İçeriğe geç
Anasayfa » Özümüzdeki Güzel Hal ve Ahlakımız

Özümüzdeki Güzel Hal ve Ahlakımız

Bütün nimetlerin ve güzelliklerin sahibi Cenab-ı Halik’ımızın en güzel kıvamda ve mükerrem olarak yaratmış olduğu insanoğlunun en büyük arzusu dünya ve ahiret saadetidir. Bu nimet ve saadet ise kâmil imanın semeresi, salih amelin, güzel hal ve ahlakın neticesi olarak elde edilir. Bu gerçek yegâne huzur ve saadet rehberi Kur’an-ı Mübin’de şöyle ifade edilmiştir:

“Erkek olsun, kadın olsun her kim mü’min olduğu halde salih amel işlerse, ona bu dünyada mutlaka hoş bir hayat yaşatırız. Onlara ahiretteki mükâfatlarını da yaptıklarının en güzeliyle veririz.”1

Kaybettiğimiz güzel hal ve ahlakımızı kazandıkça dünyamız düzelecek ve Cennet hayatına dönüşecektir. Çünkü İslam hayatı, Cennet hayatına eşittir. Yüce Rabbimiz ve Peygamber Efendimiz bizi, bize hayat verecek ve hoş/güzel bir hayatı kazandıracak şeylere davet etmektedir.

Hakk’ın ve Habibi’nin bu davetinden yüz çevirmek, Allah’a isyan etmek her çeşit kötülüğün başıdır. Çünkü Allah’ı unutanı hayatın sıkması kaçınılmazdır.2

Yüce Rabbimiz Habib-i Ekrem’ini, iman edip, salih amel yapan, güzel hal ve ahlak sahibi olan kullarını dünyanın karanlıklarından İslam’ın aydınlığına çıkarıp, arındırmak için lütuf ve rahmet nişanı olarak gönderdiğini buyurmaktadır:

“Allah, Mü’minlere kendilerinden, onlara Allah’ın Âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitap ve Hikmeti/Sünnneti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur.”3

Ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim”, diye buyuran Peygamberimizin güzel hal ve ahlakına; söz, davranış ve yaşantımız uyduğu müddetçe bir değer kazanır. Çünkü Efendimiz, biz ümmetinin ve bütün insanlığın en güzel örneğidir.4

Sözlerin en güzeli Kur’an-ı Azimuş-şan’da, güzel hal ve ahlakın eşsiz örneği Peygamberimiz şöyle tanıtılmaktadır:

“Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız /zahmet çekmeniz O’na çok ağır ve güç gelir, O’nu üzer. Çünkü O, size çok düşkündür, üzerinize titrer. Mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”5

Peygamber aleyhissalatü vesselam Efendimiz vefatından çok kısa bir müddet önce, Allah’a kavuşma zamanının yaklaştığını yakınlarına ifade etti ve Ashabı ile helalleştikten sonra minbere çıkıp, veciz hitabesinde ümmetine olan şefkat ve merhametini şöyle ifade buyurdular:

“Ey insanlar! Bu dünyada olan biten işler, Allah’ın takdirine bağlıdır. Zamanında olacak iş için acele etmekte fayda yoktur. Başkasının acelesiyle Allah acele etmez. Allah’ın takdirini yenmek isteyenler, mağlup olurlar ve kahrolurlar. Allah’a karşı hile yapmak isteyenler aldanırlar ve hüsrana uğrarlar.

Ben size çok şefkatli ve merhametliyim. Sizler yine bana kavuşacaksınız. Buluşacağımız yer Kevser Havuzu’nun kenarıdır. Her kim orada benimle buluşmak isterse, elini ve dilini lüzumsuz şeylerden sakınsın.

