İçeriğe geç
Anasayfa » KUR’ÂN’LA YAŞAMAK

KUR’ÂN’LA YAŞAMAK

Yüce Rabbimiz fazlının ve rahmetinin nişanı olarak indirdiği Kur’ân-ı Azimuşşân’ın bütün dünyalıklardan daha kıymetli olduğunu, Mü’minlerin ancak O’nunla sevinebileceğini ve birbirlerini severek Hakk’ın rızasına erebileceklerini bize şöyle haber vermektedir:

“Ey Habibim! İnsanlara hitâben de ki: “Kur’ân, Allah’ın lütfuyla ve rahmetiyle geldi. Şu halde Kur’ân’ın gelmesiyle sevinsinler. Çünkü Kur’ân, onların toplayıp durdukları (bütün dünyalıkları) ndan daha hayırlıdır.” (Yunus, 10/58)

Peygamber Efendimiz de Medine-i Münevvere’ye hicreti esnasında Rânûna denilen yerde okuduğu ilk Cuma hutbesinin bir bölümünde şöyle buyurmuştur:

“İyi biliniz ki! Allah’ın Kitâb’ı sözlerin en güzeli ve en üstünüdür. Allah’ın sevdiğini seviniz. Allah’ı cân u gönülden seviniz. Allah’ın kelâmından ve zikrinden usanmayınız. Allah’ın kelâmından kalbinize kasvet gelmesin. Zira Kelâmullah her şeyin en iyisini ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını, kulların güzîdesi olan Peygamberleri ve Onların kıssalarını zikreder. Helâl ve haramı bildirir. Artık, Allah’a ibadet ediniz. Ve O’na hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayınız. Şirkten hakkıyla sakınınız. Sözleriniz Allah’a yönelmiş güzel sözler olsun. Birbirinizi Kelâmullah/Kur’ân ile seviniz.” (Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, 1/124.)

Kur’ân-ı Kerim’in indirilişi Mü’minler için sevinç, müjde, şifa, hidâyet ve rahmet kaynağı olmuş, zalimlerin ise hüsranını, hüznünü ve öfkesini arttırmıştır. (bkz. İsrâ, 17/82; Nahl, 16/89; Yunus, 10/57)

Dünya, türlü türlü derdi, hastalıkları, bela ve mihnetleriyle dolu bir hastaneye; Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz hâzik/mütehassıs bir tabîbe, Kur’ân-ı Kerim de şifa veren, yeten ve doyuran gıdaya benzetilmektedir.

Hiç şüphesiz Kur’ân-ı Kerim, ahlaki, içtimai/sosyal ve manevi hastalıklara karşı ayn-ı şifa ve rahmettir. Ancak Hakkı sevmeyenler, inanmadıkları için o şifa ve rahmetten istifade edemezler. (bkz. Hak Dili Kur’ân Dili: 5/3195)

***

Kur’ân-ı Kerim, bize kendimizi tanıtan ve bizi Rabbimize yaklaştırıp rızasına ulaştıran, en güzel, en üstün, en âdil, eşsiz, benzersiz Allah kelâmıdır.

“Biz size, içinde kendinizin anlatıldığı bir kitap indirdik. Siz hâlâ bunu anlamıyor musunuz?” (Enbiya, 21/10)

Mevlâsına yaklaşmak, rızasına ulaşmak, Müslüman olarak ölmek isteyen Hablullah’a (Kur’ân-ı Kerim’e, Rasûl-i Ekremine) sarılsın. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur.

“Hepiniz toptan Allah’ın ipine sımsıkı tutunun, bölünüp parçalanmayın (birbirinizden ayrılmayın) ve Allah’ın, üzerinizdeki nimetini düşünün.” (Âl-i İmran, 3/103; A’raf, 7/170)

“Kitab’a/Kur’ân’a sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz Biz iyiliğe çalışanların mükâfatını aslâ zayi’ etmeyiz.” (A’raf, 7/170)

Yüce Rabbimizin rızasına ulaşmak için emirlerini yerine getirip, yasakladıklarından sakınmalı, farz ibadetlerin noksanlarını tamamlayacak olan şu ibadetleri de gönül hoşluğu ile yerine getirmeye özen göstermelidir:

Kur’ân-ı Kerim okumaya devam etmek

Nebi –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e çokça salât u selâm getirmek.

