İçeriğe geç
Anasayfa » MÜ’MİNİ YANLIŞTAN KORUYAN NAMAZ

MÜ’MİNİ YANLIŞTAN KORUYAN NAMAZ

Mü’mini yanlıştan koruyan namaz, huşûlu namazdır. Huşûlu namaz, namazda iken namazda olanın namazıdır. Namazda iken namazda olan kişi, kimin huzurunda olduğunun idrak ve şuurunda olup gerçek namaz kılan kişidir.

Huşû, aslı kalpte, tezahürü bedende olmak üzere ikisini de içinde bulundurur. Kalbe ait tarafı, Rabbin azamet ve celâli karşısında kendi küçüklüğünü göstererek nefsi, Hakk’ın emrine baş eğdirip söz dinlettirecek, edeb ve tazimden başka bir şeye yönelmeyecek şekilde kalbin son derece bir saygı hissi duymasıdır. Dış görünüşle ilgili yönü de, vücut organlarında bu duygunun belirlenmesiyle bir sakinlik ve sükûnet meydana gelmesi, gözlerinin önüne, secde yerine bakıp, sağa sola, şuna buna iltifat etmemesidir.[1]

Namaza durmadan önce, namaz için durmak ve namaz öncesini, namaz anını ve namaz sonrasını düşünmek gerekir.

Şüphesiz önce ideal ve gerçek namaz kılanı bilmek gerekir. Mü’min kişi kendisini bu gerçek namaz kılan ile kıyas edince tanıyacaktır. Noksanını görecek ve onu telafi yönüne gidecek ve gerçek namaz kılmaya yönelecektir. İşte bundan sonra gerçek namaz kılmayı dert edinecektir. Zira derdin birinci dermanı, dert edinmektir.

Namaz öncesi bilgilenme olacak ki; namaz anında gerçek namazla ilgilenme hâsıl olsun. Namaz sonrası hayatına yön veren namaz olacak ki; gerçek namaz hâsıl olabilsin.

Namaz öncesinde; Allah Teâlâ’nın her an ve daimi bizi gördüğü, bildiği ve denetlediği gerçeğinden gaflet içindeyiz. Beş vakit namaz, işte bu gafletten uyanış ve yeniden diriliş fırsatıdır. Kul olduğumuzun farkında olmaktır.

Namaz bir bakıma her şeyin insana hizmet için, insan da Rabbine kulluk için yaratıldığının şuurunda olduğunun fiilî isbatıdır.

Namazda iken namazda olmak gerekir, hem kalple hem de kalıpla. Namaz dışında namazın ruhu içinde yaşarsak, namazın dışında bile namazın içinde gibi oluruz. Eğer namazın ruhu dışında yaşarsak namazın içinde bile namazın dışında oluruz. İşte halimizin resmi budur. Dolayısıyla ne kadar namazın ruhu içinde yaşarsak o oranda ruhen ve aklen namazda oluruz. Zira namazı namaz yapan, insana lâzım olan bütün ilimlerin içinde bulunduğu Kur’ân-ı Kerîm’in fihristi olan Fâtiha sûresinin okunmasıdır. Fâtiha sûresini anlamak; namazı, dolayısı ile dini anlamaktır.

Namaz öncesi okunan ezan, tevhîdin, imanın, İslâm’ın özetini ilan olduğu şuuru ile kulak verirsek şuurda ve akılda ön hazırlık olur.

Abdest ise, besmele ile başlarsak hem maddî temizlik, namaza başlarken de tövbe edince hem de manen temiz olarak Rabbimizin huzuruna çıkmış oluruz. Böylece namazda, kalp temiz, beden temiz, elbise temiz, kıldığı yer temiz olarak bütün yönlerden yüzümüzü çevirerek Allah’a yönelmek için Kâbe’ye yöneliriz.

Önce Allah Teâlâ’ya manen yaklaşmak için namaza niyet eder, yegane büyük ve O’ndan başka büyük yok manasında Allâhu Ekber diyerek namaza başlarız.

Tenzih ile başlamak için Sübhânekeyi okuruz hem de her şeyin Allah’ın olduğunu itiraf demek olan hamd ile başlarız. Allah’ı ta’zîm ve tebcîl ederiz. Velâ ilâhe ğayruk demek suretiyle Senden başka ilah yok; Senden başka emreden-nehyeden, haram ve helal kılan, hüküm koyan ve Senden başka ibadete layık ma’bûd yok demiş oluruz.

Şeytandan Allah’a sığınır ve içinde zat isimlerinin en büyüğü ve en kapsamlısı Allah, cemal isimlerinin en büyüğü Rahmân ve celal isimlerinin en büyüğü Rahîm’in bulunduğu Besmeleyi okuruz.

Kur’ân-ı Kerîm’in fihristi Fâtiha’yı okuruz:

“Elhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn”

Bütün hamdlere, âlemlerin Rabbi; terbiye edicisi, yaratıcısı, sahibi, yöneticisi olan Allah müstehaktır.

