Peygamberlik başlı başına bir rahmet müessesesi, sayılarını Allah’tan başka kimsenin bilmediği peygamberler ise dünyayı yaşanabilir kıvama getiren ve en yırtıcı hayvanları dahi yavrularına karşı şefkatli kılan Allah’ın engin rahmetini kullarının üzerine çekmeye çalışan rahmet ve merhamet önderleridir.
Muallimleri Allah, ders kitapları Levh-i Mahfûz ve dershaneleri de gayb âlemi olan peygamberler, “baba bir kardeşler”dir.[1] Yani hepsinin dini aynı (Tevhid dini), şeriatları (uygulamaları) farklıdır.
Rahmet ve merhamet elçileri olan peygamberler içerisinde Allah’ın ve meleklerin aralıksız olarak salât ettiği ve mü’minlere de salât ü selâm getirmelerini emrettiği yegâne insan, ilâhî muhabbetten cihan aynasına mukaddes bir parıltı halinde, sadece sevilmek ve sevmek için aksetmiş olan, Onsuz hayatın tatsız, insanlığın öksüz olacağı Hz. Muhammed aleyhisselâm’dır. Ümmetler içerisinde ise peygamberlerine salât ü selâm getirmeleri emredilen ve bu sayede Allah’ın salâtına mazhar olan yegâne ümmet O’nun ümmetidir.
O, insanlığın ufkunu aydınlatan bir güneş; diğer peygamberler ve kıyamete kadar gelecek olan velîler ise nurunu güneşten alan birer yıldız gibidirler.
Seni teşbîh-i mihr ü mâh eden nâdân u ebterdir,
Güneş sensin ki zerrâtın nebîlerle velîlerdir.
En önemli dua ve hayatın her alanını kuşatan bir ibadet olan salât u selâm, dünyevî ve uhrevî açılardan birçok hayrı içinde barındırmaktadır ki, bunların en önemlisi ahirette Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem’e yakın olmaktır. Çünkü ne yazık ki ümmetinden öyleleri vardır ki, dünya hayatından sonra O’nu bir daha göremeyecektir. Öyleleri de vardır ki, sürüye katılan yabancı develerin sürünün çobanı tarafından kovulması gibi, görevliler tarafından O’nun havzının başından kovulacaklardır.
Salât ü selâm getirmenin önemini kavrayamamış olanlar bu konuda sayıların bir öneminin olmadığını, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in adının anıldığı yerde bir defa salât ü selâm getirmenin kâfi geleceğini, her gün yüzlerce, hatta bazı özel günlerde binlerce defa salât ü selâm getirmenin gereksiz olduğunu ve salavât konusundaki çalışmaların ilmî bir değer ifade etmeyeceğini söyleyebilirler. Oysa bu konudaki rivayetler incelendiğinde sayıların öne çıktığı; hadislerde bir, on, elli, yüz, beş yüz, hatta bin rakamının ifade edildiği görülmektedir. Meselâ günde bin defa salât ü selâm getirenin ölmeden önce cennetteki yerini göreceği Rasûl-i Ekrem tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca pek çok şöhretli âlimin bu hususta eser kaleme almış olması konunun ehemmiyetini ortaya koymaktadır.[2]
Âlimlerimiz salât ü selâm konusunda “çok” sınırını da tayin etmişler ve “çok”un alt sınırının üç yüz olduğunu söylemişlerdir. Buna göre gündüz ve gece üç yüzer (toplam altı yüz) defa salât ü selâm getirenler “çok”; bu rakamın altında kalanlar “az” salât ü selâm getirmiş sayılacaklardır.
Sözlük açısından dua, teberrük ve ibadet etmek anlamlarına gelen“salât” kelimesi “dua” ile ilişkili olarak istiğfar, bereket kıraat, rahmet ve mağfiret anlamlarını da içerir. Istılahî açıdan ise içerisinde rükû, secde ve diğer rükünlerin bulunduğu, sevap kazanmak gayesiyle yapılan, belli zamanla sınırlandırılan ve en büyük ibadet olan namaz demektir.
Allah’ın Kur’an’da emrettiği en önemli konulardan biri de çok önemli dinî ve ahlâkî bir prensip olan, Müslümanların peygamberlerine karşı sorumlulukları arasında yer alan ve peygamber sevgisinin en güzel tezahürü olan salât ü selâm getirmedir.
