İçeriğe geç
Anasayfa » NÂFİLELER NÂFİLE Mİ?

NÂFİLELER NÂFİLE Mİ?

Ebu Hureyre radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Her kim bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı harb ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden, -benim katımda daha sevimli herhangi bir şeyle-  bana yakınlık kazanamaz. (Farzlardan sonra) Kulum bana nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne dilerse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa onu korurum.[1]

***

Türkçe’de, boş, beyhude, faydasız anlamlarına kullanılan ‘nâfile’ deyiminin dinimizdeki kullanım alanı, farz ve vacib olmayan ibadetlerdir. İster dilimizdeki anlamının etkisinden ötürü olsun isterse de farz/vacib gibi ‘ciddi’ görülmeyişinden olsun, nâfileler maalesef, lütfen yapılır hale gelmiştir. Nâfilelerin ihmal edilmesi sadece onlarla sınırlı kalmayan bir erime ve terk sürecini başlatmıştır. Erimenin tabiî bir akıbeti olarak da, en katî farzların eda edilmemesi, haramların irtikâbı ayıplanmayı, hayâyı gerektirmez gibi bir hissiyat yerleşmiştir. Şu veya bu nâfileyi ihya etmek isteyen, üzerinde titizlik gösterenler ise abartılı ve aşırı bulunmaya başlamıştır.

Nâfileleri İhmal Edince

Gıdasız kalan ruhlarımız bunaldı. Sıkıntı ve stres, cedelleşme, bıkkınlık, gelecek kaygısı, yalnızlık korkusu, beğenmeme gibi dertlerle baş başa kaldık. Farzların ihmaline yol açılmış oldu. Ezan sesi uyandıramaz oldu. Günahlara karşı cüret arttı. Bedenlerimiz uyuşup tembelleşti. Uyurgezerlik yayıldı. İlahi yardımı göremez olduk. Müslümanlıkla bağımız neredeyse günübirlik Müslümanlık düzeyine düştü. Heybetimiz kayboldu. Kendi gözümüzde de, dışımızdakilerin gözünde de küçüldük. Din ağır gelmeye başladı. Bizden önceki nesillerin katlanabildiği şeyler bizim için katlanılamaz oldu. Küçük bir baskı ve eziyet ağlaşmalara neden oldu. “Benim Rabbim Allah’tır.” diyen bir insana yaraşmayan eziklik kompleksinde neredeyse kaybolduk.

Nâfileleri İhmal Nedenlerimiz

– Günah kirliliği: Bilhassa küçük günahları ayıp bile addetmeyen bir anlayışın göreceği ilk ceza, nâfile zevkinden mahrum edilmektir.

– Vakit imhacılığı: Çok ucuz şeylere en değerli varlığımız olan vakti harcadıktan sonra geriye kalan vaktimiz nâfilelere yetmez oldu.

– Bid‘at tahribatı: Kimi zaman iyi niyetlerle başlayan bid’atlerin zamanla nâfilelerin, belki de farzların yerini doldurması, insanların onlarla avunması önümüzdeki nâfile ihmalkarlığını getirdi.

– Mübahlara boğulma: Çok yemek, çok içmek, çok uyumak, çok gülmek, çok konuşmak…

– Nimet şımarıklığı: Artık bir afete dönüşen ve ehil olup olmadığına bakılmadan her dileyenin elinde bolca bulunan nimetler, bir yandan şükürleri layıkıyla yapılamadığından vebale dönüşmekte bir yandan da o nimetler, en azından nâfile ibadetlerden alıkoymaktadır.

– Her şeye bir “sonra” mazereti uydurma hastalığı: Ve tabiî olarak nâfileler de “sonra”ya kalanlardan oldu.

– Derin gaflet: İş, aş, evlilik, sağlık, gezi… gibi birkaç kelimeye sıkışmış sadece toprağın üstünü gören kısır bir hayat anlayışı. Sürünün bir parçası olma anlayışı ile yaşama dalgınlığı. Gömülen ölülerin bile tefekküre sevk edemediği bir vurdumduymazlık. Dünya hayatının fani olduğunu sonuna kadar haykıran bunca afete rağmen, terlik kayışının ayağın derisine yakın olduğu kadar insana yakın duran ölümü görmezden gelme. Kabir ve azabı, mahşer, sırat, cennet, cehennem… gibi kelimeleri telaffuzda bile sathîlik.

