Metre ile değil niyet ile
Gözümüzde büyük görülen nice işler Allah’ın nazarında bir hiç, yine gözümüzde değersiz gördüğümüz pek çok iş de Allah’ın nazarında karşılığı cennet olacak kadar değerlidir. Allah amellerimizi gramla, santimle ölçmüyor. Büyüklük-küçüklük, en-boy, ağırlık-hafiflik, renkli- renksiz, gösterişli-gösterişsiz, az-çok yok! Niyet var, ihlâs var. Sevgili Peygamber’imiz aleyhisselam asırlar öncesinden Allah’ın, kullarının amellerini nasıl değerlendirdiğine ait kesin kuralı koymuş ve şöyle buyurmuştur:
“Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkese yaptığı işin karşılığı niyetine göre verilir.” (Buhari, Müslim)
Ne çekilen meşakkat, ne harcanan para, yapılan işe değer katar. Değer katan ve o işi, işe yarar hâle getiren niyetlerdir. Namaz kılarken neye niyet ettiğimizden, sadaka verirkenki niyetimize kadar her yerde niyetlerimiz kadarız. Bizim gibi kulların ‘iyi-güzel’ takdirlerde bulunması, beğenmeleri bu nihaî gerçeği değiştirmiyor. Sevabı Allah’tan beklenen bir işin takdiri de O’nun ölçülerine göre olmalıdır.
Allah rızası için veya halk deyimiyle sevap için yapılan bir işte iki ana ilke göz önünde bulundurulmalıdır:
O işin Allah’ın dinine uygun olup olmadığı,
O işi yapanın niyeti ve niyette ihlâsı.
Kur’an ve hadisi şerifler incelendiğinde şu büyük gerçekle karşılaşıyoruz: Niyet berrak olmadıkça şehadet bile adının içini dolduramamaktadır. Bizim beşer olarak ‘şehit’ payesi biçtiğimiz biri Allah’ın nazarında sadece ‘ölü’ olarak görülmekte ve öyle kaydedilmiş olabilmektedir. Bunun için İmam Şafii ve onun gibi niceleri, “Yapılan işler niyetlere göre değerlenir. Herkese yaptığı işin karşılığı niyetine göre verilir.” hadisini dinin dörtte biridir, şeklinde yorumlamışlardır. Bunun anlamı şudur: Din bağlantılı her ne yaparsanız yapın ¼ ihtimalle bu hadisin muhatabısınız. Müslümanlığınız, hayatınızın Müslümanca olması veya olmaması ile ilgili karar bu kurala göre verilecektir. Kişiler doldurdukları koltuklara, konuştukları sözlere göre insanlar tarafından değerlendirilebilirler. Büyük işler yapmış olabilirler. Ama ebedî âlemde işlerin karşılığı verilirken herkese yaptığı işin karşılığı niyetine göre verilir.
İbadetlerden mübahlara kadar her işte bir niyet ve ihlas mücadelesi yapmak durumundayız. Bizi yoldan çıkarmak için uğraşan şeytanın yaptırmamak için uğraştığı işlerde, yaptırmamayı beceremezse, niyeti ve ihlası pürüzlü olarak yaptırmaya kalkışacağını asla unutmamak durumundayız. O iyi bilir ki bir ameli hiç yapmamakla niyetten ve ihlastan yoksun olarak yapmak arasında çok fark yoktur. Biz, Allah’ın emirlerini yerine getirmenin yanında bir de niyet ve ihlâs mücadelesi yapıyoruz.
Amel ve Niyet / Beden ve Ruh
İslam âlimlerinden İbni Hazm, amelleri bedene, niyeti de ruha benzetmektedir. Nasıl insanın ruhu bedenden çıkınca ceset ayakta duramayan ve ürküten bir yığın hâline geliyorsa, niyetten yoksun ameller de bir yığın şeklinde kalmaktadır. Gerçekte de bir işi yapmakla mükellef olan bedenlerimiz değil, nefislerimizdir. Beden sadece uygulama aracıdır.
