İçeriğe geç
Anasayfa » NEFSİNLE MEŞGUL OL Kİ RABBİNE YAKLAŞASIN!

NEFSİNLE MEŞGUL OL Kİ RABBİNE YAKLAŞASIN!

Geçici dünya hayatında imtihan edilen Müslümanın temel hedefi, Rabbinin rızasını kazanmaktır. Bunun için Müslüman, gücünün yettiği oranda kulluk vazifesini yerine getirmeye çalışır. İşlediği hayır ve hasenat, terk ettiği günahlar ve samimi niyeti ile Rabbinin rızasına yakınlaşır. Hayatının her alanını kuşatan bir kulluk bilincine sahip olduğu ölçüde iyi bir kul kıvamı elde edebilir. Fakat Müslümanın iyi kul olmasının önünde bazı engeller vardır.

Müslümanın, Rabbine iyi kulluk yapabilmesinin önündeki engellerden biri de, başkalarının hal ve durumlarıyla meşgul olmasıdır. Bu yazıda bir ferdin başkalarının hal ve durumlarıyla meşguliyetinin, niçin Allah’a iyi kulluk edebilmesine engel olduğu ve bunun Allah katındaki değeriyle ilişkisi üzerinde durulacaktır.

Allah Rasûlü (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle beyan buyurmuşlardır: 

“Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerden yüz çevirmesi, onun güzel Müslümanlığındandır.”[1]

Güvenilir hadis kaynaklarında yer alan bu hadis, ihtiva ettiği birçok hakikat sebebiyle dikkat çekicidir. Hadisin Arapça metninde yer alan mâlâyâni ifadesi, bir ferdin dünya ve ahireti için bir faydası olmayan, kendisinden bir zararı def’ etmeyen ve vakti değersizce harcamaya neden olan gereksiz şeyler diye tanımlanabilir. Geniş bir muhtevası olan mâlâyâni ifadesinin başkalarının hal ve durumlarıyla meşgul olunmaması yönüne temas edilecek olan bu yazıda, kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmasının tehlikelerine de dikkat çekilmeye çalışılacaktır.

Hadisten açıkça anlaşıldığı gibi, Peygamber Efendimiz (s.a.v), dış dünyamızda yaşananlarla ancak gerektiği ölçüde ilgilenmeyi, kişiye fayda vermeyecek işlerden uzaklaşmayı, iç dünyamıza yönelik maneviyatı artırıcı ve ahlâkı güzelleştirici bir yol izlemeyi öğütlüyor. Yine dünya veya ahiretine yarar sağlamayan şeylerden uzak durmayı emrediyor.

Yine kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmasını, Allah Rasûlü’nün (s.a.v), iyi Müslümanın özelliklerinden biri olarak saydığı anlaşılmaktadır. Çünkü ilgilerinin ferd üzerinde hayatî bir önemi vardır. Dillerde sözlere dökülmeden veya davranışlarla eyleme dönüşmeden önce de kritik bir etkisi olan ilgiler, insana yön tayin etmektedir. Bu sebeple ferdin iyi bir kul olabilmesi için ilgilerini güzel ve meşru şeylere yönlendirme gayretinde olması ve nefsinin aldatmacalarına karşı teyakkuz halinde bulunması beklenir. Aksi takdirde faydasız ilgi, kişiyi farkında olarak veya olmayarak günaha sevk eden etkenlerden biri olabilmektedir.

Mezkur hadis, Ahmed b. Hanbel’in Müsned isimli eserinde ise “Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyler hakkında az konuşması, onun güzel Müslümanlığındandır.”[2] şeklinde geçmektedir. Bu iki rivayet birlikte düşünülerek, “ilgilenmek” ve “konuşmak” arasında şöyle bir ilişki kurulabilir. Kişi, kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olduğunda kulun yaptığı ilk iş, ilgilendiği şeyler hakkında konuşmak olmaktadır. Bu yüzden gereksiz ilgi, kişiyi gereksiz konuşmalara götürmektedir. Lüzumsuz konuşmaların önemli bir kısmında ise günahlar bulunmaktadır.

Bir Müslümanın kendisini ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmasının en büyük faydası kendisinedir. Ancak bu şekilde kendisini birçok günahtan koruyabilir. Başkalarının hal ve hareketleriyle ilgilenmek, onların hata ve kusurlarını göz önüne getirmek, ferdin kendisine günah kapılarını açan bir anahtar gibidir. Bundan sonra birçok günaha kapı aralanmaktadır.

