İçeriğe geç

ONU GÖREMEYENLER (MUHADRAMLAR)

Muhadram, “Cahiliye[1] zamanında ve İslâm döneminde yaşadığı halde Rasûlullâh’ı (s.a.v) Müslüman olarak göremeyen kimse”[2] demektir.[3] Bu tarifin kapsamına giren ve kendilerine muhadram denilen kimseler, tâbiîn tabakasından sayılan özel bir gruptur. Hadis âlimleri bu konuda ittifak halindedirler. Buna rağmen isimlerinin, sahabî biyografilerine ait bazı kitaplarda yer alması ise sadece ashâb tabakasına yakınlıkları sebebiyledir.[4] Ancak onların kibâr-ı tâbiînden (tâbiînin büyükleri/yaşlıları) mi sığâr-ı tâbiînden (tâbiînin küçükleri/gençleri) mi oldukları hususunda ihtilaf vardır. Çoğunluğa ve sahîh olan görüşe göre muhadramlar, büyük tâbiîlerden kabul edilmiştir.[5] Diğer yandan Rasûlullah’tan naklettikleri hadisler genel olarak “mürsel” hükmünde iken,[6] bizzat ondan duydukları yahut öğrendikleri fakat Müslüman olduktan sonra rivayet ettikleri, hadisler “muttasıl” kabul edilmiştir.

Muhadramların adedini; ilk olarak İmâm Müslim (ö. 261/875) yirmi olarak vermişken,[7] İmâm Nevevî (ö. 676/1277), bu yirmi isimden bazısını zikrettikten sonra kendisi de iki isim ilave etmiş ve muhadramların sayısının Müslim’in zikrettikleri ile sınırlı olmadığına işaret etmiştir.[8] İmâm Zeynüddîn el-Irâkî (ö. 806/1404) de bunlara yirmi isim daha ekleyerek sayıyı kırk ikiye çıkarır.[9] İmâm Suyûtî (ö. 911/1505) ise Hâfız İbn Hacer’in (ö. 852/1449) el-İsâbe’sinden tespit ettiği altı yeni isimi zikredip daha başkalarının da olduğuna işaret etmiştir[10]. Burhânüddîn el-Halebî’nin (Sıbt İbnü’l-Acemî ö. 841/1438) Tezkiretü’t-tâlibi’l-mu’allem bi-men yukâlü innehû muhadram adlı kitabı günümüze ulaşan en kapsamlı müstakil çalışma olup burada 157 muhadram hakkında bilgi verilmektedir.[11] Muhadramlar hakkında en geniş bilgi ise İbn Hacer el-Askalânî’nin el-İsâbe’sinde yer almaktadır. Sahabeyi tespit etmek maksadıyla kaleme aldığı kitabın üçüncü bölümünde kadın ve erkek 1400 kadar muhadramın biyografisi yer almaktadır.[12] Ancak bunların hepsinin kitaplarda rivayeti yer almaz. Hatta pek azınınki mevcuttur. Temel hadis kitaplarımızda, rivayetleri tespit edilen kırk üç muhadram ravinin tekrarlarıyla birlikte 4500 civarında rivayeti vardır. Bu sayı onların hadis ilmi açısından kıymetlerini göstermektedir.[13]

Muhadramûnun tabiîn neslinden kabul edildiğini az önce zikretmiştik. Bu sebeple tâbiîn neslinin en faziletlileri hakkındaki ihtilafta muhadramların da bahsi geçmektedir. Zira en faziletli tâbiî olarak, Medineliler, Medine’nin meşhur yedi fakîhinden[14] biri olan Sa’îd b. el-Müseyyeb’i (ö. 94/713); Basralılar, Basralı meşhur tâbiî, âlim ve zâhid olan el-Hasen el-Basrî’yi (ö. 110/728) gösterirken, Kûfeliler ise Yemenli zâhid ve aynı zamanda muhadram olan Üveys el-Karanî’yi (ö. 37/657) zikretmişlerdir.[15] İmâm Zeynüddîn el-Irâkî, bu bilgiyi naklettikten sonra isabetli olanın Kûfeliler’in görüşü olan Üveys el-Karanî olduğunu gerekçesiyle birlikte belirtir ve İmâm Müslim’in (ö. 261/875) Hz. Ömer (r.a) tarikiyle naklettiği “Tâbiîlerin en hayırlısı, Üveys’tir…”[16] hadis-i şerifini delil getirir. Hemen ardından da Medînelilerin ve Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) tercihi olan Sa’îd b. el-Müseyyeb’in ise hadiste geçen “hayır” bakımından değil ilim bakımından üstün kabul edildiğini söyler.[17]

