İçeriğe geç
Anasayfa » Nefha-i Muhammed (s.a.v.) -KİBİR-

Nefha-i Muhammed (s.a.v.) -KİBİR-

[arabic-font]عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ مَسْعُودٍ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مَنْ كَانَ فِي قَلْبِهِ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ مِنْ كِبْرٍ» قَالَ رَجُلٌ: إِنَّ الرَّجُلَ يُحِبُّ أَنْ يَكُونَ ثَوْبُهُ حَسَنًا وَنَعْلُهُ حَسَنَةً، قَالَ: «إِنَّ اللهَ جَمِيلٌ يُحِبُّ الْجَمَالَ، اَلْكِبْرُ بَطَرُ الْحَقِّ، وَغَمْطُ النَّاسِ»[/arabic-font]

Abdullah b. Mes‘ûd radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez.”

Sahâbeden biri: “İnsan elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder (bu da kibir olur mu) deyince Efendimiz şöyle buyurdu:

“Allah güzeldir, güzel olanı sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir.”

Müslim, Îmân 147.

[arabic-font]عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «إِيَّاكُمْ وَالْكِبَرَ؛  فَإِنَّ الْكِبَرَ يَكُونُ فِي الرَّجُلِ، وَإِنَّ عَلَيْهِ الْعَبَاءَةَ»[/arabic-font]

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kibirden sakının! Şüphesiz kibir, kişi (değersiz) bir aba giymiş bile olsa onda olabilir.”[1]

Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat, 1/173.

 

[arabic-font]عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، قَالَ: «مَرَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي يَوْمٍ شَدِيدِ الْحَرِّ نَحْوَ بَقِيعِ الْغَرْقَدِ، وَكَانَ النَّاسُ يَمْشُونَ خَلْفَهُ، فَلَمَّا سَمِعَ صَوْتَ النِّعَالِ وَقَرَ ذَلِكَ فِي نَفْسِهِ، فَجَلَسَ حَتَّى قَدَّمَهُمْ أَمَامَهُ؛ لِئَلَّا يَقَعَ فِي نَفْسِهِ شَيْءٌ مِنَ الْكِبْرِ[/arabic-font]»

Ebû Ümâme radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre o, şöyle dedi:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem çok sıcak bir günde Bakîu’l-Ğarkad tarafına uğradı. İnsanlar, Efendimiz’in arkasında yürüyordu. Rasûl-i Ekrem (arkadan gelenlerin) ayaklarının sesini işitince (insanların önünde yürümek Ona) ağır geldi ve az da olsa bir kibir hali olmaması için, ashâb öne geçene kadar oturdu.”

İbn Mâce, Mukaddime 21.

 

[arabic-font]عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ عُمَيْسٍ الخَثْعَمِيَّةِ، قَالَتْ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «بِئْسَ العَبْدُ عَبْدٌ تَخَيَّلَ وَاخْتَالَ وَنَسِيَ الكَبِيرَ المُتَعَالِ»[/arabic-font]

Esma binti Umeys eI-Has‘amiyye radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Kibirlenip kendisinin üstün olduğunu hayal eden ve böylece yüceler yücesi Allah’ı unutan kul ne bedbahttır.”

Tirmizî, Kıyamet 17.

[arabic-font]عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، وَأَبِي هُرَيْرَةَ قَالَا: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «اَلْعِزُّ إِزَارُهُ، وَالْكِبْرِيَاءُ رِدَاؤُهُ، فَمَنْ يُنَازِعُنِي عَذَّبْتُهُ»[/arabic-font]

Ebû Saîd ve Ebû Hureyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

“Yücelik ve kudret Allah’ın izârı, kibirlenme ve büyüklük de Onun ridâsıdır.[2] (Allah Teâlâ buyurdu ki) Bunlardan biri kendisinde de varmış gibi davranan olursa, ona azap ederim.”

Müslim, Birr 136.

