İçeriğe geç

MÜKERRER CENAZE NAMAZI

  1. Konunun Arzı

İnsan bu dünyadaki yalnızlığını, hayatın acı ve tatlı anlarını akraba ve dostlarıyla paylaşarak gidermeye çalışır. Kabir yalnızlığının da oradaki akraba ve dostlarının arasında bulunmakla hafifleyeceği duygusunu taşır. Bu ve buna ilaveten bir de baba ocağına karşı duyduğu hasret onu öldüğü zaman köyüne defnedilmesine vasiyet etmeye sevk eder. Böyle bir arzu şer’an uyulması vacip olan bir vasiyet hükmünde olmamakla beraber, bir vefa borcu olmak üzere yakınları bunu yerine getirmeye çalışırlar. Mükerrer cenaze namazı çoğunlukla işte bu durumda ortaya çıkar. Önce öldüğü yerde sonra defnedileceği yerde olmak üzere namazı iki yerde kılınır. Önce kılanlar  cenaze namazına iştirak etmemekle su-i zanna sebep olmayalım diye ikinciyi de kılarlar. Bunun caiz olup olmadığı bazen tartışmalara sebep olur ve şu iki soruya cevap aranır:

Bir cenazeye birden fazla namaz kılınır mı?

Bir kişi aynı cenazeye birden fazla namaz kılabilir mi?

Aşağıdaki satırlarda fıkıh kaynaklarından bu iki soruya cevap bulmaya çalışacağız.

  1. Bir Cenazeye Birden Fazla Namaz:

Bu konuda iki görüş vardır.Birincisine göre bir cenazeye birden fazla namaz mekruhtur. Hanefî ve Malikîler bu görüştedirler. Dayandıkları deliller şunlardır:

Rasulullah (sav) bir defasında bir cenazenin namazını kılıp bitirmişti. Hazreti Ömer (r.a)’in de içinde bulunduğu bir grup geldi, o cenazeye namaz kılmak istediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Cenaze namazı tekrar kılınmaz, ama onun için dua ve istiğfarda bulunabilirsiniz.” buyurdu.

Abdullah bin Selam Hazreti Ömer’in cenaze namazına yetişemedi ve “Namazda beni geçtiniz ama duada geçemezsiniz.” diyerek sadece dua etti, namaz kılmadı. Abdullah bin Ömer de öyle yapardı. İbrahim en-Nehâî ve Hasan el-Basrî’nin de cenaze namazının tekrarı olmaz diyerek kılmadıkları rivayet edilir.

Cenazeye ikinci bir namaz meşru olsaydı, bu ümmet Peygamberinin, Hulefa-i Raşidin ve diğer sahabenin kabirleri üzerine namaz kılarak sevap kazanmak isterlerdi, ama yapmadılar. Bu da bu konuda fiilî bir icma sayılabilir.

Ayrıca birinci namazla farz-ı kifaye yerine getirilmiştir. İkincisi nafile olur. Oysa ki cenaze namazının nafilesi meşru kılınmamıştır.[1]

İkinci görüş:

Şafiî ve Hanbelilerce muteber olan görüşe göre cenazeye ikinci namaz kılınabilir. Onların bu konudaki delilleri şöyledir.

  1. a) Rasulullah (s.a.v)’ın definden sonra kabir üzerine namaz kıldığı sabittir. Nitekim İbni Abbas’ın rivayetine göre Rasullullah (s.a.v) taze bir kabre rastladı, ne zaman defnedildiğini sordu. “Dün” dediler. “Bana haber verseydiniz ya!” buyurdu. “Gece karanlığında idi sizi rahatsız etmek istemedik.” dediler. İbni Abbas diyor ki; Rasullullah’ın peşinde saf tuttuk, bize namaz kıldırdı.[2] Bu cenaze, namazı kılınmadan defnedilmesi düşünülemeyeceğine göre Hazreti Peygamber (sav)’in bu ameli kabir üzerine cenaze namazı kılmanın meşrutiyetine delil olmasının yanında mükerreren kılınabileceğine de delildir.[3]
  2. b) Ashab-ı Kiram’ın, Rasûlullah (s.a.v)’ın cenaze namazını mükerreren kıldıkları meşhurdur.[4]
  3. c) Cenaze namazı bir duadır, duanın tekrarında bir beis yoktur.[5]
  4. d) Hazreti Ali, Enes bin Malik, Süleyman bin Rabia, Ebu Hamza ve Ma’mar bin Yesar’ın cenazeye ikinci namazı kıldıkları rivayet edilir.[6]
  5. Aynı Kişinin Aynı Cenazeye Mükerrer Namaz Kılması

Hanefî ve Hanbelilerde tek görüş halinde bir kişinin aynı cenazeye iki defa namaz kılması mekruhtur. Şafilerde de tercih edilen görüş budur. Çünkü birincisiyle farz-ı kifaye yerine gelmiş olduğundan ikincisi nafile olur. Cenaze namazının nafilesi olmaz.

Şafilerde başka bir görüşe göre diğer namazlar gibi cenaze namazının da nafilesi olur.[7]

  1. Netice

Mükerrer cenaze namazı ile ilgili görüş ve delilleri serdettikten sonra bir tercih ve tavsiye babında denebilir ki :

Yukarıda geçen her iki durumda da asıl olan cenaze namazının bir defa kılınmasıdır. Mezkûr ihtilaflar mükerrer cenaze namazının caiz olup olmaması etrafındadır. Dolayısıyla ancak istisnai durumlarda cevaz kapısına gidilmelidir. Şöyle ki:

Namaz eda edilmiş, cenaze henüz defnedilmeden bir yakını veya sırf bu maksatla uzaktan gelen bir dostu yetişememiş olursa ve yer darlığından dolayı tek cemaat olarak kılınamamış ise, ashab-ı kiram’ın, Rasûlullah (s.a.v)’ın namazında yaptıkları gibi mükerreren kılınabilir denmeli ve hadis-i şerifte cenaze namazında hazır bulunana vaad edilen Uhud dağı büyüklüğündeki bir gırat sevaptan mahrum edilmemelidir.

Diğer taraftan bizim örfümüzde cenaze namazı kılınırken kenarda durup iştirak etmemek dedikoduya ve su-i zanna sebep olur. Buna fırsat vermemek için, memleketine götürdüğü yakınının cenaze namazını ikinci defa orada da kılmasında bir kerahet olmayacağı kanaatindeyim. Kerahet varsa da dedikodu ve su-i zannın yol açacağı mefsedetten daha hafif olacağını ümit ederim. Zira bilindiği gibi “Ehven-i şerrayn ihtiyar olunur”.[8] Yani meşru olmayan iki işten biri yapılmak mecburiyetinde kalınırsa şerri ve mefsedeti daha hafif olanı diğer bir ifadeyle keraheti daha hafif olanı yapılır, diğeri terk edilir.

[1]   el-Musannef, Abdurrezzak, 3/519; Bedâyiu’s-Sanâî, 1/314; el-Hurâşî, 2/137; Haşiyetü’d-Dürer, 1/423.

[2]   Buhâri, Cenâiz, 59.

[3]   Muğni’l-Muhtac, 1/361, el-Muğnî, 2/512.

[4]   es-Siretü’n-Nebeviyye, İbn Kesîr, 4/528.

[5]   Bedâyiu’s-Sanâî, 1/311.

[6]   el-Muğnî, 2/512.

[7]   Bedâyiu’s-Sanâî, 1/311; el-Muğnî, 2/512; Muğni’l-Muhtac, 1/361.

[8]   Mecelle, madde: 29.