İçeriğe geç
Anasayfa » MÜ’MİNİN 24 SAATİ – I

MÜ’MİNİN 24 SAATİ – I

1. Önce insan olarak kıymetli olduğumuzu bilmek

2. Müslüman olarak kıymetli olduğumuzu bilmek

3. Değerli olduğumuzu kavradıktan sonra değerli işler yapmak

4. İş yapmadan önce plân yapmak

5. Plânda bulundurulması gerekenler

1. Önce insan olarak kıymetli olduğumuzu bilmek

İnsanın kıymetli olduğunu bildiren delillerden birisi şu âyet-i kerîmedir:

 “Allah’ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini zâhir/açık ve bâtın/gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde, -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.[1]

Bu âyet-i kerîme, bize göklerde ve yerdeki her şeyin insan için ve insana göre yaratılmış olduğunu ortaya koymaktadır.

Konumu çok değerli olan insan sırf Allah’a kulluk için yaratılmıştır. 

Kulluk için Allah’ı, Kur’ân-ı Kerîm’in ve hadîs-i şerîflerin tarifine göre bilmesi ve inanması gerekir.

Kulluğun gerçekleşmesi için yapılan bütün plânlamalar da bu kulluk programına göre yapılmalıdır.

Bütün hayatımız, kulluk programını, ihlasla ve her konuda Rasûlullah’ı x izleyerek ve örnek alarak uygulamakla geçmelidir.

Âyet-i kerîmede geçen zâhir/açık nimetlerin en üstünü sağlık, bâtın/gizli nimetlerin en üstünü de imandır.

Bize gereken, maddî sağlığımızı manevî sağlığımıza binek ve hizmetçi kılmamız; manevî sağlığımız olan imanı ise ilim, sâlih amel, zikir ve fikir/tefekkürle korumaya almamızdır.

Mü’min, kâfirin aksine her konuda doğru olanı bilmek için ilme müracaat eder.

İlim, âlimde bulunur. Ama âlim ilmin kaynağı değildir. İlmin kaynağı, aydınlatıcı kitaptır. Âlim olan kimse, aydınlatıcı kitaba müracaat eder.

 İmanı-küfrü, tevhidi-şirki, hakkı-batılı, hayrı-şerri, helali-haramı tespitte aydınlatıcı kaynak kitap, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler yani vahiydir.

2. Müslüman olarak kıymetli olduğumuzu bilmek

Rasûlullah x Efendimiz hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:

“Eğer gök ve yer ehli bir tek mü’minin öldürülmesine iştirak etseler, Allah onları mutlaka cehenneme yüzüstü sürer.”[2]

“Canımı elinde tutana yemin olsun ki bir mü’minin öldürülmesi Allah katında dünyanın yok olmasından daha büyüktür.”[3]      

“Allah katında mü’minden daha değerli başka bir şey yoktur.”[4]

3. Değerli olduğunu kavradıktan sonra değerli işler yapmak

Değerli işler yapmak; insanın kurtuluşunu sağlayan, insanlara faydalı olan işler yapmaktır.

Bu konuda Allah Teâlâ -kapsamlı olarak- şöyle buyurmuştur:

 “Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyiniz ki kurtuluşa eresiniz.”[5]

Hakka karşı kulluğun başında namaz gelir.

Kulluk sadece namaz değil, bizi yaratan, bize hayat bahşeden, terbiye eden Rabbimize, kalbimizle tasdik ederek, dilimizle ikrar ve itiraf ederek, bütün uzvumuzla ibadet ve itaat ederek yapılan kulluktur. 

Bu kulluk kurtuluşun yarısını sağlar, diğer yarısını halka hayırlı olmak sağlar.

Halka karşı görev, hayırlı olmaktır.

Herkes gücü ve kabiliyeti nispetinde kurtulabileceğini umduğu bir hayır yapmalıdır.

Her gün, sadaka olabilecek hayırlar, iyilikler, güzellikler, nasihatler, marufu emir, münkeri nehiy, faydalı ilim öğretmek gibi hayırlar yapmalıdır.

Hayırlı kişi, hayırlı işler yapan, topluma hayırlı olan kimsedir.

Peygamber Efendimiz x şöyle buyurmuştur:

 “Sizin en hayırlılarınız, Kur’ân (ilimlerini) öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[6]

En hayırlı olan, Kur’ân-ı Kerîm’dir. En hayırlı kişi, en hayırlı işle meşgul olan kişidir.