[arabic-font]عَنْ سَلَمَةَ بْنِ الْأَكْوَعِ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَا يَزَالُ الرَّجُلُ يَذْهَبُ بِنَفْسِهِ حَتَّى يُكْتَبَ فِي الجَبَّارِينَ فَيُصِيبُهُ مَا أَصَابَهُمْ»[/arabic-font]

Seleme b. Ekva‘ radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse kibirlenmeye devam ettikçe zalimler grubuna kaydedilir.[3] Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir.”

Tirmizî, Birr 61.

 

[arabic-font]عَنْ أبيِ هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «بَيْنَمَا رَجُلٌ يَمْشِي فِي حُلَّةٍ، تُعْجِبُهُ نَفْسُهُ، مُرَجِّلٌ جُمَّتَهُ، إِذْ خَسَفَ اللَّهُ بِهِ، فَهُوَ يَتَجَلْجَلُ إِلَى يَوْمِ القِيَامَةِ»[/arabic-font]

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Vaktiyle kendini beğenmiş bir adam, elbisesini giymiş, saçını taramış, böbürlenerek yürüyordu. Derken, Allah Teâlâ onu yerin dibine geçiriverdi. O, kıyamete kadar debelenerek yerin dibini boylamaya devam edecektir.”

Buhârî, Enbiyâ 54, Libâs 5;

Müslim, Libâs 49, 50.

 

[arabic-font]عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «ثَلَاثَةٌ لَا يُكَلِّمُهُمُ اللهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمْ وَلَا يَنْظُرُ إِلَيْهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ: شَيْخٌ زَانٍ، وَمَلِكٌ كَذَّابٌ، وَعَائِلٌ مُسْتَكْبِرٌ»[/arabic-font]

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ kıyamet gününde üç kimseyle konuşmaz, onları temize çıkarmaz ve yüzlerine bakmaz. Onlara elem verici bir azap vardır. Bunlar; zina eden ihtiyar, yalan söyleyen hükümdar, kibirlenen fakirdir.”

Müslim, Îmân 172.

 

[arabic-font]عَنْ حَارِثَةَ بْنَ وَهْبٍ، أَنَّهُ سَمِعَ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِأَهْلِ الْجَنَّةِ؟» قَالُوا: بَلَى، قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «كُلُّ ضَعِيفٍ مُتَضَعِّفٍ، لَوْ أَقْسَمَ عَلَى اللهِ لَأَبَرَّهُ» ثُمَّ قَالَ: «أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِأَهْلِ النَّارِ؟» قَالُوا: بَلَى، قَالَ: «كُلُّ عُتُلٍّ جَوَّاظٍ مُسْتَكْبِرٍ»[/arabic-font]

Hârise b. Vehb radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:

“Size cennetlikleri bildireyim mi?” Sahâbe “Buyur Yâ Rasûlallah.” deyince, Efendimiz:

“Onlar hem zayıf oldukları hem de zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.” buyurdu ve ardından şöyle devam etti:

“Size cehennemliklerin kimler olduğunu bildireyim mi? Sahâbe “Buyur Yâ Rasûlallah.” deyince,Rasûl-i Ekrem:

“Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” buyurdu.

Buhârî, Eymân 9, Tefsîru sûre (68), 1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47.

 

[arabic-font]عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «اِحْتَجَّتِ النَّارُ وَالْجَنَّةُ، فَقَالَتْ: هَذِهِ يَدْخُلُنِي الْجَبَّارُونَ، وَالْمُتَكَبِّرُونَ، وَقَالَتْ: هَذِهِ يَدْخُلُنِي الضُّعَفَاءُ، وَالْمَسَاكِينُ، فَقَالَ اللهُ عَزَّ وَجَلَّ لِهَذِهِ: أَنْتِ عَذَابِي أُعَذِّبُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ – وَرُبَّمَا قَالَ: أُصِيبُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ – وَقَالَ لِهَذِهِ: أَنْتِ رَحْمَتِي أَرْحَمُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ وَلِكُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْكُمَا مِلْؤُهَا[/arabic-font]»

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennet ile cehennem münakaşa ettiler. Cehennem: “Bende zorbalar ve kibirliler var.” dedi. Cennet: “Bende yalnız zayıflar ve yoksullar var.” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azabımsın. Dilediğime seninle azap ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım.”

