İçeriğe geç
Anasayfa » MÜSLÜMANA BUĞZ ETMENİN TEHLİKELERİ

MÜSLÜMANA BUĞZ ETMENİN TEHLİKELERİ

Sevmemek, kalben düşmanlık etmek, kin tutmak ve nefret etmek gibi manalara gelen buğz, bu kötü huy, müslümanın, müslümana karşı çıkmasına ve düşmanlığına sebep olur. Müslümanın, müslümana düşman olması ise haramdır.

Şu da bir gerçektir ki hiçbir özellik kula boşuna verilmemiştir. Buğzetme özelliği de kula boşuna verilmemiştir. Önemli olan bu özelliği hayırda kullanmaktır. Hayırda kullanılınca hayır olur. Eğer bu özellik, şerde kullanılırsa şer olur.

Buğz, Allah için olunca Allah Teâlâ katında en sevimli amel olur; heva ve nefsin arzusuna göre kullanılırsa en kötü huylardan birisi olur.

Bu hususta Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir.”[1]

Buğz, Allah için olunca, mü’min, Allah’ın kızdıklarına, Allah için kızar ve Allah için buğzeder. Allah Teâlâ, beğenmediği bir fiil veya bir huy, müslümanda da olsa kızar ve buğzeder. Elbette mü’min olan da, Allah’ın kızdığına kızar, Allah’ın buğzettiğine buğzeder, Allah’ın sevdiğini de sever.

Müslümanın, buğzedilecek yönü de olur takdir edilecek yönü de olur. Mü’min, mü’minin buğzedilecek yönü var diye takdir edilecek yönüne bakmamazlık etmez. Bizim için insafın gereği, bir mü’minin yanlışını görmemiz, doğru tarafını görmemize engel olmaz; doğru tarafını görmemiz de yanlış tarafını görmemize engel olmaz.

Müslümanın, müslümana buğzetmesi yasaklanmıştır. İşte delil olan hadîs-i şerîf:

Birbirinize buğzetmeyiniz, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir.[2]

Dikkat edilirse, hadîs-i şerîfte önce buğzetmek sonra hased etmek, sırt dönmek ve ilişkiyi kesmek yasaklanıyor. Demek ki sevmeme, nefret, kin ve düşmanlık gibi manalara gelen buğzetmenin arkasından hased gelir. Kişi hased ettiğine önünü dönmez sırtını çevirir ve onunla alakasını keser. Çare, kardeşliktir ki “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz” buyuruyor. Mü’minler, zaten kardeş olmasına rağmen niçin kardeş olunuz buyuruyor? Kardeş olana kardeş olun demek, ya kardeşliğe devam edin yahut gerçek kardeş olun da kardeşliğe uymayan çirkin hallerden uzak durun demektir.

Müslüman, Allah ve Rasûlünü seven kimse demektir. Müslümanın, müslümanı Allah’ı ve Rasûlünü sevdiğinden dolayı sevmesi gerekir. Bu sevgi o kadar kıymetli ve değerlidir ki hiçbir haklılık bu sevgiyi terk etmeye, buğzetmeye, nefret etmeye, düşmanlık etmeye yetmez. İşte bundan dolayıdır ki Yahya b. Muaz (rh.a) şöyle demiştir:

“Gerçek sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde de eksilmeyendir.”

Müslümanın, Allah’ı ve Rasûlünü seven bir müslümanı sevmesi gerçek sevgidir. İşte bunu idrak ettiğimiz zaman, birbirimize karşı yaptığımız bütün yanlışlıkları o gerçek sevgiye feda ederiz de buğzetmeyi, nefret etmeyi terk ederiz. Müslümandaki görülen yanlışlıklardan dolayı buğzu terk edince acımaya dönüşür. Müslüman müslümana acıyınca da şefkatle yaklaşır; yanlışlıklarını tek tek terk ettirmede başarılı olur.

Müslüman, müslümana buğzedince yani nefret edince, kin tutunca, sevmeyince uzaklaşmaya başlar, birbirlerine sırt çevirirler, birbirlerinden ilişkiyi keserler, şeytan ve adamları devreye girer ve neticede birbirlerine karşı düşmanlık etmeye başlarlar. Başka düşmana ihtiyaç kalmaz; düşmanın yaptığını yapmaya başlar. İşte bundan dolayıdır ki önce buğzetmeyin buyurmuştur. Çünkü buğzun arkasından hased, sırt dönme ve ilişkiyi kesme gibi yanlışlıklar gelmektedir ki “hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz” buyurmuştur.

Bütün bu yanlış şeyler, kardeşliğe zıt olan şeylerdir. Kardeş, kardeşten ancak üç gün ilgiyi kesebilir, ayrı kalabilir yani küsebilir. Üç günden fazla küs durması ise haramdır.

