İçeriğe geç

SADIKLAR”LA BERABER OLMA MECBURİYETİ

                “Ey iman edenler, Allah’tan korkun da; “sâdıklar”la beraber olun.”[1]

            İlâhi mesajın tehditkâr ifadesinden çok net olarak anlaşılıyor ki, “sâdıklar”la beraber olmak mü’minim diyenler için bir mecburiyet olup bu hususta muhayyerlik yoktur. Yani “sâdıklar”la beraber olsam da olur, olmasam da olur tarzında bir hareket ve davranış serbestisi İslâmi açıdan düşünülemez. O halde “sâdık” ve “sâdıklar” kimlerdir ki, Rabbimiz bu beraber oluş mecburiyetini getirmiştir?

İki ana kaynağımıza, yani Kur’an ve Sünnet’e baktığımızda sâdıklar olarak: Özü sözü bir olanları, sözünün eri, samimi ve dürüst olanları, mutemed/güvenilir olanları, yalan, hile ve hud’ası olmayanları (karşısındakileri aldatmayanları) görmekteyiz.

Çokça kullandığımız sadakat, sâdık, sıddîk, tasdik.. “sıdk” kaynaklıdır. Hatta eskiler “sıdk u sadakât” şeklinde kullanırlardı. Yani ikinci kelime bir manada birinci kelimeyi açıklamış olurdu.

“Sıdk u sadâkat” deyince de aklımıza ilk olarak Yaratıcımız’a tâ ezelde verdiğimiz; “belâ” (evet) sözü gelir. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” ilahi hitabına karşı; “elbette evet” şeklindeki taahhüdümüze göstereceğimiz “sadâkat” sâdıklığın temelini ve özünü teşkil eder. “Rab” kelimesinin muhtevâsı en geniş manâsı, “Yâ Rabbe’l-Beyt” (Ey Kâbe’nin sahibi) kalıbındaki manadır. O bizim Rabbimiz yani sahibimiz biz ise O’nun kul ve köleleriyiz. Kölenin sahibine isyanı düşünülebilir mi? İsyan edip etmediğimizi gösteren iki “mihek taşı” var: Kur’an ve Sünnet…

Eğer, düşünce-söz-fiil-davranış ve amellerimizde bu iki temel kaynağa muhalefet varsa; köle efendisine isyan ediyor demektir. Meseleye bu vâdiden yaklaştığımızda manzaranın hiç de iç açıcı olmadığı akıl sahiplerince kabulde zorlanılacak bir husus olmasa gerektir. Çaresi; ciddi manada bir “tevbe” ve samimi “istiğfar”dır. “Ğafûr” ve “Rahîm” olan Rabbimize sığınmaktan başka çaremiz mi var? itirâfı ile bu faslı hitama erdirelim.

Gelelim “Kur’an-ı Mübin”imizden mevzu ile alâkalı diğer bilgilenmeye:

Hak Teâlâ Hazretleri, En’âm Sûresi 146. ve Zümer Sûresi 74. âyetinde bizzat kendisinin, sözünü yerine getiren manasında “sâdık” olduğunu beyan buyurur. Nisâ Sûresi 122. âyetinde ise “Allah’tan daha doğru sözlü kimseler olamayacağı” ferman buyurulur.

Peygamberlerin “sâdıklar” olduklarına Yûsuf Sûresi 51. âyetinde; Meleklerin sadakatine, Hicr Sûresi 64. âyetinde temas buyurulduktan sonra mü’minlerin de sonu ölüm de olsa sâdakat ehli olmaları vurgulanır.[2]

Allah yolunda cihad edenler “sâdıklar”dandır.[3]

İş ciddiye bindiğinde sadâkatin ehemmiyeti; Muhammed Sûresi 21. âyetinde vurgulanır.

Allah’a ve Peygamber’e yardım edenlerin “sâdıkların” tâ kendileri olduğu beyan buyurulur.[4]

Bakara Sûresi’nin 177 âyeti ise; “sâdıklar”ı şöylece sıralar:

  1. Allah’a iman edenler
  2. Âhiret Günü’ne iman edenler
  3. Meleklere iman edenler
  4. Kur’an’a iman edenler
  5. Peygamberlere iman edenler
  6. Sevdiği servetinden; yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyacını arz edenlere, köle ve esirlere infak edenler
  7. Namazını ta’dîl-i erkânla kılanlar
  8. Zekâtını hakkıyla verenler
  9. Andlaşmalarına sâdakat gösterenler
  10. Sıkıntı, kıtlık, elem, keder zamanlarında sabredenler.

Peygamber Efendimiz ise; “sâdık ticaret erbabının; Peygamberler, şehidler ve sâlihlerle beraber olacağını haber verir.[5]

Bütün bunlardan sonra bize kalan söylenecek söz: “Âmennâ ve saddakna” (İman ettik ve tasdikledik) demektir.

Niçin “sâdıklarla” beraber olacağımız anlaşıldığına göre, gelelim nerelerde beraber olacağımıza: “Sâdıklarla nerede beraber olacağız? sorusunun cevabı: “Her yerde” şeklinde olacaktır. Zira “sâdıklar”dan olmanın ölçüleri yukarıda işaret ettiğimiz âyet-i kerimelerde vuzûha kavuşmuş olduğuna göre, mezkûr evsafa sahip olanlara zâten “sâdık” denilmektedir. Böyle olunca da böyleleriyle her hususta ve her yerde beraber olunmak mecburiyeti vardır.

  • Dostlarımızı “sâdıklar”dan seçeceğiz.
  • Sâdıklarla hem-meclis olacağız.
  • Evlilikleri “sâdıklar”la yapacağız.
  • İş ortaklarımızı “sâdıklar”dan seçeceğiz.
  • Alış-verişleri “sâdıklar”dan yapmaya gayret edeceğiz.
  • Âile dostlukları kurarken, çocuklarımıza okul ve arkadaş seçerken aynı hassasiyeti göstereceğiz.
  • Komşuluklar, yolculuklar ve her türlü yakınlık ve beraberlikler “sâdıklar”la olacaktır.

 

Mânevi vasatın ziyadesiyle kirli ve bozuk olduğu günümüzde oldukça zor bir kulluk vazifesinden bahsettiğimizin farkındayız. Ancak şu iki kaideyi unutmayalım:

  1. Tamamına ulaşamadıklarımızın, tamamını terk etmemiz gerekmez. Yapabildiklerimizi yapar, yapamadıklarımız için affımızı niyaz ederiz
  2. “Her zorluğun mukabilinde bir kolaylık vardır”, zahmet rahmetsiz olmaz. Bunun da karşılığı rızây-ı Bârî ve Cennet’tir.

“Sâdıklar”la dünyada da Cennette de beraber olmak duâ ve niyazı ile…

 

[1] Tevbe,10/119.

[2] bkz. Ahzâb, 33/23-24 ve 35.

[3] bkz. Hucurât, 49/15.

[4] bkz. Haşr, 59/8.

[5] bkz. Tirmizi, Büyû’.