“er-Rahmân er-Rahîm”

Kâfire de mü’mine de dünyada geçici olarak merhamet eden Rahmân; Rahîm, sadece mü’minlere âhirette ebedî olarak merhamet eden…

“Mâliki yevmiddîn”

Günde kırk defa hesabı, cezayı hatırlatarak hayatı âhiret hesabını düşünerek tanzim eden düşünce ile cezâ gününün sahibi diye okuruz.

“İyyâke na’büdü ve iyyâke nestaîn”

İşte bu özelliklerin sahibi olan Sen, ancak ve sadece Sana kulluk ederiz; kalple, dille, bedenle ve hal ile, her durumda, her yerde, her zaman, her şartta bütün hayatı Sana kullukla geçirir ve hem namaz hakkında hem de namaz dışındaki her iş hakkında da ancak Senden yardım isteriz!…

Kimden yardım alsak, hepsi O’ndandır. O’nun iradesi ve rızası, O’nun ilmi ve takdîri iledir. Çünkü Allah Teâlâ şu iki âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:

“Allâh her şeyin yaratıcısıdır, O, her şey üzerinde vekîldir.”[2]  “Hâlbuki sizi de yaptığınız şeyleri de Allâh yaratmıştır.”[3]

“İhdina’s-sırâta’l-müstakîm”

İlk istek, hidâyet isteğidir. Demek ki; Allah Teâlâ’dan ilk istenecek şey hidâyettir.

Hidâyette olanın hidâyet isteği, ya devam veya kemaldir. Yani “bize, sırât-ı müstakîm üzere hidâyet(te) devam (ve kemâl nasip) et!”

Sırât-ı müstakîm, ifrat ve tefrîtin ortası, en emîn yol, tilkiliğin olmadığı yol, eğrisi olmayan doğru yol, en doğru ve en isabetli olan yoldur.

“Sırâtallezîne en’amte aleyhim”

“Kendilerine nimetler verdiğin kimselerin yoluna.” Yolun büyüğü, büyüklerin yoludur. Büyüklerin büyüğü peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerdir. Hidayet üzere devam etmek, iman, ibadet, ahlâk ve ahkâm açısından bu zatlara uymakla hâsıl olur.

“Ğayri’l-mağdûbi aleyhim veladdâllîn”

“Gazaba uğramış ve sapıklarınkine değil” Hak yolu izlemenin bir şartı da bâtıl yoldan kendimizi korumaktır. Gazaba uğramış ne kadar varsa, özellikle Yahudiler, sapık olanlar özellikle Hıristiyanlar. Dikkat edilirse önce gazaba uğramış olanlar, Yahudiler, sonra sapık olanlar Hıristiyanlar zikredilmiştir. Zira âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“Andolsun insanlar arasında iman edenlere düşmanlıkta en şiddetli olanların Yahudiler ve müşrikler olduğunu bulacaksın; iman edenlere sevgi (beslemeleri) bakımından en yakın olanlarını da: “Biz Hıristiyanlarız” diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içlerinde (ilim ve ibadetle meşgul) keşişlerin rahiplerin olmasından ve onların büyüklük taslamamalarındandır.”[4]

Kıyâmete kadar bu iki çizgiden ümmet olarak kendimizi korumamız gerekmektedir. Kişi ömür boyu bâtılı öğrense, Hakk’a ulaşamaz ama Hak yolu öğrenince onun dışındakilerin bâtıl olduğunu anlar. Şu âyet-i kerîmede belirtildiği gibi:

“İşte gerçek Rabbiniz olan Allah budur. Artık haktan sonra sapıklıktan başka ne var? O halde nasıl olur da (Hak yoldan) döndürülüyorsunuz?” [5]

Hakkıyla, huşûlu olarak kâmil bir namaz kılabilmek için:

  1. Allah Teâlâ’dan yardım isteyelim:

“Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e nasip ettiğin namazdaki derinlikten bize de lûtfeyle, namazın manasını ruhuma duyur! Yâ Rabbi, ben de Peygamberimiz’in eda ettiği gibi eda etmek istiyorum, benliğimin bütününde duymak istiyorum, namaz esnasında Sen’den başka bütün düşüncelere karşı kapanmayı ve tamamen namazlaşmayı arzu ediyorum bu lûtfu bana nasip eyle!” diye dua edelim, kalbimizle, dilimizle, halimizle ve fiilimizle.

