İçeriğe geç
Anasayfa » RABBİMİZ’E ŞÜKREDİCİ BİR KUL OLMAK

RABBİMİZ’E ŞÜKREDİCİ BİR KUL OLMAK

Allah Teâlâ Hazretleri, mahlukatı içinde insanı en güzel bir surette mükerrem/değerli olarak yaratmış ve kendi tarafından bir ruh vermiş; insanı bilgi, anlayış ve aklıselim sahibi kılmıştır. Yine onu temyiz/iyi ile kötüyü ayırt edebilme ve konuşma yeteneği, düşünme, irade gibi üstün vasıflarla seçkin kılmıştır.

İnsan vücudu ve onu mükemmel kılan organları, onların yerli yerince olması ve kusursuz bir şekilde görevlerini yapması, organlar arasındaki uyum ve düzen, her bir organın bünyedeki yeri ve işleyişi, bütünün varlığına ve güzelliğine hizmet etmesi Cenâb-ı Hakk’ın insana bahşettiği nimetler manzumesi ve el-Bedi’/kusursuz sanatının en güzel örnekleridir.[1]

Sözlerin en güzelinde insanın en güzel bir surette mükerrem olarak yaratıldığı buyurulmaktadır:

Hakikaten biz, insanı en güzel surette yarattık.”[2]

Biz Ademoğullarını değerli, üstün ve şeref sahibi kıldık.”[3]

Bu üstünlük, insana takvası sebebiyle verilmiştir. Nitekim âyet-i celîlede şöyle beyan edilmiştir:

Allah katında en mükerreminiz/değerliniz takvaca en ileride olanınızdır.”[4]

Takva ise; her iş ve davranışta Hakk’ın rızasını aramak, emirlerine uyup, yasakladıklarından uzak durmaktır.

Allah katındaki değer ölçümüz, imanla göçmekteki sermayemiz; O’na ﷻ yaraşır şekildeki saygımız ve takva bilincimizdir. Rabbimize olan saygımız Kur’ân-ı Mübîn’inde bize şöyle öğretilmektedir:

Ey İman edenler! Allah’tan hakkıyla ittikâ edin (Ona yaraşır şekilde, Ondan nasıl korkmak ve azabından ne şekilde korunmak gerekiyorsa öyle korkun ve korunun). Sakın siz, Müslümanlar olmaktan başka -bir hal ve sıfatla– can vermeyin.”[5]

Allah’tan hakkıyla ittikâ etmeyi Abdullah ibn Mes‘ud T şöyle açıklamıştır: “Allah’a ibadet ve itaat edip isyanda bulunmamak, nankörlük etmeksizin şükretmek ve  O’nu ﷻ unutmaksızın hep hatırda tutmak, zikretmek.”[6]

İbadetlerin kabul sebebi olan takvanın, Rasûl-i Ekrem x Efendimiz’e saygı ile elde edileceği Kur’ân-ı Azîmüşşân’da şöyle açıklanıyor:

Rasûlullah’ın huzurunda seslerini Rasûlullah’a saygı için kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği, temizlediği ve takvaya alıştırdığı kimselerdir.”[7]

 Hiç şüphe yok ki, Rasûlullah’ın x hayatı, dünyanın karanlıklarını aydınlatan bir nurdur. Öyleyse, Rasûlullah aleyhissalâtü vesselâm’ın hayatını öğrenerek yaşadığımız günleri aydınlatmanın çarelerini aramalıyız. Hayatın her alanında İki Cihan Sultanı Efendimiz’i hürmet, muhabbet ve samimiyetle örnek alarak cehalet ve isyanın karanlığından İslam’ın aydınlığına ulaşmalıyız.[8]

&

Yüce Rabbimiz, en güzel surette ve değerli olarak yarattığı insanoğluna yeryüzündeki sayısız nimetleri de ikram ettiğini bize şöyle haber vermektedir:

Yeryüzünde olan her şeyi sizin için yaratan O’dur.”[9]

 “Eğer Allah’ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, ne mümkün bunları toplu olarak bile sayıp bitiremezsiniz.[10]

“Kemiğe işittiren, yağdan oluşan göze görme özelliği veren, et olan dili konuşturan, bitkilerin tane ve meyvelerini yine onların gıdasına ve devamına vesile kılan, hayvanları etleri ve yağlarıyla, yerleri nehirleri ve ağaçlarıyla, gökyüzünü yıldızları ve nurlarıyla donatıp kullarının emrine veren Allah’ın şanı ne yücedir.