Ey insanlar! Günahlar ve Allah’a isyanlar Allah’ın nimetlerini değiştirir; eğer halk itaatli olursa kumandanlar ve âmirler de öyle olur. Ve eğer halk günahkâr ve âsi olursa, başlarındakiler de öyle olur.”6

Şüphesiz güzel hal ve ahlakımız bağışlanmamıza ve arınan ümmeti olarak yüz akıyla Peygamber Efendimize kavuşmamıza vesile olacaktır. Her dem naz ve niyazımız şöyledir:

“Allah’ım! Senden rahmetini gerektirecek amelleri, mağfiretini kesinleştirecek halleri, her günahtan uzak kalmayı, her hayır ve iyiliğe ulaşmayı, Cehennemden kurtulup Cennetine kavuşmayı istiyorum / İhsan eyle.”7

Yüce Rabbimiz’in bize olan nimetleri taat, ibadet ve şükürle artarak devam eder. Güzel hal ve ahlakımızla bereketlenir. Çünkü Kur’an-ı Mübin de şöyle buyrulmaktadır:

“Şüphesiz ki bir toplum, kendi özlerindeki güzel hal ve ahlakı değiştirip bozmadıkça Allah da o topluma verdiği nimetleri değiştirmez.”8

Gönüllerimizde bulunması gereken, yurt ve yuvalarımızda bize genişlik ve bereket kazandıran güzel hal ve ahlakımızın bir kısmını, iki cihan güneşi sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Ashabından Hz. Muaz radıyallahu anh’a şöyle vasiyet ediyor:

“Ya Muaz! Sana takvayı, doğru sözlülüğü, ahde vefayı, emaneti yerine getirmeyi, hıyaneti bırakmayı, yetime şefkat göstermeyi, komşu haklarına riayeti, öfkeni yutmayı, selamı yaymayı, güzel davranışı, imana sarılmayı, Kur’an’ı inceden inceye anlamaya çalışmayı, hesaptan korkmayı, şefkatli ve merhametli olmayı… tavsiye ederim.”9

Gerçek mü’minlerin bu dünyadaki en büyük arzusu: Hakk’ın rızası, Habibi Aleyhisselam Efendimiz’in şefaati ve halk arasında güzel hal ve ahlakın yayılmasıdır.

İnsanı, dareyn saadetine götüren ve Hakk’ın sevgisine vesile olan güzel hal ve ahlakın bazıları şunlardır:

İman, ihsan, samimiyet, teslimiyet, tevbe, istiğfar, tevekkül, tevazu, vakar, emanet, iffet, insaf, istikamet, adalet, edep, hayâ, takva, sabır, zikir, şükür, tefekkür, huşu/saygı, hilim, nezafet, nezaket, kanaat, şefkat, merhamet, şecaat, mürüvvet, fütuvvet, feraset, fazilet, isâr/diğerkâmlık, ülfet, hürmet, muhabbet, sadakat, cömertlik, vefakarlık, ciddiyet, kadirşinaslık.10

Güzel hal ve ahlak sahibi olabilmek için öncelikle şu temel esaslara uymak gerekir:

  1. Her türlü şüphe ve tereddütten uzak, delilleri kuvvetli, volkanları andıran bir iman ve itikada sahip olmak. Öyle bir iman ki, sahibini mahluka yüz suyu dökmekten, mürüvvetsiz insanlara ihtiyacını arz etmekten, geçici menfaatler uğruna mukaddesatını feda etmekten, Aziz ve Hamid olan Alemlerin Rabbi varken, fanilere kulluktan onu alıkoysun.
  2. Temiz bir kalbe ve halis bir niyete sahip olup, yaptığı bütün amel ve hizmetleri sırf Allah rızası için yapmak.
  3. Dini ilimleri bilmek, bilmiyorsa öğrenmeye gayret etmek, bildiği ile amel edip, bu yolda devam ve sebat göstermektir.
  4. Cenab-ı Hakk’ın farz olarak emir buyurduğu ibadetleri, huzur ve huşu içerisinde eda edip, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin devam ettiği nafile ibadetleri de tutkuyla edaya çalışmak.
  5. Resul-i Kibriya Efendimizin Sünnet hayatını kendine şiar edinmiş, ilmiyle âmil âlimleri ve ehl-i fazileti dost edinmek ve sevmek, hakikat düşmanlarını sevmemek
  6. Bilgili fakat amelsiz; çok şeye vakıf ama sözüyle işi birbirine uymayan, edepten nasibi olmayan, yolunu şaşırmış şaşkınlardan son derece uzak durmak.
  7. Maddi ve manevi bütün iş ve amellerden, hizmet ve ibadetlerden tek gayenin yalnız ve yalnız Allah rızası olduğunu bilmek.11

    Rabbimizden niyazımız bizi ahlakın en güzeline ulaştırması, yurt ve yuvalarımızı onunla süslemesidir. Yine biz kullarını, kötü ahlakın her çeşidinden de uzaklaştırıp arındırmasıdır. Çünkü faziletlerin azalması, rezaletin artması felaketin habercisidir.

