İçeriğe geç
Anasayfa » KURBANA DAİR… “…ALLAH’A SADECE TAKVÂNIZ ULAŞIR”

KURBANA DAİR… “…ALLAH’A SADECE TAKVÂNIZ ULAŞIR”

Mülâkat: M. Akif Köse

Muhterem Hocam, üzerine kurban kesmek vacip olmayan ama kurban kesmek isteyen kimselere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Borç ile kurban kesilebilir mi? İlgili başka meselelere de temas edebilir misiniz? 

Kurban keserken Besmele çektiğimiz gibi kurban konusuna da Besmele ile başlayalım ki sözümüz de sohbetimiz de bereket olsun.

Yirmi beş yıl mihrapta bulundum, halkımızın çeşitli sorularına muhatap oldum. Şunu tespit ettim: Halkımız cenazesi konusunda, nikâhı konusunda bir de kurban konusunda çok titiz davranıyor. Hiç unutmuyorum; Bulgaristan göçmenlerinden birisinin hanımı ölmüş, salâ için camiye geldi, o gün de Cuma idi. Nasıl olsa Cuma için salâ vereceğiz, zaten cemaat kalabalık, cenaze salâsına gerek yok dedik salâ vermedik. Adam, “Benim hanım salâsız defnedildi ne olacak?” diye başımızın etini yedi.

Kurban konusu hakkında da halkımız işin çok ayrıntısına iner. Biz ana hatlarıyla özetlemeye çalışalım. 

Kurban, İmamımız Ebû Hanîfe’ye göre vaciptir; kesen kimse bu emri yerine getirir, ahirette mükâfatını görür, kesmeyen de -Rabbim sorarsa- hesabını verir.

İmamımıza göre kişi, Kurban Bayramı günleri, elinde zekât verecek miktarda bir mala sahip olursa kurban ona vacip olur. Aksi takdirde vacip olmaz; bu durumda o kimsenin kestiği kurban nafile olur. Çünkü usulde farz ve vacip olmayan bir ibadet nafile diye isimlendirilir. Ama sevap bakımından aralarında fark yoktur. Kurban vacip olmayan kişiler borca girmeden, dara düşmeden kesebiliyorlarsa kesmelerini tavsiye ederim. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “İmkân bulup da kesmeyen musallamıza yaklaşmasın.” buyurmuş ve işi kişiye bırakmıştır.

Borçla kurban kesilir mi? Az önce anlattım. Dinimiz, “Borç-harç illâ kes.” demiyor ama kişi “Ben keseceğim.” derse ona da mani olmuyor, haram işliyorsun demiyor. Bizler daha rahat yaşayalım diye nice borçlar, taksit yükleri altına girmiyor muyuz ki…    

Peki, Hocam, alacakları dışında kurban için yeterli parası olmayan kimse ne yapması gerekir, kurban kesmesi lazım mıdır, üzerine vacip midir?

Zekât konularından hatırlayacaksınız. Kişinin inkâr edilmeyen alacakları elinde imiş gibi kabul edilir ve zekâtını vermesi lazım gelir. Kurbanda da hüküm aynıdır.

Daha önceki senelerde şartları sağladığı halde bilmeme, unutma, ihmal gibi sebeplerle kurban kesmeyen kimse ne yapar?

Geçen senelerin kurbanlarını kaza etmek vacip değildir.

Tek başına bir kurban kesmek ile bir kurbana ortak olmak arasında fazilet bakımından fark var mıdır, Hocam? Herhangi birinin tercihi tavsiye olunuyor mu?

Aslında her hayvan bir can taşır, kıyas bir canın bir kişi adına feda edilmesidir. Ancak kıyasa muhalif olarak, büyük baş bir canın birden fazla insan için feda edildiği de sahih rivayetlerde sabittir. Bu rivayetlerde, bunun daha çok Hudeybiye’de olduğu gibi sefer halinde olduğunu görmekteyiz. Her ikisi de caiz olmakla beraber, bir canın bir kişi için kesilmesi daha faziletli olur kanaatindeyim.

Peki, ortak kesimde, herkesin niyetini bilemediğimizden veya bizim niyetlerimizin karışıklığından dolayı kurbanda bir kusur meydana gelir mi, önemli olan sadece kendi niyetimiz midir?

Ortakların niyetini biz bilemeyiz. Birisi, “Ben taze et yemek için katılıyorum, ibadet niyetim yok.” demedikçe kurban günlerinde biz herkesin ibadet niyeti ile ortak olduğunu kabul etmek zorundayız. Biz zâhire bakarız, bâtını Allah bilir.

Muhterem Hocam, son zamanlarda bazı şirket, market aracılığıyla kilo bazlı fiyatlandırmalarla kurban (eti) satışı oluyor; yani şu kadar et şu kadara vs. diye. Bu şekilde kurban olur mu?

Bildiğiniz gibi bir büyük baş hayvan en fazla yedi kişi adına kesilir ve bunlar hem parasını hem de etini eşit şekilde paylaşırlar. Bu gruplamayı kişiler yapabildiği gibi vakıflar, dernekler ve marketler de yapabilir. Bir sığırın ortakları, “Biz yirmişer kilo et isteriz, gerisi derneğe, vakfa kalsın.” diyebilirler. Ama mutlaka bir hayvan, en fazla yedi kişi adına kesilmeli. Bir tonluk bir boğa kesip de bununla 10-15 kişinin kurban ihtiyacını karşılarlarsa bunu kim yaparsa yapsın caiz olmaz. Bu konuda kimin ne yaptığı iyice araştırılmalı; güven vermeyen kurumlardan, kurbanı ticarete dönüştürenlerden uzak durulmalıdır.

