İçeriğe geç
Anasayfa » NAMAZ KANUNU

NAMAZ KANUNU

Madde 1:

Yerin, göklerin ve bütün mahlûkatın yaratanı Allah olduğu gibi, yerde, gökte ve her yerde kim varsa o, Allah’a iman etmek zorundadır. İman etmeyen âsidir, iman eden iyidir. İnsanların kendi aralarında oluşturdukları iyilik ve kötülük gibi değerler ancak imandan kaynaklanan iyiliğe uygun olduğu zaman muteberdir. İman etmeyenin, imana uygun olanı yapmayanın iyi olması, iyilerle bulunması mümkün değildir. Böyle bir anlayış fasittir. Mü’minlerin hayat anlayışları, hayata yön verecek projeleri iman üzerine kurulu olmalıdır ki; gerçekçi olabilsinler.

Madde 2:

Allah’a iman etmenin en büyük belgesi ve imanın ilk gereği namaz kılmaktır. Namaz kılan, imanını ispat etmiş olur, namaz kılmayan da iman belgesini kaybetmiş olur. Namaz dışında bir işi namazın yerine koymak ve o işi de iman ehli olmayı belgeleyecek bir iş olarak görmek batıldır. Ancak namaz kılanlar hatta namazı ikame edenler, imanları üzere bulunduklarını ispat edebilecek amellerin sahipleridirler. Mü’minler namazlıdırlar ve namazlılarla beraberdirler. Zira namaz bir simgedir; namaz iman eden mü’minlerin simgesidir. Namaz onların çatısıdır. Namazın eda edildiği toplu bir mekân olan cami onların namaz kılmalarını sağladığı kadar, ne yönde ve kiminle bulunduğu gibi işaretleri de ihtiva etmektedir. Bu nedenle de mescitler, içlerinde namaz kılındığı kadar, cemaatinin ne durumda bulunulduğunu gösteren belgeler durumundadır.

Madde 3:

Namaz, ömür boyu devam eder. Beyinde şuur, gözde hareket bulundukça namazsız bir an geçirilemez. Namazsız bir gün tasavvur edilemez. Namazsız bir mü’min tasavvur edilemeyeceği için mü’min insanın evinden işine kadar bulunduğu her yer namaza göre düzenlenmiş olur. Namaz mü’minin miracı ve hayat düzenidir. Mü’min, ev sahibi olurken namazı ve namazı simgeleyen değerleri esas alır. Camiden uzak ev onun için kötü evdir. Ezanın duyulamadığı ev bereketsiz ve huzursuz bir evdir. Mü’min o evde rahat edemez. Uykuyu ezanın bölemediği ev zindan niteliğindedir. Namaz o kadar etkindir ki, içinde serilecek seccadenin bile kıbleye tam yönelik olabileceği planlanmış olan bir ev, muteber evdir.

Namaz, iş düzeninin de esasıdır. İşe göre namaz asla olmaz; namaza göre iş olur. Bu, mü’min insanın dünyada namaz için bulunmuş olmakla namazı arada geçiştirmek arasındaki anlayışının göstergesidir. Namaz, mü’minin saati gibidir. ‘İkindiden şu kadar önce, şu kadar sonra’ diye konuşur.

Madde 4:

Namaz kılanın dünyadaki karşılığı, huzurlu bir hayat, umutlu bir bekleyiştir. Ahirette de altından ırmaklar akan cennetlerde Allah’ın dostları ile beraber olmaktır.

Namaz kılmayanın dünyadaki cezası dar bir hayat ve bunalımdan bunalıma sürüklenmektir. Ahiretteki cezası da cehennem ateşidir.

Mü’min, bu büyük kuralı sadece bilmez. Bunu bilmekle avunmaz. Bu büyük kuralı yani dünya hayatını huzurlu yaşama ve ahirette Allah’ın dostları ile beraber olma hâli, onun damarında kan olur, nefes aldığı havası olur. Değil namaz kaçırmak, bir namazı kâmilen kılamamak dahi mü’mine eziyet verir, huzurunu kaçırır. Namazsız kalmayı nefessiz kalmak olarak görür.

O kadar namazla iç içe olur ki mü’min, kendisinin namazsız kalması kadar diğer mü’min kardeşlerinin namazsız kalmalarından da muzdarip olur. Bir tek namazın kaçmasını bir organın kopması gibi görür. İnsanları samimi bir şekilde namaza davet eder. O dolmuş bir cami görünce neşelenir. Garip kalmış camilerde ise mahzun düşer.

Neslinden namaz kılmayan biri varsa ezilir, erir gider…

Madde 5:

Namaza davet eden ezan, namaz kadar Allah’ın dini olan İslam’ın da simgesidir. Ezan, varlığı ile İslam’ın varlığını ebedileştirir. Mü’min namaz gibi ezana da itibar eder, ezana tazimi olur. Onu okur, onu dinler. Ezanlar gür bir ses olarak yükseldikçe mü’min ahenk bulur, kendisini onurlu hisseder.

Ezan bir ilandır, davettir. Ezana, ezan okunan mahalde icabet etmelidir. İcabet merkezi de camilerdir. Camileri imar etmek namazla mümkündür. Şehirleri süsleyen büyük binalardan önce, namazla imar edilmiş camiler güzeldir. Allah, kullarından beton binalar değil, secde eden alınlar görmek ister.

Madde 6:

Namazı kılmamanın hiçbir özrü yoktur. Kim ne kadar güç yetiriyorsa o kadar namaz kılacaktır. Ayakta durabilen ayakta durarak, oturabilen oturarak, yatabilen de yatarak ama muhakkak namaz kılacaktır. Namaz kılmamanın tek özrü hayatta olmamak ya da hayatta yokmuş gibi olmaktır. Hiçbir dünyevi gerekçe namazı terk etmeye özür olamaz. Mü’min, böyle bir özrü kabul edemez, ona sığınamaz.

Madde 7:

Ne olursa olsun bir nedenden dolayı namaz kılamayan muhakkak namazını kaza edecektir. Kaza ettikten sonra da namazı kazaya bıraktığı için tevbe edecektir.

Bir tek namaz dahi kazaya kalmamalıdır. Mü’min hem kendisi kazaya bırakmamalı hem de yeryüzünde tek bir namaz kazaya bırakılmasın diye gayret etmelidir.

Madde 8:

Namaza dair ilimleri öğrenmek, namazı önemsemektir. Namaz bilgisinin güncellenmesi bir cihattır. Şuurlu bir namaz, huzurlu bir ibadet için bilgi yegâne yoldur. Namaz bilgisini çocuklar için gerekli gören anlayış namazın kıymetini bilmeyenlerin anlayışı olabilir. Namazın gerekliliği sürdükçe bilgisi de elzemdir. Çünkü namaz dindir, namaz cennettir, namaz Allah’ın rızasıdır.