Cenâb-ı Hakkı çokça zikretmek.

Mü’minlere nasihat etmek.

Mü’minlere duâ etmek.

Çünkü kalbin yumuşaması ve nurlanması Zikrullah, tilavet-i Kur’ân ve Nebî –aleyhissalât-ü ve’sselâm- Efendimiz’e salât ü selâm getirmekle hâsıl olur. (bkz. Ruhu’l Beyân, 1/265.)

Zikrullah, salât ü selâm ve Kur’ân tilavetinden mahrum olan kalpler katılaşır da hakikati göremez olur.

Ashâb-ı Kiram’dan  Ebû Musâ el-Eş’arî (r.a) ziyaretçilerine şu tavsiyede bulunurmuş:

“Kur’ân okumaya devam ediniz. Sakın uzun müddet Kur’ân okumayı terk etmeyiniz! Aksi halde sizden öncekiler gibi sizin de kalpleriniz katılaşır.” (Müslim, Zekat, 119)

Yüce Rabbimiz de bu konuda biz gâfil kullarını şu Ayet-i Celile ile uyarmaktadır:

“İmân edenlerin, Zikrullah ve Hakk’tan inen Kur’ân sebebiyle kalplerinin ürpermesi, huşû içinde coşup yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi?” (Hadid, 57/16)

***

Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’e karşı birinci görevimiz; onu candan sevmek ve ona gönülden muhabbet duymak; gençlerimizi küçük yaştan itibaren taate alıştırarak Kur’ân sevgisi ve Kur’ân saygısıyla yetiştirmektir.

Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Çocuklarınızı üç hasletle terbiye edip yetiştiriniz, şu üç hususu onlara öğretiniz:

a)Peygamberini sevmeyi

  1. b) Ehl-i beytini sevmeyi
  2. c) Kur’ân’ı okuyup ezberlemeyi” (el-Câmiussağir)

Allah’a tâatle ve Kur’ân tilavetiyle büyüyen genci Peygamber Efendimiz şu sözleriyle müjdelemektedir:

“Dünya lezzetlerini ve eğlencesini terk edip de gençliğiyle beraber Allah’ın tâatine yönelen gence Allah Teâlâ yetmiş iki sıddîkın ecrini/sevabını verir ve ona şöyle hitab eder:    “Ey şehvetini terk ederek gençliğini benim uğrumda feda eden genç! Sen benim yanımda bazı meleklerim gibisin!” (Tirmizi, Zühd, 53; Tuhfetü’z-Zakirîn, 241.)

Bu Hadîs-i Şerifleri her Mü’min kalbinde bir âyine gibi saklamalı, hayatını buna göre şekillendirmeli, bu sevgiyle yaşayıp, son nefesine kadar böyle gitmeli, sonunda da Cenab-ı Hakk’ın rahmetine şayan olup Şefâat-ı Mustafâ –sallallahu aleyhi ve sellem-’e erişmeli.

***

Mümin olarak yaşayıp imanla ölmenin ve Cennet’e girmenin yegâne ölçüsü de Allah’ın Kitabı ve Rasûlullah’ın Sünnetidir.

Kurtuluşa ermek, imanla ölmek ancak inandığı gibi yaşamakla mümkündür. İnandığı gibi yaşamak için Yüce Rabbimizin Kitâb-ı Mübînine ve biricik Habîbi –aleyhissalâtü ve’sselâm- Efendimiz’e her halinde uymak gerekir. Bu sayede Rabbimiz bizi sevecek ve bağışlayacaktır. (bkz. Âl-i İmran, 3/31)

Karanlıkları aydınlatan Allah’ın Kitabı, Rasûlullah’ın Sünneti ve O’nun ahlâkını yansıtan güzîde Ashâbının hayatıdır. Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerim’i ve Efendimiz Âleyhisselâm’ı; karanlıklardan aydınlığa, sapıklıktan hidayete ve vahşetten medeniyete götüren iki cihanın saadet rehberi olarak göndermiştir. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Mübîn’inde şöyle buyurmaktadır:

“İşte Allah size, gerçekten bir uyarıcı (Kitap) indirmiştir. İman edip salih amel işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık Âyetlerini okuyan bir de Peygamber göndermiştir.” (Talak, 65/10.-11.)

