İçeriğe geç

PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)’ E EZÂ’ NIN CEZASI

Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygı ve ihtiram vaciptir. Allah (c.c) Ayet-i Kerime’de: “Şüphesiz biz seni bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ta ki (ey müminler) Allah’a ve Rasûlü’ne yardım edesiniz, Ona saygı ve ihtiram gösteresiniz ve sabah akşam Allah’ı tesbih edesiniz.”[1] buyuruyor. Bir görüşe göre buradaki ‘saygı ve ihtiram’ Hz. Peygamber’e; ‘tesbih’ de Cenâb-ı Hakkadır.[2] Ayrıca Allah (c.c) başka Ayet-i Kerimelerde Hz. Peygamberin huzurunda onun sesinden daha yüksek sesle konuşulmasını[3], birbirimize hitap ettiğimiz gibi ona hitap edilmesini bir saygısızlık sayıp nehyediyor.[4] Hücre-i saadetinin dışından “Ya Muhammed, dışarı çık!” diyen bedevilerin bu hareketini saygısızlık sayıp onları cahillik ve düşüncesizlikle vasıflandırıyor.[5] Rasûlullah (s.a.v) da bir Hadis-i Şeriflerinde ismini duyup da bir tazim ifadesi olan salât ve selamı getirmeyenin cimrilik yaptığını ifade ediyor.[6]

Bu ve başka deliller, Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygı, tazim ve hürmetin vacip olduğunu gösteriyor.[7]

Ashab-ı Kiram başta olmak üzere bu ümmet Peygamberine hürmette kusur etmemiş, en güzel teşbihleri ve edebî tazim ifadelerini onun için kullanmıştır.

Ancak az da olsa o yüce insanın şahs-ı manevîsine dil uzatma edepsizliğinde bulunanlar görülmüş ve görülmektedir. Fakat peygamberine uzanan elleri kesmeyi, dilleri susturmayı farz bilen bu ümmetin âlimleri, nassların ışığında bu gibilerinin hak ettiği cezayı ortaya koymakta gecikmemişlerdir.

Kâdı İyaz, sahabeden itibaren bütün âlimlerin Peygamber Efendimize sebbeden (hakkında çirkin ve kötü söz söyleyen) Müslümanın cezasının ölüm olduğu üzerinde icma ve ittifak ettiklerini nakleder.[8] Hattabî de bu konuda hiç kimsenin ihtilaf etmediğini ifade eder.[9]

Hz. Peygamber’e sihirbaz, şair, mecnun, kâhin demek; zatına, nesebine, dinine dil uzatmak; üstü kapalı eleştirmek, küçümsemek, lanet emek, beddua etmek, ihraz ettiği makama yakışmayacak şeyler isnat etmek Ona sebbetmek demektir.[10] Hz. Peygamber (s.a.v)’in çok evliliğini, Hz. Aişe (r.a) ile çok küçük yaşta evlenmesini dile dolayıp istihfaf edici ifadeler kullanmak da bu cümledendir. Çünkü bütün bunlar hayatında iken Rasûlullah’ın zatını, vefatından sonra da şahs-ı manevisini inciten, peygamberlik makamını insanların nazarında küçük düşüren sözlerdir. Bu şekilde Rasûlullah’a eziyet edene Allah dünyada ve ahirette lanet ediyor, ahirette de elim bir azabın beklediğini bildiriyor: “Allah ve Rasûlü’nü incitenlere Allah dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.”[11]

Müslüman olmayanlardan Allah ve Rasûlü’ne eziyet vermekte haddi aşanların da susturulması gerektiğini Rasûlullah’ın tatbikatından biliyoruz: Ka’b bin Eşref Medine yakınında otururdu. Peygamber Efendimiz (s.a.v) hakkında ağır hicivler söyler, her yerde aleyhinde konuşurdu. Mekke’ye gider, Bedir hezimetini hatırlatarak müşrikleri Müslümanlar aleyhine kışkırtırdı. Peygamberimiz (s.a.v) bir gün: “Ka’b’ın hakkından kim gelecek, o Allah ve Rasûlü’ne ezâ veriyor.” diyerek öldürülmesini emretti. Buna sebep (illet) olarak da Allah ve Rasûlü’ne ezâ vermesini gösterdi.[12] Öyleyse ister Müslüman ister gayr-i müslim olsun bu suçun cezası bu olmalıdır. Ancak İslâm hukukunda cezalar mahkeme kararıyla tatbik edilir. Kişilerin, grupların veya cemaatlerin had ve ceza tatbik etmeye kalkışması keyfiliğe ve intikama dolayısıyla fitneye kapı açacağından suçtur, haramdır, vebaldir. Hem dünyada hem ahirette muaheze olunur.

Diğer taraftan peygamberimiz kendisine eza veren birçok insanı çeşitli sebeplerden dolayı affetmiştir. Kâdı İyaz bunları genişçe serdettikten sonra Efendimiz (s.a.v)’in Ka’b’a uygulamasıyla tezat teşkil ediyor gibi görünen bu rivayetleri tevfik (uzlaştırmak) için şu tesbiti yapıyor:

“Bütün bunlar O’nun, kendisine sebbeden, ezâ veren veya tekzîb edenden intikam almamasını gerektirmez. Çünkü O’nun intikam aldığı hususlar Allah’a ve O’nun dinine taallük eden (haramatullah) hususlardır. Affedip, intikam almadıkları ise su-i edepten veya sırf kabalık ve cahillikten dolayı yapılıp Rasûlullah’a ezâ verme kastı bulunmayan hususlardır.”[13]

Ancak her ne maksatla olursa olsun Peygamberimiz (s.a.v)’e karşı yapılan nezaketsizlikler İslâm’a ve Müslümanlara yakışır bir üslûpla cevaplanmalı Müslümanların gönlündeki Rasûlullah muhabbetinin zedelenmesine fırsat verilmemelidir.

[1] Fetih, 48/8,9

[2] Kurtubî: 16/267

[3] Hucurât, 49/ 2

[4] Nûr, 24/63

[5] Hucurât 4, Şifâ: 2/82

[6] Riyazu’s sâlihîn, 1401

[7] Şifâ:2/79

[8] a.g.e. 2/473

[9] a.g.e. 2/477

[10] a.g.e. 2/473

[11] Ahzab, 33/57

[12] Şifâ 2/ 487

[13] a.g.e. 2/505