    Arınmamız gereken, amel ve ibadetlerimizin geçersiz kılınmasının sebeplerinden olan kötü hal ve ahlakın bir kısmını Peygamber Efendimiz bize haber vererek buyurur ki:

    “Altı şey ameli boşa çıkarır:

    1-Halkın ayıbıyla iştiğal etmek

    2-Kalbin kasveti

    3-Hubb-i Dünya

    4- Kılletü’l-hayâ/Hakk’tan ve halktan utanmamak

    5-Tûl-i emel

    6-Zulme devamdır.”12

    Kötü hal ve ahlakımız düzelmedikçe kurtuluş imkanı olmadığını can ve cihan sultanı Peygamberimiz bizlere haber vermiştir:

    Ashâb-ı Kiram’ın, Peygamber Efen-dimiz’e:

    “-Ya Resûlallah! İçimizde salih kimseler varken helak olur muyuz? sorusuna karşılık,

    -Evet, Hubs: zinâ gibi hayâsızlık ve edepsizlikler çoğaldığı zaman.” diye cevap vermiştir.13

    Kötü hal ve hayâsızlık yüzünden gelecek olan belâ ve müsîbetlerin önüne geçebilmek için, kötülerin ve kötülüklerinin çoğalıp yayılmasına engel olmak şarttır.

    Yüce Rabbimiz, hiçbir zaman hem nefislerini, hem de birbirlerini ıslah edip düzelten, iyileri ve iyiliklerini destekleyip teşvik eden, kötülükleri bünyesinde barındırmayan, kötü hal ve hayâ noksanlığı ile asla tanınmak istemeyen toplumları helak edecek değildir.14

    Kişilerin hayatında güzel ilim, güzel inanç, güzel amel ve güzel ahlak birleşecek ki maddi ve manevi huzur, saadet, kurtuluş ve kalkınmanın varlığından söz edilebilsin.15

    Bize imanın tadını tattıran, inancımızın en güzel tanımı olan Peygamberimizin şu sözü daimi sözümüz olsun:

    “Allah’ı Rab, İslam’ı Din ve Hazret-i Muhammed (s.a.v)’i Resül olarak seçip kabul eden kişi, İmanın tadını tatmıştır.”16

    Hiç şüphesiz bizim için Rabbimizin kulu, Hz. Muhammed aleyhisselam Efendimizin ümmeti olmak ve “ben Müslümanlardanım” diyerek İslam’la çelişen her şeyden uzak durmak, Cenab-ı Hakk ve Habibi aleyhisselam Efendimiz tarafından sevilmek büyük bir nimet ve şereftir.

    Bu şeref ve nimetten dolayı Yüce Rabbimize sözlerin en güzeliyle şöyle hamd ederiz:

    “Bizi hidayetiyle bu saadete erdiren Allah’a hamdolsun! Eğer Allah bize hidayet etmeseydi, kendiliğimizden O’nun doğru yolunu bulamazdık. Şüphesiz Rabb’imizin Peygamberleri bize gerçeği getirmişlerdir.”17

    İman ve İslam’ı tehlikeye düşüren, güzel hal ve ahlakı yok eden günahların başında, iman ve İslam’ın; Allah’ın eşsiz en büyük nimeti olduğunu bilmeyip şükrünü edâ etmemek gelmektedir.