Cenâb-ı Hakk, Kur’ân’ın doğrular doğrusunu gösterdiğini, gönül ibresi Hakk’ın rızasına yönelen kullarını da Kitab-ı Mübîniyle karanlıklardan aydınlığa çıkaracağını bize şöyle haber vermektedir:

“Gerçekten size Allah’tan hakiki bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir ki, Allah onunla, rızasına uyanları kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, dosdoğru bir yola eriştirir.” (Mâide, 5/15-16)

Sultân-ı Enbiyâ –sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Yüce Rabbimizin kelamını bize şöyle tarif etmektedir:

“Haberiniz olsun ki, ileride gece karanlığı gibi fitneler olacaktır. Onlardan kurtuluş çaresi nedir ya Rasûlellah? diye sorulmuş, O da şöyle cevap vermiştir:

Yüce Allah’ın kitabı Kur’ân’dır. Çünkü O’nda sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberi ve aranızdakilerin hükmü vardır. O, hak ile batılı ayıran kesin bir sözdür, asla şaka değildir. O’nu zorbalıkla terk edenin Allah belini kırar. O’nun dışında doğru yol arayanı Allah şaşırtır. O, Allah’ın hikmet dolu zikri ve doğru yoludur. O’na uyanlar hiçbir zaman sapıtmaz, O’na bağlanan gönüllerde görüş ayrılığı olmaz,  Âlimler O’na doymaz, müttakiler O’ndan usanmaz. O’nun ilmini bilen ileri gider, O’nunla söyleyen doğru söyler. O’nunla amel eden mükâfat görür. O’nunla hükmeden adalet eder. O’na sımsıkı sarılan, halkı da O’na çağıran, sırat-ı müstakimi/dosdoğru yolu bulmuş olur.” (Tirmizi, Fedâîlü’l-Kur’ân, 14/2906; Bekir Sadak,  Tâc Tercemesi, 4/15; Hak Dîni Kur’ân Dili, Mukaddime)

Allah’ım! Kitabınla gözlerimizi ve gönüllerimizi nurlandır. Bize, Kur’ân’ınla merhamet eyle ve afiyet ver. O’nu bize rehber, nur, hidayet ve rahmet vesilesi eyle.

Allah’ım! Kur’ân’ı kalbimizin baharı, gönlümüzün nûru, hüznümüzün cilâsı, gam ve kederlerimizin gidericisi kıl.

Allah’ım! O’ndan unuttuklarımızı bize hatırlat ve bilmediklerimizi öğret. Gece ve gündüz O’nu okumak ve O’nunla amel etmekle bizi rızıklandır. Yalnızlığımızda bize enis ve yoldaş eyle. Sana kavuşacağımız gün de lehimizde hüccet kıl.

Âmin!…

Bu vesileyle;

Çocukluğundan beri Kur’ân’a hizmet etmiş,  okumuş ve okutmuş, hocalarına hürmette ve hizmette kusur etmemiş, sevenlerini Kur’ân ziyafetinden mahrum bırakmamış, nice Kur’ân bülbülleri yetiştirmiş, Kur’ân’a gönül verenleri daima sevmiş ve sevindirmiş, mesleğinin itibarını korumuş, meslektaşlarına ve öğrencilerine hayatıyla örnek olmuş, hizmetleri unutulmayacak, okuduğu Kur’ânlar kulaklarda daima yankılanacak, bıraktığı eserlerle anılacak, amcam merhum Hafız Muharrem ARSLANTÜRK  ile hocaları Reisü’l-Kurra merhûm Hafız Ali Haydar ÖZAK ve merhûm Hafız Mehmet Rüştü AŞIKKUTLU hocaefendilerimizi minnet ve rahmetle anar, Kur’ân-ı Kerim’in ve Habîb-i Ekrem Efendimiz’in şefâatiyle Rabbimizin hoşnutluğunu niyaz ederiz.