Anadolu’da Veysel Karanî olarak bilinen bu kutlu şahsiyetin asıl ve tam adı Ebû Amr Üveys b. Âmir b. Cez’ b. Mâlik el-Karanî’dir. Yemen’deki Karan kabilesine mensup olan Hz. Üveys, gıyabında bizzat Rasûlullah (s.a.v) tarafından hayır ve salâh ehli olmakla müjdelenmiştir. İmâm Müslim de, Sahîh’inde müstakil bir bâb (konu başlığı) altında onun hakkındaki üç hadise yer vermiştir. Bu rivayetlerin hepsinde Rasûlullah (s.a.v), Hz. Üveys’e rastlayanların, ondan kendileri için istiğfarda bulunmasını tavsiye etmektedir.[18] Bu sebeple Hz. Ömer (r.a), hilâfeti döneminde Yemen’den gelen bir grup insana aralarında Üveys el-Karanî’nin bulunup bulunmadığını sormuş, bunun üzerine Üveys ortaya çıkıp kendini tanıtmış, Hz. Ömer de Rasûl-i Ekrem’in kendisine ileride Üveys’in Medîne’ye geleceğini haber verdiğini ve onu gördüğü takdirde dua istemesini tavsiye ettiğini söylemiş, Üveys de ona dua etmiştir.[19]

***

Rasûlullah’ın (s.a.v) sünnetinin sonraki nesillere aktarılmasında, tıpkı sahâbe ve tâbiîn gibi büyük emek sahibi olan muhadramlar hadis ilmi açısından kıymet atfedilen ve ehemmiyet arz eden bir topluluktur. Yukarıda belirtildiği gibi bu ilme olan katkıları da büyüktür. Rasûlullah’ın ashabına verilen önem kadar, onu göremeyen muhadramlar sınıfına da özen gösterilmiş olması, özellikle hadis ilimleri adına takdire şayan bir husustur.


[1] Burada “calihiye”nin ne zaman son bulduğu meselesi mevzu bahis olmaktadır. Bazı âlimlere göre Rasûlullâh’ın (s.a.v) bi’seti ile birlikte cahiliye devri sonlanmışken, bazısına göre ise bu sınır Mekke-i Mükerreme’nin fethi iledir. Zira Rasûlullâh (s.a.v), Mekke’nin fethinden sonra yaptığı hitabede artık cahiliyenin –sikâye ve sidâne hariç- iptal olduğunu söylemiştir (Bkz. el-Irâkî, Ebu’l-Fazl Zeynüddîn Abdurrahîm b. el-Hüseyn b. Abdirrahmân, et-Takyîd ve’l-îzâh limâ utlika ve uğlika min Mukaddimeti’bni’s-Salâh, thk. Üsâme b. Abdillâh Hayyât, Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1432/2011, II, 967-968).

[2] el-Hâkim en-Neysâbûrî, Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh, Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs ve kemmiyyeti ecnâsih, thk. Ahmed b. Fâris es-Selûm, Mektebetü’l-Me’ârif, Riyâd 1431/2010, s. 217; İbnü’s-Salâh, Ebû Amr Takıyyüddîn Osmân b. Salâhiddîn eş-Şehrezûrî, Ulûmu’l-hadîs (Ma’rifetü envâ’i ilmi’l-hadîs), thk. Nûruddîn Itr, Dâru’l-Fikr, Dimeşk 1430/2009, s. 303; es-Suyûtî, Celâlüddîn Ebu’l-Fazl Abdurrahmân b. Ebî Bekr b. Muhammed, Tedrîbü’r-râvî fî şerhi Takrîbi’n-Nevâvî (ve meahû Hâşiyetü Ahmed b. Ahmed b. el-Acemî), thk. Muhammed Avvâme, Dâru’l-Minhâc-Dâru’l-Yüsr, Cidde 2016/1437, V, 248-249.

