allah’ın haram kıldığı bir şey gibidir.

 

Hadis, Sünen-i Ebî Davûd ve Tirmizî’de yer aldığı gibi, Ahmed ibn Hanbel’in Müsnedinde (4/130-131), İbn Mâce’nin Sünen’inde de (1/6) yer alır.

{

Nereye Gidiliyor? Nereye Gidilmek İsteniyor!?

Bu hadisleri nakletme ve üzerinde durmaktaki maksadımızın ne olduğunun anlaşıldığını ümit ediyorum. Zira günümüzde de koltuğuna kurulmuş, karnı tok veya doyurulmuş, ancak vicdanı ve şahsiyeti satın alınmış, âhireti unutmuş, dünyaya kanmış, Allah’ın gazabını üzerine çekerek kul memnun etmeye çalışanlardan bu tür cümleler duymaya başladık.

Hadis, ayrıca bir açıklamaya meydan bırakmayacak kadar açık ve nettir. Ancak, bizim de piyasaya sürülen ve süslü kelimelerle pazarlanılmaya çalışılan sözlerle fazla oyalanmadan söylemek istediğimiz birkaç cümlemiz var:

{

Allah’a ve Rasûlüne İtaat

Gerçekten Kur’ân’a değer veren, Allah’ın Kur’ân’da bildirdikleriyle amel eden, orda yer alan ilâhî emirleri hayatına yansıtan her insan, Allah Rasûlü’nün emirlerini de kabul eder ve hayatına yansıtır. Zira Rabbimiz;

Ey İman edenler! Allah’a ve Rasûlüne itaat edin![6]

Ona itaat ederseniz, hidayet bulursunuz.[7]

Rasûle itaat eden, şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur.[8]

Size Allah Rasûlü’nün verdiğini alın, yasakladığından da uzak durun…[9]

Kıyamet günü, yüzleri evrilip-çevrilerek cehennem ateşinde kavrulurlarken pişmanlık içinde; “No’laydı da da Allah’a ve Rasûlü’ne itaat etseydik.” diyeceklerdir.[10]

“Allah Rasûlü’nde sizlere ne güzel örnekler vardır. Bu, Allah’ın huzuruna varacağına, ahiret gününün varlığına inananlar ve Allah’ı çokça zikredenler içindir.”[11]

“O, kendi hevâ ve hevesinden konuşmaz.”[12]

……..

buyurmaktadır.

 

Bu kadar açık ve net âyetler ve biraz aklını kullananın hemen anlayacağı gerçekler varken, bu çatlak sesler nerden, nasıl çıkıyor? Bu tür soruların cevaplarının, bizi götürdüğü bir gerçek var: Ön kapıdan girmeye zorlanan şeytan, yan kapıları, arka kapıları… deniyor; çarpık zihniyetleri süsleyerek göze hoş göstermeye çalışıyor. Dünyalığın kamaştırdığı gözler, biraz ilerideki uçurumu ve tehlikeleri görmüyor.

{

Saldırılan Değerler, Saldıranları Çaresiz Bırakacak Kadar Güçlüdür

 

Öte yandan, ortada bir gariplik var. Bu yöndeki saldırılar, İslâmın en güçlü olduğu alanlardan birinde geliyor. Hiçbir ümmet, bu ümmet gibi peygamberlerinden gelen sözleri titizlikle kayda geçirmemiş, saklamamış, kayda geçenleri titizlikle korumamış, ince eleklerden geçirip süzmemiştir.

Her hadisin senedi, metni kaydedilmiş; nakleden insanlar, zekâları, kişilikleri, samimiyetleri, unutkanlıkları, doğru sözlülükleri, meyilleri, sonradan zihinlerine tesir edecek bir rahatsızlık geçirmişlerse bu rahatsızlıkları, bunun hadislere tesir oranı, bu rahatsızlıktan önce ve sonra naklettiği hadislerle ilgili bilgiler verilmiş; hadis kitaplarının yanında tahric ve ricâl konusunda da akla durgunluk verecek derecede eserler telif edilmiştir.

Bu alanda insaflı çalışma yürüten herkes, şüphesiz verilen emeğe, katedilen yollara, konulan ölçülere, yetişen ilim ehline, telif edilen eserlere hayran kalacaktır.

Allah Rasûlü’nün fiilleri, sözleri, emir ve yasakları, yaşadıkları, sadece kaydedilmemiş, ilim ehli tarafından, bir arının bin bir çiçek dolaşarak bal toplayışı gibi elden geçirilmiş, işlenmiş, hükümleri hayata aksettirilmiştir. Yok edilemeyecek kadar sağlam, sarsılmayacak kadar güçlüdür.