Akıp giden zaman içinde seni sakin kıldı. O derece hareketli haşerata gece sükûn verdi. Seni onların hücumundan muhafaza buyurup gündüz rızkını aramaya imkân tanıdı.

Rabbin seni, sanki senden başka bir kulu yokmuş gibi itina ile terbiye edip -nimetleriyle donatıp, besleyip- yetiştirmektedir. Sen ise ya O’na yaraşır kulluk etmezsin ya da O’ndan başka da Rabbin varmış gibi edersin.”[11]

Bunca nimetlere karşılık insandan yaratılış gayesi olarak; Allah’ı bilip tanıması, O’na ﷻ yaraşır şekilde kulluk ve ibadette bulunması, nimetlerine şükretmesi istenmiştir. Çünkü Allah’ı hakkıyla bilip tanımak, O’na ﷻ ibadet ve kullukta bulunmak dünya ve ahiret saadetinin yegâne anahtarıdır.

Yaratılış gayesi olan Allah’a kulluk ve ibadet, insan için en yüce makam, en büyük şeref ve saadettir. Çünkü Allah’a kulluk; tam ve mutlak bir hürriyettir.

&

“Nebî x gece namaz kılmak için iki ayağı yahut iki baldırı şişene kadar ayakta dururdu. Kendisine Hz. Âişe U tarafından: Yâ Rasûlallah! Allah Senin işlenmiş ve işlenmesi farz [12]edilmiş günahlarını mağfiret etmiştir. İbadet hususunda niçin bu kadar meşakkati tercih ediyorsunuz? denilirdi de Rasûl-i Ekrem x Efendimiz: Ben, (bu İlâhî gufran ve sayısız nimetlere karşı geceleri namaz kılarak) şükreder bir kul olmayayım mı? diye cevap verirdi.

Habîb-i Ekrem x Efendimiz, şükreden bir kul olmak içingeceleri namaz, kıyam ve secde ile geçirdiği halde; bizim nasıl namaz, niyaz, kıyam, secde, evrad ve ezkar gibi ibadetlere devam etmemiz gerektiğini insaf nazarıyla düşünelim.

   Günde beş vakit divanında durup her rekâtta Yüce Rabbimiz’e: “Ancak Sana kulluk ve ibadet eder, yalnız Senden yardım dileriz.[13]diye söz veriyor ve Allah’ın yardımının O’nun dinine hizmetle kazanılacağına bir Kur’an hükmü olarak inanıyoruz. Bu konuda şu İlâhî müjdeye kulak verelim:

Allah’ın va‘di haktır[14]

Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım edecektir.[15]

İzzet ve saadet nişanı kulluk: Allah’ın her takdirine rıza göstermek, bütün emirlerini tereddütsüz yerine getirmek ve tüm yasaklarından itirazsız kaçınma çaba ve gayretidir.[16]

İnsanın sahip olduğu en büyük nimetlerden biri de akl-ı selimdir. İnsan akl-ı selimi sayesinde iman nimetine kavuşur.  Allah’a nasıl ibadet ve kulluk yapılacağını, kulluk görevlerinin neler olduğunu tespitte ise aklın yeri yoktur. Aklın vazifesi; kulluk görevlerini, Allah’ın emrettiği, Peygamberimizin uygulayıp gösterdiği şekilde yerine getirmesinde insana yardımcı olmaktır  

Allah’a kulluk yol haritamızın rehberi ise Kur’an-ı Kerim ve Rasûl-i Zişan Efendimizin sünnet hayatı ile bu iki kaynağa göre hayatlarını şekillendiren ehl-i sünnet alimleridir.

Merhum Prof. Dr. Osman Öztürk hocamızın tespitleriyle kulluk yol haritamızı bir nebze de olsa şekillendirmiş olalım:

“Tarifi kolay olan kulluğun tatbiki hayli zordur. 

