Rabbinizin mağfiretine ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler vE yer kadar olan cennete koşun! (Âl-i im- ran, 3/133)
Onlar İmanın İçini Doldururlar.
‘La ilahe illallah’ der ve onun içini doldururlar.
Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed aley- hisselam’ı Peygamber olarak bilir ve her şartta bu bilgilerine teslim olurlar.
İmanlarının elden kaçmasından ateşe düş- daha çok ürkerler. Bu endişe ile uyurlar.
Rablerinin onları ibadet için yarattığını bilirler ve ibadetsiz geçen saatler için gözyaşları akıtırlar. İbadet anında kendilerini sudaki balık gibi hissederler.
Allah’ın emirlerine uyan yasaklarından şiddetle kaçınırlar. İmanın esaslarını can bilir, onlardan asla yontmazlar.
Allah’ı severler Allah’ı seveni severler Allah için severler
Peygamber aleyhisselam’ı severler, sevgilerini ispat ederler
Her halükârda şükreden kullar olurlar. Allah’a tevekkül ederler. Tevekkülü de suistimal etmezler.
Namazı Din Olarak Bilirler.
Onu vaktinde, huşû içinde, fıkhına uygun olarak kılarlar. Namazda olmak onlar için Rablerinin huzurunda olmak, O’nunla beraber olmaktan ibarettir..
İlk safta ve imamla ilk tekbiri almaya can atarlar
Namazı iman alameti bildikleri için, bir tek vakit namazın dahi kaçmasına dayanamazlar. Yolculuklarını, ticaretlerini, ziyaretlerini ve bütün hayatlarını namaza ayarlı hale getirirler.
Dilleri Sürekli Zikirle Yaştır.
Tesbihat yapan dualar ederler.
Kur’an’ı Rablerinin emaneti bilirler.
Onu okurlar… Okurlar…
Anlamaya çalışırlar anladıkları ile amel ederler. Onu şehir şehir ülke ülke yaymaya, her doğan insana ulaştırmaya çalışırlar. Kur’an’ın azametine hayrandırlar. Onunla doyarlar. Onunla huzur bulurlar. Onunla ölçer onunla tartarlar.
İhlâslıdırlar.
Yaptıklarını Allah için yaparlar. Kimin ne diyeceğine değil, Rablerinin ne hükmedeceğine önem verirler. Bunun için de yaptıkları iş ne olursa olsun, caiz midir değil midir ona bakarlar. Sünnete uygun olanı nasıldır onu incelerler. Niyetlerine çok önem verirler. Her şeyin niyetle ölçüldüğünü müdriktirler. Onun için de niyetlerinde ihlaslıdırlar, samimidirler.
Anne Babalarının Köleleridirler.
Rableri onlara ebeveynlerine itaat etmelerini emrettiği için, ebeveynlerine itaati, onların köleleri olmayı Allah’ın rızasına giden bir yol bilirler. Onlardan bıkmaz usanmazlar. Kimseyi onlara tercih etmezler. Onların dualarına kendilerini muhtaç hissederler. Yemezler onlar yedirirler; uyumazlar onlar uyuturlar Onlar yaşlandıkça sabırlar artar şevkleri coşar.
Ahlaklıdırlar.
Kimseye kin beslemezler. İnsanlar yaratanından ötürü sever sayarlar. Kapıyı vurmalarından, oturup kalkmalarına kadar bütün işlerinde naziktirler. Peygamberlerinin sünnetine uyarak yaşarlar. Selam verir selam alırlar. Misafir olur misafir ederler. Komşuluğu bir kulluk imtihanı olarak görürler. Asla gıybet ve nemime gibi dil afetlerine bulaşmazlar. İnsanların dertleri ile ilgilenmek için uykusuz kalmaya, giymeyip giydirmeye, yemeyip yedirmeye hazırdırlar.
Konuştuğunun ve dinlediğinin hesabını vereceğini bilir ona göre ölçülü konuşur; çirkini ve haramı dinlemez.
Caiz olan haliyle bile eğlenceye mesafelidirler. Bilhassa dinle ilgili hususlarda eğlenceden beridirler. Çok gülüp sonra ağlamaktansa, az gülüp sonra ağlamamayı yeğlerler.
Görüntüleri Şıktır.
‘Allah temizdir temizi sever.’1 diye eski ve yamalı bile olsa temiz giyinirler. İsraf ve gösterişe de kaçmazlar. Asla kibirlenmezler. Her şeyi yerli yerinde yaparlar.
Vakitleri Pek Değerlidir.
Her dakikası cennet kazanmaya vesile olabileceği için vakitlerini harcamada pek cimridirler Saniyelerin bile hesabını yaparlar Suyu ve ekmeği israf etmekten kaçındıkları gibi vakit israfından da kaçınırlar Yavan Kalmaktan Sakınırlar. Okurlar; dinlerler Katıldıktan ders halkalarını ibadet ciddiyeti ile sürdürürler. Cehaleti çirkin görürler, ilme sarılırlar. İlmi yaşa başa göre değil, ihtiyaca göne ararlar. Özellikle ilmihal bilgilerini ve titiz bir sîret bilgisini öncelikle elde etmeye önem verirler Ashabın hayatını ibretle öğrenir ve onlan hayırla yâd ederler Kendi çaplarına göre ‘dinde fakîh’ olmaya çalışırlar İlmin stokçusu değil, uygulayıcıdırlar.