Banyoda vücudunu yıkayan bir Müslümanın serinlenmek için mi gusletmek için mi yıkandığını ancak banyoya girerkenki niyeti belirler. Sonucu da belirleyen o niyettir. İkinci bir şahsa yapılan bir ödemenin zekât mı olduğu, yoksa zekâtın dışında verilebilen hediyeden rüşvete, borç ödemeye kadar bir sürü çeşit arasındaki ayrımı niyet sağlamaktadır. Mescide giren bir Müslümanın girişi, serinlenmek için de olabilir itikâf maksadı ile de olabilir. Namaz vaktini beklemek, Kur’an okumak, zikir yapmak, bir arkadaşını beklemek için de olabilir. Sonucu belirleyecek olan niyettir. Kılınan bir namazın farz mı, sünnet mi olduğu, hangi farz olduğu da niyetle belirlenir.
Niyet bir eylemi helal ve haramlık arasında da getirip götürebilir. Boğazlanan bir hayvan Allah için ve O’nun adı ile boğazlanırsa eti helal olur. Allah’ın adı dışında biri için boğazlansa haram olur.
Gün ortası yemekten uzak duran bir Müslümanın aç kalışı, niyete göre ibadet veya boş bir iş durumuna düşebilir.
Niyet büyük bir kazanç vesilesidir
Bir niyetle cennetlik veya cehennemlik olmak mümkündür. Mü’min olduğunu ispat için Kelime-i şehadet söyleyen cennete, iç âlemini gizlemek için söyleyen de münafıklık ettiği için cehenneme girer. Söylenen aynı sözdür. Ancak söylemedeki niyet farkı birini cennete, diğerini cehenneme götürmüştür.
Evlilik de bir niyetle farklı hâle gelebilir. Allah için nesil yetiştirmek ve haramlardan kaçınmak için evlenen birinin evliliği sevap kaynağına dönüşürken, sadece evlenmeyi düşünen birisi bu imkânı kaçırmış olur.
Sabah namazını idrak etmek niyeti ile yatanın uykusu ibadete dönüşebilir. Allah rızasını gözeterek hanımının ağzına bir lokma koyana bile sevap vaat edilmiştir.
Gerçek bir niyet
Niyet Müslüman’la ilgilidir. Kâfirin ne niyeti ne de ameli muteberdir.
Mümeyyiz olmalıdır. Küçük çocuk olmamalıdır.
Niyet ettiği şeyle ilgili bilgisi olmalıdır. Kapalı kutu tarzında niyet olmaz.
Niyetin sahibi, niyet ettiği şeyin tersini yapmamalıdır. Camiye gitmeye niyet edip çarşıya çıkmak gibi bir terslik yapmamalıdır.
Niyet yapabileceği şeyde olmalıdır.
Bu ölçüleri taşıyan bir niyetle yapılan amel, Sünnet’e uygun bir amel ise veya mübahlardan bir mübah ise sahibi için ecir kaynağı olur.
Niyet haramı değiştirmez!
Niyetin temizliği haramı helalleştirmez. Faiz, gasp iyi niyetle helal olmaz. Haram menşeli bir malın camiye harcanması veya sadaka türü bir yerde sarf edilmesi, haram olmasını değiştirmediği gibi sahibinin vebalini de azaltmaz. Alışveriş görüntüsü verilmiş bir faiz işlemi faizdir. İyi niyetle ve iyi kılıflandırma ile vebalden kurtulmak mümkün değildir. İbni Mesud’un rivayet ettiği bir hadiste Peygamber aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
“Allah kötü ile kötüyü temizlemez. Ama iyi ile kötüyü temizler. Pislik pisliği gidermez.”
Niyette hataya örnek
İmam Gazali diyor ki:
“Bu ihlas ve niyet sıkıntısı en çok âlimleri etkiler. Pek çok kimsenin ilmî faaliyetlerinin nedeni, beğenilme, övülme duygusunu tatmin etmektir. Şeytan onlara bunu yutturur. Onlara sizin gayeniz Allah’ın dinini yaymak, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin davasını gütmektir, der. Bakarsın, vaiz insanlara vaaz ettiğini, yöneticilere konuştuğunu, Allah’ın bilmesini ister. İnsanların onu dinlemelerine, ona yönelmelerine sevinir. İddiası, dinin gelişmesine sevinmek olur.
