Soru:
Saat, şampuan, kolye, yüzük, telefon kılıfı gibi hafif ürünler satan bir firma bu malları birebir/yüzyüze pazarlamacılar aracılığı ile pazarlıyor ve aracıya pirim veriyor.
Bu şirketle çalışmak isteyen kişi önce bu mallardan bir tane almak zorunda. Ancak fiyatlar malın değerinden çok yüksek. Mesela bir telefon kılıfı 580 dolar. Kişi bunu bu fiyata aldıktan sonra şirketle çalışmak istediğini merkeze bildiriyor ve çalışmaya başlıyor. Önce iki kişiye aynı şekilde mal satıyor. O iki kişi de ikişer kişi daha buluyor. Altı kişi tamamlanınca birinci şahsa ayda 250 dolar pirim gelmeye başlıyor. 3000 dolar/ay olunca donduruluyor. Satılan mal bir bankanın garantisi altında doğrudan müşteriye teslim ediliyor. Pazarlamacı hiçbir safhada maldan sorumlu olmuyor. Üyelerin tek işi üye bulup pirimini artırmak oluyor.
Bu yolla kazanılan para helal midir?
Cevap:
Pazarlama pirimi gibi görünen bu kazanca aşağıdaki sebeplerden dolayı gönül huzuru ile “helâl” demek mümkün değildir.
- Ortada mal yoktur. “Alış-veriş yapıldı” denilen işlemde, o piyasada mal ve para birbirini karşılaması gerekir. Bu dengeyi sağlamak için pazarlık yapılır. Yaklaşık olarak bu denge kurulamazsa biri satmaz öteki almaz. Bir insan bir malı piyasa değerinin kat kat üstünde bir bedel ödeyerek satın alıyorsa asıl maksadı mal almak değil demektir. Onun, verdiği bu paranın karşılığını başka şekilde elde etmek isteyeceği açıktır. Çünkü insan maddî veya manevî bir karşılık görmeden parasını elden çıkarmaz. Bu alış-verişte ortada mal yok sadece para varsa bunun adı nasıl “pazarlama” olacak?
- Sisteme üyelik söz konusu olmasaydı üye adayının o ürünü almaya niyeti olmadığı açıktır. Nitekim üyelerin çalışma ve üye bulma usullerini detaylı bir şekilde anlatan notlarda ürünlerin kalitesinin ne şekilde anlatılacağından hiç bahsedilmemektedir.
Öyleyse bu sistemde bu ürünler semboliktir. Meşru bir alış-veriş şekli vermek için bir kılıftır.
- Bu tesbit ve tahlillerden sonra şunu rahatça söyleyebiliriz: bu şirketin malını pazarlama değil şirkete üye pazarlamak demektir. Yani her üye şirketten alacağı pirim karşılığında şirkete üye buluyor demektir. Neticede altı üye bulur, şirkete birkaç bin dolar aktarırsa şirket ona bu emeğinin ve propaganda çalışmalarının karşılığı olarak cüz’i bir kısmını iade ediyor demektir. Gerçek manada ortada ürün olmayınca işlemden geriye “Bana on lira bulana bir lira pirim var.” Pazarlamacılığı kalmaktadır.
Bir mal veya emek devreye girmeden elde edilen kazanç helal değildir.
- Üyeler üye bulmak için sarf ettikleri mesaiyi, aldıklarına karşılık gösterebilirler. Bu isabetli değildir. Çünkü;
- Üye bu eforu şirket için değil kendisi için sarf etmektedir. İnsan kendisi için sarf ettiği emeğin karşılığını başkasından talep edemez. Kendi işinde çalışanın kimseden bir bedel istemeye hakkı olmadığı gibi.
- Şirket için çalıştığını farz etsek bile aldığı yine helal olmaz. Zira şirket ona bu parayı malını pazarladığı için vermiyor. Çünkü zaten ürünün o kadar değeri yok. Şirket üyeye 250 dolar ve sonrasını kendisine para topladığı için vermektedir. Yani üye emek harcıyor zaman harcıyor ama helal bir bedel için harcamıyor. O yüzden aldığı pirim helal olmaz.
- Çevresinde altı kişi bulamayan bir üye elindeki ürünü satacak olsa verdiğinin kaçta kaçını alabilir?
- Bir kazancın haram olması için illa faiz olması şart değildir. Bir malı değerinin üstünde fahiş karla satmak, yalan söylemek, malın kusurunu gizlemek… bunlar da haramdır. Bütün bunlar “Ey iman edenler birbirinizin mallarını aranızda batıl yollarla yemeyin.” Yasağının şümulüne girer.
“Helal açık, haram açıktır. Arada şüpheliler vardır. Kim şüphelilerden uzak durursa dinini korur.”
“Müftüler verse de fetvayı
Kalbine danış sen, davayı”