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen bütün ilimler Allah Teâlâ’yı tanıtan ilimlerdir.

Kur’ân ayetleri ya tevhid-i rubûbiyeti ya da tevhid-i ülûhiyeti ispat eden ayetlerdir. 

Tevhid-i rubûbiyeti bildiren ayetler, Allah’ın yegâne rab olduğunu; tevhid-i ülûhiyeti bildiren ayetler de Allah’ın yegâne ilah olduğunu, ma‘bûd-i hakîkî olduğunu ortaya koyan ayetlerdir.

4. İş yapmadan önce plân yapmak

Hakk’a kulluk, halka insanlık yapabilmek için uzun vadede ömrü, kısa ve orta vadede zamanı plânlamak gerekir.

Mü’min, daima Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaya dikkat etmelidir.

Allah’ın ilk yarattığı, bize göre ilk yaptığı, kaderi tespit için yani plânı yapmak için kalemi yaratmıştır.

Bu konuda Rasûl-i Ekrem x Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz Allah’ın yarattığı şeyin ilki kalemdir. (Allah Teâlâ kaleme:) “Yaz!” buyurdu. (Kalem:) “Ne yazayım?” dedi. (Allah Teâlâ:) “Kaderi yaz; olanı ve ebede dek olacak her şeyi yaz!” buyurdu.”[7]

Başka bir hadis-i şerifte de Allah’ın gökleri ve yerleri yani kâinatı yaratmadan elli bin sene önce, yaratılacak her şeyin plânını tespit edip plânladığı belirtilmiştir.[8]

Zaman, hayatın, ömrün kendisidir.  Ana sermaye zamandır. İşte bu sermayenin kıymetini bilmek gerekir. Zamanı kıymetlendirmek kıymetli işler yapmakla olur.

Dünyadaki plânlar yapılırken insanın dünyadaki konumu dikkate alınmalıdır.

İnsan, bu dünyada yolcu konumundadır. Bu yolcunun dünyada kalacağı süre, bir yolcunun konaklaması kadardır. Bu konaklama sonrasında da ebedî âlem olan cennet kazanılacaktır. Bu kısa zamanı bereketli ve faydalı kılabilmek için plânlı çalışmak gerekir.

Abdullah b. Ömer 4 şöyle demiştir: “Rasûlullah x benim omzumu tuttu ve bana: “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi ol/davran.” buyurdu.”

Abdullah b. Ömer 4 de şöyle dermiş:

“Akşama kavuştuğunda sabahı bekleme (hemen yürü, zamanım yok deme, durma)! Sabaha çıktığında da akşamı bekleme (nasıl olsa daha gençsin, hele vakit var deme, ağzını ayırma)! Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için, hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!”[9]

Müslüman, her an ölüm gelebilir düşüncesiyle vasiyetini yanında yazılı taşımalıdır. Bu konuda da Peygamberimiz x şöyle buyurmuştur:

“Vasiyet etmeğe değer bir şeyi bulunan Müslümanın, vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir.”[10]

Müslim’in bir rivayetinde “üç gece geçirmesi” şeklindedir.

Abdullah b. Ömer 4 şöyle demiştir:

 “Rasûlullah’ın x bu sözünü duyduğumda beri, yanımda vasiyetim olmadan bir gece bile geçirmedim.”[11]

Borçlar, Hakk ve halkla ilgilidir.

Ölümü daima hatırda tutmak ve anmak gerekir. Zira ölümü düşünen, gideceği yere göre hayatını tanzim eder. 

Bununla ilgili Peygamber Efendimiz x şöyle buyurmuştur:

 “Lezzetleri/zevkleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayınız!”[12]

Abdullah b. Ömer 4 şöyle anlatıyor:

“Ensardan bir adam gelip selam verdi ve:

– Ya Rasûlallah! Hangi mü’min daha faziletlidir, diye sordu. Rasûlullah x:

– Ahlâkı en iyi olan mü’mindir, buyurdu. O zat yine:

– Ya Rasûlallah! Hangi mü’min daha zekidir, dedi. Rasûlullah x:

– Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır, buyurdu.”[13]

Ölümü hatırlamak insana dünyayı terk ettirmemeli, dünyanın ahirete engel olmasını önlemelidir.

Ölümü hatırlamanın en azından şu üç faydası vardır:

1) Ölümü hatırlayan kimse hemen tevbe eder,

2) Dünya tamahkârlığını terk eder,

3) Dünya için kimse ile kavga etmez.