Onun emsallerinden birisi çıkıp ondan güzel konuşsa ve insanlar diğerine yönelseler bu hoşuna gitmez, kederlenir. Eğer asıl maksadı dinin gelişmesi olsaydı buna seviniyor olurdu. Ne güzel onun işini bir başkası daha yapmıştı! Fakat şeytan bu durumu bile değerlendirir ve ona der ki: Senin derdin insanların senden uzaklaşması değil, sevabının azalmasıdır. Senin sözünle amel etseler sen sevap kazanacaktın. Senin derdin sevabının azalmasıdır. Zavallı bilmez ki Hakk’a teslim olup boyun eğmesi onun için daha büyük bir sevap kaynağıdır. Böylesinin ahirette tek kalmasından korkarım.”
Niyetin yeri kalptir
Dil ile söylemenin bağlayıcılığı olmadığı gibi, kalpte oturmamış bir arzunun da niyet değeri yoktur.
Kalbin açılabileceği alan, bedenin bütünü ile açılabileceği alandan çok daha büyük olduğu için mü’minin kalbi ile niyet ettiği işler, bedeni ile yaptığı amelinden daha değerli görülmüştür. Bedenin önünde bir engel, yapılan ameli bitirebilir. Ancak kalbin önünde bir engel yoktur. Kalp niyet eder. Niyetinde de samimi olursa yapamadığı pek çok şeyi yapmış gibi kazanç hanesine yazdırabilir.
Bunun için mü’minler büyük niyetlerin sahibi, büyük düşüncelerin kovalayıcısı olmalıdırlar.
Niyet de bozulur
Niyeti arzular ve zevkler bozabilir. Bu bozulma tamamen fasit bir niyete dönüşecek derecede olursa niyetin hiçbir ibadet değeri kalmaz.
Riya ise niyetin en büyük düşmanıdır. Allah için yapılan bir işte kulların ne diyeceğinin itibara alınması riyadır. Niyete riya bulaştığında, bulaştığı kadar ibadeti eritir.
Niyetin bir başka sorunu da fıkıh bilgisi eksikliğidir. Neyin ne zaman gerektiğini bilmemek yanlış niyetlere sevk edebilir.
Niyet Notları
Yüzde yüz insani yapıdan arındırılmış bir niyet her zaman mümkün olmayabilir. Hatta genellikle zordur da. İnsan oluşumuzun etkisi ve yaşamak için bulundurmak zorunda olduğumuz ihtiyaçlarımız herhangi bir niyetimizi etkileyebilir. Bu etkiden her zaman tamamen tecerrüt iddiası mübalağadır. Gel-gitler, iniş-çıkışlar kaçınılmazdır. Ashabı- kiram bile, Peygamber aleyhisselamın yanında bulundukları zamanki seviye ve heyecanlarını koruyamamışlar ve bunu Peygamber aleyhisselama iletmişlerdir. O da onları ayıplamamış, bilakis bunun böyle süreceğini bildirmiştir.
Bir Müslümanın sıcak bir yaz gününde abdest alırken, su ile serinlenme hazzını içinden söküp atması her zaman beklenemez. Bir meslek erbabının hem kazanıp hem de infakta bulunmasından kazanma ve teşekkür bekleme hazzının tamamen sökülüp atılmasını beklemek de oldukça zordur. Elbette bu seviyede olması arzu edilendir.
Aynı şekilde henüz yaşarken, dünyada da yaptığımız işlerin sonuçlarını görme arzusunu silip atamayız. Yetiştirdiği çocuğun ecrini Allah’tan beklemenin yanında dünya hayatında da bir şeyler beklemek aşırılık değildir. Allah için yapılmış bir işten beşerî bir haz duymak yasak değildir. Tehlikeli olan oranların bozulmasıdır. Allah için olan bir işte bir miktar beşerî haz hissedilmesiyle, bir miktar Allah rızası kalıp gerisinin beşerî hazza dönüşmesi arasında büyük bir fark vardır.
İşin özeti şudur:
Bütün inişlere çıkışlara rağmen, niyetlerimizi riyaya ve zevklere yedirmemeye gayret edeceğiz. Bu bir mücadele türüdür. Ve bu mücadele bizden istenmektedir. Yüzde yüz ihlasa ulaşamadık diye eldekini yok sayamayız.