– Sünnet ve hadis kelimelerinin, dileyenin ağzında bir sakız gibi evirip çevrildiği bir ortam da, çoğu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hadisleri ile bildirilmiş olan nâfilelerin ikinci plana atılmasına ve adeta emeklilere mahsus bir ibadet haline sokulmasına neden oldu.

– Bütün teknolojik ve modern imkânlara rağmen insan neslini kasıp kavuran bir hayat yoğunluğu içerisinde ezilen, kendi sağlığına bile vakit ayıramadığını zanneden ve böyle bir hayatı da alternatifsiz gören hayat anlayışında, en iyi görülen mü’minler bile ancak, farz ibadetlere bir vakit bulabilmektedirler.

– Müslümanlara örnek olacak yerlerde duran ve genellikle “dinî” kimliği bulunan insanların ibadet soğukluğu ve diğer mü’minlerin kendilerini, -ümmetin selef-i salihinine kıyas etmeleri gerekirken- onlara kıyas edip, yaptıkları farzları yeter görmeleri.

Şimdi Ne Yapabiliriz?

Bizden öncekileri kurtaran Kur’an’a ve Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sünnetine döneriz.

Küçük, büyük ayırmadan günahlardan kurtuluruz.

Mubahları, azdıracak kadar değil, yetecek kadar kullanırız.

Günlük meşgalemizle, ruhumuzun ihtiyaçları arasında denge kurarız.

Salihlerle beraber olmaya gayret ederiz. Bize iyi bir örnek olamayan çevreden uzak dururuz. Sevgili Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sîretini, selef-i salihinin hayatını öğrenmeye çalışırız.

Zaman kötüleşip, fitnesi arttıkça ibadetimizi artırırız. İbadeti yapmanın zorlaştığı bir zamanda şu hadisi hiç unutmayız:

“Fitne zamanında ibadet etmek bana hicret etmek gibidir.”[2]

Nafile Olarak Kolayca Yapabileceğimiz ve Bizi Rabbimize Yaklaştıracak İbadetlerden Bazıları:

• Tevbe etmek, istiğfar etmek.

• Umre yapmak.

• Kur’an okumak, onu tefekkür etmek, okunup öğrenilmesine çalışmak.

• Zikir yapmak.

• Müstakil bir ibadet olarak mükemmel bir abdest almak.

• Abdestten sonra iki rekât namaz kılmak.

• Bir ders halkasına müdavim olmak.

• Misvak kullanmak.

• Dua etmek.

• Namazları vaktinde ve cemaatle kılmak.

• Cuma günü Kehf Sûresi’ni okumak.

• Kuba Mescidi’nde namaz kılmak.

• Birinci safta namaza gayret etmek.

• Duhâ namazını kılmak.

• Farzlardan önceki ve sonraki sünnet namazları kaçırmamak.

• Evde nâfile namaz kılmak.

• Sabah namazından sonra işrak vaktine kadar mescidde beklemek.

• Farz namazlardan sonra zikir yapmak.

• Allah Teala’yı çokça hamd ile anmak. (Bilhassa yeme, içme ve uyku gibi nimetleri taddıktan sonra.)

• Bolca ve sürekli sadaka vermek.

• Mescid yapmak veya yapımına, bakımına, temizliğine katılmak.

• Selamı yaymak.

• Yoldan eziyet veren şeyleri almak.

• Anne babaya, görev olmadan da iyilikler yapmak.

• Helal kazanmak için daha fazla çalışmak.

• Miskinler, yetimler ve dullarla ilgilenmek.

• Allah için, mü’min kardeşlerini, külfete sokmadan ziyaret etmek.

• Hasta ziyareti.

• Sıla-ı rahim.

• Dargınların arasını sulh etmek.

• Musafaha etmek.

• Salihlerle oturmak.

• Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e salavat getirmek.

• Allah’a davet çalışmalarına katılmak.

• Teheccüd namazını kılmaya çalışmak.

• Pazartesi ve Perşembe günleri oruçlu olmak.

• Sadaka-ı cariye yapmak.

• Misafire ikramda bulunmak.

• Arkasından mü’min kardeşine dua etmek…


[1] Buhârî, Rikak, 38.

[2] Müslim, 2948.