Mü’min her gün gerçek istikbal olan ahireti düşünmeli, onun için azık hazırlığında olmalıdır. Bu durumu bizzat Allah Teâlâ şöyle emretmektedir:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve herkes, yarına (ahirete) ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”[14]

Bu ayet, insanın dünyada dünya için değil ahiret için var edildiğini ve ahirete yatırım için görevli olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün, yarın içindir. Bugünde yarın kazanılıyorsa bugün değerlendirilmiş olur.

Yolcu olduğunu idrak edenin, yoldaki yolcunun hedefinin ahiret olması kaçınılmazdır. Hem ahiretine mani olan dünyaya önem vermemesi hem de ölüme hazırlıklı olması lazımdır.

5. Plânda bulundurulması gerekenler

a) İlimden her gün nasiplenmeye gayret etmek.

Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:           

“De ki: ‘Ey Rabbim, benim ilmimi artır.’”[15]

Maddî manevî ilerlemenin şartı önce ilimde ilerlemektir.

Herkes önce kendisinin konumuna göre ilimden nasiplenmelidir:

Âlim ise her gün ilim öğrenecek ve ilim öğretecektir.

Talebe ise belli seviyeye kadar sadece almalı, sonra kontrollü bir şekilde vermeye dikkat etmelidir.

Dinleyen ise ilmi, niyeti, ameli, eseri sağlam bir cemaat bulmalı ve ilim halkasında devamlı olmalı, ayrıca ilimden kontrollü bir şekilde istifade etmelidir.

Dinleyenler için ilimle ilgili önce hummalı bir çalışma olmalıdır; 3, 5, 7 günlük eğitim kampı gibi. Sonra haftalık derslerde bulunmalı, günlük ders yapmalıdırlar.

Zamanı nerede ve niçin harcadığımız önemlidir. Harcadığımız zamanın, sorguya çekildiğimiz zaman, hesabını verebilmeliyiz.

Rasûlullah x şöyle buyurmuştur:

 “Hiçbir kul, kıyamet gününde ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne amel işlediğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından vücudunu nerede yıprattığından sorguya çekilmedikçe iki ayağı (bastığı yerden) kıpırdayamaz.”[16]

Zamanı harcarken nefsimizin arzusuna ne kadar, Allah Teâlâ’nın arzusuna ne kadar harcadığımızı daima göz önüne almalıyız.    

Plânda, sağlığımıza, ilme, işe, aileye, akrabaya, dostlara ve tebliğe vakit ayırmalıyız.

b) Her hareketimizde Allah’ın rızasını kazanmak ve insanlara ve kendimize daima sadaka olacak işler yapmalıyız.

Bunlardan birkaçı:

1. Tesbîh, tahmîd, tekbîr, tehlîl, istiğfâr ve diğer virdler,

2. Ma’rûfu emir, münkeri nehiy,

3. Kuşluk vakti kuşluk namazı,

4. Yoldan, eziyet veren şeyleri kaldırmak,

5. Din kardeşini güleryüzle karşılamak,

6. İki kişi arasında adâletle hükmetmek,

7. Herhangi bir kişinin bineğine yardım etmek,

8. Güzel söz söylemek,

9. Namaz için mescide doğru atılan her adım,

10. Susayan hayvanı sulamak,

11. Cuma günü Cuma hutbesi,

12. Abdestle günahların dökülmesi,

13. Yaz günlerinde oruç tutmak,

14. Her meşrû ve güzel iş,

15. Herhangi birinin diktiği ağaçtan yenen meyve (kuş veya hırsız yese bile),

16. Vakıf yapmak,

17. Kırk sevabın en üstünü, birisine sağması için ödünç olarak verilen sütlü keçi.

Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kırk sevap vardır ki bunların en üstünü, birisine sağması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevabını umarak ve hakkındaki vaadlere inanarak bu kırk hayırdan birini işlerse, Allah onu, bu sebeple cennete koyar.”[17]

Yapmamız gerekenleri yaparken günü gününe yapmalıyız, yarına bırakmamalıyız.

Peygamberimiz x işi yarına bırakanları kınama sadedinde şöyle buyurmuştur:

“Onlar amel konusunda işi yarına bırakanlardır.”[18]

Muhammed Pârisa Hz.leri der ki:

“Halk-ı gâfil kemâl-i keselinden (tembelliğinden) bir laf eder: ‘Yarın olsa da bir işlesem.’ Bilmez ki bugün dünkü günün yarınıdır, bugün ne işlemiştir ki yarın ne işleye!”