    Her çeşit günaha kapıların ardına kadar açıldığı, kötülerin ve kötülüklerin teşvik edildiği, günaha olan alışkanlığın yaygınlaştığı, imanın zaafa uğradığı günümüzde, içinde bulunduğumuz ateş deryasından bizi kurtaracak ve Müslümanlar olarak Hakk’a kavuşmamıza vesile olacak olan; İslam gemisi, Hakk’ın ve Habib-i Ekremi’nin sevgisi, takvâ elbisesi ve Hakk’ın rızasını kaybetme endişesi ile Rabbimize olan şu niyazımızdır:

    “Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma, bize kendi katından bir rahmet ver. Şüphesiz bağışı en çok olan Sensin.”18

    Nitekim İslam şairimiz Mehmet Akif merhûm da fazilet hissinin, güzel hal ve ahlakın, iman sevinci ve takva bilinciyle gerçekleşeceğini ifade etmiştir:

    Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır,

    Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır!

    Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-i Yezdân’ın…

    Ne irfanın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdanın.19

    Her hususta Hakk’ın rızasını aramak anlamına gelen takva bilincinin, Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimize hürmet ve muhabbetle kazanılacağını Yüce Rabbimiz biz kullarına şöyle haber vermektedir:

    “Resûlullah’ın huzurunda tazim için seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği (temizlediği ve takvaya alıştırdığı) kimselerdir.”20

    Bir insanın takva bilinci artıp, hal ve ahlakı güzelleştikçe dua ve ibadetleri de o nisbette kabul olunur. Çünkü Allah Teala, ancak takvâ sahibi kulunun duâ ve ibadetini kabul edeceğini buyuruyor.21

    Bu konuda, takvanın, güzel hal ve ahlakın en güzel örneği iki cihan serveri Efendimiz’in şu sözleriyle hayatımızı şekillendirelim:

    “Şüphesiz, Mü’min ahlak güzelliği sayesinde geceleri ibadetle geçiren, gündüzleri devamlı oruç tutan kimsenin derecesine ulaşır.”22

    “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Her kötülüğün ardından iyi bir amel işle ki, o kötülüğü silsin. İnsanlara güzel ahlak ile davran.”23

    “Mü’minlerin iman yönünden en kamil olanı, ahlakı en güzel olanı, bir de ailesine çok lütufkâr bulunanıdır.”24

    Yazımızı İslam şairimiz Mehmet Akif Ersoy merhumun şu dörtlüğü ile taçlandıralım:

    Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:

    Bir halas imkânı var: Ahlakımız yükselmeli,

    Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız…

    Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız.

    Fert ve toplumun kurtuluş ve arınma vesilesi olan takva örtüsüne bürünüp, utanma hissine sarılarak, güzel hal ve ahlakımızı arttırarak Rabbimizden Rasulünün şu yakarışıyla dini ve dünyevi afiyet dilemeliyiz:

    “Allah’ım! Beni ilimle zenginleştir, hilimle süsle, takva ile şereflendir ve afiyetle güzelleştir.25 Âmin! i


1 Nahl, 16/97

2 bkz. Tâ-Hâ 20/124

3 Al-i İmran, 3/164 bkz.; Bakara, 2/151

4 bkz. Ahzab, 33/21

5 Tevbe, 9/128

6 Prof. Dr. Osman Öztürk, Biricik önderim Peygamberim Efendim.

7 Tirmizî, Vitir: 17.

8 Enfal, 8/53; Ra’d 13/11.

9 et-Terğib ve’t-terhib, c:4, s:107

10 bkz. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Güzel ve Çirkin Huylar; Kınalızade Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâ’î.

11 bkz. İslamda Edeb, Tahir Büyükkörükçü.

12 el-Câmiussağîr.

13 Buhâri, Müslim, et-Tâc: 5/300.

14 bkz. Hûd, 11/117

15 bkz. Ahmet Yaşar Hocaefendi, İlim Nuruyla Kemale Ermek.

16 Müslim: Salât 13., Tirmizî: Salât 42., Nesaî: Ezan 38.

17 A’râf, 7/43

18 Âl-i İmran, 3/8.

19 Safâhat.

20 Hucurat, 49/3.

21 bkz. Maide,5/27.

22 İbn-i Mâce.

23 Tirmizî: Birr, 55.

24 Tirmizî

25 İbnu’n-Neccâr