İçeriğe geç

Müslüman Her Yerde Müslüman

İslam; zamana, mekâna, insana göre değişmeyen, eğilip bükülmeyen, değişmez doğrular nizamıdır. İslam, zaman ve mekân üstü bir sistemdir. Hayatın ihtiyarlık dönemine, günün namaz ve ibadet bölümüne, cami ve medrese köşesine terk edilemeyecek, hayatın bütününü câmi‘ bir saadet ve kurtuluş nizamıdır. İnsanı dünyada da ahirette de huzur ve selamete kavuşturacak yegâne yoldur.

İslam, Müslümanın üzüntüsünün de sevincinin de derdinin de dermanının da gözyaşının da tebessümünün de ismidir. Yani Müslüman, sadece Allah için gülen, Allah için üzülen, konuşacaksa Allah için konuşan, sustuğu zaman ancak Allah için susan, Allah için koşan, Allah için bakan, duyan, hisseden ve yaşayan kişidir.

Müslüman, camide cemaatle namaz kılarken cennete doğru yol aldığı gibi; üzerindeki doktor önlüğüyle, önündeki mühendis masasıyla, tezgâhında para kazandığı ticaretiyle de cennetin kapısını çalan kimsedir. Hayatını dünya ve ahiret diye ikiye bölmek, işlerini dünya ve ahiret işi diye isimlendirmek yoktur Müslümanın nizamında. Çünkü Müslümanın Kitabullah’a bakışı din olduğu gibi; evinin penceresinden kâinata bakışı da dindir. Beytullah’a bakışıyla Müslüman olduğu gibi; okuluna, işyerine, dükkânına giderkenki bakışlarıyla da Müslümandır.

İçki satılan bir dükkâna karşı sergilediği tavırla Müslüman olduğu gibi; kardeşinin gıybetinin yapıldığı meclisteki tavrıyla da Müslümandır. Kur’an-ı Kerimi okurken sevap kazandığı gibi; bir gazete, dergi, makale mütalaa ederken de sevap kazanmaya devam eder.

Sohbet meclislerinde nasihat dinlerken Allah’a yakınlaştığı gibi; internet başındaki saatleriyle de Allah’a yakınlık kazanmaya devam eder.

Müslüman; kul olduğunu unutmayan, hayatının her deminde, gündüzünde ve gecesinde, celvetinde ve halvetinde, camisinde ve sokağında Allah ile olan bahtiyardır.

Kulluk sadece seccademizin şahit olduğu, okuduğumuz Kur’an tilavetiyle kayıtlı, Ramazanlık oruçlarımızla, haftalık dinlediğimiz sohbetlerle eda edilebilecek, ibadetlerle sınırlı bir şey değildir.

Kulluk; eğer talebe isek okulumuza gidişimizdir. Çevremize bakışımız, etrafımızı duyuşumuzdur. Sınıfta oturuşumuz, hocamıza, arkadaşımıza hitabımızdır.

Kulluk; eğer doktor isek hastaneye girişimiz, hastaları muayene edişimiz, onların dertlerine derman aramak için didinmemiz, onların acısına ortak olabilmemizdir.

Özetle kulluk; her nefesimizin bir imtihan, her anımızın bir emanet olduğunu unutmadan, emaneti sahibinin istediği gibi kullanma gayret ve sorumluluğudur. Ortaya koyduğumuz hayatla kendimizi Rabbimize tanıtma, sevdirme gayret ve çabasıdır kulluk.

Onlarca parçadan müteşekkil olan bir motorun; herhangi parçasındaki ufak bir arıza, sadece gevşeyen bir vida koca makineyi çalışmaz hale getiriveriyor. Küçük bir ihmal, terk edilen bir kontrol üzücü neticelerin sebebi olabiliyor.

Onlarca azadan müteşekkil, cennet vasıtamız olan bedenimizde de herhangi bir azamız, yaratılış gayesi olan kulluk vazifesinin dışına çıkacak olursa, ihmal edilen bu arıza ebedi hüsranımızla neticelenebilir. Şu koca beden, dünyanın tehlikeli isyan dalgaları arasında yol alamayarak batıp gidebilir.

Gözümüz, kulağımız, dilimiz, dudağımız, kalbimiz ve fikrimiz kul olma ve kul kalabilme gayretiyle bir ve beraber hareket etmeli; bu yolda zaman, mekân, insan ve ortam ayrımı gözetmemelidir.

Unutmayınız ki; kulluğunu seccadede, camide, üzerinden çıkarıp da astığı cübbesinde, başından çıkarıp da cebine koyduğu takkesinde unutanlar; hastalanmadan acziyetini, muhtaç hale düşmeden Allah’a karşı fakirliklerini hatırlayamayanlar; şu fani dünyada ebediymiş gibi planlar kurup da Rablerini ve ölümü unutanlar; kulluk diplomalarının dağıtılacağı o dehşetli günde isimlerini kulluk defterlerinde göremeyeceklerdir.