İçeriğe geç
Anasayfa » MESCİDDE MİNBER SAHİBİ BİR SAHÂBÎ (HASSAN B. SÂBİT R.A)

MESCİDDE MİNBER SAHİBİ BİR SAHÂBÎ (HASSAN B. SÂBİT R.A)

Asr-ı saadet öncesi Arap toplumları, her ne kadar cahiliye devrini yaşıyor olsalar da edebiyat, belagat ve fesahatte dönemlerindeki bütün milletlerden oldukça ilerideydiler.

Özellikle şair ve şiir onlar için bir varoluş biçimiydi. Çünkü şiir yoluyla geçmiş dönemlerini, kültürel miras ve birikimlerini yâd ediyor, gelenek ve göreneklerini, özellikle de toplumsal sınıflandırmada kendilerini öne geçirecek yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık gibi meziyetlerini yansıtma imkânı buluyorlardı.

Arap toplumunda şair olmak öyle önemli ve itibarlı bir şeydi ki, kabileler içlerinden büyük bir kahraman çıkmasındansa büyük bir şair yetişmesini arzu ederlerdi.

Gösterişi bu kadar sevdikleri için, şanlarını ve şöhretlerini en güzel şekilde yayabilecek kişiler olarak şairleri görüyorlardı. İyi bir şairin hiciv ve tenkitlerinden, tehlikeli bir hayvandan korkar gibi korkup çekinirlerdi.

Bu bir yanıyla günümüz dünyasının medyatik aksiyonlarına oldukça benzemekle birlikte dönemin en geçerli haberleşme ağı, sözün dilden dile, kulaktan kulağa yayılmasıydı.

Hassan Bin Sâbit (r.a) işte böyle bir dönemde, üstelik atadan, dededen şair olma vasfına haiz, kavmince el üstünde tutulan mümtaz bir şahsiyetti.

Öyle ki Şam’da bulunan dönemin Gassânî hükümdarı bile ona özel ihtimam gösterir, sarayında ağırlayıp izzet ve ikramlarda bulunurdu.

İslam’la şereflendiği zaman altmış yaşlarında olan Hassan b. Sâbit ( r.a), müşrik şairlerin ve belagat ustalarına karşı, mü’minlerin güçlü duruşlarını daha da kavi hale getirmek hususunda, yazdıkları ve söyledikleriyle Allah Rasûlü’nün (s.a.v) en büyük destekçilerinden biri olmuştu.

Bu desteğin karşılığında Rasûlullah (s.a.v), onu yanında bulundurmaktan daima hoşnut olmuş, hatta Mescid-i Nebevî’de yalnızca onun çıkıp insanlara hitap etmesi için bir minber yaptırmış ve onu Hz. Aişe’den (r.anhâ) rivayet edilen şu kıymetli sözlerle teşvik etmişti:

– Sen Allah’ı ve Rasûlü’nü savunduğun müddetçe, Cebrail (a.s) seni desteklemeye devam edecektir.

“BEN BURDAYIM VE DİLİMLE YARDIM ETMEYE HAZIRIM”

İmanın temel şiarı olan, bir kötülük gördüğü vakit önce el ile, buna güç yetmiyorsa dil ile, buna da güç yetmiyorsa kalp ile buğz ederek karşılık vermek zaruretini, tüm Müslümanlar kendilerine kutlu bir vazife olarak benimsemişlerdi.

Kureyş’in müşrik şairleri, mü’minlere dil uzatıp onları şiirleriyle rahatsız ederken, elbette buna mukabele edecek gür seslere ihtiyaç vardı. İşte tam böyle bir zamanda Peygamber’i mahzun gören Hassan b. Sâbit (r.a), Efendimiz’in yanına geldi, dilini eliyle tutarak ona şöyle dedi:

– Ey Allah’ın Rasûlü, işte ben buradayım ve dilimle size yardım etmeye hazırım. Onları tıpkı onların yaptıkları gibi hicvederek Allah’ın izniyle haklarından gelirim.

Rasûl-i Ekrem Efendimiz buna karşılık merakla:

– Ya Hassan, sen onları nasıl hicvedeceksin? Hem biliyorsun ben de bu Kureyşlilerle aynı soydanı,  diye sorduğunda Hassan b. Sâbit (r.a):

– Ya Rasûlallah, siz merak buyurmayınız. Ben şiirlerimde Kureyşlileri yererken, mukaddes şahsiyetinizi tereyağından kıl çeker gibi çeker ayırırım, diyerek onun bu nazik endişesini giderdi.

YALNIZCA HAKİKATİ HAYKIRAN DİZELER

Hassan b. Sâbit (r.a), imanla müşerref olduktan sonra şiirlerinde bazı değişiklikler yapmıştı. Artık şiirlerinde mübalağalara ve şatafatlı sözcüklere yer vermiyordu. Hatta bu yüzden, onun şiirlerinde eskisine göre bir gerileme olduğunu söyleyenler bile çıkmıştı. O ise bunlara şöyle cevap veriyordu:

– Şiirlerimin eskisi kadar güçlü olmadığını kabul edebilirim. Zira İslam yalana izin vermez. Hâlbuki şiir, yalan, hayal ve mübalağa ile güzelleşir.

Bu her ne iş üzere olursa olsun, bir mü’minin İslam akidesine göre duruşunu ve eylemini yeniden düzenlemesi gerektiğinin en güzel örneklerinden biridir.

Hz. Hassan b. Sâbit (r.a) yüz yirmi yıl süren uzun ve bereketli bir ömür geçirdi. Bu yüz yirmi yılın altmış yılında cahiliye dönemindeyken, kalanında ise İslam’ın kutlu bir neferi olarak şan ve şerefle yaşadı. Raşit halifeler döneminde de saygı duyulan bir şahsiyet olarak İslam tarihinin birçok önemli hadisesine tanıklık etti.

Ve tabii ki bu dünyadaki misafirliği sona erdiğinde bu güzel sahabeden geriye, Peygamber’in övgüsüne mazhar olma liyakati ve sonraki nesillere ufuk açacak nice değerli mısralar kaldı.