Hoşumuza gitse de gitmese de başımıza gelen şeylerin hepsinin Hakk’ın takdiriyle olduğuna inanıp isyan etmemek,

Rızkı bol verdiğinde azgınlık etmeksizin merzûk olduğumuzdan başkalarına da infak edip vermek,

Hakk Teâlâ maişetimizi kıstığında kazâsına rıza gösterip şükür ve sabretmek,

Sahip olduğumuz; ilim, servet, mevki, makam ve her türlü dünyalığın bizim maharet ve kabiliyetimizin bir neticesi değil Allah’ın lütf u ihsanı olduğunu itiraf ederek bunları Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için seferber etmek,

Doğru yolun ancak “Sırat-ı Müstakim” olduğunu itiraf ile bu yolda yürümenin bir vecibe olduğunu kabul ederek böylece amel etmek,

İslam’ın çizdiği hudutlar dışında dolaşmanın sapıklık olduğunu itiraf ile İlâhî hudutları zorlamamak; kulluk görevlerindendir.

İslamiyet’in emir ve yasaklarının iki cihan saadetini temine matuf olduğunu ikrar ile her türlü dünyevî ve uhrevî işlerimizde söz sahibi olarak ancak Allah ve Rasûlünü tanımak mecburiyetinde olduğumuzu can u gönülden kabul etmek,

Allah ve Rasûlünün emir ve fermanı olan hususlarda hiçbir kimseye söz hakkı tanınmadığının bir Kur’an hükmü olduğunu tasdik ile[17] tereddütsüz bu yolda amel etmek kulluğun asgari şartlarındandır.

Kulluk şuuruna sahip olanlar, her hareketlerini bu süzgeçten geçirecekleri için, dünyalık gibi görünen birtakım işlerinin bile ibadete dönüşmesini sağlamış olurlar. Böylece hayat bir baştan öbür başa kullukla geçmiş olur ki, bundan büyük saadet ve şeref de olamaz.

Hakiki manada kulluk ile alakalı olarak zikrettiğimiz bir nebze malumat bize meselenin ehemmiyetini göstermeye kafidir.

Tek tesellimiz; Hakk Teâlâ Hazretlerine kulluk borcumuzu layık-ı vechile ifa edemediğimizi itiraf ile O’nun şu İlâhî müjdesidir:

Habibim kullarıma haber ver ki, şüphesiz Ben çok bağışlayıcıyım, çok merhametliyim.[18][19] 

Şükür nişanesi güzel hal ve ahlakımız, Rabbimiz’e olan kulluk şiarımızdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de kulluk şiarı şükrün, nimeti arttıracağı, nankörlüğün ise azaba neden olacağı şöyle haber verilmektedir:

Andolsun ki, eğer şükrederseniz, size olan nimetimi elbette arttırırım. And olsun ki, eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz benim azabım çok şiddetlidir.”[20] Ona tahammülünüz mümkün değildir. Size olaniman, İslam, akl-ı selim, sağlık, varlık, hürriyet, devlet… gibi nice nimetlerimi çeker alırım. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

Şüphesiz ki, bir millet (bir toplum) kendi özlerindeki güzel hal ve ahlakı değiştirip bozmadıkça Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip bozmaz.”                                                                                                                                                                      

Yüce Rabbimiz’in biz kullarına nimet olarak verdiği, başta akl-ı selim ve ömür nimeti olmak üzere dilimizin, ellerimizin, ayaklarımızın, gözlerimizin, kulaklarımızın hulâsa her bir organımızın şükrü vardır ki, öncelikle bu İlâhî emanet ve nimetlerin değerini bilmek, sonra da onları Hakk’ın rızası yolunda kullanmak, tâat ve ibadetle süslemek, haram ve şüpheli şeylerden korumakla olur.

&

“Tevazuu ve kalenderliği kendine ilke edinen Peygamber Efendimiz; hayatı boyunca buğday ekmeği yemedi, yumuşak döşekte yatmadı. Günler geçer evinde ocak tütmez, yani yemek pişmezdi. Açlıktan uyku tutturamayıp sabahladığı olurdu. Bu sebepten uyuyamadığı bir gece sokağa çıktığında kendisi gibi açlık sebebiyle uyuyamayan Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e rastlamış, birlikte bir dostlarının evinde ikram edilen taze hurma ve serin su ile karınlarını doyurduktan sonra, Tekâsür Suresi’nin “Sonra, yemin olsun ki, o gün size verilen her nimetten sorulacaksınız.[21]mealindeki ayeti okumuş ve: “Şu yediklerimizden hesaba çekileceğiz. Çünkü hurma taze ve su serindi.” buyurmuştu.”[22]