Genelde bir Müslümanın işlediği günahlara bakıldığında bunların büyük bölümünün, diğer insanlarda bulunan ve kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Örneğin, gıybeti ele alalım. Bilindiği gibi bu günah şekli, başkasının kusurunu veya yanlış davranışını konu edinip başka insanlara bahsetmeye dayanır. Gıybet yapan Müslüman, bu günahı işlemeden önce, kendi hata ve günahlarını düşünüp dertlense, başkasının hâl ve durumuyla fazlaca meşgul olmasa büyük ihtimalle gıybet yapmayacaktı. Fakat zihinsel bir süreç olarak ferdin başkasının durumuyla olan meşguliyeti, kişiyi bu günahı işlemeye sürükleyen adımların ilki olmuştur.

Yine başkası hakkında düşünmenin bir sonraki adımı olan başkası hakkında yorumlar yapmak, ferdi gıybete götüren en önemli etkenlerden biridir.Zira insanlar, biri hakkında yorum yapmaya başladıklarında şeytanın ve nefsin, insanın aklına getireceği şeyler genellikle o şahsın olumsuz tarafları olmaktadır. Sohbet esnasında bahsi geçen kişinin gıybeti yapılmasa, yalnızca o kişi hakkında konuşulmuş olsa, bu durumda mubah olan bir işle iştigal edilmiş olur. Bu da bazen zaman kaybıdır.

Kalpte manevî hastalık olarak yer edinen birçok günahın altında başkasının durumuyla fazlaca ilgilenmek vardır. Bu durum, bazen amellerimizin zayi olmasına bile sebep olabilmektedir. Örneğin, insanların mal ve mülküyle fazlaca ilgilenmek, elde ettiği dünyevî makamlar hakkında konuşmak, sahip olduğu nimetlerden çokça söz etmek kişide kıskançlık duygusu meydana getirebilir. Bu durum arttıkça, insandaki kıskançlık duygusu hasede dönüşebilir. Böylece bu günah, kişinin kendi güzel amellerinden hâsıl olan sevabın zayi olmasına neden olur. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.v) “Hasedden kaçının. Zira hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, amelleri yer bitirir.” buyurmuştur.[3] Görüldüğü gibi, amellerimizin zayi olmasına sebep olan hased hastalığının tohumları, ilk olarak başkalarının dünyevî imkânlarına gereksiz ilgiyle atılmıştır.

Bilindiği gibi bir ferdin diğer insanlara yaptığı birçok kötülüğün altında çoğu zaman hased, kin veya öfke gibi duygular bulunmaktadır. Müslüman, kalbini bu kötü hasletlerden koruyabilse diğer insanlarla muamelesinde kolay kolay büyük bir hatanın içine düşmez. Dikkat edilirse başkasına olan bu duyguların başlangıcı da -o kişiden zulüm veya bir haksızlık görmenin neticesinde oluşan mazlum olma durumu bir tarafa bırakılırsa- yine zihni, başkalarının tavır ve davranışlarıyla meşgul etmekle olmuştur.

Bu minvalde Allah Rasûlü’nün (s.a.v) “Allah sizin şekillerinize ve mallarınıza bakmaz, niyetlerinize ve amellerinize bakar.”[4] hadisi de hatırlanabilir. Peygamberimiz (s.a.v), niyet ve amele vurgu yaparak Allah Teâlâ’nın bu ikisine değer verdiğini, Müslümanların değer yargılarının da mal-mülk veya güzellik-yakışıklılık gibi geçici unsurlar olmamasına işaret etmiştir. Dolaylı olarak da başkalarının dünyevî imkânlarıyla çokça ilgilenmenin doğru bir davranış olmadığını ifade etmektedir.

Dinimiz, Müslümanın kendi hal ve gidişatıyla meşgul olmasını, başkasının günah ve kusurlarıyla ilgilenmemesini tavsiye etmiştir. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.v) “Arkadaşının kusurlarını hatırladığında, kendi kusurlarınla meşgul ol.”[5] demiştir. Çünkü nefis daima, kötülük ve kusuru kendisinden ötelemeyi emreder. Bir kavga veya husumet durumunda hata ve yanlışı karşı tarafa nispet etmeyi öğütler. Kendisindeki hatayı ve kusuru unutturup, muhatabın yanlışını gündeme getirir. Böylece ferdin özeleştiri yapmasının ve kendi hatalarının farkına varmasının önüne geçip ihtilafın derinleşmesine katkı sağlar. Yine bu aşamalar oluşurken problem esnasında kişinin kendi hal ve hareketlerinin doğru olup-olmadığını bırakıp başkasının davranışlarını tartma yanlışı vardır.

Diğer insanlarda ilgilenilmesi ve örnek alınması gereken yönler de bulunmaktadır. Bunlar ise, ferde dünya ve ahirette fayda sağlaması beklenen davranışlardır. Örneğin, insanların güzel huy ve davranışlarını, ibadet ve takva yönlerini örnek almak Müslümana yaraşan bir tavırdır. Yine onların meşru dünyevî başarılarını örnek almak için ilgilenmek de böyle değerlendirilebilir.