Müminlere salât ü selâm getirmeyi emreden âyette “Ey mü’minler! Siz de O’na salât ü selâm getirin”[3] şeklinde emir kipi kullanılmıştır. Fıkıh usûlü âlimlerinin de belirttiği gibi emir vücûb ifade eder. Dolayısıyla bu âyetle Hz. Peygamber’e salât ü selâm getirmenin farz olduğu sabit olmaktadır. Ancak sebepleri tekrarlanmadıkça emirlerin tekrarı gerekmeyeceği için, farziyetin sebebi durumundaki âyetin nüzûlü tekrarlanmadığından her Müslümanın ömründe en az bir kere salât ü selâm getirmesi farzın îfası bakımından yeterli görülmüştür.
Salât ü selâmı emreden âyetin şimdiki zaman kipinde olması devam ve istimrara işaret etmektedir. Yani Allah’ın ve meleklerin sürekli olarak Hz. Peygamber üzerine salât ettiklerini bildirmektedir. Bundan daha büyük bir şeref ve değer tasavvur edilemez. Zira gelmiş geçmiş bütün mahlûkatın arzusu Allah tarafından böyle bir Salât’a nâil olmaktır. Aklı başında her insan bir defa Allah’ın salâtına nâil olmak için ömür boyu kazanmış olduğu sevaplarını vermeye razı olur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz ise her an, her lahza bu rahmete nâil olmaktadır ve O’nun dışında hiçbir peygamber böyle bir meziyete sahip olamamıştır. Bu, sadece O’na ait bir özelliktir
Bazı âlimler salât ü selamı emreden âyetle ilgili olarak “fevâid” başlığı altında birtakım faydalardan söz etmişlerdir. Şöyle ki:
Vahidî’nin naklettiğine göre Sehl b. Muhammed b. Süleyman şöyle demiştir: Cenab-ı Hakk’ın bu âyetle Hz. Peygamber’e bahşettiği şeref Hz. Âdem’e meleklerin secde etmelerini emrettiği âyetle verdiği şereften daha büyük ve daha kapsamlıdır. Çünkü secde emrinde meleklerle birlikte Allah da zikredilerek meselâ “Allah ve melekleri Âdem’e secde ettiler” demek caiz ve mümkün değildir. Oysa Hz. Peygamber hakkında “Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar” denilmektedir
Hz. Ali’den gelen şu rivayet salât u selâmın önemini vurgulayan belgelerden biridir:
Allah’ı anmayı unutma endişesi olmasaydı salât u selâm dışında hiçbir şeyle Allah’a yakın olmak istemezdim. Çünkü Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle derken duydum:
“Cebrail şöyle söyledi: Ey Muhammed! Allah (azze ve celle) buyuruyor ki: Kim sana on kere salât getirirse benim gazabımdan güvende olmayı hak etmiştir.”
En önemli dua ve bütün zikirlerin başında gelen salât ü selâmın, okunması müstehap olan yerlerin ve mümine dünya ve ahiret hayatına dair faydalarının bilinmesi de önem arzetmektedir. Âlimlerimiz salât ü selam okunması müstehab olan yerlerle ilgili olarak altmıştan fazla madde, faydaları ile alakalı olarak da elliden fazla madde tespit etmişlerdir.[4]
Netice olarak şunun iyice bilinmesi gerekmektedir: Hz. Peygamber’e salât ve selâm etmek Kur’an’ın öngördüğü temel dinî görevlerimizdendir. Çünkü Allah ve melekleri O’na salât etmektedir. Mü’minlerin Peygamber’e salât ve selâmı, O’na yakınlaşma arzularının bir ifadesi ve O’nun nezdinde kendi şeref ve itibarlarını yükseltme ümîdinin bir tezahürüdür. Aslında mü’minler O’na salât ü selâm getirirken kendilerine dua etmiş, esenlik dilemiş olmaktadırlar. Âlemlere rahmet olan Hz. Peygamber’in şefaatine nâil olmak mü’minler için en büyük hedef ve mutluluktur. Bu mutluluğu yaşamanın, dolayısıyla Rasûlullah ile buluşmanın yolu ise O’na çokça salât ve selâm etmektir.
[1] Buhârî, Enbiyâ 48; Müslim, Fezâil 143-175
[2] Salât ü selâm konusu son derece önemli olmasına rağmen Türkçe olarak bu konuda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu boşluğu doldurmak maksadıyla, alanında ilk olan “RASÛLULLAH İLE BULUŞMANIN YOLU” adlı bir kitap hazırlayıp Müslümanların istifadesine sunmuş olmaktan büyük bir mutluluk duymaktayız.
[3] Ahzab 33/56
[4] Bütün bu maddelerin bilinmesi için “RASÛLULLAH İLE BULUŞMANIN YOLU: SALAVÂT” adlı çalışmamızın okunmasını tavsiye ediyoruz. Kitaba ulaşmak için irtibat: 0216 4124923 (Darulhadis)