Müslim, Cennet 34.

[arabic-font]عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «يُحْشَرُ المُتَكَبِّرُونَ يَوْمَ القِيَامَةِ أَمْثَالَ الذَّرِّ فِي صُوَرِ الرِّجَالِ يَغْشَاهُمُ الذُّلُّ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ، فَيُسَاقُونَ إِلَى سِجْنٍ فِي جَهَنَّمَ يُسَمَّى بُولَسَ تَعْلُوهُمْ نَارُ الأَنْيَارِ يُسْقَوْنَ مِنْ عُصَارَةِ أَهْلِ النَّارِ طِينَةَ الخَبَالِ[/arabic-font]»

Amr b. Şuayb babası Şuayb’dan, o da dedesi Abdullah b. Amr b. Âs radıyallahu anh’tan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

“Kibirli kimseler kıyamet günü insan şeklinde zerrecikler gibi mahşer yerine çıkarılacaklar, her yönden zillet onları kaplayacak. Cehennemde adına “Bûles” denilen bir zindana sürülecekler, üzerlerinde ateşlerin ateşi yükselecek. Cehennemliklerin kan irin ve tortuları onlara içirilecektir.”

Tîrmizî, Kıyamet 47.

[1] Hadis-i şerif, çok önemli bir noktanın altını çizmektedir. Toplumun algısı dikkate alınırsa kibrin, yalnızca para ve makam sahiplerinde olduğu düşünülür. Oysaki hadisin mesajından da anlaşılacağı üzere kibir herkeste olabilir. Üzerine çok değersiz bir elbise giyende ve hiçbir makam ve mevkii olmayanda da olabilir. Önemli olan kibrin ne anlama geldiğini doğru anlamaktır.

[2] Allah Teâlâ diyor ki, her gün vücudunuzu örtmek için belden aşağı tutunduğunuz “izâr” var ya, işte “izzet” yani yücelik, üstünlük ve kudret sıfatım da beni öylesine sarmıştır ve bu özellik sadece bana mahsustur. Sizin bir hırka gibi vücudunuzun üst kısmına giyip büründüğünüz “ridâ”, belinizden yukarısını nasıl örtüyorsa, “kibriyâ” yani büyüklük sıfatım da beni öylesine sarıp örtmüştür ve bu sıfat sadece bende vardır. Kim kalkıp da kendisinde yücelik, üstünlük, kudret ve büyüklük varmış gibi davranır, kendisinde olmayan bu özelliklere sahipmiş gibi çalım satarsa, işte o zaman bana ortaklık taslamış olur. Benimle boy ölçüşmeye kalkan kimseyi fena yapar, en ağır işkenceye çekip perişan ederim… Şu halde bize yakışan hakka boyun eğip halka değer vermek, her zaman başı yerde olmaktır. Hiçbir zaman sahip olmadığımız ve olamayacağımız büyüklük, üstünlük, yücelik, güçlülük gibi sıfatlara sahip gibi görünmeye çalışmak, sahtekârlık yapmaktır. Büyüklüğü, yüceliği bir elbiseye benzetecek olursak, bunlar Cenâb-ı Hakk’ın elbisesi gibidir. Onun elbisesini giymeye, bunlar benim elbisemdir diye o özelliklere sahiplenmeye kimsenin hakkı yoktur. Zira bir elbiseyi aynı anda iki kişinin giymesi mümkün değildir. (Riyazü’s-Sâlihîn tercüme ve şerhi, Erkam yay. 619. Hadisin şerhinden)

[3] Zalimlerin zalim olmalarında en önemli sebep kibirleridir. Kur’ân-ı Kerîm’de haberleri anlatılan Firavun, Haman, Kârun ve daha pek çokları kibirleri yüzünden azmıştır.