Müslümanın, başkalarının hal ve durumlarıyla ilgilenmeyi bırakıp kendi iç dünyasına yönelmesi vurgulanırken, bu durumun ferdin bencilleşmesine yahut yalnızlaşmasına neden olmaması gerektiği hatırlatılmalıdır. Kişiyi, aile, akraba ve çevresine duyarsız biri haline de getirmemelidir. Bir Müslüman, kendi günah ve kusuruyla meşgul olan içe dönük bir davranış şekli geliştirilebilirse, işte o zaman çevresindekilere karşı daha müsamahalı ve duyarlı bir fert olabilir. Sosyal yaşantısı daha kaliteli bir noktaya ulaşabilir.

Başkalarının hal ve durumlarıyla ilgilenmemek, sorumlulukların ihmal, hak ve hukukun ihlal edilmesine ve adaletin zedelenmesine sebep olmamalıdır. Kişiyi, emr bi’l-maruf nehy ani’l-münker yapılması gereken yerde etkisiz kalmaya, söylenilmesi gereken yerde susmaya götürmemelidir. Örneğin gıybet etmenin caiz olduğu yerler bulunmaktadır. Kendisiyle ticaret yapmak, hısımlık bağı kurmayı düşünmek gibi sebeplerden dolayı bir şahsı onu tanıyan kişiye sorduğunda, o kişinin “Ben kimsenin günahıyla, hal ve davranışlarıyla ilgilenmiyorum…” diyerek, olumsuz yanlarını dile getirmemesi, soruyu soran Müslümanı büyük bir zarara sokma ihtimali bulunduğundan doğru bir davranış sayılamaz.

Başkalarının yanlışlarıyla meşgul olmamak söz konusu olduğunda, bazı Müslümanların itikadî veya amelî bidatleriyle uğraşılmasının gerekliliği de bunun dışında tutulmalıdır. Zira bu gibi insanlarla ilmî ve fikrî sahada meşguliyet, bir vecibedir. Onlara cevap verme sorumluluğunu ise işin ehli insanlar üstlenecektir. Bunun yanında her Müslümandan ilmi, gücü ve etkisi oranında üzerine düşen sorumluluğu ifa etmesi istenir.

Şunu ifade edelim ki, kişinin kendisini ilgilendirmeyen her şey hakkındaki meşguliyetinin veya sözlerinin günah yahut yanlış olduğu söylenemez. Bunlar içerisinde mubah, mekruh ve haram olanlar vardır. Her halükarda hassasiyet sahibi Müslüman, ömür sermayesinin kıymetini bilmeye ve vaktini zayi etmemeye çalışır. Harama girmemek endişesiyle ilgilerini kontrol etmeye çabalar. Nefsini ıslah etmeye, günahlarına tevbe etmeye gayret eder.

“Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeylerden yüz çevirmesi, onun güzel Müslümanlığındandır.”[6] hadisi, ihtiva ettiği hakikatler itibariyle âlimlerin dikkatini çekmiştir. Birçok âlim başkasının manevî haliyle ilgilenmeyi, diğer insanların günahlarını ve kusurlarını diline dolamayı, ömür sermayesi olan vakti boş ve faydasız işlerle geçirmeyi Allah’ın o kişiden yüz çevirmesinin işareti olarak saymıştır. Örneğin, Hasan-ı Basrî (r.a.) de: “Kulun kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olması, Allah’ın kulundan yüz çevirdiğinin alametlerindendir.”[7] demiştir.

Allah’a iyi kul olmanın yollarını arayanlara bir fener olan “Kendi günahlarınla ve davranışlarınla meşgul ol, başkalarının hal ve durumlarına gözünü kapat!” prensibi Müslümana oldukça kapsamlı bir kulluk bilinci aşılaması yanında, Allah katındaki değerini görmek isteyenlere bir ipucu vermektedir. Hasan-ı Basrî’nin ifadesinden mülhem söylenebilir ki, kulun Rabbi katındaki kıymeti, ilgileri ve amellerinin değeri oranındadır…

* Arş. Gör., Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.


[1] Tirmizî, Sünen, 2317; İbn Mâce, Sünen, 3976; Malik b. Enes, Muvatta’, 2628.

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1732.

[3] Ebû Davud, Sünen, 4903; İbn Mâce, Sünen, 4210.

[4] Müslim, Sahîh, 2564; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 7827.

[5] Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 328.

[6] Tirmizî, Sünen, 2317; İbn Mâce, Sünen, 3976; Malik b. Enes, Muvatta, 2628.

[7] İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulum ve’l-Hikem, s.116.