Bir de şu yapılıyor: Ortaklar fiyatta aldanmamak için kilo üzerinden pazarlık yapıyor. Hayvan belirleniyor, alınıyor ama fiyatı tespit edilmiyor. Anlaşmaya göre; hayvan kesilecek sakatâtı atılacak, eti ve kemikleri tartılacak, kilosu şu kadar liradan ödeyecekler. Yani mal satın alınıyor ama kaça alındığını ne alan biliyor ne satan. İslam Fıkhına göre böyle bir alım-satım fasittir. Dolayısıyla kurban fiyatının nizâya sebep olacak şekilde belirsiz bırakılması fıkıhtaki akit şartlarına uygun değildir.

Diğer taraftan akit esnasında fiyatın belirtilmesinin şart olmasının, makul bir hikmeti de vardır ki bu durum anlaşmazlıkları önler. Mesela;

Hayvandan kaç kilo et çıktığı konusunda ihtilaf çıksa, satıcı müşteriye, “Yalan söylüyorsun.” dese anlaşmazlık nasıl çözülecek?

Hayvan, bayram gecesi müşterinin elinde ölse satıcıya ne ödeyecek?

Ayrıca bu durumda müşterinin öncelikli kaygısı ibadet değil, kaç kilo et alacağı ve kaç lira ödeyeceği olacak.

Doğrusu; kurbanlık hayvan kesilmeden önce canı ile, eti-kemiği ile, derisi ve sakatâtı ile satıcının mülkiyetinden tamamen çıkmalı ve müşterinin mülkiyetine ve sorumluluğuna girmeli, fiyatı belli olmalı, o da her yönü ile kendi malı olarak kurban kesmelidir. Bu, ihlas ve takvaya daha yakın bir kurban alım-satımı olur.   

Hocam, seferî kimsenin kurbanı hakkındaki ahkâma da temas edebilir misiniz?

Bu hususta kafa karışıklığına sebep olan çok fetvalar dolaşıyor. Bildiğim kadar doğrusunu anlatmaya çalışayım:

Sefer halinde olan insana Ramazan’da oruç tutmama ruhsatı verildiği gibi kurban kesmeme ruhsatı da verilmiştir. Ancak nasıl ki seferî kişi oruç tutsa tuttuğu oruç nafile değil farz olan Ramazan orucu yerine geçerse, kurban keserse kurbanı da nafile değil vacip kurban yerine geçer ve aynı sevabı alır. Çünkü sefer hali ibadetin hükmünü değiştirmez, farz farz olarak, vacip vacip olarak kalır; ancak edasında bazı ruhsatlar tanınmış olur. Dolayısıyla sırf kurban kesmek için memleketine giden ve seferî sayılan insanın orada kestiği kurban vacip kurban olur. Bayram günleri bitmeden asıl ikamet yerine dönerse bir daha kesmesi gerekmez.   

Şoklama ile kurban kesimi caiz midir, Hocam?

Ben bunun caiz olacağını düşünüyordum. Bir defasında müftülük, kurban öncesi, kasapları bilgilendirme kursu düzenledi. Orada ben de bir şeyler anlattım. Bu konu gündeme geldi. Ben de, “Hayvan şoktan dolayı ölmeden önce usûlüne uygun şekilde boğazlanırsa caiz olur.” dedim. Kursa katılan bir veteriner itiraz etti; “Şok, hayvanın kalp atışlarını çok yavaşlatır, kesseniz bile o kalp, kanı kuvvetli bir şekilde dışarı atamaz, kanın bir kısmı ette kalır.” dedi. Hak verdim. Çünkü eti murdar yapan şeylerden bir tanesi de kanın dışarı akmamasıdır. Ondan sonra, hayvanın şoklanması konusunda kanaatimi değiştirdim. Hayvanın haklanamaması gibi zorunlu hallerin dışında şoklama yolunu kullanmamak lazım. Kullanıldığı zaman da vakit geçirmeden, yani sırf şoktan dolayı ölecek hale gelmeden kesilmesi gerekir. Yoksa acaba şoktan dolayı mı öldü şüphesi olur.  

Hocam son olarak; Peygamber Efendimiz, peygamberler, sahâbe-i kirâm vs. gibi vefat etmiş kimseler adına niyet edilerek kurban kesilebilir mi? Bu gibi bir niyetle insanlardan para toplayanlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Rasûlullah’ın (s.a.v), kurban keserken, “Muhammed, ailesi ve ümmeti adına…” dediği sahih rivayetlerde vardır.

Ayrıca Hz. Ali’den, “Rasûlullah (s.a.v) bana, kendisi adına da kurban kesmemi vasiyet etti, ondan dolayı iki kurban keserim.” dediği hadis kaynaklarında yer alır. Bu rivayetler başkası adına kurban kesilebileceğini gösteriyor.

Bizim ilmihal kitaplarımızda da “Kişi ölmüş anası-babası adına kurban kesip sevabını bağışlayabilir.” gibi hükümler vardır. Ancak başta ashâb-ı kirâm olmak üzere bu ümmet arasında Rasûlullah adına kurban kesme gibi bir amel, nadiren görülmüş olsa da genel kabul görmemiştir. Bu çok faziletli bir amel olsaydı bunu herkesten önce imkânı olan hemen bütün ashâb-ı kirâm yapardı. Buna rağmen kişi kendi malından “Rasûlullah adına bir kurban keseyim fakir-fukaraya dağıtayım.” derse sadaka sevabı alır. Ama en doğrusu, eslafımızın açmadığı bu kapıyı çok zorlamamaktır. Bu, özellikle günümüzde bazılarının yaptığı gibi, Peygamberimiz’e kurban keseceğiz, diye para toplamaya yol açarsa bunun hükmü olsa olsa bid‘at olur.  Muhterem Hocam bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Allah razı olsun.