Bugün, büyük mücadelelerle kendi değer ve kıymetlerinden uzaklaştırılmış, birçoğundan habersiz hale getirilmiş bir milletin içine düştüğü cehaletten istifadeyle insanların akıl ve inançlarıyla oynamak isteyenlerin modasının geçeceği, başlarını bir gün hakikat duvarlarına toslayacakları kesindir.

{

Ona İman, Şahâdetin Bir Parçasıdır

Allah Rasûlü’nün hükümlerini dışlamaya çalışanlar, hadislerini reddetmek için fırsat ve bahaneler arayanlar, onlara imkân hazırlayıp çanak tutanlar ve onların propaganda yoğunluğu karşısında sarsılanlar, modaya kapılma hevesi taşıyanlar… bilmelidirler ki;

Biz bu aziz dini Allah Rasûlü’nden öğrendik. Allah Kelâmı’nı ilk önce Ondan dinledik. Rabbimizin bize ne emrettiğini, emrini nasıl yerine getireceğimizi anlamak için Ona kulak verdik. İslam’ın kemâliyle nasıl yaşanacağını Onda gördük. Ahlâk güzelliğinin bütün meyvelerini Onda tattık.

Yine bilinmelidir ki biz, kelime-i şahâdet getirirken Allah’ın varlığına, birliğine, Ondan başka hiçbir ilah olmadığına, mutlak kudret sahibinin O olduğuna inanıp inancımızı ilan ederken, Muhammed Mustafa’nın da Onun kulu ve Rasûlü olduğuna inandık, iman ettik ve bu inancımızı da ilan ettik. Ona olan imanımız kelime-i tevhidin, şehadetin içinde yer aldı; iman çekirdeğimizi oluşturdu.

Eğer biz Ondan duyduğumuz sözleri, hükümleri reddedersek, Ondan duyduğumuz âyetleri nasıl kabul edeceğiz? Onun bize öğrettiği, Kur’ân’da yer almayan; namazların kılınış şekilleri, haccın edâ edilişi, doğal kaynaklarda yetişen sahipsiz malların mülkiyete geçiş yolları veya onlardan yararlanma şartları; alış-veriş hukuku, şirketler hukuku, kefâlet, vekâlet, âile hukukuyla… ilgili bir çok hükümleri ne yapacağız? İnkâr mı deceğiz; reddedip yok mu sayacağız? Sıra buraya mı gelecek? Giderek sonunda Allah’ın hükümlerini ve kelâmını redde mi dayanacak? Bunun mu planları yapılıyor, temelleri atılıyor!?

Ancak, plan ve programlar, hazırlanan tuzaklar ne olursa olsun Allah, nurunu tamamlayacak, İblis uğruna yürütülen çabalar, Allah’ın nurunu söndürmeye yetmeyecektir.

Şu ilahî ikaza ve habere de kulak veriniz:

Allah’a ve Rasûlüne kimler eza verirse Allah’ın laneti dünya ve ahirette onların üzerinedir ve onlar için kendilerini zillete düşürücü, alçaltıcı bir azap vardır.[13]

Ciddi bir ilme ve araştırmaya dayanmadan, hakkı ve hakikati bulma samimiyeti taşımadan Allah Rasûlü’nün buyruklarına dil uzatmak Ona eza değil de nedir?..

Son söz olarak hatırlatmak istediğimiz ilâhî ikaz daha var:

İman edenler arasında çirkin ve çirkef şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için, hem dünya hayatında hem de ahirette çok acıklı ve ızdırap verici bir azap vardır…[14]

{

 

Kim ne derse desin; kervan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hidâyet Rehberi’nin rehberliğinde Hakka yürümeye devam edecektir!..

 

{{{

[1] Tevbe, 9/128.

[2] Enbiyâ, 21/107.

[3] Ahzâb, 33/45-46.

[4] Ebu Davûd, “Sünnet”, H. No: 4605; Tirmizî, “İlim”, H. No: 2663; İbn Mâce, c.1, s.7. Ayrıca bknz. Câmiu’l-Usûl, 1/283.

[5] Ebu Davûd, “Sünnet”, H. No: 4604; Tirmizî, H. No: 2664.

[6]  Enfâl, 8/20. Ayrıca bknz. Âl-i İmrân, 3/132; Nisâ, 4/63, 68; Nûr, 24/54. (Bu mânâda birçok âyet vardır. )

[7]  Nûr, 24/54.

[8]  Nisâ, 4/80.

[9]  Haşr, 59/7.

[10] Ahzâb, 33/66.

[11] Ahzâb, 33/21.

[12]  Necm, 53/3.

[13] Ahzâb, 33/57.

[14] Nûr, 24/19.