Evlerini İhmal Etmezler,
İfa ettikleri görevleri, hizmetleri ne denli büyük olursa olsun, evlerinin onların ilk hesap verecekleri yer olduğunun şuurundadırlar. Ailelerinin, çocuklarının yetişmeleri ve takva üzere yaşamaları için didinirler; ellerinden geleni ihmal etmezler.
Dengelidirler.
Dünyayı elde etmek için ahireti ihmal etmedikleri gibi ahiretin hesabına dünyayı da perişan etmezler Nimetleri kullanır; ama onlara esir olmazlar.
Mübahları değerlendirir; ama batıp gitmezler.
Daha iyi bir din yaşamak için dine ilave etmek gibi bir aşırılığa kaçmazlar.
Yer; içen şükrederler Uyur; dinlenin sabah namazı kaçırmazlar.
Dertleri dünya değildir; fakat onu salmazlar.
İlla helal derler
Yiyip içtiklerinin değil haramdan, şüpheli şeylerden olmasına bile razı olmazlar. Bedenlerinde haramla beslenmiş etlerin cehennemde yanacağını bilirler ve haramdan ateşten kaçar gibi kaçarlar.
Sünnet Onların Yaşam Tarzıdır.
Misvak, sakal, tırnak, koku, zikir dua, sadaka… Sünnet olarak ne bildi öğrendi ise onu yaşam tarzı olarak algılarlar Sünnete uygun yaşamayı bir onur bilirler.
İstiğfarı İhmal Etmezler.
Gece gündüz hep istiğfar ederler Günahları ağır bir yük gibi taşımamak için dilleri ve kalpleri istiğfara devam eder. İstiğfarlarında da samimidirler; ‘Nasûh bir tevbe’ hedeflerinden eksik olmaz. Geçmiş ümmetlerin hallerini tefekkür etmeye çalışırlar. Kimle oturup kalktıklarına dikkat ederler. Oturup kalktığı gibi olmaktan çekinirler.
Sadakayı Küçümsemezler.
Mal ise mal, söz ise söz, beden ise beden… Ne ise gereken veya o ne verebiliyorsa onu -sadakayı- muhakkak verirler. Bir bardak su, bir yarım hurma, tatlı bir söz…
Sadakanın Rabbin gazabını söndüreceğini, rızkı genişleteceğini, bereket katacağını bilirler.
Akrabalığı Kollarlar.
Akrabalık hakkının korunmasını Allah’ın emri olarak bilirler. Yakınlık derecesine göre her yakına ilgi ve alaka gösterirler. Onlardan birinin aç-açık kalmaması için de uğraşırlar; dinsiz-ibadetsiz kalmaması için de gayret ederler.
Korku İle Umut Arasındadırlar.
Rahmeti kadar azabı, azabı kadar da rahmeti olduğunu bilip, ortada bir yolla Allah’a kulluk ederler. ‘Cennete girecek tek kişi’ veya ‘Cehenneme konacak tek kişi’ tercihlerinin ikisinin de kendilerinde tecelli edebileceğini düşünürler. Endişeli, ama umut doludurlar.
Bir İş Becermeye Çalışırlar.
Önce ve öncelikli olarak haramlardan kaçıp, farzları eksiksiz eda ederler. Daha sonra:
İyi Kur’an okuyabiliyorsa onu geliştirir;
İyi para kazanabiliyorsa onu geliştirir;
Davet ve nasihati, söz sanatını becerebiliyorsa onu geliştirir,
Cihadı becerebiliyorsa onu geliştirir,
Ve mubah olan her neyi iyi yapıyorsa onu geliştirir ve o yolla dinine hizmet eder. Gerektiğinde taştan su çıkarır. Olmazları yapar. Yapıp becerdiğinin de, yapamadığının da ecrini kazanır.
Hurdacı Değildirler.
Geçmişe, geçmişteki dertlere takılıp kalmazlar Kendileri için, ümmet için ileriye doğru bakarlar Neler yapabileceklerini, kaç insanı kurtarabileceklerini düşünürler Hesaplan Allah’a havale eden yollarına devam ederler
Dertlidirler, Göğüsleri Geniştir.
Din kardeşlerinin dertlerini, ümmetin halini kendi dertleri gibi bilirler iştahlan kaçan gayretleri artar Muhakkak kendilerine yapacak yararlı bir iş bulurlar Bütün müminleri, hatta bütün insanlığı sığdıracak geniş bir göğüs sahibidirler.
Nesil yetiştirmek, insan kurtarmak, dini yaymak, okunan ezan sayısını artırmak, ezanın sesini daha gür hale getirmek, bir sadaka daha fazla vermeye çalışmak, bir gün daha fazla oruçlu geçirmek onların derdidir. Eğer bir çocuk Kur’an okuyamadan buluğa erdi ise, onlar için lokmanın tadı kalmamıştır.
Geceleri gündüz edip çalışıyorlardır.
Zalimin karşısında, mazlumun yanındadırlar.
Allah’tan Memnundurlar.
O’nun taksimine razıdırlar Çocuklarının sayısına, şekillerine, derilerinin rengine, verdiği rızka, sıhhate, eşe, dertlere… razıdırlar Kimseyi haset etmezler.
Ellerindeki nimetlere şükrederler.
Dara düşmeye görsünler; hemen Rablerine sığınırlar.
‘O ne güzel Mevla’dır, O ne güzel yardımcıdır’ der ve rahat ederler.