Hz. Peygamber (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Müslüman din kardeşine üç günden fazla terk edip (küs durması) helâl değildir. Kim (Müslüman) kardeşini üç günden fazla terk eder ve o halde ölürse cehenneme girer.”[3]

Bu küslük üç günü geçer de bir sene sürerse daha beter bir günahtır. Bu konuda Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küserse, bu onun kanını dökmek gibidir.”[4]

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v), küs duran mü’minlerin, şirk koşan gibi en büyük günah işleyen kimse ile birlikte af kapsamı dışında tutulduklarını haber vermektedir:

“Pazartesi ve perşembe günleri cennet kapıları açılır. Din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, evet siz bunları birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin! buyurulur.[5]

Küs durmak, rahmet ve mağfiretten mahrumiyet sebebidir. Küslükle başlar; küslük düşmanlığa evrilir. Çare, barışmak ve birbirlerini affetmektir. Barışan ve birbirlerini affedenler, zamanla önce buğzu, nefreti, kin tutmayı sonra hasedi, sırt dönmeyi ve ilişki kesmeyi terk eder; kardeşlik etmeye ve kardeşlik hukukuna riayet etmeye başlar.

Buğuz devam eder de birbirleri ile barışma olmazsa ve bu hal ölüme kadar devam ederse; öldükten sonra şirk koşanlarla birlikte cehenneme girerler. Elbette Müslüman, müslümana buğzetmeyi, küs durmayı, düşmanlık etmeyi helal görmeyerek ölmüşse cehennemde ebedî kalmaz. Çünkü mü’min olarak ölmüştür. Allah Teâlâ, bu buğzeden mü’mini, affetmezse cehenneme girer, günahı kadar yanar sonra cehennemden çıkarılır cennete girdirilir.

Affa nâil olmak isteyen Müslüman, Müslüman kardeşini affetmelidir; buğzu, nefreti, düşmanlığı terk etmeli; düşmanlık edecekse kendi nefsine düşmanlık etmeli, kendi yanlış ahlakına nefret etmeli de tövbeye ermelidir.

Allah Teâlâ ne güzel buyurmuştur:

“Müminler sadece kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını düzeltin. (Özellikle bu konuda) Allah’tan korkun ki O’nun merhametine nail olasınız.” [6]

Birbirimize buğzedip birbirimizle ihtilaf içinde isek hemen ihtilafı ortadan kaldırıp barıştıracak kimselerin devreye girmesi gerekir. Küsleri barıştırmak, kardeşliğin gereklerindendir. Barışmak ve barıştırmak birbirimize merhamet etmektir. Çünkü birbirimize merhamet edeceğiz ki Allah da bize merhamet etsin.

Allah’ı kabul eden, hükmünü kabul eder; hükmünü kabul eden, hükmüne uyar. Hükmüne uyan hem dünyada hem âhirette huzur bulur. Huzur, İslâm’da, İslâm’a göre hayat sürmede, hayatı, İslâm kardeşliği ile sürdürmededir. Allah Teâlâ’nın hükmü, “mü’minler ancak kardeştir.” Bu hükmü kabul eden, mü’minleri kardeş kabul eder, kardeşine düşmanca değil kardeşçe muamele eder.

Gerçekten çare, gerçek İslâm kardeşliğindedir. Gerçek kardeş kim?

Gerçek ve kâmil mü’min kardeş, Ehl-i Sünnet itikadına göre inanan, amelî ve ahlâkî yapısı, Hz. Peygamber (s.a.v) ahlak ve uygulamalarına uygun yani iyilik edene de kötülük edene de iyilik eden; alaka kesenle alaka kuran, gitmeyene giden kişidir.

Gerçek ve kamil kardeş, kendisine yapılan iyiliği unutmaz ama kendi yaptığı iyiliği unutur; kendi yaptığı kötülüğü unutmaz ama kendisine yapılan kötülüğü unutur.

Gerçek kardeşi Hz. Ali (r.a) ne güzel tarif etmiştir:

“Senin gerçek kardeşin, daima yanında bulunan ve sana faydalı olmak için zarara katlanan, zamanın felaket ve musibetleri ile karşılaştığın zaman ne pahasına olursa olsun yardımına koşandır.”

“Sana darılınca yalan ithamda bulunan, senin kardeşin sayılmaz.” Fudayl b. Iyaz (rh.a)

“Üç şey üç şeysiz bilinmez: Hilim, öfke anında; şecaat, harp meydanında; kardeşlik ise ihtiyaç anında bilinir.”  İmam Gazalî (rh.a)

“Ricalin ahlakı, üç şeyde kendini gösterir: Din kardeşlerinin ahlâkını küçümsememek, ayıplarını örtmek, ezalarına da sabır ve tahammül etmek.”    Hatemü’l-Esam (rh.a)

“Kendini kardeşinle iyi geçinmeye hazırla. O kestiği zaman sen bağla; o yüzünü çevirince, sen lütûf ve yakınlık et.”   Hz. Ali (r.a.)

 

[1]  Ebû Dâvûd, Sünnet, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 146.

[2] Buhârî, Edeb, 57, 58, 62; Müslim, Birr, 23, 24, 28, 30-32; Ebû Dâvûd, Edeb, 55; Tirmizî, Birr, 24;

İbn Mâce, Duâ, 5.

[3] Ebû Dâvûd, Edeb, 55.

[4] Ebû Dâvûd, Edeb, 55.

[5] Müslim, Birr, 34-36; Ebû Dâvûd, Edeb, 55.

[6] Hucurât sûresi (49), 10.