Vakti değerlendirme  bağlamında, “Zaman iki tarafı keskin kılıca benzer,  sen onu kesmezsen o seni keser.” denmiştir.

Plânı Bozan Şeyler:

Plânı altüst eden, tembelliktir.

Tembelliğin sebeplerinden bazıları:

a) Yanlış beslenmek ve yanlış uyumak,

b) Hesap gününe inancın zayıflığı,

c) Yanlış yapılan plân.

Plân yapılırken ideal unutulmamalı, realite de inkâr edilmemelidir.

Önce azdan başlanmalı, azla başlanırsa zamanla çoğa ulaşılır. Çoktan başlanırsa yoka doğru gidilir.

Yapılan plânlar ilmî olmalıdır;  insan, imkân ve zaman realitesi gözetilmelidir.

Söz verdiğimiz saat konusunda çok hassas olmalıyız.

Sezâî Karakoç, “Bir işi bir dakika öne alma aceleciliğinden ve bir dakika sonraya koyma tembelliğinden korunma ve kaçınma iradesi demektir sabır.” der.

Gündüz boyu plânın denetimi, akşam da muhasebesi olmalıdır: Plânla, uygula, denetle…

Plan uygulandıkça yanlışlar çıkabilir, yanlışları gördükten sonra tekrar doğru olanın uygulanması için harekete geçilir.

Ceza gerekiyorsa nefis affedilmemeli, hemen ceza verilmelidir, kendimize de başkasına da.

Suç işleyen, affedilince kazanılacaksa affedilebilir; ama af, suçu ve suçluyu artırırsa caiz olmaz.

Her gün akşam muhasebe virdimiz olmalıdır. Muhasebe virdine Rasûlullah’ın x şunları sormasını örnek gösterebiliriz:

Rasûlullah x, “Bu gün sizden kim oruçlu olarak sabahladı?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir:

– Ben, diye cevap verdi. Rasûlullah x:

– Bu gün sizden kim bir cenaze teşyî etti, buyurdu. Hz. Ebû Bekir:

– Ben, dedi. Rasûlullah x:

– Bu gün sizden hanginiz bir fakir doyurdu, diye sordu. Hz. Ebû Bekir:

– Ben, cevabını verdi. Rasûlullah x:

– Bu gün sizden kim bir hasta ziyaretinde bulundu, diye sorunca yine Hz. Ebû Bekir:

– Ben, diye cevapladı. Bunun üzerine Rasûlullah x:

“(Bu hasletler) kendisinde toplanan hiçbir kimse yoktur ki, cennete girmesin.” buyurdu.[19]

Önce Allah’a karşı görevlere dikkat! Sonra sorumluluklarımıza dikkat: Nefsimize, ailemize, işimize, tebliğ görevimize, akraba, dost ve diğer insanlara…

Nafile farza engel olmamalı, farz farza engel olmamalı. Zira ânın nafilesi, biraz sonranın farzından daha üstündür. İşte bundan dolayı ânda yapılacak işlere dikkat!..

Zaman, içinde bulunduğumuz ândır, ânı değerlendirelim; mazi, elimizden çıktı, hatalarımızdan ve başarılı olduğumuz şeylerden ibret alalım; istikbal, elimizde değil henüz gelmemiştir ama hazırlıklı olalım. Bugünü doğru yaşarsak yarın yani istikbal bizim olur.


[1] Lokman, 31/20.

[2] Tirmizî, Diyât, 8.

[3] Nesâî, Tahrîm, 2.

[4] Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ ve Müzîlü’l-İlbâs, II, 169; Taberânî.

[5] Hacc, 22/77.

[6] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 21; Ebû Dâvud, Salât, 349; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 15.

[7] Tirmizî, Kader, 17.

[8] Tirmizî, Kader, 18.

[9] Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25.

[10] Buhârî, Vesâyâ, 1; Müslim, Vasiyyet, 1, 4.

[11] Müslim, Vasiyyet, 4.

[12] Tirmizî, Zühd, 4.

[13] İbn Mâce, Zühd, 31.

[14] Haşr, 59/18.

[15] Tâhâ, 20/114.

[16] Tirmizî, Kıyâmet, 1, Hadis no: 2419.

[17] Buhârî, Hibe, 35; Ebû Dâvûd, Zekât, 42.

[18] Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 139.

[19] Müslim, Zekât, 87.