  1. Namazla ilgili derin bilgiye ulaşalım, birkaç kitap okuyalım, yazılmış makaleleri gözden geçirelim. Sabır ve sebatla bu huşulu namaz kılma aşkını ve iştiyakını elde etmede kararlı olalım, okunması gerekli olanları on kere, yüz kere okuyacaksak okuyalım. Zira bilgiden ilgi, ilgiden sevgi, sevgiden de amel doğar.
  2. Gafletten uzak, tövbe istiğfâr ederek namaza girelim.
  3. Kimin huzurunda olduğumuzun idrakinde olup maddî ve manevî kirlerden temizlenelim.
  4. Hayata biraz sonra veda edecek kimsenin namazı gibi namaz kılmaya çalışalım.
  5. Namazda ne okuduğumuzu bilerek, duyarak, namazın idrakine ererek, saygıyla ve iştiyakla kılmaya gayret edelim.
  6. Namazla namaz dışını aynîleştirelim, namaz dışında namazın ruhuna muhalif olmayalım. Yani her gün okuduğumuz Fâtiha sûresini çok iyi hazmedelim. Namazda da namazın dışında da gerçek Müslüman olalım. Hayatımızı âhirette hesabını verebileceğimiz şekilde İslam’a göre düzenleyelim. Peygamberleri özellikle bizim Peygamberimizi, sıddıkları, şehidleri ve salihleri örnek alalım. İtikaden, ahlaken ve amelen asla Hıristiyan ve Yahudilere benzemeyelim. İslam’ın anlaşılması ve yaşanması davasında da bir görev alalım.
  7. Cemaatle namaz kılmaya dikkat edelim, mümkünse muttakî imamın arkasında kılmayı tercih edelim. Zira bu konuda Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim müttakî bir âlimin arkasında namaz kılarsa bir peygamberin arkasında namaz kılmış gibi olur.[6]

  1. İdeal bir namaz kılmayı hedef edinelim. İşte bu manada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu iki hadîs-i şerîfte şöyle buyurmuştur:

“Her kim benim şu abdestim gibi abdest alır da kalkar ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rekat namaz kılarsa, Allah o kimsenin geçmiş günahlarını affeder.”[7]

“Her hangi bir kimse abdest alır, abdestini güzel yapar, kalbi ve yüzü ile o iki rekât namaza dönerek iki rekât namaz kılarsa cennet ona vacip olur (cennete hak kazanır).”[8]

Allah’a karşı görevimiz, kulluktur. Kulluğun başında kalbin kulluğu olan imandan sonra namaz gelmektedir ki; Allah Teâlâ namaz kıl diye emretmiştir. Namazı da edâme/devam etmek manasında ekâme fiiliyle ifade buyurmuştur. Yani namaz kılmaya devam et. Bir işi yapana yap demekle, ya devam veya kemal kasdolunur. Yani namaz kılmaya devam et veya kâmil namaz kıl demektir.

Ayrıca bir husus da şudur ki; bir şey mutlak konuşulunca kemal kasdolunur. “Namaz kıl!” demek “Kâmil namaz kıl!” demektir. Kâmil namaz, kâmilin namazıdır. En kâmil hiç şüphe yoktur ki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’dir.

Kâmilin namazı, namaz öncesi mü’minle namaz anındaki aynı mü’minin namazıdır. Kâmil mü’min, namaz anında Allah’a kulluk ettiği gibi namaz sonrasındaki bütün hayatında da Allah’a kulluk eden ve bütün hayatını Allah’ın emirlerine göre düzenleyen kimsedir. Hadîs-i şerîfte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Benim nasıl namaz kılar olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden biri size ezan okusun. (İlimce veya yaşça) en büyüğünüz de size imam olsun!”[9]

Kâmil mü’min, Allah’a namazda gösterdiği hassasiyeti namaz dışında da Allah’a aynı hassasiyeti gösteren kişidir. Hz. Peygamber Efendimiz’in gösterdiği hassasiyet gibi. Rasûlullah Efendimiz bu hadîs-i şerîfi buyururken elbette ben nasıl namaz kılıyorsam o şekilde; namazın erkânı, şartları ve âdâbına uyarak kılınız buyurdu. Ama ben namaz dışında daima Allah’a kulluk üzere bulunuyorum ve namaz dışında da aynı kulluk üzere bulunuyorum, işte siz de benim gibi olunuz manasını dışarıda bırakmamıştır.

Namaz, en azından namaz içinde yasak olan fiillere engel olur. Gerçek namaz namaz dışında da bu yasak fiillere engel olur. Demek ki namazın hakikati, ne olduğu bilinerek kılınan sahih namaz, namaz dışında da çirkinlikten, uygunsuzluktan uzaklaştırır. Yasaklamak, uzaklaştırmayı mutlak olarak sağlamasa bile herhalde gerektirir. Sahih ve doğru bir şekilde namaza devam edildikçe iyilik artar.

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem “Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazla Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir şey artırmış olmaz.”  buyurmuştur. Onun için İbn Mes’ud Hazretleri demiştir ki: “Namazını gereği gibi yerine getirmeyen, Allah Teâlâ’dan uzaklığı artırmaktan başka bir şey yapamaz.”

[1]  Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, V, 508.

[2]  Zümer, 39/62.

[3]  Sâffât, 37/96.

[4]  Mâide, 5/82.

[5]  Yûnus, 10/32.

[6]  Zeyleî, Nasbu’r-Râye, II, 26.

[7]  Buhârî, Vudû’,  29, Savm, 27; Müslim, Tahâret, 3-4.

[8]  Ebû Dâvûd, Salât, 162.

[9]  Buhârî, Ezân, 18.