Peygamber-i Zîşân Efendimiz ayrıca şu nimetlerin değerinin bilinmesi konusunda biz ümmetini uyarmaktadır:

Beş şey gelmezden önce, beş nimetin kadrini bil. İhtiyarlık gelmezden önce gençliğinin, hastalık gelmezden önce sağlığının, fakirlik gelmezden önce zenginliğinin, meşguliyet gelmezden önce boş vaktinin, ölüm gelmezden önce de hayatının kıymetini bil.[23]

Allah’a taat ve ibadetle büyüyen, gençliğinde Allah’ın rızası yolunda yürüyen ve hayırlı hizmetlerde öne geçmek için yarışan gençleri Peygamber aleyhisselâm Efendimiz şu sözleriyle övmektedir:

Dünya lezzetini ve eğlencesini terk edip de gençliği ile beraber Allah’a taate yönelen gence Allah Teâlâ yetmiş iki sıddık ecri/ sevabı verir ve ona şöyle hitap eder:

– Ey şehvetini terk ederek gençliğini benim uğrumda feda eden genç! Sen Benim yanımda bazı meleklerim gibisin![24]

İnsana bahşedilen en büyük nimetlerden bir diğeri de ruh ve beden sağlığıdır ki helal ve temiz gıdalarla beslenmek suretiyle onları korumak hem İlâhî bir emir hem de bir ibadettir.

Hayat nimetinin paha biçilmez bir nimet ve emanet olduğu ise şu dizeyle ne güzel dile getirilmiş:

Halk içinde muteber bir nesne yok “devlet” gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” (Kanuni Sultan Süleyman Han)

Şair ne güzel söylemiş:

Nimetim ve hayrımla müstağrak olmuşsun

Sen sağır mısın? İşitmiyor musun?           

Bu şükür davetini duyan kulları olarak Yüce Rabbimiz’e, biricik Habib-i Ekrem Efendimizin şu mübarek dualarıyla niyaz eder ve O’ndan ﷻ bizi rahmetiyle kendisine şükreden salih kullarının arasına katmasını dileriz. 

Allah’ım! Seni zikretmek, nimetlerine şükretmek ve Sana güzelce ibadet ve kulluk yapmakta bana yardım eyle.”[25]

 Cenâb-ı Allah cümlemize İslâmî şuur ile sürdürülen bir kulluk hayatı, iman selameti ile son bulan bir teslimiyet nasip buyursun.  Amin!


[1] Bkz. Lütfi Doğan, Sünnetin Işığında İslam Ahlakının Esasları, s. 171.

[2] Tîn, 95/4.

[3] İsrâ, 17/70.

[4] Hucurât, 49/13.

[5] Âl-i İmrân, 3/102.

[6] İbn Kesîr, Muhtasar, c.1, s. 304.

[7] Hucurât, 49/3.

[8] Bkz. Ahmed Yaşar, Akaid Sohbetleri, s. 70.

[9] Bakara, 2/29.

[10] Nahl, 16/18.

[11] Bkz.İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân Tefsiri, (Fatiha Sûresi).

[12] Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Hadis no: 580; Sahih-i Müslim Tercemesi, cilt: 10, Hadis no: 2819.

[13] Fâtiha, 1/5.

[14] Lokman, 31/33.

[15] Muhammed, 47/7.

[16] Bkz. Prof. Dr. Osman Öztürk, Müslümanın Değişmez Mesleği Kulluk.

[17] Bkz. Ahzâb, 33/36.

[18] Hicr, 15/49.

[19] Bkz. Prof. Dr. Osman Öztürk, Milli Gazete Ramazan Sayfası, 29 Ağustos 1978.

[20] İbrâhîm, 14/7.

[21] Tekâsür, 102/8.

[22] Bkz. Prof. Dr. Osman Öztürk, Biricik Önderim Peygamberim Efendim, s.34.

[23] Hâkim, Müstedrek, Hadis no:7846.

[24] Tirmizî, Zühd, 5; Tuhfetü’z-Zâkirîn, s. 241.

[25]  Ebû Dâvûd, Hadis no: 1522; Mişkâtü’l-Mesâbîh, Hadis no: 949.