[3] Bu tarif hadis âlimlerinin tarifi olup lügat âlimlerinin/dilcilerin tarifinden biraz farklıdır. Onlara göre muhadram: “Rasûlullâh (s.a.v) ile beraberliği (sohbeti) olsun yahut olmasın ömrünün yarısını cahiliyede yarısını da İslâm’da yaşayan kimse” dir. (el-Cevherî, es-Sıhâh, V, 1914; el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûs, I, 1103; es-Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, V, 251.)

[4] es-Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, V, 248-249 (Ahmed İbnü’l-Acemî’nin Hâşiye’sinde).

[5] İbn Hacer, Ebu’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b. Muhammed el-Askalânî, Nüzhetü’n-nazar fî tavzîhi Nuhbeti’l-fiker fî mustalahi ehli’l-eser, thk. Nûruddîn Itr, Matbaatü’s-Sabâh, Dimeşk 1421/2000, s. 113.

[6] es-Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, V, 249 (Ahmed İbnü’l-Acemî’nin Hâşiye’sinde).

[7] el-Hâkim en-Neysâbûrî, Ma’rifetü ulûmi’l-hadîs, s. 217-218. Burada, el-Hâkim en-Neysâbûrî (ö. 405/1014) “Rasûlullâh’ın (s.a.v) zamanında doğup ondan işitmeyenler” diye ayrı bir tabakadan bahseder ve 14 isim zikreder; ancak bunları muhadramlardan saymaz.

[8] el-Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzâh, II, 971.

[9] el-Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzâh, II, 975-980.

[10] es-Suyûtî, Tedrîbü’r-râvî, V, 254.

[11] Bkz. Ebu’l-Vefâ Sıbtu İbni’l-Acemî Burhânüddîn İbrâhîm b. Muhammed el-Halebî, Tezkiretü’t-tâlibi’l-mu’allem bi-men yukâlü innehû muhadram, thk. Meşhûr Hasan Selmân, Dâru’l-Eser, Riyad 1414/1994.

[12] Efendioğlu, “Muhadramûn”, XXX, 395-396. Ayrıca bkz. İbn Hacer, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe, thk. Halîl Me’mûn Şîhâ, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut 1425/2004.

[13] Bkz. Osman Bilgen, “Muhadramların Hadis İlmindeki Yeri”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c: 17, s: 1, Diyarbakır 2015, 281-282, 310-313.

[14] Fukahâ-yı seb’a yahut Fukahâ-yı Medîneti’s-seb’a diye bilinen Medîneli meşhur yedi fâkîhten/âlimden Urve b. Zübeyr b. Avvâm (ö. 93/712), Sa’îd b. el-Müseyyeb (ö. 94/713), Ubeydullâh b. Abdillâh b. Utbe (ö. 98/716), Hârice b. Zeyd b. Sâbit (ö. 100/718-19), Süleymân b. Yesâr (ö. 107/725) ve Kâsım b. Muhammed b. Ebî Bekr (ö. 107/725) üzerinde ittifak varsa da yedinci fakîh için Ebû Bekir b. Abdirrahmân (ö. 94/713), Ebû Seleme b. Abdirrahmân b. Avf (ö. 94/712-13) ve Sâlim b. Abdillâh b. Ömer (ö. 106/725) olmak üzere üç farklı isim zikredilmektedir (Bkz. Cengiz Kallek, “Fukahâ-yi Seb‘a”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1996, XIII, 214, https://islamansiklopedisi.org.tr/fukaha-yi-seba (21.01.2019)).

[15] İbnü’s-Salâh, Ulûmu’l-hadîs, s. 305-306.

[16] Müslim b. el-Haccâc, Ebu’l-Hüseyn el-Kuşeyrî, el-Müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar mine’s-sünen bi-nakli’l-adli ani’l-adli an Rasûlillâh sallallâhu aleyhi ve sellem, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut tsz., Fezâilü’s-sahâbe 224.

[17] el-Irâkî, et-Takyîd ve’l-îzâh, II, 982-983.

[18] Bkz. Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 223-225.

[19] Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 225.